Sekizinci güvercin kanatlanıyor: ECB'nin faiz kararı

Dr. Makbule Yalın/ TBMM AB Uyum Komisyonu, Araştırmacı
4.06.2025

ECB'nin 5 Haziran'daki kararı bir faiz adımından fazlası. Bu, küresel para politikasında "yeni bir evreye" geçildiğinin sinyali olabilir. Ekonomik belirsizliğin arttığı bir dönemde, yön arayan piyasalar için Frankfurt'tan kanatlanacak olan sekizinci güvercin, yeni bir küresel senkronizasyonun uzlaşma ve yumuşama sembolü olabilir.


Sekizinci güvercin kanatlanıyor: ECB'nin faiz kararı

Dr. Makbule Yalın/ TBMM AB Uyum Komisyonu, Araştırmacı

Yılın ikinci çeyreğini tamamlayacağımız haziran ayı içerisinde Avrupa, Hindistan, Brezilya, Türkiye, İsviçre, Rusya, ABD, İngiltere, Japonya, Meksika olmak üzere on merkez bankası faiz kararlarını açıklayacak.

Avrupa'da 2025 yılına yönelik yapılan analizlerde Avrupa Merkez Bankası (ECB)'nın yıl boyunca 100 baz puan düşüş ile faizlerin yüzde 1.5 seviyesine indirilmesi tahmini ön plana çıkmakta. 2025 yılı içinde gerçekleştirdiği iki toplantısında üç ana faiz oranında 25'er baz puan indirime giden ECB'nin 5 Haziran 2025 tarihinde gerçekleşecek üçüncü toplantısında da 25 baz puanlık indirime gitmesi beklenmekte. Beklentinin gerçekleşmesi halinde ana refinansman oranı yüzde 2,15, mevduat faizi yüzde 2,00, marjinal fonlama oranı yüzde 2,40 olacaktır.

Yaptırımcı ve caydırıcı kurumsal güç

1998'de Maastricht Antlaşması'nın bir mirası olarak kurulan ECB, o günden bu yana ortak para birimi kullanan Avrupa ekonomisinin sinir ucu oldu. Fiyat istikrarını sağlamakla görevli bu bağımsız yapı, yalnızca Euro Bölgesi'nin değil, küresel finans mimarisinin de kilit aktörlerinden biri haline geldi. ECB yalnızca bir merkez bankası değil; dünyanın en büyük ikinci para biriminin emanetçisi konumundadır.

ECB'nin kurumsal yapısı üç ana sütun üzerine oturuyor: Faiz kararları ve para politikası yönlendirmelerinin alındığı Yönetim Konseyi, günlük işleyişi yöneten İcra Kurulu ve euro kullanmayan AB üyelerini (Bulgaristan, Çekya, Macaristan, Polonya, Romanya, İsveç, Danimarka) de kapsayan Genel Konsey. Ancak Genel Konsey, politika yapımında yalnızca gözlemci statüsünde. Euro kullanmayan ülkeler masada yer alsa da karar defterine imza atamıyorlar.

ECB'nin faiz kararları Euro kullanan ve kullanmayan ülkelerde bambaşka karşılık buluyor. Örneğin Almanya, Euro Bölgesi'nin kalbinde yer alır; kararları birlikte alır, kararlara sıkı sıkıya bağlı kalır. Polonya ise Euro kullanmadığı için resmi olarak kararların dışındadır, ama ekonomik bağları nedeniyle kararların etkisinden kaçamaz. Böylece ECB, üye ülkeler arasında hem bağlayıcı otorite hem de dolaylı güç olarak varlığını hissettiriyor.

Tek para, çok ses: ECB içindeki sessiz uzlaşma

Faiz kararları, farklı ekonomik dinamiklere sahip 20 Euro Bölgesi ülkesinin temsilcilerinin oylarıyla şekilleniyor. Enflasyonla mücadelede Almanya gibi mali disiplin yanlıları ile güney Avrupa'nın büyüme öncelikleri arasında hassas bir denge kurulması gerekiyor. Ancak Hollanda'daki son hükümet krizi ve artan siyasi belirsizlikler, bu uzlaşma sürecini daha da karmaşık hale getiriyor.

Buna rağmen, Euro Bölgesi ülkelerinin oy birliğiyle karar alabilmesi ECB'nin kurumsal olgunluğunun ve uzlaşma kültürünün önemli göstergesi olarak öne çıkıyor. Ortak para birimi altında ekonomik öncelikleri farklı olsa da birlik göstermek, ECB politikalarının güvenilirliğini artırıyor. Ancak siyasi çatlakların derinleştiği bu kırılgan dönemde, para politikasında uyum sağlamak hem kritik bir gereklilik hem de giderek zorlaşan bir meydan okuma olarak Avrupa'nın ekonomik geleceğini şekillendiriyor.

Sıkı para politikalarından krizlerin kalesine

Kuruluşunda Almanya Merkez Bankası'nın (Bundesbank) disiplinli mirasını benimseyen ECB, ilk yıllarında "fiyat istikrarı" dışındaki tüm hedeflere mesafeli durdu. Ancak bu duruş, 2008 küresel finansal krizinin yarattığı büyük sarsıntıyla değişti. 2010'lu yıllardaki Euro Bölgesi borç krizleri ise ECB'yi klasik para politikasının sınırlarının çok ötesine taşıdı. Avrupa Merkez Bankası, tarihinde ilk kez negatif faiz politikası uyguladı. Tahvil alımları yoluyla piyasaya devasa miktarda likidite enjekte eden niceliksel genişleme (Quantitative Easing-QE) programları, o dönem ECB'nin "krize müdahale" refleksinin sembolü oldu.

Ancak asıl paradigma değişimi, 2022 sonrası dönemde yaşandı. Pandemi sonrası arz şokları, enerji krizleri ve tedarik zinciri sorunları, Euro Bölgesi'nde enflasyonu yüzde 10 sınırına yaklaştırdı. ECB bu kez, tarihin en hızlı faiz artırımı sürecine imza attı. 2022 ortasından itibaren bir yıl içinde politika faizi yüzde 4,5 seviyesine kadar çıkarıldı. Banka, uzun süreli gevşek para politikasından sert bir sıkılaşma rotasına geçti.

Bugün Avrupa Merkez Bankası, sadece enflasyonla değil, aynı zamanda resesyon riski, mali disiplin ve finansal istikrar gibi çoklu sınavlarla karşı karşıya. Kuruluşundan bu yana geçen çeyrek asırlık süreçte, ECB'nin katı para otoritesinden çok yönlü bir kriz yöneticisine evrilmiştir.

Büyüme için kritik adım

Euro Bölgesi ekonomisi yüzde 0 civarındaki büyüme performansıyla zorlanırken, ECB faiz indirimleriyle büyümeyi desteklemeye öncelik veriyor. Enflasyon hedefin biraz üzerinde seyretse de, durgunluk riskini azaltmak için para politikasında gevşemeye gidiliyor. Banka, kredi koşullarını yumuşatarak yatırımları ve tüketimi canlandırmayı hedefliyor, böylece ekonomik aktivitenin desteklenmesini amaçlıyor.

Bir sıfırdan büyüktür

ECB, 2024-2025 döneminde art arda faiz indirimlerine giderek büyümeyi desteklemeye odaklandı. İlk faiz indirimi Haziran 2024'te yapıldı; enflasyonun düşüş eğiliminde olması ve büyümenin neredeyse durgun seyretmesi, ECB'yi harekete geçirdi. Kredi hacminde yaşanan küçülme ve işsizlikteki artış, faiz indirimlerinin arkasındaki temel gerekçelerdi. Banka, her çeyrekte yaklaşık 25 baz puan indirerek politika faizini yüzde 4,25'ten yüzde 2,75'e kadar çekti; bu adımlar, ekonomide yavaş da olsa canlanma sinyalleriyle karşılandı.

Faiz indirimleri sayesinde kredi talebi ve tüketici harcamalarında kademeli iyileşme gözlemlendi; özellikle son çeyreklerde konut kredisi talebinde artış dikkat çekti. Reel faiz baskısının hafiflemesiyle yatırım ve güven endeksleri yükselişe geçti. ECB'nin "veri odaklı" yaklaşımı, ekonomik istikrarın sağlanmasında etkili oldu ve para aktarım mekanizmasının işlerlik kazanmasıyla, Euro Bölgesi'nde büyüme öncelikli para politikası adımları meyvelerini vermeye başladı.

Yetmez ama evet

ECB'nin faiz indirimi ve para politikası gevşemesi, Euro Bölgesi'nde büyümeyi desteklemek için atılmış kritik adımlardan biri olsa da tek başına mucize yaratması mümkün değil. Durgunluk ve düşük büyüme riskine karşı kısa vadede kredi maliyetlerinin düşürülmesi canlandırıcı olsa da, Avrupa'nın ekonomik toparlanması için yapısal reformlar ve yatırım teşvikleri de zorunlu.

Enerji maliyetlerinin düşürülmesi, dijital dönüşüm ve yeşil ekonomi yatırımlarının hızlandırılması, iş gücü piyasalarının esnekliği ile inovasyonun desteklenmesi uzun vadede sürdürülebilir büyümenin anahtarı olacak. Ayrıca, Avrupa'nın siyasi istikrarının sağlanması ve bölgesel uyumun güçlendirilmesi, ekonomik planlamada güveni artıracak. Faiz indirimi, bu sürecin yakıtı olabilir; ancak rotayı belirleyecek olan çok daha kapsamlı ve kararlı ekonomik politikalar.

Pusula Avrupa: ECB'nin hamlesi küresel döngüyü başlatır mı?

Avrupa Merkez Bankası'nın üst üste sekizinci faiz indirme ihtimali, küresel ekonomi kadar Beyaz Saray'ın da radarında. ABD Merkez Bankası (Fed) henüz faiz indirimine sıcak bakmasa da, ECB'nin hamlesi doları güçlendirirse, bu durum ABD ekonomisi için istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Başkanlık koltuğuna 2025'te ikinci kez oturan Donald Trump'ın bu gelişmeyi sessizce geçiştirmesi beklenmiyor. Geçmiş döneminde ECB'yi kur manipülasyonu ile suçlayan Trump, bu kez doğrudan Fed'i hedef alabilir.

Trump'tan gelecek muhtemel açıklama: "Avrupa Euro'yu zayıflatıyor, biz neden hâlâ faiz indir(e)miyoruz?" şeklinde olacaktır. Bu söylem, sadece Powell üzerindeki baskıyı değil, ABD'nin ticaret ve döviz politikalarında da yeni bir yön değişikliğini tetikleyebilir. Başka bir ifade ile ECB'nin para politikası hamleleri, artık sadece Frankfurt'u değil, Washington'un ekonomi cephesini de yeniden şekillendirebilir.

Öte yandan İngiltere, Kanada, İsveç gibi gelişmiş ülkeler ECB'yi yakından izliyor. Risk iştahı yükselirse, faiz indirimi konusunda daha cesur olabilirler. Özellikle İngiltere Merkez Bankası, Euro karşısında rekabet baskısı hissederse daha hızlı hareket edebilir.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ise tablo iki yönlü okunmalı: Faiz indirimiyle zayıflayan euro, sermaye girişini sınırlayabilir. Ancak aynı anda küresel likidite genişlerse, bu ekonomilere yönelen yatırım dalgası canlanabilir. Risk iştahı artarsa, kur baskısı hafifleyebilir, fonlama maliyetleri gerileyebilir.

Kısacası, ECB'nin 5 Haziran'daki kararı bir faiz adımından fazlası. Bu, küresel para politikasında "yeni bir evreye" geçildiğinin sinyali olabilir. Ekonomik belirsizliğin arttığı bir dönemde, yön arayan piyasalar için Frankfurt'tan kanatlanacak olan sekizinci güvercin, yeni bir küresel senkronizasyonun uzlaşma ve yumuşama sembolü olabilir.