Seküler ve ruhçu gelgitler arasında Gülenizm

Dr. Hamit Akçay/Yazar
13.04.2014

Zulme uğramış, Allahın ‘şefkat tokadı’ ile sevildiği tasdik edilmiş, bu seküler tasavvuf hareketi arz-ı mevud’unu arayan Yahudi cemaatleri gibi gönüllü dünya sürgününe razı olacak ve varlığını yine bu seküler mantık ve ruhçu tutumlara dayandırarak idame ettirmeye çalışacaktır.


Seküler ve ruhçu gelgitler arasında Gülenizm

Fethullah Gülen’in uzun vaizlik hayatı incelendiğinde bilişsel söylemlerinde kuramsal bütünlük ve tutarlılık olduğu söylenebilir. Ancak işin duygusal boyutuna gelindiğinde aynı çizgi bütünlüğünü görememekteyiz. Vaizlik hayatının ilk yıllarında katı, fıkıhçı, duygulardan ziyade akla hitap eden, Gülen yerine 80’lerde tipik bir tarikat vaizini görürüz. Kamuoyunun geniş çapta Gülen’i tanımaya başladığı yıllar bu yıllardır. Bu dönemde camii kürsüsünde icra edilen transsal gerilimlere, gözyaşlarına, cemaatin içindeki müritleri cezbeye getiren mistik söylemlere, rüyalarla ve yakaza’larla renklendirilmiş coşkun anlatımlara sıkça rastlarız. 90’ların sonrasında ise Fethullah Gülen mitsizimi daha çok uzak doğu dinlerinin gizemli terapilerine benzemektedir. Coşkun, cezbeli unsurlar ortadan kaybolmuş onun yerine yarı felsefi-yarı mistik içsel önermeler ortaya çıkmıştır. Gaipten haberler veren (SSCB’nin dağılacağı, oralarda yakın zamanlarda okullar açılacağı söylemleri), aşkın güçlerle doğrudan temas halinde onların desteği ile maddi dünyada zuhur eden (Peygamber efendimizle birlikte yurtları tek tek dolaşıp teftiş ettiği söylemleri) bu dönemde yaygın olarak kullanılmıştır. Gülen’in mistik söylemlerini desteklemek, bunlara meşruiyet kazandırmak ve bu konuda bu meşruiyete icazet sağlayacak bir şecere sunabilmek için Gülen’in Erzurum’um meşhur mutasavvıflarından Alvarlı Efe’yle kısa irtibatı bu dönemde sıkça dillendirilmeye başlanılmıştır.

Adanmış ruhlar

Bilişsel alanla duygusal alan arasında oluşan bu kaotik atmosfer Gülenizm olarak adlandırdığımız teori ve pratiğin de karakteristik özelliklerinden birini oluşturur. Gülen’in temel stratejilerinin tamamı güç eksenlidir. Bilindiği üzere güç üç boyutta tezahür eder: Fiziksel alanda, bilişsel alanda ve duygusal alanda. Modern dünyada gücün fiziksel alanda tezahürü örgüt hiyerarşileri ile olmaktadır. Emir almaya razı yahut alışmış bir örgüt mensubu esaslı bir güç unsurudur. Bilişsel alanda güç bilginin metalaştırılması ile ortaya çıkar. Descartes’in “Bilgi güçtür” aforizması tam da buna işaret etmektedir. Bilgi üreten medya aygıtı ve mahzurlu addedilen tüm bilgilere kapatılan örgüt mensubu, her türlü bilginin metalaştırılmasına olanak sağlamaktadır. Son olarak duygu temelinde güç inanç ve duyguların azami yükseltgenmesi ile ortaya çıkar. Alpaslan Türkeş’in bir konuşmasında da ifade ettiği “dünyada adanmış bir ülkücüden daha güçlü bir silah yoktur” söylemi meseleyi en çarpıcı bir şekilde açıklamaktadır. Başbakan tarafından Gülencilik için son dönemde kullanılan haşhaşi tabiri, uyuşturucu kullanan, cinayetler işleyen karanlık adamlardan ziyade, bu bağlamda düşünülmelidir. Kayıtsız şartsız, muhakemesiz bir inanç. Fethullah Gülen’in söylemleri ve icraatları incelendiğinde modern dünyanın güç yapılanmasında hiyerarşik aygıtının farkında olduğu anlaşılmaktadır. Gülen Hareketi tipik bir Anglo-Sakson modeli ile piramidal, çok katmanlı, katı-hiyerarşik ve merkezi yapılanma ile örgütlenmiştir. Pek çok araştırmacı bu özellikleri dikkate alarak örgüt yapılanmasının Masonik karakterde olduğunu ifade etmektedir. Emir komuta zinciri askeri disiplin düzeyinde geçerlidir. Buna karşın kuruluşundan bu güne bu piramidal yapı gizlenmeye çalışılmıştır. Bu devasa örgüt yapısı hareket, gönüllüler hareketi, camia gibi mümkün olduğunca soft söylemlerle daima perdelenmeye çalışılmıştır. Öyle ki cemaat gibi sosyolojik mahiyetteki bir tasvir bile kullanılmak istenmemiş, adeta kendi kendine, spontane yürüyen işlerin etrafında tamamen tesadüfi ve gönüllü olarak bir araya gelen insanlar varmış gibi bir algı türetilmeye çalışılmıştır. Cemaatin bu katı yapısının yapıtaşını oluşturan asker adam hakikati, Fethullah Gülen’in kişiliği üzerinden kurgulanan münzevi, zahit, adamış adam kurmacasıyla maskelenmektedir. Yani seküler örgütlenme modelinin perdesi ruhçu aforizmalar olmaktadır.

Metafizik gerilim

Güç eksenli ve gücü hedefleyen bu yapının bidayetinden itibaren ana siyaseti güçlü olana kadar güçlü ile ittifaklar kur, bu mümkün değilse güçlü ile iyi geçin, bu da mümkün değilse asla güçlü ile çatışma şeklinde tezahür etmiştir. Bu ana strateji konu ile ilgili bir önceki makalemizde izah ettiğimiz üzere tipik bir Yahudi siyasasıdır. Yahudiler bu siyasal tavrı arz-ı-mevut (vaat edilmiş topraklar) olarak bilinen mistik metaforla (ruhçu bir tavırla) dengelemektedirler. Bu tavrın karşılığı Gülenizim üzerine eleştirel yorumlar yapan kimi araştırmacılar tarafından İsevi karakterli Mesihçilik olarak ifade edilmişse de bu yönde açık bir emare ve ifadeye rastlamak zordur. Bunun yerine var olan şey metafizik gerilim olarak adlandırılan ruhçu önermelerle, rüyalara dayandırılan mistik vaatlerdir.   

Güçlü bir muhakeme üzerine inşa edilmiş Risale-i Nurlara kendini dayandıran bu hareketin teorik alandaki açmazları işte bu mantık ve muhakemeye dayalı kaynakların, Gülenin ruhçu aforizmaları ile uyumsuzluğuna dayanmaktadır. Risale-i nurun tüm söylemi aklidir. Öyle ki İslami literatürde aklın rolü ve tasvirini tam bilmeyen pek çok kişiye bu söylem bir miktar pozitivist söylem gibi de gelebilir. Oysa Bediüzzaman Said Nursi felsefeye felsefe dili ile savaş açan yaşadığı dönemin Gazali’sidir. Gülen ise risalenin bu karakterini terk ederek, bunun yerine kimi zaman tasavvufi unsurlar, kimi zaman ise daha da ileri giderek kerameti kendinden menkul mistik önermeleri yerleştirmiştir. Bu sayede risalelerin metne dayalı sistematiği bozularak aşkın ve üstün bir insana endeksli kişi temelli bir paradigma inşa edilmiştir. Oysa hem risaleler, hem de kuramsal düzlemde hararetle savunulan Ehl-i Sünnet yaklaşımı böylesi bir paradigmaya muhaliftir. Bu söylemler, olsa, olsa Gülenizm tarafından şiddetle eleştirilen Şia düşüncesi içinde anlamlı görülebilecektir. Masum imam, yaşayan ruhani liderin metinden daha önemli olması, ruhani lidere atfedilen olağanüstü vasıflar Şia düşüncesi içerisinde son derece olağandır. Teorik olarak Şia karşıtlığı inşa ederken, pratikte Şia pratikleri üretmek bu yazıda konu edilen bilişsel alan ile duygusal alanda oluşan gelgitlere tekabül etmektedir. Dahası bu yaklaşımlara tarihsel olarak köken sağlayabilecek yegane paradigma Yahudilik içerisinde inşa edilebilmiştir. Basit bir gözden geçirme ile bile okunduğunda görülebilecek gerçek şudur: Tevrat’ın metinsel olarak son derece dünyevi olana dönük hatta zaman, zaman maddeci karakterine karşın Kabala bütünü ile okültist, ruhçu ve kaotiktir. 

Ruhani liderin dünyalığı

Bu ikircilikli antagonist yapıyı mümkün kılan unsur ise yaşayan ruhani liderin yarı kutsal gizemli ruhçu pozisyonudur.  Gülenizm işte tam da bu iki kutuplu dünyada yeşermekte, hem hareketin teorik ve pratik alandaki açmazları bu metafizik ruhçu alanda absorbe edilmekte hem de hareket için gerekli görülen duygusal dinamizm bu alandan devşirilmektedir. Bu güne kadar Gülenizm için son derece faydalı sonuçlar doğuran bu iki kutuplu dünyanın cemaatin içine karıştığı büyük meydan okuma sonrasında, aynı zamanda bu durumun cemaatin ve Gülenizm felsefesinin en zayıf noktası ve yumuşak karnı olduğu da anlaşılmıştır. Fakat yine de Gülenizm buradan hareketle bir çıkış yolu arayacak, bu tarihi kırılma ve hatalı strateji sonrası ortaya çıkan yıkım ve kaos içene doğru kapatılacak olan çekirdek cemaat kadrosu üzerinden yeniden inşa edilmeye çalışılacaktır. Zulme uğramış, Allahın şefkat tokadı ile sevildiği tasdik edilmiş, bu seküler tasavvuf hareketi arz-ı mevud’unu arayan Yahudi cemaatleri gibi gönüllü dünya sürgününe razı olacak ve varlığını yine bu seküler mantık ve ruhçu tutumlara dayandırarak idame ettirmeye çalışacaktır!     

 [email protected]