Sel ve heyelan Doğu Karadeniz’in kaderi mi?

Kadem Ekşi / Mimar ve Müh. Grubu Başkan Yrd.
29.08.2015

Yaşanan doğal afetler doğaya meydan okuyan yapılaşmanın, aşırı nüfus birikiminin, hırs ve rantın artık sınıra dayandığının göstergesidir. Eğer önlem almazsak bundan çok daha acı felaketler yaşayacağımız açıktır.


Sel ve heyelan Doğu Karadeniz’in kaderi mi?

Son günlerde Karadeniz’de yaşanan şiddetli yağışlar Artvin ilimizde sel ve heyelanlarda can ve mal kayıplarına yol açtı. Felaket sonrası yapılan açıklamalar ise hâlâ sorunun özüne inmek yerine kısa vadeli hasar tespiti, kriz yönetimi ve palyatif çözümlere itibar ettiğimiz izlenimi vermektedir.

 Mimar ve Mühendisler olarak herkesi bilimin kurallarına uymaya, doğanın verdiği mesajı almaya davet ediyoruz. Çünkü yaşanan bu felaket doğaya meydan okuyan, mühendislik ve mimarlık biliminin en temel kurallarına sırtını dönen yanlış şehirleşme modelinin bir sonucudur. Yaşanan sel felaketleri derelerin kendi yatağını aradığını, yüksek debili bir yağışta dereye rağmen şehirleşmenin zor olduğu, olamayacağı gerçeğini ortaya koyuyor.

 Yıllardır bilim insanlarınca seslendirilen küresel ısınma en çok altyapı bakımından iptidai diyeceğimiz mega şehirleri vuracağını, bunun için tedbir alınması gerektiğini vurguladı. Ama ne yazık ki  bizler günü kurtaracak çözümlere itibar ettik. Bilgiye, bilginin hikmetli çağrısına sırt döndük.

 Yaşadığımız bu felaket, yaşayacağımız felaketler içinde bir alarmdır, küresel ısınma bizi bir yandan sel ile diğer yandan kuraklık ile vuracak, buna karşı şimdiden tedbir almak durumundayız. Yaşanan doğal afetler doğaya meydan okuyan yapılaşmanın, aşırı nüfus birikiminin, hırs ve rantın artık sınıra dayandığının göstergesidir. Eğer önlem almazsak bundan çok daha acı felaketler yaşayacağımız açıktır.

Dere yataklarında yapılaşma

Doğu Karadeniz illerimizde dere yataklarının üzeri sokak ve caddelere dönüştürülmüş, hatta bazı derelerin güzergâhı bina yapabilmek amacıyla değiştirilmiştir. Yatakların içine hiçbir izin alınmadan gelişigüzel konutların yanı sıra, ruhsatlı ev, okul ve sağlık ocakları bile inşa edilmiştir.

Bu illerimizde sel, heyelan, taşkın haritası (1/1000 ölçekli) olmadığı, dere yataklarındaki binaların kaçak olduğu, afet erken uyarı sisteminin bulunmadığı bilinmektedir. Derelerin üzeri kapatılmış ve üzerlerine binalar yapılmıştır. Hatta öyle ki bina yapmak için derelerin akış yatakları bile değiştirilmiştir. Maalesef dere yataklarına yapılan binaların çoğu ruhsatsız yapılardır. Dere içine evler, tesisler yapıp sonra da neden bu felakete uğradık diye destan ve ağıtlar yakıyoruz.

İllerimizde doğal yapıyı bozduğu için eleştirilen HES’lerin yapımında tünellerden çıkarılan hafriyatlar dere yataklarına boşaltılmıştır. Dere yataklarında, tek taraflı yapılan bu müdahalenin zararları şu an karşı yamaçlarda oluşan aşınma ve heyelanlar ile çok net bir şekilde görülmektedir. Yüksek yağışla birlikte doğal dengesi bozulan bu alanlar, toprağın ciddi bir şekilde akmasına neden olmaktadır. Ağaçlar ve serbest haldeki kaya parçaları, menfez ve köprü altlarına yığılarak ve bu sonuçlar oluşmaktadır. Derelere dokunulmaması, dere yataklarını bölgede açılan tünel güzergâhları içinden çıkardığımız malzemelerle doldurarak daraltmamamız gerekiyor.

Bunları hem çevre orman bakanlığı, DSİ, hem de valilik yetkilileri ile diğer birimlerin hassas bir şekilde kontrol etmesi gerekiyor. Dere yataklarında kontrolsüz yapılaşmaya dur denilmelidir. Kanyon tipli vadilerde HES projelerinin malzeme atıklarının çok büyük felaketlere yol açacağı kesindir. Kontrolsüz vahşi bir şekilde bölgede çalışan taş ocakları derhal kontrol altına alınmalıdır.

Mimar ve Mühendisler olarak hükümetimizin şu politikalara titizlikle uymasını talep etmekteyiz.

Uzun vadeli çözümler

- Acilen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Su ve Orman Bakanlığı ve diğer ilgili kamu kurumlarında yekti karmaşası giderilerek yetkiler tek bir yerde toplanmalıdır. Burada doğal afetleri önceden tahmin edecek bir erken uyarı sistemi oluşturulmalıdır. Bakanlık yetkileri ile yerel yönetimlerin acil önlem planları oluşturup uygulama ve takip gözetilmelidir. Uymayan yerel yönetimlere ise yaptırım uygulamalıdır.

- Tarım arazilerinin yerleşime açılması politikasına son verilmelidir.

- Dere ıslah yöntemlerimiz yanlıştır, dere ıslahı adı altında dereler betonlaştırılarak, doldurularak su taşkınlarına adeta çanak tutulmaktadır.

- Dereler yerleşime kapatılmalıdır. Ancak bu yapılırken buralara yerleşmiş olanların mağdur edilmemesi için hükümet ve yerel yönetimler, ortak bir konut edindirme politikası uygulayarak, taşkın sel ve afet tehdidi altındaki bölgelerde yaşayan insanlarımızın sağlıklı konutlara yerleşimini teşvik etmelidirler.

- Afet riski olan tüm kentlerimizde mühendislik ve mimarlık biliminin gereklerine uygun bir şehir planlaması yapılmalı ve doğaya meydan okuyan azman yapılaşmaya son verilmelidir.

- Şehirlerde üst yapı, yani bina stoku oluşmadan önce alt yapıyla ilgili çalışmalar, şehrin anayasası niteliğindeki imar planlarına göre yapılıp daha sonra binaların diğer yapı elemanlarının yapımına geçilmelidir. Bu şekilde planlı şehirleşme ve kaynak tasarrufu sağlanmış olur.

- Kriz yönetimi yerine risk yönetimine ağırlık verilmelidir.

- Akarsu yataklarını belirleme, düzeltme ve düzenleme, sel kontrol tesisleri, yağmur suyu drenaj sistemi, binaların taşınması, yükseltilmesi gibi yapısal ve mühendislik yaklaşımları yapılmalıdır. Ayrıca sel yatağındaki arazileri kamulaştırma, yerleşimlerin yer değiştirmesi, özel kullanım ve yapı izinleri, nehirlere ait sulak alanların geri verilmesi, halkın bilinçlendirilmesi, sel müdahale planlarının yapılması ve sel sigortası gibi yapısal olmayan yaklaşımlar da yürürlüğe konulmalıdır.

- Bunlar ‘Sel Master Planı’ gibi kapsamlı bir projeyle ve tüm disiplinleri kapsayacak şekilde Havza Planlaması yapılarak hayata geçirilmelidir.

[email protected]