Şerh kalktı ama veto hakkımız saklı

Faruk Önalan / Yazar
1.07.2022

İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılım müzakerelerinin önündeki Türkiye şerhi kalktı. Müzakereler bir müddet daha devam edeceği için nihai karar henüz verilmiş değil. Eğer söz konusu taahhütlerde müspet yönde herhangi bir gelişme yaşanmazsa Türkiye'nin veto hakkı saklıdır.


Şerh kalktı ama veto hakkımız saklı

İngiltere merkezli anket ve veri analiz şirketi YouGov, Türkiye dahil bazı ülkelere dair "bir saldırı durumunda savunulması gerektiğini düşünüyor musunuz" sorusu ile 2019 yılında bir anket paylaştı. Ankette Türkiye'nin savunulmasını istemeyen iki ülke öne çıktı: Finlandiya (Evet: yüzde 5, Hayır: yüzde 69) ve İsveç (Evet: yüzde 11, Hayır: yüzde 55)

Kendi güvenlikleri söz konusu olunca...

Rusya'nın Ukrayna işgali sonrası bu iki ülke NATO şemsiyesine altına girmek istediklerini beyan ettiler. Zira Rusya ile 1300 km sınırı olan Finlandiya ve komşusu İsveç, sıranın kendilerine gelmesinden endişe duymaktalar. Türkiye tamamen meşru gerekçelerle hem İsveç hem de Finlandiya'nın NATO'ya katılım talebine şerh koydu. Kırmızı bültenle aranan teröristlerin, cinayet, uyuşturucu kaçakçılığı gibi suçlardan haklarında yakalama kararı olan kişilerin iadelerinin yapılmamasının yanında bir de vatandaşlık verildi. Bunun yanında, ulusal güvenlik kapsamında icra edilen operasyonlar sonrası Türkiye'ye yaptırım kararları alındı. Bununla da yetinilmeyip terör örgütünün sözde üst düzey yöneticilerini devlet kurumlarında ağırlandı. İsveç merkezli sözde "düşünce kuruluşu" kılıfı adı altında kurulan yapıların sahte "istihbarat" raporları, belgeler üretip yazılı ve görsel basına, (özellikle Arap ülkelerine) sosyal medya sitelerine servis edilmesine göz yumuldu. Şimdi kendi güvenlikleri söz konusu olduğu için Türkiye'nin bir an önce ikna edilmesi için çaba sarf ediyorlar. Oysa durum, "Türkiye'nin kaygılarını anlıyoruz" tarzındaki klasik sözlerle geçiştirilemeyecek kadar ciddi. Daha doğrusu hiçbir anlam ifade etmeyen cümlelerle Türkiye kamuoyunun ikna edilmesi mümkün değildir. Bu ülkelerin NATO'ya kabulünden sonra tekrar eski politikalarına dönmeyeceği konusunda bir garanti de yok. Zira yıllar öncesinden Yunanistan konusunda ağzı yanan Türkiye'nin yoğurdu üfleyerek yemesinin garipsenecek bir tarafı yoktur.

NATO üyesi olmak isteyen Makedonya'ya Yunanistan yıllarca engel çıkardı. Sonra olarak 2018 yılında Bosna Hersek, Gürcistan, Makedonya ve Ukrayna olmak üzere dört ülke, NATO üyesi olma arzusunu beyan etmişti. NATO Makedonya'ya "Yunanistan ile aranızdaki "Makedon" isim sorununu çözdükten sonra müracaat edin" şeklinde cevap vermiş, "Türkiye, Makedonya Cumhuriyeti'ni anayasal adıyla tanır" şerhini düşmüştü. Ülkenin adı "Kuzey Makedonya" olarak değiştirilince Yunanistan itirazından vazgeçti. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye'nin, İsveç ve Finlandiya'nın üyeliği hakkında karşı tezleri çok daha sağlam ve haklı gerekçelere dayanıyor. Ülke sınırları içinde, Suriye'de, Irak'ta mücadele ettiğiniz terör örgütünün yöneticileri söz konusu ülkelerin Savunma Bakanı tarafından ziyaret ediliyor, Dışişleri Bakanı tarafından üst düzey ağırlanıyor.

İsveç Expressen gazetesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, daha önce "Öcalan" konulu bir etkinliğe katılan ve PKK/YPG'ye açık destek veren Savunma Bakanı Hultqvist'in görevden alınmasını istediğini yazdı. Milletvekili Amina Kakabaveh ise açık açık PKK savunuculuğu yapıyor ve örgütün "terör" listesinden çıkarılmasını talep ediyor. Bu doğrultuda Türkiye'nin haklılığı kesinlikle sorgulanabilecek noktada değildir.

Bitmeyen PKK izi

Amina Kakabaveh, koalisyon hükümeti dengesi bakımından İsveç hükümetini adeta rehin almış durumdaydı. Kakabaveh, İran ve Japonya tarafından terör örgütü olarak kabul edilen İran Komünist Partisi Örgütü (Komala) militanı idi.

Henüz 17 yaşında iken Türkiye'ye kaçtı. Bir dönem örgütün lideri İbrahim Alizade'nin korumalığını da yaptı. Şimdilerde ise koyu bir PKK destekçisi konumundadır. İsveç halkından önemli bir kesim bu durumdan oldukça rahatsız. "Türkiye, Kakabaveh'in iade edilmesini istiyor. Terör örgütü PKK ile bağlantıları var. Ondan kurtulmak için iyi bir fırsat. İsveç'in iç politikasına karar veremeyecek" şeklinde çok sayıda görüşü duyabilirsiniz. İsveç medyasında da benzer serzenişleri okumak mümkün. Ülkenin 1864 yılında kurulmuş en eski gazetelerinden biri olan Dagens Nyheter'de yayınlanan, "Bitmeyen PKK izi" başlıklı makalede şu cümleler yer aldı:

"Bir kez daha kötü şöhretli kısaltma -PKK- İsveç siyasetine musallat oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan İsveç'in NATO'ya katılabilmesi için teröristlerin iadesini istiyor."

Diğer yandan vaktiyle PKK'dan zarar görmüş bazı insanların Türkiye'nin taleplerine karşın PKK'nın yanında yer almalarının izah edilebilir bir tarafı yoktur. Onlardan biri Kürdo Baksi. Halası olan Dr Jiyan kod adlı Lamia Baksi, 1987 yılında örgüt içi infazla öldürüldü. Şemdin Sakık itiraflarında, İsveç ajanı olarak görülen Baksi'nin, Hakurk kampında sorguya alındıktan sonra Cemil Bayık tarafından işkence ile öldürülüp bir taşın altına atıldığını açıklamıştı.

Tüm bu tartışmaların gölgesinde İspanya'nın başkenti Madrid'te NATO Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi düzenlendi. Türkiye'nin zirveden temel beklentisi ittifak dayanışmasının koşulsuz biçimde ortaya konulmasıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Mart ayında Brüksel'de düzenlenen NATO Olağanüstü Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi'nde olduğu gibi; müttefiklerden terörizmle mücadelede ayrım yapmamalarını, bir müttefike yönelik tehdidin aslında NATO'nun geneline yönelik tehdit anlamına geldiğini görmelerini beklediğini tekrar üzerine basa basa vurguladı. Madrid gündeminin ana konusu Mukabele Gücü'nün 40 binden 300 binin üzerine çıkarılması ve NATO'nun genişlemesi doğrultusunda Türkiye'nin endişelerinin giderilmesine yönelik adımlar atılmasıydı. Mayıs ayı içinde resmen üyelik başvurusu yapan İsveç ve Finlandiya'nın taleplerinin Madrid zirvesinde kabul edilmesi yönündeki beklenti Türkiye'nin şerhi ile büyük bir soru işareti oluşturmuştu. NATO'nun "açık kapı" politikasına her zaman olumlu bakan Türkiye bu defa sunduğu gerekçelerin ittifak üyeleri tarafından doğru anlaşılmasını ve ona göre hareket edilmesini bekliyor. Madrid'de uzun süren dörtlü zirve sonrası Türkiye şartlarını taviz vermeden hem İsveç hem de Finlandiya'ya kabul ettirdi. Alman medyası, İsveç ve Finlandiya'nın geniş kapsamlı tavizler vermek zorunda olduğunu yazdı. Mutabakatta ağırlıklı olarak Türklerin taleplerinin yer aldığının vurgulandığı yorumlarda özellikle İsveç'in zorlu tavizler vermek zorunda kalacağı belirtiliyor. Bunun yanında PKK ve uzantıları dışında FETÖ'nün de bir terör örgütü olduğuna dair ifadeler, ilk defa bir mutabakatta bu kadar belirgin şekilde yer aldı.

* Finlandiya ve İsveç, PYD/YPG ve Türkiye'de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek sağlamayacaklardır.

* Finlandiya ve İsveç, PKK ve diğer tüm terörist örgütlerin, bunların uzantılarının faaliyetleri ile iltisaklı kuruluşlar ve paravan örgütler içerisinde yer alan veya bu terör örgütleriyle bağlantısı bulunan şahısların faaliyetlerini engelleyeceklerini taahhüt eder.

* Finlandiya ve İsveç, Avrupa İade Sözleşmesi'yle uyumlu biçimde, Türkiye tarafından sağlanan bilgi, delil ve istihbaratı dikkate alarak Türkiye'nin terör zanlılarına dair sınır dışı veya iade taleplerini ivedilikle ve bütün boyutlarıyla işleme koyacak.

İadeler konusu önemli

İade bağlamında da önümüzdeki dönemde hareketlilik gözlemlenebilir. İsveç medyası istihbarat servisi SAPO'nun elinde yaklaşık bir düzine PKK bağlantılı ismin olduğunu yazdı. Ha keza FETÖ bağlantılı isimlerin iade işlemlerinde gelişmeler yaşanması muhtemeldir. Zira görüşmelere katılan MİT Başkanı Hakan Fidan'ın muhataplarına detaylı bir dosya vermesi beklenen bir durumdur.

Geldiğimiz noktada, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılım müzakerelerinin önündeki Türkiye şerhi kalktı. Müzakereler bir müddet daha devam edeceği için nihai karar henüz verilmiş değil. Eğer söz konusu taahhütlerde müspet yönde herhangi bir gelişme yaşanmazsa Türkiye'nin veto hakkı saklıdır.

Çeviköz, Finlandiya haklı demişti

Türkiye sonuna kadar haklı gerekçelerle mücadelesini sürdürürken Finlandiya ve İskandinavya'nın en büyük gazetesi Helsinki Sanomat, CHP İstanbul Milletvekili Ünal Çeviköz ve HDP milletvekili Hişyar Özsoy ile yaptıkları röportajı manşete taşımıştı. Çeviköz, Finlandiya güvenlik endişelerinde tamamen haklı olduğunu ve CHP'nin Finlandiya'nın NATO üyeliğini destekleyeceğini açıklarken, HDP'li Özsoy da Finlandiya ve İsveç'in, Türkiye'nin taleplerine boyun eğmesinin HDP için büyük bir hayal kırıklığı olacağını söylemişti. Gazetenin başlığı ise oldukça dikkat çekiciydi.

"Türk muhalefet partileri Erdoğan'ın Finlandiya ve İsveç'e yönelik taleplerini eleştirdi: Dış politikada açık bir taktik hata"

Dirayetli liderlik

Sonuç olarak Fin medyasına konuşan muhalefet vekillerinin istekleri doğrultusunda bir karar çıksaydı eğer; terör örgütleri ve uzantılarına karşı ortak mücadele, suçluların iadeleri, yaptırımlar vb. konularda bir mutabakat olmayacak, İsveç ve Finlandiya hiç taviz vermeden, direkt NATO'ya üye olabilme statüsünü kazanacaktı. O yüzdendir ki böyle zamanlarda ülkenin başında dirayetli bir liderin varlığı çok kıymetlidir. İsveç devlet kanalı SVT zirve öncesi durumun ciddiyetini iki cümle ile anlatmıştı:

"Erdoğan blöf yapmıyor. Daha da ileri gitmeye hazır."

[email protected]