Şeyh ile Hükümdar

0
11.01.2014

Bu topraklarda tarihin ana damarı devlet-i ebed müddet düşüncesiyle aynı çizgide akar. Kim istikrarı koruyacak, ortak geleceği daha sağlam inşa edecekse halk irfanı onun yanındadır. Zaten tarihin tartışmalı olaylarında taraflardan birine daha açık bir meşruiyet sağlayan da kolektif bilincin belirleyicisi olan halk irfanı değil midir?


Şeyh ile Hükümdar

M. Mücahit Küçükyılmaz / Yazar

Tarih, çoğu zaman kimin haklı kimin haksız olduğuna bakmaksızın akar. Sosyal ve siyasal olaylar, tarafların pozisyonlarını aktaran veya savunan kişilerin gözünden ortak hafızaya yerleşir. Orada Şehzade Mustafa’nın da taraftarlarını bulabilir, argümanlarını duyabilirsiniz, Sultan Süleyman’ınkileri de... Nizamülmülk ile Haşhaşiler, Yıldırım Bayezid ile Timur, Fatih ile Uzun Hasan, Yavuz ile Şah İsmail için de benzer bir durum geçerlidir. Ama bu topraklarda tarihin ana damarı devlet-i ebed müddet düşüncesiyle aynı çizgide akar. Kim istikrarı koruyacak, ortak geleceği daha sağlam inşa edecekse halk irfanı onun yanındadır. Daha açık bir ifadeyle, yıkıcı-bozucu karaktere sahip olan taraf sert-güçlü de olsa, kurucu-yapıcı unsurun esnek-güçlü yapısı toplum tarafından tercih edilmiştir. Zaten tarihin tartışmalı olaylarında taraflardan birine daha açık bir meşruiyet sağlayan da kolektif bilincin belirleyicisi olan halk irfanı değil midir?

 

Bununla birlikte, çatışmaların yaşandığı sıcak ortamda halk irfanı henüz sonucu belirleyecek bir güce tek başına sahip değildir. O yüzdendir ki, taraflar çoğu kez kendilerine destek olacak dini referansları öne çıkarmışlardır. Kavga, ulema ile umera arasında olsa dahi, her iki tarafta fetvalar alınmış, karşılıklı tekfirler edilmiş; ondan sonra savaş, suikast, katl yöntemlerine başvurulmuştur. Tarihi yazanları etkileyen, delillerin ve belgelerin dilini şekillendiren halk irfanı ise, galip ile mağlubun kimliğinden ve kavganın sonucundan bağımsız olarak istikrarın, huzurun, barışın tarafını seçmiştir. İsterseniz, tarihte bir parantez açıp henüz bugüne gelmeden parantezi kapatmayı size bırakayım.

İsrail oğlu Bedreddin

(Bedreddin, babası İsrail gibi âlim adamdı. Konuştuğu zaman güzel sözler söyler, ahaliyi bam telinden vurmayı bilirdi. İyi bir eğitim almış, Mısır sarayında Memluk Sultanı Berkuk’un oğlu Ferec’e özel hocalık yapmıştır. Edirne, Bursa, Kahire, Şam, Halep, Tebriz, Germiyan, Karaman gibi yerlerde hem ilim tahsil eder, hem de dersler verir. Tasavvuf, fıkıh, kelam, felsefe, akaid alanlarında derinleşir. Muhyiddin-i Arabi ve Mevlana Celaleddin’den sonra Vahdet-i Vücud ekolünün önde gelen düşünürlerinden biri sayılır. Mısır’dayken bir ara Tebriz’e gider ve Yıldırım’ı mağlup edip Anadolu’yu işgal etmiş olan Timur’la dostluk kurar. Daha sonra tekrar Memluk Sarayına döner ve tasavvufla meşgul olur. 

Şeyhlikten Şahlığa

Bedreddin’i tarihe geçiren olaylar onun Mısır’dan ayrılıp Anadolu’ya tekrar gelişiyle başlar. Bütün Batı Anadolu’yu dolaşır, vaazlar verir, bu esnada Börklüce Mustafa ve yahudilikten ihtida eden Manisalı Samuel (Torlak Kemal) gibi sadık adamlar edinir. Osmanlı, Timur istilası sonrası Fetret Devrini yaşamaktadır. Süleyman ve İsa Çelebiler ortadan kalkmış, Çelebi Mehmet ile Musa Çelebi kardeşler savaşmaktadır. Bedreddin, Rumeli bölgesini kontrol altında tutan Musa Çelebi ile yakınlaşır ve kazaskerliğe kadar yükselir. Ancak sert mizaçlı Musa Çelebi, bir gün onu azleder ve ailesiyle birlikte İznik’e sürer. Müritleri Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa ise Osmanoğulları’na karşı Batı Anadolu’daki halkı örgütlemeye girişir. Bu esnada 1413’te Çelebi Mehmet, Musa Çelebi’yi yenmiş, tahtın tek sahibi olmuştur.

Etkileyici bir hatip olan Şeyh Bedreddin’in sisteme dair temel eleştirileri dini olmaktan çok siyasal ve sosyal alana ilişkindir. Fakat bunu yaparken dini argümanlar kullanmayı da ihmal etmez. Vaazlarında genellikle Osmanlı’nın koyduğu ağır vergiler, devlet görevlilerinin yolsuzluk ve suistimalleri, mülkün eşit bölünmemesi, kadıların adaletsiz uygulamaları gibi konuları işler. 1402 Ankara Savaşı sonrası Timur, Osmanlı topraklarındaki pek çok vergiyi kaldırıp Semerkand’a döndüğü için, insanlar yeni konulan vergilerden rahatsızdır. Sadece Müslümanlara değil, Hıristiyanlara da hitap eden ve onlara karşı hoşgörülü itikadi yaklaşımıyla tanınan Bedreddin’in kısa zamanda kendisine binlerce taraftar toplaması zor olmaz.

Beri yanda, aslında yumuşak huylu bir devlet adamı olan Çelebi Mehmet, 11 yıl süren kardeş kavgaları, Timur istilasının yıkıcı sorunları, Bizans İmparatorunun tuzakları, askerin her an başka bir hükümdar tarafından satın alınabilmesi gibi ihtimaller nedeniyle gitgide sert bir yöneticiye dönüşmektedir. Atalarından kalan Osmanlıyı diriltmeye çalışmakta, yeni bir devlet kurmaktadır. Bir yandan ulemayı toplar, bir yandan orduya hakim olup küçük seferlere çıkar ve diğer yandan da ahalinin gönlünü kazanmak için icraatlar yapmaya koyulur. Fakat düzen henüz normalleşmemiş, yeni devlet tesis edilmemiştir. Simavna Kadısı oğlu Şeyh Bedreddin’in görüş ve eleştirilerinin haklı ya da haksız oluşu bir yana, onların uygulanabileceği bir siyasal ortam ve devlet nizamı oluşmuş değildir. Hükümdar, Şeyh’in isyan girişimini önce sakinlikle karşılar; zira hem yeni bir savaş için artık yeterli enerji yoktur, hem de umerayı bir araya toplamışken ulemadan biriyle çatışmak doğru değildir. Şeyh ve adamları Börklüce ile Torlak, İzmir ve Manisa’da 10’ar binlik kuvvetler toplayıp Osmanlı birliklerine saldırmaya başlayınca, Hükümdar araya alimlerden aracılar koyar. Şeyh, ilimce hepsinden daha üstündür. Bir kısmını ikna eder, bir kısmını da mağlup şekilde Hükümdara geri yollar. Bu sefer siyasetin dili devreye girer ve Hükümdar Şeyh’e haberciler, elçiler yollar. Bunun da bir faydası olmaz. Zira Şeyh, devlet görevlilerinin haksız uygulamaları ve yolsuzluklarını gerekçe gösterip Hükümdar’ın çekilmesini istemektedir. Sonrası? Sonrasının ne olacağı belli değildir. Artık siyaset de bitmiş, sıra silaha gelmiştir.

Çelebi Mehmet, daha önce defalarca yaptığı gibi bir kere daha çelebiliği bırakıp sultanlığı ele alır ve isyancıların üzerine yürür. Önce Börklüce Mustafa, ardından Torlak Kemal adamlarıyla birlikte sert şekilde cezalandırılırlar. Börklüce, bir çarmıha gerilip deve üstünde gezdirilerek ibret-i alem için teşhir edilir.

Hükümdar, bu kez, Deliorman civarında bulunan Şeyh’e yönelir. Bedreddin birkaç çarpışmadan sonra ele geçirilir, huzura çıkarılır.Rivayet odur ki; Şeyh, kendisine “Yüzün niçin sarardı?” diye soran Hükümdar’a şu cevabı verir: “Güneş batarken sararır.” Neticede Hükümdar ulemaya sorar ve Şeyh’in hayatı ile birlikte isyanı da hitama erer. Aslında o andan itibaren ne Bedreddin’in şeyhliği kalmıştır, ne de Mehmet’in çelebiliği... Artık biri devlete asi bir alim, diğeri de devletin yeni kurucusu bir Hükümdar olarak anılacaktır.

Çelebi Şahtır, Şeyh de asi

Şimdi burada haklı veya haksızın kimliğinden bağımsız olarak ortaya çıkan siyasal ve sosyal sorunsala ve sonuçlara bakalım. 

Şeyh’in yolsuzluk, adaletsizlik, ağır vergiler ile ilgili şikayetleri varlık-yokluk mücadelesi veren ve yeniden inşa edilmenin başlangıcındaki bir devlet sistemi tarafından karşılanabilir miydi?

Fetret Devrinde ordusunu, devletini ve binlerce insanını kaybetmiş bir Hükümdar, tam düzen tesis etmeye girişeceği zaman, kendisine karşı başlatılan isyana daha merhametli mukabele edebilir miydi?

Eğer Şeyh’in isyanı başarılı olsa ve Hükümdar yenilseydi, kaos ve yolsuzluk ortamı sona erip Şeyh ve adamlarınca yeni bir düzen inşa edilebilir miydi?

Ben kendi adıma “hayır” diyorum ama şunu da akılda tutuyorum: Tarihe sorular sormak ve varsayımlarla bakmak bir nevi “halamın bıyıkları olsaydı, halam amcam olurdu” gibi bir şey. O nedenle cevapları tam olarak bilemiyoruz ama bildiğimiz bir şey var: Bedreddin’e rağmen kurulan yeni Osmanlı Devleti onun idamından sadece 33 yıl sonra İstanbul’u fethederek tarihin en büyük imparatorluklarından biri oldu. Zira bu olaydan ders alan Hükümdar ile Şeyh birbirlerini hem cesurca eleştirebildi, hem de herkes öncelikle kendi evinin önünü temizlemekle meşgul oldu. Şeyh siyaset yapmadı, devlete talip olmadı; Hükümdar da ona hürmetkar, tebasına adil davrandı. Bu denge var oldukça da gül gibi geçinip gittiler. Bu parantezi kapatmak da halkın irfanına kaldı.

[email protected]