Şiddetin felç ettiği Kürt’ün kültür dünyası

Mihemed Jiyan / YAZAR
21.05.2016

Kürt yayıncılığı şiddet sarmalında en büyük darbeyi yedi ve durma noktasına geldi. Keskin bir şekilde eski ortama dönüldü. Ama AK Partili hükümetlerle silahsız dönemi tecrübe eden Kürtler, şiddetli çözümü de kafasından sildi.


Şiddetin felç ettiği Kürt’ün kültür dünyası

Medeniyet havzası olmayan milletler tarihin sayfalarında kaybolup gitmiştir.  Kürtler de eski ve yeni komşuları gibi tarih boyunca, bu medeniyet havzasını oluşturmak için çaba göstermiş milletlerdendir. Dini ve milli değerlerini koruyan Kürtler, Araplardan sonra İslamiyet’i kabul eden ilk millettir. Tarihi vesikalar hakikati böyle kaydeder. Hz. Ömer zamanında Müslüman orduları tarafından fethedilmeden önceki Kürdistan tarihi konusunda hiçbir net veri yoktur.  Ancak 7’inci yüzyıla denk gelen bu dönemden sonra Kürtlerin tarihi, dili, kültürü ve ait olduğu medeniyet havzasına ilişkin sayısız yazılı kaynak mevcuttur. İslam dinini kabul edip vahiyle tanışan Kürtlerin,  ürettiği kültürel, sanatsal ve edebi ürünlerden haberdarız. Selahaddin Eyyubi’nin kabilesi Şeddadiler, İran Kürdistanı’ndaki Hasanweyhiler ve Diyarbakır bölgesindeki Mervanilerin hangi ortamlarda geliştiklerini biliyoruz.  İbnul Esir kardeşlerin aldığı eğitimi ve İslam alemine bıraktığı eserlerden yeterince haberdarız. Onları izleyen dönemlerde de İslami ilimlere ve edebiyat dünyasına ne kadar önemli değerlerin kazandırıldığı malumdur. Bu kısa girizgahı günümüzdeki tabloya dikkat çekmek ve gelinen noktayı tahlil etmek için yaptım. Şimdi asıl konumuza geçebiliriz. 

Maceracı İttihatçıların marifetiyle girdiği Birini Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı yıkıldı. Müslümanların yüzyıllarca kalesi olan koca çınar yerini Batılı değerlerle şekillenen cumhuriyet rejimine bıraktı. Kürtlerin bugün umut bağladığı İngiliz ve Fransızlar bu sonucun başlıca mimarıydı. Cumhuriyet rejimine ilk itiraz Kürtlerden geldi. Çünkü kardeş oldukları Türklerle ortak değerleri ortadan kaldırılmıştı. Dilleri yasaklanmış, kültürleri yok sayılmıştı. Bu durum, gönüllü birlikteliğe ve kardeşlik hukukuna ters bir durumdu. Kürtler kendi dilleri ve kültürleriyle var olmak, sahip oldukları inançlar doğrultusuna yaşamak istiyordu. Safevi’ye karşı Osmanlı’yla gönüllü ortaklık kurmaları da bu sebebe matuftu. Cumhuriyet rejimi, bu talepleri katliamlar, sürgünler, mecburi iskanlar ve tutuklamalarla bastırdı. Kürtlerin asgari insani taleplerine kulak vermeyi düşünmedi.  Aklından bile geçirmedi. Tek bildiği yine onun jargonuyla “tedip” ve “tenkil” idi. Bunun için her yolu denedi. Varlığını zorbalık ve zulüm üzerine inşa etti.  Kürtleri mücadele sahnesine zorlayan şey yasaklamalar ve inkar politikalarıydı. Demokrat Parti iktidarıyla 1950’lerden sonra oluşan nispi rahatlama 1960 darbesiyle kesintiye uğradı ve baskılar devam etti.  1971 ve 1980 darbeleri olumlu tüm havayı dağıttı ve ülkenin sosyal dokusunu bozdu. Kürtçe konuşma yine yasakla karşılaştı. 

AK Parti ve kültür devrimi

Kürtlere ve toplumun diğer kesimlerine yönelik baskı ortamında Kürtçe konuşmak, okumak ve yazmak kovuşturma nedeniydi. Kürt ve Kürdistan kelimeleri yasaktı. Mehmet Emin Bozarslan 1960’lı yıllarda Ehmedê Xanî’nin Memûzîn adlı meşhur şaheserini otosansürlü hazırladı. Kürtçeye yönelik çalışma yapanlar sürekli davalar ve mahkemelerle karşı karşıyaydı. Kürtler, Turgut Özal’ın 1980’lerde iktidara gelmesiyle rahat bir nefes alabildi. 1990’lara gelindiğinde ise özgürlük alanı daha da genişledi. Bu dönemde dil, tarih, edebiyat ve sanat alanında önemli çalışmalara imza atıldı. Vakıflar kuruldu, Kürtçe dergiler çıkarıldı, ilk defa Kürtçe gazete basıldı. Bu yıllarda birçok yayınevi kuruldu, Kürtçe kitaplar yayımlandı. Kürt dili üzerine çalışmalar başladı, edebi eserler piyasaya çıktı. Tüm bu kazanımlar otosansüre tabiiydi. 1998 yılında Ehmedê Xanî’nin Nûbar adlı eserini sarı bir zarfın içinde satın alabilmiştim ancak. Kitapçı tedbir amaçlı böyle bir yola başvurmuştu. Kürt ve Kürdistan kelimelerinin geçtiği kitaplar toplatılıyor, yazarları ve yayınevleri de davalık oluyordu.  Kürtler cumhuriyet rejiminin başlangıcından 2000’li yıllara kadar dil, edebiyat, sanat, folklor ve kültürel tüm çalışmalarını baskı, yasaklar ve zorbalıklara göğüs gererek yürüttü. Kürtçe konuşabilmek, okuyabilmek ve yazabilmek için bedel ödedi.  AK Parti 2002’den sonra iktidara gelmesiyle Kürtlerin kültür çalışmalarında yeni bir süreç başladı. Bu tarihten sonraki AK Parti’li yıllar Kürtçenin ve Kürt kültürünün önündeki engellerin tamamen kalktığı dönemler olarak tarihe geçti. Bu dönemde, sadece yasaklar kalkmadı, devlet bizzat bu işe el attı. Devlet, 24 saat yayın yapan bir televizyon kanalı, 6 üniversitede açılan Kürt Dili ve Edebiyatı lisans ve yüksek lisans bölümleri,  Ehmedê Xanî, Melayê Cizîrî ve Feqiyê Teyran’ın Kültür Bakanlığı tarafından basılan eserleriyle meseleyi çok farklı boyutlara taşıdı. Bugün, Mardin, Muş, Diyarbakır, Bingöl, Van ve Dersim üniversitelerinde lisans ve yüksek lisans düzeyinde Kürtçe eğitim veriliyor, TRTKURDÎ 24 saat Kürtçe yayın yapıyor, Anadolu Ajansı Kürtçenin Kurmancî ve Soranî lehçelerinde haber üretiyor. Sessiz devrim olarak tarihe geçen bu adımlar Xanî’nin ifadesiyle kesat olan Kürtçe pazarını hareketlendirdi. Kürtçe kitaplar, dil çalışmaları, kültürel faaliyetler, tarih okumaları hız kazandı. Bu dönemde, Kürtçeyi öğreten dil kitapları, sözlükler, Kürt tarihini anlatan eserler ve yardımcı kaynaklar yok sattı. Kürtçe romanlar baskı üstüne baskı yaptı. O güne kadar sadece Kürt olduğunu bilenler, Kürt dili, edebiyatı, folklorü ve kültürüne yöneldi.

Uzun yıllar boyunca büyük fedakarlıkla bu işlere emek verenler para kazanmaya başladı. Yani kısmi olarak Kürtçe pazar dili haline geldi. Köşede kıyıda Kürtlüğünü saklayıp Türkçe edebiyatla var olmaya çalışanlar Kürtçe yazmaya başladı. Ünlü Türk yazarları ya da Türkçe yazan Kürtler eserlerini Kürtçeye çevirttiler. Türk yayınevleri Kürtçe kitap yayınlamaya başladı. Bu işe bütçe ayırdı. Kurmancî’yi aşan dil çalışmaları, Zazakî ve Soranîceyi de kapsadı. Kürtçe bu dönemde, görülmedik bir şekilde patlama yaptı.  Bu durum güneydoğu illerindeki kitabevlerinin sayısını hızla arttırdı. Neredeyse ayda bir kitabevi açılıyordu. Sadece Kürtçe kitapların değil, Türkçe kitapların da en çok satıldığı illerin başında geliyordu Diyarbakır, Mardin, Van ve Batman gibi kentler.  Kürtçe, artık meşru, yasal ve devlet teşviğiyle kullanılan bir dil idi...

Şiddet hepsini yok etti

Kürtçenin ve Kürt kültürünün tarihte ilk defa yakaladığı fırsat kör şiddetin hakim olmasıyla kaçırıldı. Şiddetten uzak ve ölümlerin olmadığı süreçlerde kaydedilen ilerlemeler Kürtlerde ciddi algı değişimlerine yol açtı. Bir kere bilinçaltındaki “öteki” ve “ben” algısı yıkıldı. Psikolojik sınırlar kalktı.  Silaha sarılmadan ve şiddete başvurulmadan da taleplerin tartışılabileceği ve sorunların çözülebileceği fark edildi. Bu noktada şiddetin artık tamamen bir çözüm aracı olmaktan çıkarılması gerektiği kanaati oluştu. Kürtler, 7 Haziran 2015 seçimlerinde silahların devreden çıkarılması umuduyla HDP’ye barajı geçirtti. Şiddet, artık bir sorun çözme aracı değildi. Meşru talepler siyasi sürecin bir gereği olarak demokratik kanallarla pekala dile getirilebilirdi. HDP’ye verilen destek, Kürtlerin silaha dair korkularının ve demokratik zemine duydukları güvenin bir neticesiydi. Gelişmelerin beklendiği gibi olmaması Kürtleri hayal kırıklığına uğrattı. Hiç beklemedikleri bir sonuçla karşı karşıya kalmışlardı. Şiddetin, Kürt dili, edebiyatı, sanatı ve kültürü üzerindeki etkisi ise çok daha yıkıcı oldu. Yaklaşık 80 yıldır uğruna mücadele verip sonunda sahip oldukları ortam bozuluyor ve bu alanda elde edilen kazanımlar baltalanıyordu. Özellikle 2008 ila 2015 yılları arasında patlama yaşayan Kürt yayıncılığı şiddet sarmalında en büyük darbeyi yedi ve durma noktasına geldi. Kitap satışları bıçak gibi kesildi, keskin bir şekilde eski ortama dönüldü.  Ama AK Partili hükümetlerle silahsız dönemleri tecrübe eden Kürtler, şiddetli çözümü de ebediyen kafasından sildi.

[email protected]