Sınırlar yeniden çizilirken...

Necmeddin Kemal - Yazar
30.04.2016

Türkiye’nin tüm ısrarlı çabalarına rağmen ABD bölgede PKK’nın uzantısı PYD ile işbirliği içindedir ve DAEŞ’in önünü açacak hamlelere izin vermektedir. Kürt etnisitesinin bu kadar öne çıkarılmasının arka planını okuyabilecek bir Türkiye, Ortadoğu sarmalından daha kolay çıkacaktır.


Sınırlar yeniden çizilirken...

2. Dünya Savaşı’nın bitiminden 70, soğuk savaşın bitiminden ise yaklaşık 25 yıl geçti. Türkiye II. Dünya Savaşı’ndan sonra en sıkıntılı zamanlarını yaşıyor. Belki ekonomik olarak 1940’lardaki Türkiye yok ama içinde bulunduğumuz süreç siyasal açıdan 40’lardan daha karmaşık bir durumda. Genel okumanın aksine; Soğuk Savaş yıllarında kullanılan ‘2 kutuplu dünya’, Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra da ‘Tek kutuplu dünya’ söylemlerinin dünya ekonomi-politiğinin anlaşılmasında yetersiz analizler olduğu kanaatindeyim. Komünist Sovyetler çöktü, Putin’li Rusya; Son 10 yıl içinde Gürcistan’da, Kırım’da, Çeçenistan’da tamamen, Suriye’de ise önemli hamlelerle kısmen kontrolü eline aldı. İran ve Çin’le birlikte Küresel Anglo-Sakson Yahudi Medeniyeti/ Sistemine karşı yeni bir blok oluşturmayı başardı. Bu gelişmeler ‘tek kutuplu dünya’ illüzyonunu ve ‘tarihin sonu’ tezini çöpe attı.

Batı, ‘öteki’yle sorunlu

İmparatorluk bakiyesi Türkiye’nin de içinde bulunmak zorunda olduğu Batı ittifakını, Avrupa Birliği ile ABD Anglo-Sakson İngiliz ve Yahudi beraberliği diye ikiye ayırabiliriz. İki büyük bölüşüm savaşından sonra Avrupa Birliği’nde Fransa ve Almanya’nın başını çektiği, Vatikan’ın devasa ortaklığı ve Hristiyan değerler sistemiyle örülmüş yapısı ile birlikte iki kutuplu dünya tartışmalarında Batı Medeniyeti’nin başka bir cephesi daha ortaya çıktı... Dinî ve ırksal ideolojik temellere oturtulmuş; seküler dünya tasavvurunun politik ve kültürel olarak laikliğe dönüştüğü bu hâkim bakış açısı ‘öteki’yle sorunları olan bir siyasal yapıyı doğurdu. Almanya Şansölyesi Merkel’in ‘Çok kültürlülüğü başaramadık ve bundan vazgeçtik’ sözleriyle Almanya ve Fransa’nın başı çektiği Kıta Avrupa’sı; dilleri, ırkları ve dinleri ile kendinden olmayana karşı kendisini savunma hatta ötekileştirme hakkına sahiptir anlayışını net bir içimde ortaya çıkardı. Mülteci krizinde, Avrupa Birliği’nin tavrı bize çok sarih bir biçimde izah etmektedir. İngiltere’nin ana karakter olarak başını çektiği, ABD’nin silah ve teknoloji ile yanında olduğu Protestan Anglo-Sakson-Yahudi anlayışıyla iç içe; ırk, dil ve din merkezli bakış açısını geri plana atan, daha özgürlükçü, ötekiyle sorunları yokmuş gibi gözüken, kapitalist/ küresel/ sermaye merkezli piyasalarla önüne çıkan, bu piyasalara direnen tüm aktörleri ve  bu aktörlerin değerler dünyasını araçsal hale getirip mecrasından saptıran ve karşısındaki blokları medya, kültür, eğitim ve iletişim, teknoloji politikalarıyla baştan çıkartan, kendisine benzeten bir başka Batı daha var. Bu Batı ise; siyasi tartışmaların öbeğinde kendisini geri plana çekmiş, sahnenin arkasından oyuna daha güçlü ve kalıcı müdahale eden kültürel, ekonomik, entelektüel çok katmanlı gücüyle analiz edilmesi gereken asıl önemli alandır.

Uluslararası ekonomi-politik düzlemde ABD’nin patronajında tartışılan tüm siyasi, ekonomik, kültürel ve entelektüel tartışmalar bizi ‘Topal Ördek’ sendromundan kurtaramamaktadır. Bu ise özellikle dünyanın son 100 yıldır en kanlı, sorunlu bölgesi olan bizim de içinde kısmen içinde bulunduğumuz coğrafyayla ilgili eksik analizler yapmamıza sebep olmaktadır...

Arap Baharı’yla başta Arap ülkeleri olmak üzere tüm Ortadoğu ülkelerinde alevlenen özgürlük, demokrasi ateşi, yerini bugün; mezhep savaşları başta olmak üzere, yukarıda resmettiğim yapı içinde kanlı iktidar savaşlarına hatta uluslararası güç odaklarının müdahalelerine bıraktı ve Türkiye’yi de giderek büyüyen büyük bir anaforun içine çekti. Anadolu’yu yurt edindiğinden bu yana Selçuklu ve Osmanlı tecrübeleriyle dünya tarihine damga vurmuş Müslüman Türkler kıble olarak yönünü Kabê’ye, istikbali için de yönünü Batı’ya çevirmiştir.  Cumhuriyeti kuran irade de bu noktada yönünü öncelikle Batı’ya dönmüş, Adnan Menderes’in önemli hamlesiyle içine girdiğimiz NATO üyeliğimiz bizim oynanan bu büyük oyunda nefes almamızı sağlamıştır.

Birçok kez elimize geçtiği halde fırsatları değerlendiremediğimiz için dışında kaldığımız Avrupa Birliği tam üyelik vizyonu da bu minvalde diğer önemli süreçlerden birisidir. Gelişmeler bize göstermektedir ki Türkiye bugün Avrupa Birliği’nde olsaydı DAEŞ diye bir bela olmaz ve Suriye Krizi bu noktalara gelmeden çözülebilirdi. Eğer Türkiye AB’ye kabul edilseydi, AB’nin 3. büyük askeri gücü olabilir; George W. Bush ve Rumsfeld’e “Hayır” diyebilirdi. Ve Irak Savaşı’nın çıkması önlenebilirdi.

Avrupa Birliği’inin bu noktada Türkiye’nin ve Türk kültürünün özellikle Osmanlı tecrübesini, barışını, çok kültürlülüğünü ve birlikte yaşama iradesini kendilerine tarihte olduğu gibi tekrar gösterecek ve yaşatacak tecrübesine ve birikimine ihtiyacı olduğu apaçık ortadadır.

Kürtler niye öne çıkarılıyor?

Bu hatırlatmalardan sonra bir kısmı Türkiye’de yaşayan, nüfusu 30 milyona yaklaşan ve dört ulusal ülkeye dağılmış Kürt etnisitesinin bu kadar öne çıkarılmasının arka planını okuyabilecek bir Türkiye, bu sarmaldan daha kolay çıkacaktır. Suriye’deki rejime muhalif olarak ortaya çıka/rıl/an DAEŞ, Türkiye ile başlangıçta hiçbir sorunu yokken bugün neden Türkiye’de bombalı eylemler yapmaktadır? Kobani başta olmak üzere sınırları dışında ve içindeki Kürtlere kucak açan, Suriye’nin kuzeyindeki Kürtleri DAEŞ’e karşı, yine Kürtleri son 40 yıldır kurdukları kanlı acımasız rejimle kimyasal silahlarla katleden baba Esed’den bu yana Esed/Baas rejimine karşı koruyan Türkiye, niye hem DAEŞ’in, hem Esed rejiminin, hem de içerde PKK’nın Suriye’de PYD’nin hedefine oturmaktadır? Ve daha acı olan Türkiye insanlık adına yaptığı bu doğruları maalesef kirlenmiş muhalif ittifakın çıkardığı gürültüleri ve dezenformasyonları marifetiyle anlatamamaktadır.

Bu üç bölgesel piyon, niçin İran ve Rusya’nın ekmeğine yağ sürmektedir? Ya da İran ve Rusya Batı ile Türkiye’nin aleyhine olacak şekilde hem Esed rejimini, hem de Kürt etnik kimliğini istismar eden PKK/PYD gibi terör örgütlerini, hem de aynı anda DAEŞ’i açıktan ve dolaylı olarak desteklemektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ısrarlı çağrılarına rağmen niçin ABD açıktan, bölgede PKK’nın resmi uzantısı olan PYD ile iş tutmakta, DAEŞ’in önünü açacak hamlelere izin vermektedir? Niçin yine İngiltere ile birlikte ABD, İran’ın önünü açacak şekilde, ambargoları kaldırarak İran’a siyasi, ekonomik destek vermektedir?

Üç önemli adım

Bu minvalde kanaatimce üç önemli stratejik adımda ısrar edilmesi gerekmektedir:1- Avrupa Birliği ile diplomatik, kültürel, ekonomik, sosyal tüm ilişkiler sonuna kadar açılmalı, tam üyelik için rota sonuna kadar Batı’ya kırılmalıdır. 2- Yeni Anayasa tartışmaları devleti güçlendirme kaygısıyla değil; Bu ülkenin bir imparatorluk bakiyesi olduğu bilinciyle ve özgüveniyle yapılmalıdır. Devletin görünürlüğünün içerde arttığı, dışarıda azaldığı her adım Türkiye’yi ve iktidarı zor duruma düşürecektir. 3- Türk Dünyası başta olmak üzere yaklaşık 5 Milyon Müslüman Türk vatandaşının ve soydaşımızın yaşadığı Kafkaslar, Balkanlar ve Batı’da Türkiye’nin etkinliğin artırılmasıdır.

Büyük devletler ve güçlü iktidarlar devamlılığını ve meşruiyetini içeride yönettiği meşru aktörlere karşı gücünü en alt seviyede, dış politikada ise en üst seviyede göstermesiyle sağlar. Veya daha açık ifadeyle içerde her alanda adalet hissinin ve duygusunun var olduğu ve sürdürülebilir kılındığı bir ülke ancak gücünü optimize edebilir ve ayakta kalabilir. 

Dış politikada gücünüzü göstermek, sosyo-kültürel ve ekonomik faktörlerle kimlik inşa ederek gerçekleşebilecektir. Askeri gücünüz; sosyo-kültürel ve ekonomik gücünüzün sonucunda tamamlayıcı bir faktör olarak devreye girdiğinde anlamlı ve kalıcı olabilecektir. Müslümanların 20. yüzyılda yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden birisi olan Aliya İzzetbegoviç’in ‘Batı Medeniyeti’nin gücünün arkasında teknoloji ve silah değil; enteletektüel ve bilimsel zekâ vardır’ sözü sadece ülkemizin değil İslam Dünyası’nın durumunun niye bu halde olduğunu resmeden en önemli cümlelerdendir.

[email protected]