Sirkadiyen ritmi tutturmak

Doç. Dr. Evren Kutlay / Yazar
22.10.2021

Sağlığımıza kavuşmak, kendimize iyi bakmak için sabah güneşle uyanıp işe gitmeden koşmaya, yürüyüşe, aç karnına kereviz sapı suyu içmeye ya da öğlen 12-1 arası yemek yemeye hazırız... Peki, güneşin doğuşuna bir konserle şahit olarak güne başlasak ya da öğle arasında müzikle beslensek nasıl olurdu?


Sirkadiyen ritmi tutturmak

Sirkadiyen (Circadian) terimi gündelik hayatımıza beslenme konularına ilgimizle girdi. Latince circa (yaklaşık) ve dies (gün) köklerinden oluşan, vücudun bir gün boyunca gerçekleştirdiği süreçlere işaret eden sirkadiyen sözcüğü beslenme kavramıyla birleştirilerek, sirkadiyen beslenme ile, günün ritmine uygun bir yaşam düzeni oluşturarak biyolojik iç saatimizi fabrika ayarlarına çevirip sağlıklı bir yaşam sürmemizin mümkün olduğu ifade edilmektedir. Şöyle ki, güneşin doğuşu ve batışıyla armoni içinde yaşadığımızda (Örneğin güneşin doğuşuyla uyanmak, güneş batana kadar yemek yemeyi bitirmek, gece belli saatler arasında uykuda olmak gibi) hücrelerimizin ritmi dünyanınkine ahenkle uyumlanmış oluyor. 24 saatlik mikro düzen, makro düzeyde yaşamın bütününe yansıyarak, vücudun günlük fizyolojik ve biyolojik süreçlerinin sürekliliği dolayısıyla (yeme, uyuma, sindirim, hormonlar, vücut ısısını düzenleme, vb.) yaşam boyu devam eden döngülerin (doğum, büyüme, ergenlik, üreme, yaşlanma, vb.) işleyişine dair olgular, dünyanın sirkadiyen ritmine senkronizasyon sayesinde en verimli haline kavuşuyor.

Bedenin sirkadiyen saatinin hastalıkların tedavisinde kullanımına dair farkındalıklar son yıllarda öne çıkmaya başladı. Örneğin, Türk bilim insanı Aziz Sancar kanser tedavisi uygulamaları ile DNA'daki hasarın tamirinin efektif zaman dilimi uyumunun önemine dikkat çeken çalışmasıyla Nobel Kimya Ödülü aldı; sirkadiyen saatin DNA onarımını nasıl kontrol ettiğine dair araştırmalarını sürdürüyor.

Sadece beden beslenmez

İnsanlığın görünene ilgisi beslenme ve beden algısını sınırlamaktadır. Oysa insan sadece fizik bedenden ibaret değildir. Üstelik beslenme kavramıyla farkında olmadan ne çok şey kastederiz. Ruhumuzu, gönlümüzü, kalbimizi işin içine katarız ama farkındalığımızı tanımlamakta ya da yemek yemekteki gibi bir sisteme oturtarak uygulamaya koymakta zorlanırız. Kişi sadece yediklerinden değil duyduklarından da beslenir/zehirlenir. Müzik ruhun gıdasıdır sözü klişe değil. Konu beden sağlığı ve fiziksel ideallerse, bunu sadece ağızdan alınan besin maddelerine bağlamak bence yüzeysel bir yaklaşımdır. Biz frekansları olan, titreşen varlıklarız; tıpkı evren ve ona dair olanlar gibi. Ses de titreşir; doğanınki de insanın ki de. Dolayısıyla insanın en az ağzından girenler kadar çıkanlarla, duyurduklarıyla ve duyduklarıyla güzelleşeceği (hatta fizik bedeni aşkın bir güzelliğe kavuşacağı) idrak edilemediğinde bile fizik kuralları akla getirilerek tahmin edilebilir. Kulaktan girenin fiziksel olanı moleküler boyutta değiştirebildiğini ünlü su deneylerinden hatırlayalım.

"Sirkadiyen ritim" kavramı dünyanın güneş etrafında dönerken eş zamanlı kendi ekseni etrafında dönüşüyle oluşan günün 24 saatlik akışına müziğe has ritim sözcüğüyle eşleşmiş bir atıf yapıyorsa, ben de "duyulanın zamanı"na sirkadiyen kelimesinin güncel cazibesinden faydalanarak yeni bir sunu yapabiliriz derim. Bu bağlamda, müziğin zamanı hususuna odaklanarak "Sirkadiyen müzik" kavramını öne sürüyor ve var oluşumuzu fizik bedenle sınırlamazsak sirkadiyen yaşam ideallerine sahip olabileceğimizi düşünüyorum. İnsanın sağlığı onu meydana getiren her öğenin ayrı ayrı olduğu kadar bir bütünlük içinde ahenkle işleyişiyle mümkündür. Bu kavramı popüler terminolojiye uyum maksadıyla, dikkatinizi çekmek üzere öneriyorum; fakat kastettiğim içeriğinin uygulaması gündelik yaşamı yüzyıllar boyunca güneşin, dünyanın ve evrenin ritmine göre tasarlamış kültürümüzdeki kadim bilgiler arasında yer almaktadır.

Makamlar ve psikoloji

Sirkadiyen müziğe dair en erken çalışmalardan biri, Türk dünyasının önde gelen bilim insanlarından filozof Fârâbî'nin (ö. 950) Kitâbü'l-Mûsika'l-kebîr (Büyük Müzik Kitabı) adlı iki ciltten oluşan eseridir. Fârâbî, makamların psikolojik etkilerini sınıflandırırken günün hangi saatinde hangi makamın dinlenmesinin ya da icra edilmesinin daha etkili olduğunu bildirmiştir. Örneğin, insana ferahlık veren Neva makamı akşam vakti, gülme hissi uyandıran, sevinç, neşe çağrıştıran Uşşak makamı öğle vakti, kuvvet veren Buselik makamı kuşluk vakti, hareket kabiliyeti ve güven hissi veren Isfahan makamı gün batarken, sükûnet ve rahatlık veren Hüseyni makamı ise sabah saatleri için tavsiye edilmiştir. Makam-zaman önerilerinin, tıpkı sirkadiyen beslenmedeki gibi güneş ışığına ayarlı ifadelerle reçete edildiğine dikkat çekmek isterim.

Gün döngüsünü müzikle eşleştirerek insan sağlığına faydalarını ve hastalıkların (çocuk hastalıkları dâhil) tedavisinde kullanımı ele alan çalışmalar sonraki yüzyıllarda da devam etmiştir. Enderun'da müzikle tedavi uygulamalarında bulunmuş müzik kuramcısı Sâfiyyüddîn Urmevî (ö. 1294) rast gele seçimlerden ziyade günün belli saatlerinde belli makamların icra edilmesinin önemini bildirmiştir. Hatta günü dörde bölerek altışar saatlik zaman dilimlerine göre makamların etkileri değerlendirilmiştir. Osmanlı'nın son yüzyılında ise müzik, matematik ve doğa üçgeninde araştırmalar yapan kuramcı, piyanist ve filozof İtalyan Giuseppe Parisi'nin İstanbul'da yazdığı, "içinde titreyen sonsuz armoniye ve doğadaki bilinmeyene merakı" ile "evrensel armoni" ilgisini işlediği kitabı, ölümünden sonra 1912 yılında Osmanlı öğrencisi tarafından Romanya'da basılmıştır. Eser, Türk topraklarında Batı müziği teorisi alanında yazılmış sıra dışı bir çalışma olarak dikkat çeker.

Çölde güneşin doğuşu

Gün döngüsü kimi Batılı bestecilere ilham kaynağı olmuştur. Örneğin, Joseph Haydn'ın 6. Senfonisi, güneşin doğuşunu betimleyen Le Matin (Sabah) takma adıyla bilinir. Trilojinin diğer iki senfonisi No. 7 ve No. 8 ise, sırasıyla, Le Midi (Öğlen) ve Le Soir (Akşam) başlıklarını taşır. Morning Mood (Sabah modu/ruh hali) Norveçli besteci Edward Grieg'in dört bölümlü Op. 23 Peer Gynt süitinin birincisidir. Grieg eserinde Fas'ta çölde güneşin doğuşunu tasvir eder. Rus besteci Prokofiev'in A Summer Day adlı çocuk süitinin altıncı bölümü olan Evening (Akşam) günün sakin son buluşunun müzikal yansımasıdır. Gece denince ise akla ilk olarak Mozart'ın Eine Kleine Nachtmusik (Küçük Bir Gece Müziği) adlı serenadı ve Chopin'in Nocturne (Gece Müziği/Noktürn)'leri gelir. Arjantinli besteci Astor Piazzola Midnight in Buenos Aires (Buenos Aires'te Gece Yarısı)'nda tutkuyla bağlı olduğu şehrin gece yarısı seslerini duyurur. Uykuya dalmayı kolaylaştırmak amacıyla söylenen ninniler ise tüm kültürlerde karşılığını bulur. Chopin (Op. 57 Berceuse), Brahms ve Liszt (Wiegenlied/Lullaby) gibi birçok Batılı bestecinin ninnileri vardır.

Müzik vardiyası

Biyolojik saatimizle uyumsuz yaşam koşulları yüzünden artan bedensel ve psikolojik rahatsızlıkları tedavi yöntemleri arasında müzik terapisi tüm dünyada geniş çevrelerce ele alınmaya başlandı. İyileşme amaçlı başvurulan sağlıklı yaşam (Wellness) ve detoks uygulamalarına günün belirli saatlerine programlanan seçili yiyecek ve içeceklerin yanı sıra ses banyosu (sound bath), ses çanakları (singing bowls) terapileri eklenmeye başlandı. Sosyal yaşamımızın parçası konserler de birer ses/müzik banyosudur. Genellikle akşam ve gece saatlerine endeksli canlı müzik dinleme imkânları, acaba bir gün, sirkadiyen ritimle yaşama özlemimizin müzikal boyutları göz önüne alınıp tüm güne bölünerek tasarlanır mı? Sağlığımıza kavuşmak, kendimize iyi bakmak için sabah güneşle uyanıp işe gitmeden koşmaya, yürüyüşe, aç karnına kereviz sapı suyu içmeye, ya da öğlen 12-1 arası yemek yemeye hazırız. Güneşin doğuşuna bir konserle şahit olarak güne başlasak ya da öğle arasında müzikle beslensek nasıl olurdu?

[email protected]