Şirketleşmiş militarizm: Mısır ordusu

İslam Özkan - Gazeteci - Yazar
17.08.2013

Nasır döneminden beri ülkeyi neredeyse haraca bağlayan ve kamusal alanın her santimini işgal ederek tahakkümünü güçlendiren ordunun Mursi’yi devirmesi beklenmeyen bir sonuç değildi. Zira Mısır ordusu, sivil asker ilişkilerini sivillerin lehine düzenleyecek, stratejik öneme sahip konularda askerin karar alma tekeline halel getirecek hiçbir konuya onay veremezdi.


Şirketleşmiş militarizm:  Mısır ordusu

Nasır döneminde askeri yapısını koruyan devlet, büyük bir kalkınma hamlesi başlatarak fakirlik, işsizlik gibi sorunlara çare üretmeye çalışmış, aynı zamanda Arap Birliği fikrini benimseyerek ülkenin ihtiyaç duyduğu ideolojik formasyonu da temin etmiştir. Kurtarıcı ve modernleştiricilik, Arap milliyetçiliği ideolojisi ve ekonomik kalkınma mitiyle oluşan üçlü yapı, Mısır özelinde Nasır’ın İsrail karşısında savaşı büyük bir hezimetle kaybettiği 1967 savaşına kadar işlevselliğini sürdürmüş ancak savaşın kaybedilmesiyle birlikte bütün mitler gibi Arap Birliği fikri de çökmüştür. 

Nasır’la birlikte çok büyük bir yapısal dönüşüm kaydeden ve her alanda büyüyen Mısır ordusu, Enver Sedat dönemiyle birlikte idealist yapısını kaybederek ülküsünü yitirmiştir. Bu evreden sonra askeriye, Arap dünyasında bağımsızlık yanlısı, anti-emperyalist düşüncelerin beşiği olmaktan çıkıp daha çok kendi refahıyla ve ekonomik gelirleriyle ilgilenen bir güç haline dönüşmüş, böylece ülkede yolsuzluğun en büyük kaynağını oluşturmuştur.

Mısır’ın diğer Arap ülkeleriyle karşılaştırıldığında ortaya çıkan liberal yapısına bakarak ordunun görünürde çoğulculuğa izin veren bir yapı olduğu zannedilebilir ancak o, gerçekte kendi çıkarlarını garantileyen bir siyasi bir düzenek kurmuştur. Bunu yaparken de kendi üstünlüğünün korunmasına kefil olacak şekilde mevcut yapıyı tahkim eden çeşitli militarist denetim mekanizmaları oluşturmuştur. Ancak kriz anlarında askeri elit bu ince örtüden sıyrılarak gerçek yüzünü ortaya koymuş, (yani doğrudan siyasete müdahalesini yapmış) böylelikle siyasi sistemin otoriter özünü güçlendirmiştir.

Militarist ekonomi

Hür Subaylar darbesiyle birlikte kurulan “Feodalizmi Yok Etme Komitesi”nin varlığına rağmen, bu durum, kendi kişisel feodalitelerini kurmalarına engel olmamış; subaylar servetlerini artırmak için devlet içindeki üstün konumlarını istismar etmişlerdir. Bu sadece devletin güçlü bir ekonomik aktör olarak ekonomik yapıyı şekillendirdiği devletçi ya da sosyalist ekonomik sistemde değil, aynı zamanda özelleştirme politikalarının hız kazandığı liberal ekonomik dönemde de geçerliliğini sürdürmüştür. Ekonomik özelleştirme politikaları, ordunun ve subayların menfaat ilişkisini değiştirmemiş, özel komisyonlarla para akışı devam etmiştir.

Mısır ordusu ekonomideki bu devasa yerinin orduyu devletin bütçesine yük olmaktan kurtaracağı savını ortaya atsa da devlet, militarist yapıyı birçok alanda sübvanse etmeyi sürdürmüştür. Tabii burada ordunun devletin diğer bürokratik kurumlarıyla birlikte ikili bir işlev üslendiğini, bir taraftan ekonomi ve siyaset üzerindeki denetleyici ve gözetleyici rolünü yerine getirirken diğer taraftan da yolsuzluklar yoluyla yeni zengin bir sınıf yaratma konusundaki katkılarını göz ardı etmemek gerekir. 

Mısır ordusu Cemal Nasır’dan bu yana ekonomi ve siyaset üzerindeki tahakkümüne ket vuracak hiçbir girişime izin vermemiştir. Nasır döneminde devlet eliyle kalkınmacı ve sosyalist politikalar diğer devlet kurumlarıyla birlikte ordunun da etki alanını genişletmiş, ekonomi üzerinde daha geniş yetkilerle donatmıştır. 

Enver Sedat orduya ekonomik açıdan imtiyazlı bir yer verirken onun saygınlığını korumayı hem de bu yolla onu siyasetten uzak tutmayı hedefliyordu. Neredeyse orduya her istediğini verdi. Dönemin Genel Kurmay Başkanı, Sedat’tan ordunun her açıdan ama özellikle de gıda bakımından kendi kendine yeter hale gelmesiyle ilgili devasa bir proje sundu. Sedat bu isteği yerine getirerek orduyu yedeğine alma işini büyük ölçüde garantiye almış oldu. 

Nasır döneminden Mübarek dönemine gelene kadar yaklaşık 40 yıllık bir tarihsel süreçte ordu,  farklı alanlarda yaptığı yatırımlarını düzenli bir şekilde sürdürerek hegemonik yapısını daha da güçlendirdi. 

Bu süreçte orduyu ayakta tutan gelirlerine baktığımızda 5 temel gelir kaynağının oluştuğunu görüyoruz.  

a. Yıllık bütçeden milli savunmaya ayrılan pay; (2012 Mısır bütçesi yaklaşık olarak 25.5 milyar dolar olup savunmaya ayrılan pay bunun %5.2’sini tekabül eden 4.3 milyar dolardır.) 

b. ABD’nin yıllık olarak Mısır ordusuna verdiği 1.3 milyar dolarlık yardım. 

c. Silah ithalatı ve sınırlı miktarda silah ve teçhizat ihracatının yapıldığı silah anlaşmaları.

d. Dışişleri Bakanlığına bağlı Askeri Üretim Müdürlüğünün gözetiminde faaliyet gösteren AOI (Arab organization for industrization) Arap Endüstri Kurumu adlı kuruluş tarafından yürütülen fabrikalar.

e. Doğrudan Savunma Bakanlığı tarafından yürütülen (National Service Project Organization) Ulusal Hizmet Projeleri Kurumu’ndan elde ettiği gelirler. 

Ordunun rolünü daraltma çabaları

Bütün bu ekonomik aktiviteleri, milli güvenliği bahane ederek gizli bir şekilde yürüttüğünden ordunun sahip olduğu şirketlerin hiç biri Mısır borsasında kayıtlı değildir. Bununla birlikte Mısırlılar günlük hayatlarında orduya ait bu şirketlerin ürettiği ürünleri tüketmektedir. Örneğin el Watani adlı petrol istasyonları zinciriyle, Safi maden suyu ve Queen marka pastalar vatandaşların günlük tükettiği ürünler arasında yer almaktadır. Ayrıca ordunun elinde tuttuğu çok miktarda düğün salonu da bulunmaktadır. Dolayısıyla Mısır ordusu hiçbir parlamenter denetime tabi olmayan bir “kayıt dışı bir ekonomi” üretmiştir.  Bu şeffaf olmayan yapının meydana getirdiği belirsizlik nedeniyle uzmanlar ordunun toplam GSMH içerisindeki yerine ilişkin yüzde 5 ila yüzde 15 arasında bir öngörüde bulunmaktadır.  Ayrıca askeri üretim, yasalarla vergiden muaf tutulduğu için elde ettikleri brüt karlar dahi, gelir gider tablosu da doğrudan kar hanesine yazılmaktadır. 

25 Ocak Devrimi’nden sonra askerlerin hem ekonomideki hem de siyasetteki yerinin küçültülmesi ve ordunun ekonomik ve diğer faaliyetlerinin parlamentonun denetimine tabi olması için sesler yükselmesine rağmen bu hiçbir zaman gerçekleşmedi zira bütün bu taleplerin ülkenin gerçek yöneticisi ordu karşısında eridi gitti. Buna gerekçe olarak ordu, ekonomik faaliyetlerden elde edilen gelirlerin subayların barınma, maaş ve diğer hayat standartlarını geliştirmek için kullanıldığını göstermiştir. Ordu, bu kazanımları için gerekirse çatışmayı dahi göze alacağını belirtmiştir. Ancak yine de yükselen seslerin kısmi faydaları oldu, ordu yetkililerinin emekli olduklarında aldıkları maaşlar ve kıdem tazminatlarında cüzi indirimlere gidildi, ancak bu kesinlikle tatmin edici olmadı.

Birçok kişi için emeklilik; tembellik, tasarruf ve dikkatli para harcama dönemi olmasına rağmen Mısırdaki emekli subayların durumu ise oldukça farklılık arz eder. Görevlerinden emekli olan generallerin anında valilik ya da belediye başkanlığı makamlarına tayinleri yapılır. Bunun olmadığı durumlarda ise alternatifler yaratılır, orduya bağlı bir fabrika ya da iktisadi işletmenin yönetim kurulu başkanlığı, genel müdürlüğü emekli askerleri bekleyen görevlerdir. Bu işletmeler içerisinde oraya ilişkin hiçbir deneyimi olmadığı halde liman ya da bir petrol şirketinin yönetimi dahi yer alabilir. Böylece bir taraftan ordudan aldığı gayet şişkin bir maaşın yanına emekli olduktan sonra göreve başladığı yeni şirketinden aldığı oldukça yağlı yeni gelir de eklenir. Neredeyse bütün imtiyazlı mekanlar, bu ayrıcalıklı kişilere tahsis edilmiştir. Bu anlamda Mısır, emekli generaller için bir cennettir.

Militarizmin tahakküm oyunları 

2015 Devrimi’nden sonra yönetimi sivillere devretme üzere kurulan ve Yüksek Askeri Konsey’in önderliğindeki geçiş süreci boyunca ordu yetkilileri, defalarca yaptıkları açıklamalarda kendileri üzerinde denetim kuracak sivil kurumların oluşumuna hiçbir şekilde izin vermeyeceklerini ifade etti. Bu, en net bir biçimde 2011 Kasımı’nda Cumhurbaşkanı yardımcısı Ali Silmi’nin düzenlediği, anayasanın da üstünde yer alacak bir takım prensipleri içeren bir dokümanda ifadesini bulmuştur. Kamuoyunda bu tür bir düzenlemeye yönelik güçlü eleştirinin ardından söz konusu belge geri çekilmiş olmakla birlikte yeni anayasa hazırlanırken bu belgeden yararlanıldığı bilinmektedir 

Öte yandan askeri mahkemeler sivilleri sindirmek için kullanılmıştır. Bunu mümkün kılan en önemli enstrüman ise olağanüstü hal yasasıdır. Bu yasayla ordu, askeri mahkemeleri sivillere yönelik olarak kullanabilmekte ve siviller üzerinde baskı kurarak ülkedeki hegemonyasını sağlamlaştırmaktadır. 

Mısır Adalet Bakanlığının verilerine göre 2011 Ocak ayından Ağustos sonlarına kadar yaklaşık 12 bin sivil yargılanmıştır. Bu kişilerin çoğunun sıradan suçları vardı, ancak aktivistler de bu yargılamalara dahil edildiler. Suçlamalar, kamu mallarının yağmalanması, trafik akışını engellemek, kamu ve özel mallara yönelik sabotaj düzenlemek, askeri güçleri tahkir ve tahrik etmek, sosyal medyada kışkırtıcı yayınlar yapmak üzerinde yoğunlaşıyordu.  2011 Ağustos ayından bu yana ise sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği kampanyalar ve çeşitli medya organlarında çıkan değerlendirme yazıları nedeniyle askeri mahkemelerde yargılanan sivillerin sayısında ciddi bir düşüş yaşandı. Ordunun imajını düzeltmek ve askere karşı eleştirilerin önüne geçmek isteyen subaylar doğrudan sürece müdahil olarak sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının önüne geçti. 

Ordu iktidarı daim mi?

Mısır’da ordu hem siyaset hem de ekonomi üzerinde fiilen hakim konumdadır. 25 Ocak devrimi bunun için yapılmamış olmasına rağmen bu fiili durumu değiştirmediği gibi, çelişkili bir şekilde pekiştirmiştir. 

Bu fiili durumun kökenlerine inildiğinde post kolonyal süreçte sömürgeci güçlerin çekilmesiyle meydana gelen boşluğun, ülkenin modernleşme sürecinde başat aktör olarak ortaya çıkmış militer grup tarafından doldurulmasında yattığını görüyoruz.

On yıllardır ordu kökenli cumhurbaşkanlarının üst düzey subaylarla kurduğu pragmatik ilişkinin bir taraftan ordunun gücünü artırmasına neden olurken öte yandan askerin kışlada tutulmasına yarayan birbiriyle çelişkili iki sonucun ortaya çıkmasına yol açması bakımından ilginçtir. 

Ancak çok daha önemli bir başka sonuç ise Nasır döneminde Mısır ordusunun anti-emperyalist karakterini daha sonraki dönemlerde özellikle de Camp David Anlaşması’ndan sonra kaybettiğidir. Nasır sonraki süreçte ordu, daha çok sınıfsal çıkarlarını sürdürme peşinde koşmuştur. ABD’den aldığı yardımların buradaki rolünü yadsımak mümkün olmamakla birlikte ordu, ekonomideki yerine ve devasa konumuna dokunulmadığı sürece siyasete minimum müdahale ilkesini benimsemiştir. Ancak ülkede siyasi boşluğun yaşandığı kriz dönemlerinde ya da ülkenin siyasi kontrolünün üzerinde kimin belirleyeceği olacağı gibi hususlarda yaşanan belirsizlikleri bahane eden ordu, sistem içerisindeki yerini güçlendirmek amacıyla zaman zaman müdahalede bulunmaktadır. Tabii ki uluslararası konjonktürün, Mısır’ın çevresindeki yakın tehditlerin, uluslararası aktörlerin tutumunun etkisini de göz ardı etmemek gerekir. 

Son darbe bağlamında bakıldığında ise, Nasır döneminden bu yana ülkeyi neredeyse haraca bağlayan ve kamusal alanın her santimini işgal ederek tahakkümünü güçlendiren ordunun Muhammed Mursi’yi devirmesi beklenmeyen bir sonuç değildi. Zira Mısır ordusu, sivil asker ilişkilerini sivillerin lehine düzenleyecek, stratejik öneme sahip konularda askerin karar alma tekeline halel getirecek hiçbir konuya onay veremezdi. Bu darbe bir yönüyle tamamen Müslüman Kardeşler’e ve İslami harekete yönelik yapıldıysa da diğer yönüyle ülkenin sivilleşmesine yönelik yapıldığı kesindir. Dolayısıyla iktidarda M. Kardeşler değil ülkenin sosyo-ekonomik dengelerinde değişiklik öngören her iktidarın benzeri bir müdahaleye maruz kalabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. 

[email protected]