Sisi akredite ya sokak?

Dr. Gökhan Bozbaş / Necmettin Erbakan Üniv., ORSAM
28.09.2019

Mısır’da protestocular başarılı olacak ve Sisi devrilecek mi yoksa sokak savuşturulacak mı? Bu iki senaryodan hangisinin gerçekleşme olasılığı daha yüksek bilinmez ama Sisi’nin son ABD ziyaretinden kendisini akredite ederek döndüğüne dair güçlü sinyaller var.


Sisi akredite ya sokak?

Mısır’da geçtiğimiz hafta el-Ehli ve Zamelek maçı sonrasında halkın sokaklara çıkarak Sisi aleyhine gösterilere başlamasından sonra sıcaksaatler yaşandı. Aslında yıllardır Sisi’nin zulmünden ve baskısından halkın patlama noktasına geldiğini söylüyor ve yazıyoruz. Bunu birçok araştırmacı ve yazar dile getirdi. Yapılan tüm araştırmalarda da dikkat çekilen bir durum bu. Bununla beraber ortaya çıkan her halk hareketi, beraberinde özgürlükleri ve halkın refahını getirmemektedir. Bu yüzden sokaklarda gösteri yapan kitleleri ve halkı desteklerken, aslında sonuç gerçekten onların hayrına olacaksa ve bu önceden görülüyorsa onlarla beraber yürümek ve mücadeleye destek vermek boynumuzun borcudur. Fakat halkın sokaklarda bulunması ve bir zalimin ortadan kaldırılması başka bir zalimin ortaya çıkışına hizmet etme potansiyeline sahipse veya belli bir belirsizliğe hizmet ediyorsa o zaman dikkatli olmak gerekmektedir. Bu yüzden Mısır’da neler oluyor detaylı bir şekilde analiz edilmelidir. 

Kurgulanmış videolar 

2 Eylül’den bu yana Facebook ve Youtube’da Mısırlı aktör ve müteahhit olan Muhammed Ali tarafından bir dizi video yayınlanmaktadır. Bu videolar 20-30 dakika arasında olup Sisi ve ordu içinden belli bir grubun ihalelerde nasıl yolsuzluklar yaptığını ve ülkenin milyarlarca Mısır lirasını nasıl israf ettiğini anlatmaktadır. Kendisi de buna karşılık yaptığı işlerden hak edişlerini alamadığını ve devletten 12 milyon dolar alacağı olduğunu zikrederek başta Sisi olmak üzere diğer generallerin, müteahhitlerin parasını gaspettiğini anlatmaktadır. Son olarak Muhammet Ali, 18 Eylül 2019 tarihinde yaptığı açıklama ile Sisi’yi görevi bırakmaya çağırmış ve halkı da sokaklara davet etmiştir. 20 Eylül 2019 itibari ile halk sokaklara dökülmüş ve gösterilere başlamıştır. Muhammet Ali’nin tüm videoları dikkatle analiz edildiğinde bu videoların aslında birer televizyon dizisi gibi çok dikkatli bir şekilde önceden kurgulanmış ve yazılmış olduğu fark edilmektedir. Ali’nin videoları, gösterilere karşı üç kısma ayrılmıştır. İlk beş videoda kendi mağduriyeti anlatılmış, ikinci kısımda ise kendi mağduriyeti ile beraber Sisi yönetiminde kimlerin hangi işlerde ne kadar çaldığı ifşa edilmiştir. Aslında tam da bu noktada Sisi, Muhammet Ali’ye cevap vermek zorunda kalmış ve bu cevap verme olayı da aslında çok net bir şekilde planlanmıştır.

Bu sebeple Sisi’ye cevap vermesi gerektiğini söyleyen veya tavsiye edenler de bu kurgunun içerisindedir. Zira Sisi’nin altı yıldır bu tür olaylar hakkında hiçbir şekilde konuşmadığı bilinmektedir. Son olarak bir de Ali’nin doğrudan halkı tepki vermeye ve konuşmaya davet ettiği son bölüm bulunmaktadır. Muhammet Ali’nin tüm bunları küfürlü ve tam bir Mısır lehçesi ile anlattığına dikkat edilmesi gerekmektedir. Ayrıca burada altı çizilmesi gereken bir diğer husus da, Muhammet Ali’nin halktan birisi olmadığı gerçeğidir. Zira o da Sisi’nin etrafından olup onun iktidarından milyonlarca dolar kazanmış birisidir. 

Aslında Sisi ve onun etrafındaki yönetici elit arasında huzursuzluk ve çatışma ilk defa ortaya çıkmamıştır. Bilindiği üzere, daha darbe yapılıp ilk yönetim ele alındıktan hemen sonra Rabia Katliamı gerçekleşmiştir. Rabia Katliamı’ndan sonra yapılanları tasvip etmeyen ve darbede Sisi’ye güçlü bir destek veren Baradai, tepki olarak önce istifa etmiş sonra da ülkeyi terk etmiştir. Ülke içerisinde bulunan birçok siyâsî aktör de darbenin henüz ilk ayında kendilerini nasıl bir yönetimin beklediğini anlamıştı. Fakat geleneksel Mısır devlet elitinin üzerinde birleştiği ortak bir nokta vardı: “Müslüman Kardeşler iktidarda olmasın da varsın bir Firavun başta olsun.” Hatta buna selefî grupların dahi destek verdiğini gördük. Sisi de bütün zulmünü ve baskısını tek bir kimlik üzerine inşa etti: “Mısır Milliyetçiliği”. Mısır milliyetçiliğinde temel vurgu “Arap kimliği” değil, “toplumun her bir bireyi ile şanlı ve yüce Mısır halkına ve toprağına bağlı olmak” şeklinde tasarlanmıştır. Vatan ve bayrak bu milliyetçilik anlayışında ön plana çıkarılırken, bu durum toplumun hemen birçok kesiminde karşılık bulmuştur. Temel düşman ve öteki olarak ise; daha kapsayıcı bir milliyetçilik anlayışına sahip olan Müslüman Kardeşler seçilmiştir. Bu durumu aslında Mehmet Ali Paşa ve Osmanlı elitleri arasında yaşanan kimlik çatışmasının iki asır sonraki tekerrürü olarak görmekteyiz Sonuç olarak gerek derin devlet, gerekse geleneksel elit gruplar bu Mısır milliyetçiliği çerçevesinde Sisi’ye tam destek vererek onun firavunlaşmasına göz yummuşlardır. Fakat elbette bunun bir sınırı olacaktır ve bu sınır da bu vatana ihanettir. 

Dört büyük ihanet 

Sisi geleneksel elit tarafından bugüne kadar dört büyük noktada ihanet ile suçlanmış, hatta bazı hususlar mahkemeye dahi intikal etmiştir. Bu noktada zikredilecek önemli bir örnek; Mısır toprağı olan Tiran ve Sanafir adalarının Suudi Arabistan’a satılmasıdır. 2012 yılında cumhurbaşkanlığı adayı olan Halid Ali gibi güçlü bir figürün, bu adaların Suudi Arabistan’a verilme/satılma sürecinde takındığı sert muhalefet, özellikle ulusalcı kesim içerisinde Sisi karşıtı bir söylemin temellerini atmıştır. Halid Ali bu süreci yargıya taşımış ve Mısır yargısı ilk olarak Suud ve Mısır arasında imzalanan antlaşmayı iptal etmiş ancak 2016 yılının başında alınan bir dizi karşı yargı kararları ile de adaların Suudi Arabistan’a verilmesi onaylanmıştır. Adaların 11 Nisan 2016 tarihinde Suudi Arabistan’a devredilmesiyle, bu işin içinde İsrail’in de ciddi bir katkısı olduğu ortaya çıkmıştır. 

Rönesans Barajı  

Sisi açısından bir diğer sıkıntılı husus; Etiyopya’nın inşa etmek istediği Rönesans Barajı’dır. Mısır topraklarının yüzde 94’ü çöldür ve bu yüzde 6’lık ekilebilir ve yaşanabilir alan ise Nil Nehri sayesinde varlığını sürdürmektedir. Tarihçi Herodot bu nedenle “Mısır Nil Nehri’nin armağanıdır.” demiştir. Şayet Etiyopya deklare ettiği büyüklükte bir baraj inşa ederse, bu durumun Mısır için ciddi su sıkıntısına sebep olacağı uzmanlar tarafından dillendirilmektedir. Bu yüzden Mursi, kendi döneminde “Nil nehrinden bir damla su çalınırsa, bunun için savaşırız.” demişti. Aslında burada inşa edilen barajın İsrail tarafından desteklendiği ve kendi su ihtiyacı için Etiyopya’da Nil üzerinde Rönesans adlı bir baraj inşa ettirilmek istendiği bilinmektedir. Mursi ve hatta daha önce Mübarek’in izin vermediği proje Sisi’nin onayı ile hayata geçirildi. Kısacası Afrika’nın bakir su kaynakları İsrail’e peşkeş çekildi. Bu durum yine Mısır’da ulusalcılar tarafından bir ihanet olarak değerlendirilmiştir. 

Sisi’nin ulusalcı kesim arasında ihanetle suçlandığı üçüncü olay ise Doğu Akdeniz’de yeterince gaz bulunmasına rağmen, Mısır’ın gerek gaz ve gerekse elektrik ihtiyacını karşılayamamasıdır. Hatta Sisi döneminde enerji sıkıntısı yüzünden fabrikalar kapatılmış, hastahanelerde ameliyatlar, cerrâhî müdahaleler ve tıbbî operasyon faaliyetleri el fenerleriyle gerçekleştirilmiştir. Bildiğimiz gibi Sisi döneminde Doğu Akdeniz kıyılarında Zohr ve Nur gibi iki önemli noktada verimli gaz yatakları bulunmuştur. Bizzat Mısır’ın keşfettiği bu gaz yatakları ile enerji sıkıntısını tamamen ortadan kaldıracağına yönelik bir beklenti oluşmasına rağmen, Sisi yönetimi İsrail ile yaptığı anlaşma ile gazı adeta İsrail’e teslim etmiştir. Bu durum sadece elit gruplar arasında değil, halkta da oldukça büyük bir infiale sebep olmuştur. Fakat bunlara Sisi döneminde bypass edilen yargı ve parlamento aracılığı ile tepkiler verilememiştir. 

İki senaryo 

Yine bilindiği gibi 2018 yılının Ekim ayından bu yana Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi ile birkaç kez bir araya gelerek Doğu Akdeniz’de kendi mıntıkalarındaki bölgeleri parselleyerek üçlü bir anlaşmaya varmaya çalışmışlardır. 2019 Mayıs ayında ise bu üç ülke henüz resmiyete kavuşturulmamış olsa da, sınırlar konusunda Türkiye’yi de bypass ederek bir ittifaka ulaşmıştır. Üçlünün tecavüz ettiği Türkiye’nin sahası bir yana, Mısır içerisindeki ulusalcılar Sisi’nin bu ittifak ile Mısır’a ait olan belli bölgelerin özellikle Yunanistan’a terk edildiğini iddia ederek bu durumun bir ihanet olduğunu söylemişlerdir.  

Sisi’nin muhaliflerle kendisini karşı karşıya getiren en önemli olaylardan biri de, geçtiğimiz yıl yapılan seçim sürecinde yaşanmıştır. 2014 seçimlerinde de ismi gündeme gelen eski genelkurmay başkanı Sami Hafız Anan, 2018 başkanlık seçimi için yine Sisi ile aynı gün adaylığını ilan etmesine rağmen adaylık ilanından üç gün sonra tutuklandı. 18 Eylül 2019 tarihinde ise kendi sosyal medya hesaplarından çok uzun ve güçlü bir bildiri yayınlayarak Sisi dönemini eleştirmiştir.  Kendisinin ordu içerisinde en yüksek mevkide Sisi’nin selefi olarak yedi yıl görev yapmış olması, onun eleştirilerinin özellikle ordu içerisinde bir karşılığı olduğu gerçeği ile bizi karşı karşıya bırakmaktadır. 

İçeride yaşanan tüm bu gelişmeler, aslında yaşandıkları sırada gerek elitler gerekse halk arasında Sisi karşıtı bir hareketlenmeye sebep olmamıştır. Bununla beraber bu argümanların 2018 yılında Sisi’yi başkanlık seçiminde devireceğine inanılıyordu. Fakat Sisi’nin kendisine karşı aday olan tüm şahısları bir bahane ile hapse atması bu umutları bitirmiştir. Bu yüzden Sisi’nin etrafından Muhammet Ali gibi bir figür kullanılarak halk sokaklara çekilmiştir ve bunun aracılığı ile de Sisi bertaraf edilmek istenmektedir. Elbette bu halk hareketi uluslararası kamuoyunun desteğini alamadığı takdirde başarısız olacaktır. Şu ana kadar gözüken durum ise böyle bir desteğin bulunmadığıdır. Bu andan sonra Mısır için iki senaryo ön plana çıkmaktadır. 

ABD ziyareti 

İlk senaryo Sisi’ye karşı ayaklananların başarılı olması ve Sisi’nin devrilmesidir. Bu senaryo başarılı olması durumunda ise bu operasyonu kimin çektiği ve kimin yönettiği ön plana çıkacaktır. Sahnede, Sisi’ye karşı bu darbe girişimini yönetenlerin arasında bulunduğu aşikar olan Sami Anan ve bu grubun adeta sözcüsü olan Muhammet Ali’nin olması, hangi ideolojik arka planla yapıldığını göstermektedir. Bu darbe, Mısır’daki iktidar kavgasına işaret ederken, olası bir değişikliğin Mısır halkı için daha iyi bir refah düzeyi getireceğine dair bir işaret vermemektedir. İkinci senaryo ise Sisi’nin kendisine karşı yürütülen bu operasyonu/darbe girişimini savuşturması ve kendisine sistem içerisinde ortaya çıkan muhalif figürleri vatana ihanetten yargılamasıdır. Bu iki senaryo içerisinde hangi senaryonun gerçekleşme olasılığının daha yüksek bilinmez ama Sisi’nin son Amerika ziyaretinden kendisini akredite ederek döndüğüne dair güçlü sinyaller gözükmektedir.

[email protected]