Sivil siyaseti güçlendirme vakti

Prof. Dr. Birol Akgün / Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
23.07.2016

Demokratik kazanımlarımızı garanti altına alacak, darbe zeminini geri dönülmez biçime ortadan kaldıracak ve herkesin hakkını koruyacak kalıcı bir siyasi sistemi birlikte inşa etmemiz gerekiyor. 15 Temmuz başarılı olsaydı anayasayı yine cuntacı askerler yazacaktı. Şimdi sivil siyaseti iyi kullanma zamanıdır.


Sivil siyaseti güçlendirme vakti

Türkiye Cumhuriyeti 15 Temmuz Cuma gecesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içinde örgütlenen Gülenist subayların öncülüğünde tarihinin en kritik ama aynı zamanda en anlamsız darbe girişimlerinden birine sahne oldu. Ağırlıklı olarak İstanbul ve Ankara merkezli askeri birliklerin katıldığı cuntacı kalkışma, emir komuta zinciri içindeki TSK darbesine dönüştürülemeden geri püskürtüldü ve başarısız oldu. Bu yazının yazıldığı sırada, uzmanlar ve hatta Cumhurbaşkanı yeni bir dalganın olma ihtimalinden söz ederek halka sokaklardan ayrılmama çağrısı yapsalar da esasen darbeci aktörler ve niyetleri deşifre olduğu ve bilinen elebaşları yakalandığı için yeni bir organize girişim ihtimali zayıflamıştır. Ülkemizin atlattığı bu badire elbette ki Türk demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçecek, halkımızın sosyal hafızasında silinemeyecek izler bırakacak ve dünyadaki diğer ülke vatandaşları açısından da oldukça ilginç ve öğretici bir deneyim olarak siyasi tarihteki yerini alacaktır.

Demokrasi tarihinde amacına ulaşmış darbe örnekleri bulunan Türkiye’de son girişimin geri püskürtülmesinde pek çok faktörün rol oynadığı söylenebilir. Öncelikle aktörler açısından baktığımızda, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere hükümetin ve tüm siyasi partileri içeren demokratik siyaset sınıfının şüpheye mahal bırakmayan net karşıt tavrı belirleyici olmuştur. Ankara semalarında F-16’ların kulakları sağır eden alçak uçuşlarına, tank paletlerinin homurtularına ve savaş helikopterlerinin kurşun yağmuruna aldırış etmeden gecenin 2’sinde darbecilere meydan okuyan konuşmaların yapıldığı TBMM’nin kararlılığı önemliydi. Başbakanın “Demokratik düzene karşı bir kalkışma var” uyarısı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın televizyon ekranlardan halkı sokağa çağırması üzerine meydanları dolduran sivil halkın gösterdiği gözünü kırpmadan kendini tankın üstüne veya altına atacak kadar güçlü demokratik refleksi, tüm dünyayı kendine hayran bırakacak üstün cesaret ve fedakarlığı, nihayet darbeyi planlayan hainlerin kurmay zekasına taş çıkartacak yaratıcı direniş örneği unutulamaz. Ayrıca hemen canlı yayına geçen medya organlarının, TRT’de okutulan sözde ihtilal bildirisine rağmen kararlı bir şekilde normal yayınlarına devam etmeleri ve geri adım atmamaları son derece etkili olmuştur. Nihayet darbenin bastırılmasını sağlayan etkin unsurlar arasında MİT’in, polisin ve TSK içindeki darbe karşıtı unsurların sergiledikleri kahramanlıkları unutmamak gerekir.

Ana fail Gülen bağlıları

Analize muhtaç olan ve cevabı aranması gereken ana soru ise şudur: Nasıl olmuştur da dünyayı en iyi tanıması gereken TSK’nın general ve amiral seyisindeki subaylarının neredeyse üçte biri, 2016 yılında, hala darbe yaparak seçilmiş bir hükümeti millet iradesine rağmen değiştirmeye kalkabilmiştir? Zira biraz demokrasi teorisi, dünya tarihi ve ekonomi-politik bilgisi olan orta zekalı bir vatandaş bile bugünkü şartlarda Türkiye’de darbenin asla bir çıkış yolu olmayacağını ve her bir darbe girişiminin başarısız olacağını bilir. Zira son yıllardaki ekonomik gelişme sayesinde Türkiye’nin milli geliri ciddi şekilde artmış, ortalama eğitim düzeyi yükselmiş, orta sınıf genişlemiş ve dünyayla anlık iletişim kuran insan sayısı inanılmaz derecede yaygınlaşmıştır. Çevresindeki Suriye ve Irak gibi ülkelerin iç çatışmalarla nereye geldiğini herkes yakından görmektedir. Diğer yandan bu darbe girişiminin zamanlaması da son derece kötüdür. Zira son parlamento seçimlerinin üzerinden henüz bir yıl bile geçmemiş olup, halkın iradesini temsil eden hükümet ve parlamentonun siyasi meşruiyeti oldukça güçlü ve tazedir. Son bir yıldır, bir yandan Doğu ve Güneydoğu’da devam etmekte olan PKK ile mücadele, diğer yandan ülkemize yönelik artan terör tehditleri ve nihayet Rusya (uçak krizi) ve ABD (PYD sorunu) gibi büyük güçlerle yaşanan gerginliklerin yarattığı kuşatılmışlık hissi nedeniyle, siyasi ideolojisi ne olursa olsun konjoktürel olarak ortalama Türk vatandaşındaki milli bilinç en yüksek düzeydedir.

Halkta derin bir gerilim yok

Türkiye’deki siyasi kutuplaşma daha çok siyasi ve bürokratik elitler arasında olup, geniş halk kesimlerinde siyasi ve ideolojik anlamda derin bir gerginlikler yaşanmamaktadır. Bunun tipik örneği, PKK nedeniyle son 30 yıldır yaşanan çatışma sürecine rağmen toplumsal yaşamda istisnai örnekler dışında Türk-Kürt gerginliği görülmemesidir. Dolayısıyla, 2016 yılı itibariyle rasyonel düşünen bir aktörün Türkiye’de girişilecek bir darbenin geri tepeceğini anlaması gerekirdi. O halde sosyal bilimin ve reel siyasetin rasyonalitesiyle bağdaşmayan 15 Temmuz girişimini planlayan ve icrasına katılan aktörler olsa olsa fanatik bir kör ideolojiye mensup homojen bir grup olabilir.  Gerçekten de bu son darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ yapılanmasının üyeleri, tam da böyle bir analizi doğrulayan messianik bir teolojiden beslenmekte olup, Gülen’in söz ve emirlerini adeta vahiy kadar kesin, sorgulanmaz ve uygulanmadığında insanın dünyasını da ahiretini de karartacak sonuçları olacağına inanmaktadır. Aksi takdirde, bu kadar uzun bir askeri eğitimden geçen ve mesleğin doğası gereği yüksek bir hiyerarşi ve disiplin içinde hareket etmesi beklenen subayların böyle bir toplu intihar seansına katılmasını izah edebilecek rasyonel bir açıklaması yoktur. Dolayısıyla 15 Temmuz’u bu anlamda, “Gülenist kült”ün Türkiye’de yaptıkları siyasi yanlışların bir sonucu olarak kendilerine ödetilen bedellerden kurtulmak isterken, dış güçlerin çıkarlarıyla kendi çıkarlarını örtüştüren messianik bir ayaklanma örneği olarak görülebilir. FETÖ ile işbirliği yapan TSK içindeki seküler unsurların da en az onlar kadar realiteden kopuk bir ideolojik fanatizme kaydığı anlaşılmaktadır.

Rehabilitasyon ve restorasyon

Yapılması gereken, önce böyle bir darbe girişiminin TSK içinde yarattığı hasarın onarılmasıdır. Başarısız da olsa darbe girişimi devlet, demokratik kurumlar, siyasi elitler ve geniş toplum kesimleri üzerinde derin bir travma yaratarak, Türkiye’yi varoluşsal bir tehditle karşı karşıya bırakmıştır. Toplumun rehabilitasyonu ve kamusal düzenin restorasyonu için acilen ciddi adımların atılması zorunludur. Burada inisiyatif alması gerekenler meşru siyasi aktörlerdir. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın burada tüm tecrübesini ve birikimini kullanarak gerçekten yeni bir Türkiye’nin kuruluşuna önderlik etme şansı vardır. Sağcısı ve solcusuyla tüm toplum darbecilere karşı koyduğuna göre, bu kriz Türkiye için ihtiyaç duyulan siyasi ve toplumsal uzlaşıya dayalı yeni bir demokratik anayasa yapılmasına imkan sağlayabilir. Demokratik kazanımlarımızı garanti altına alacak, darbe zeminini geri dönülmez biçime zayıflatacak ve herkesin hakkını koruyacak kalıcı bir siyasi sistemi birlikte inşa etmemiz gerekiyor. 15 Temmuz başarılı olsaydı anayasayı yine cuntacı askerler yazacaktı. Şimdi sivil siyaseti iyi kullanma zamanıdır.

[email protected]