Siyasetçiler için twitter okuma kılavuzu

Doç. Dr. Fahrettin Altun - Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi
8.06.2013

Twitter sistem-karşıtı düşünce ve hareketlerin muharrik gücü olarak ele alınmaktadır. Bu, bir yandan teknolojik determinizmin kendisini yeniden üretmesi anlamına gelmekte, diğer yandan ise twitterda temsil edilen pozisyonların varlık kazandığı sosyo-politik ve sosyo-kültürel zeminlerin yeterince anlaşılmasına engel olmaktadır. Twitter, muhayyilelerde gücü kendinden menkul bir makineye ve yeni bir “büyük birader” imajına dönüşmektedir.


Siyasetçiler için twitter okuma kılavuzu

Bugün yediden yetmişe hemen herkes sosyal medyanın toplumsal değişim süreçlerindeki merkezi rolünü konuşuyor. Muhalefet partisi liderinden başbakanına, ilkokul öğrencisinden tapu kadastro müdürüne kadar hemen herkes özellikle facebook ve twitter sonrası değişen toplumsal dünyaya ilişkin yorum yapıyor. Sosyal medya ve toplumsal değişim ilişkisi, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de Arap Baharı sonrasında kurulmaya başlandı. Özellikle twitterın yeni bir iletişim ortamı olarak ne denli devrimci bir teknoloji olduğu popüler kültürde yer eden ve hiçbir surette sorgulanmayan bir ortak bilgiye dönüştü. 

İktidar kavgaları ve medya

Harold Innis, çığır açan iletişim tarihi çalışmalarında her şeyden önce şunu göstermeye çalışır: Dünya siyasi ve toplumsal tarihi, iletişim teknolojilerinde yaşanan dönüşümlere paralel bir biçimde ilerlemiştir. Medeniyetlerin benimsedikleri egemen iletişim teknolojileri, onların siyasi, ekonomik ve toplumsal formasyonlarına yön vermiştir. Ekonominin örgütlenme tarzından savaşların yapılma biçimine, barınma şekillerinden eğlence kültürlerine kadar birçok alanda, benimsenen egemen iletişim formasyonu belirleyici bir rol üstlenmiş, farklı iletişim formasyonuna sahip toplumlar farklı tarzlar ortaya koymuşlardır. Innis’in çizgisini sürdüren ünlü iletişim bilimci McLuhan, “yeni dönem”de elektronik iletişim teknolojilerinin benimsenmesi ile birlikte dünya yüzeyinde toplumlar arasında bir aynileşme yaşandığını, insan topluluklarının birbirine bağımlı hale geldiğini, sır, mesafe, sınır, milliyet, aile, kimlik vb. kavramların anlamlarını yitirdiğini, bir “küresel köy”de yaşamaya başladığımızı iddia eder. Bugünse pek çoğumuz McLuhan’ın 50 yıl önce yaptığı bu tespitleri hatırlatırcasına çağdaş iletişim teknolojileri sayesinde insanlık tarihinde küreselleşme adı verilen yeni bir dönemde yaşadığımıza inanıyoruz. Kullandığımız teknolojilerin karmaşıklaşması ile birlikte, popüler kültürde teknolojinin belirleyiciliğine olan inancın arttığını, “teknolojik determinizm” olarak ifadelendirdiğimiz yaklaşımın giderek yaygın bir kabul gördüğünü söyleyebiliriz. Gazete, radyo ve televizyon gibi kitle iletişim araçlarının ekonomi, toplum, kültür ve siyaseti giderek daha fazla güdümlediği inancı sadece medya alanının profesyonelleri tarafından değil, siyasetin başat aktörleri tarafından da dile getirilmeye başlanmıştır. Bu doğrultuda 1980’lerden bu yana neredeyse bütün dünyada medya sahipliği üzerinden iktidar kavgaları yaşanmış, medyaya sahip olan aktörlerin başka alanlarda da iktidar sahibi olacağı varsayımı güçlenmiştir.

10 yılı aşkın bir süredir çağdaş toplumda medyanın yerini anlamaya ve bu bağlamda teknolojik determinist perspektifin medyanın rolü ve etkisini açıklamakta yetersiz kaldığını göstermeye çalışan bir araştırmacı olarak, ortaya çıktığı ilk zamanlarda teknolojik determinizm eleştirilerinde örnek olarak kullanılan sosyal medyanın bugün geniş bir kesim tarafından teknolojik determinist bir çerçeve içerisinde algılandığını görmenin beni bir miktar şaşırttığını belirtmeliyim. Sosyal medyanın merkezkaç yapısı, muhatabına geleneksel medyadaki kontrol mekanizmalarının dışında özgür bir etkileşim ortamı sunabiliyor oluşu, geleneksel medyadaki üretici-tüketici hiyerarşisini yıkan yanı, sahip olduğu kullanım kolaylığı vb. özellikler hiç kuşkusuz onu bambaşka, yepyeni bir iletişim ortamına dönüştürmüş durumda. Ne var ki, sosyal medyaya ve özellikle twittera yüklenen anlam çok daha fazlasını içermekte, twitter sistem-karşıtı düşünce ve hareketlerin muharrik gücü olarak ele alınmaktadır. Bu, bir yandan teknolojik determinizmin kendisini yeniden üretmesi anlamına gelmekte, diğer yandan ise twitterda temsil edilen pozisyonların varlık kazandığı sosyo-politik ve sosyo-kültürel zeminlerin yeterince anlaşılmasına engel olmaktadır. Twitter, muhayyilelerde gücü kendinden menkul bir makineye ve yeni bir “büyük birader” imajına dönüşmektedir.

Twitterın kendini aşan anlamı

Türkiye siyasal alanında konuşlanan, siyasi parti liderlerinden toplumsal hareket temsilcilerine, muktedirinden ve muhalifine kadar hemen herkes, yukarıdakine çok benzer bir sosyal medya algısına sahip. Sosyal medyayı “değişimin motoru” olarak görenler de, bir “şer odağı” olarak telakki edenler de, twittera aşırı anlam yükleyerek onu anlamsızlaştırmakta, gerçek fonksiyonunu görememektedir.  Tam da bu noktada twittera yüklenen bu aşırı anlamın, onun geleneksel medyanın tarihi boyunca kendisinden imtihana çekildiği manipülasyon performansını mumla aratacak bir biçimde asparagas pratikleri ile istila edilmesini beraberinde getirdiğini iddia edebiliriz. Gezi Parkı olayları ve protestoları bağlamında twitterda karşı karşıya kaldığımız onlarca yalan haber ve sahte haber kanalı hesabı sadece protestocular tarafından değil, aynı zamanda protesto karşıtları tarafından da birer teknoloji olarak kullanılmıştır. 

Twitterın sosyo-politik ve sosyo-kültürel etkilerini ele alırken, ona mekanik, monist ve deterministik bir perspektifle bakmak yerine, onun farklı toplum kesimleri tarafından, yaş, cinsiyet, toplumsal tabaka, etnisite vb. gibi geleneksel kategoriler çerçevesinde nasıl farklı şekillerde kullanıldığı, fakat bundan daha da önemlisi akışkan kimliklerin gün yüzüne çıktığı, gündelik hayattaki karşılaşmaların arttığı ve gri alanların çoğaldığı bir dönemde nasıl yeni gündelik hayat tecrübelerinin temsiliyetini üstlendiği üzerinde durulmalıdır. 

Twitterın böylesi bir temsil alanı olarak ele alınması, her şeyden önce bize halihazırda Türkiye siyasal alanı içerisinde yaşanan gerginliğin gündelik hayat boyutu hakkında daha sağlıklı çıkarımlarda bulunma imkanı sunacaktır. Kent yaşamından, gençlik alt-kültürlerine, cinsiyet temelli örgütlenmelerden beden politikalarına, değişen eğlence anlayışlarından siyasallaşma biçimlerine kadar birçok alanda ne tür akışkan kimliklerin ortaya çıktığı, sistem temelli, pek çoğu Soğuk Savaş dönemi Türkiye’sinden miras kalmış ideolojik kutuplaşmaların ne şekilde geçersiz kılındığı böylelikle görülebilecektir. Siyaseti, siyasal mühendislik olarak gören siyaset etme biçimi, anti-entellektüalizmi bir kazanım olarak gören ideolojik pozisyon ve eleştiriyi saldırı olarak görme alışkanlığı toplumsal alanda giderek değersizleşmektedir ve sosyal medyanın gündelik hayatın çoğul temsili olarak ele alınması bunun örnekleri hakkında somut fikirler verecektir. Türkiye demokrasisinin normalleşmesi, Kürt sorunu gibi Cumhuriyetin en başından itibaren büyük acılara yol açmış yapısal bir sorunun çözüme kavuşturulması, ekonominin istikrara kavuşturulması ve sağlıklı bir büyüme ivmesi yakalaması, ülkenin bölgesel bir güç halini alması gibi konularda başarılı bir performans sergileyen AK Parti, Türkiye’de gündelik hayatın renkliliğini ve çeşitliliğini temsil etme iddiasını sürdürdüğü oranda güçlenebilir. Türkiye siyasal hayatının kronik problemlerinin çözüme kavuşturulması, gündelik hayatın ve yaşam biçimlerinin daha fazla siyasal alanın konusu haline gelmesini beraberinde getirmektedir. Bu durum, AK Parti’nin hem başarısı hem de imtihanıdır. Bununla birlikte AK Parti karşısında muhalefet imkanı arayan herhangi bir toplumsal ya da siyasal gücün yaşanan bu dönüşümü okuyamaması ve yeniden eski dar ideolojik kalıplara dönerek faaliyette bulunması da yine sorunlu bir durumdur. 

Sosyal medya ayna mı?

Örneğin, İstanbul’da yürütülen kentleşme politikalarına karşı başlayan ve ardından eylemcilere yönelen polis şiddetine karşı büyüyen Gezi Parkı eylemleri kısa sürede CHP ve neo-Kemalist unsurlar tarafından vesayet altına alınmaya çalışılmış, o saatten itibaren, ulusalcı mit ve semboller deveran etmeye başlamış, tartışma eski Türkiye’nin çatışma ve gerilim dili içerisinde cereyan etmiştir. Gezi Parkı eylemleri bağlamında söylemek gerekirse, bundan sonra yaşanacak mücadelelerden biri de eylemler üzerindeki Kemalist sahiplenme ya da vesayet çabasını geçersiz kılma mücadelesi olacaktır. Zira Gezi Parkı eylemlerini örgütleyenler sosyal medya üzerinden rahatsızlıklarını dile getirmekte, yurt çapında 28 Şubat dönemi sembol ve taktikleriyle örgütlenmeye çalışılan muhalefetle ve ortaya konan şiddet eylemleri ile ilişkilerinin olmadığını ifade etmeye çalışmaktadırlar. 

Sosyal medyayı, Türkiye’nin yaşadığı toplumsal değişimin motoru olarak değil aynası olarak okumak bize daha zenginleştirici bir okuma pratiği sunacaktır. Böylelikle politikaya katılımın değişen doğası, özellikle genç toplum kesimlerinde ironi ve retoriğin nasıl geleneksel politizasyon ve teşkilatlanma süreçleri karşısında giderek daha fazla itibar kazandığının gözlemlenmesi imkanı da doğmuş olacaktır. Yine böylelikle muhalif ve eleştirel seslerin çoğulluğu, kesiştikleri ve ayrıştıkları noktaların neler olduğu, toplumsal taleplerin renklenen doğası daha net bir biçimde ortaya çıkabilecektir. Bunun daha barışçıl ve demokratik bir ülke için çok daha sağlıklı bir zemin sunacağı ise muhakkaktır. 

[email protected]