Siyaseti siyaset bilenler yapar!

İhsan Aktaş / GENAR Başkanı
28.05.2016

200 yıllık bir geleneğe dayanan Ak Parti birikimini, siyaseti ve siyasileri küçümseyen, hiçbir tabanı olmadığı halde onun gölgesinde oturan sonra da gördükleri yansımayı kendisi zanneden zinde guruplar, bir kez daha gördüler: Siyaseti siyaset bilenler yapar.


Siyaseti siyaset bilenler yapar!

 

Lise yıllarımda bir Hollywood filmi izlemiştim. Filimde bir yaşlı aktör genç bir kızı star yapmak üzere yetiştiriyordu. Geç kız gece gündüz çalışıyor, aktörün her dediğini yapıyor, ses eğitimi, sahne dersleri, iyi filmlerden örnekler vs çileli bir eğitim sürecinden geçiyordu. Büyük usta genç sanatçının olgunlaştığına karar verince yetişmiş yıldız adayına teklifler gelmeye başlar. Fakat bunlar hep ikincil rol teklifleridir. Kendisine bu kadar emek vermiş genç kız bu duruma bozulur ve büyük ustaya serzenişte bulunur. “Amerika’da benim kadar kendisine emek veren bir sanatçı yoktur neden bana birinci sınıf roller teklif edilmiyor.”

Belki de bu film bu cümle için yapılmış olmalı ki büyük usta söze girer; “Bak kızım, sen kendine çok emek verdin çok çalıştın çok bilgilisin. Bu hayatta herkes bir gün sahneye çıkar. Halk her sahneye çıkanı takip eder. Kimde bir ışık görürse onu alıp yükseltir ve star yapar. Starı star yapan halktır.”

Sistem kaynaklı sorunlar

Ak Parti’nin ilk olağanüstü kongresi önceki kongrelerde olduğu gibi oldukça coşkulu geçiyordu. Nasıl olmasın ki Gezi ile başlayan 17-25 Aralık darbe girişimi ile devan eden sürecin ardından bütün bu badireler atlatılmış yerel yönetim seçimleri kazanılmış, özellikle yerel yönetim seçim öncesinde Paralel Yapı’nın hamleleri, iftiraları merkez medya destekli algı yönetiminin şiddeti unutulacak türden değildi. Markar Esayan bir köşe yazısında “bitsin artık bu kabus dolu günler’’ ifadesi ile kasvetin, ruh daralmasının şiddetini anlatıyordu. Ak Parti yerel seçimleri kazanmış, ardından liderini Cumhurbaşkanı seçtirmişti. Bu şartlar altında kongreye gidiyordu. Parti oyları yüzde 52 bandında idi. Cumhurbaşkanı gönül huzuru ile başbakanlığı devrediyordu. Fakat bu iftihar tablosuna bakanlar hep bir soruyu tekrarlıyordu; “Acaba cumhurbaşkanı ile başbakan uyumlu çalışabilecekler mi?”

Gelinen son durumu değerlendiren herkes meseleyi sistem sorunu olarak ele almış ve sorunların şahıslardan değil sistemden kaynaklandığı vurgulanmıştır. Her ne kadar problem sistem kaynaklı olsa da siyasetçilerin siyaset yapma biçimlerinin de süreçlerde etkisi vardır.

Peki ne oldu? Problemi biraz daha geriye götürecek olursak; Türk siyasetinde her dönem devleti yönetip halkın isteklerine cevap vermeye çalışmak yerine gücü yönetme derdinde olan bir taife olmuştur. Ak Parti’nin önceki hükümetlerinde de başbakanın akıl yollarını kontrol altında tutup kararlarda ve devlet yönetiminde etkili olunmaya, parti yönetimi ve vekillerin Başbakan’dan uzak tutulmaya çalışıldığı vakidir. Recep Tayyip Erdoğan’ın karizmatik kişiliği, siyasetin içinden gelmesi ve toplumun her kesimi ile olan diyalogu sayesinde bu tür kuşatma çabaları etkisiz kalmıştır.

Ahmet Davutoğlu, profesyonel siyaseti kendi amaçları doğrultusunda şekillendirmek isteyen kişileri yanına aldığı gün yeni hükümetin tarz-ı siyaseti ipuçlarını vermeye başlamıştı.

Davutoğlu dönemi ile ilgili yapılacak ahlaki eleştiri şudur. Ak Parti’nin kuruluşundan başlayarak adım adım geliştirdiği bir vizyonu ve perspektifi vardır. Bu misyonun ince ayarları Erdoğan tarafından yapılmıştır. Partinin ortaya koymuş olduğu siyaset tarzı başarılı olmuş, halkta karşılığını bulmuş ve bu vizyon Ak Parti’ye üs tüste 10 seçim kazandırmıştır. Toplumda karşılığı olmayan ve siyasetin içinden gelmeyen danışman gurubu, ısrarla yeni siyaset alanının kendilerine ait olduğu çabası içerisine girmiş, var olan siyasete karşın kendi siyaset odaklarını oluşturmaya çalışmışlardır.

Bir partinin iki siyaseti olmayacağına göre Ak Parti bünyesinin bu durumu kabullenemeyeceği öngörülmeliydi. Bu alanda temel soru şudur: Sayın Davutoğlu bu yeni çabaya teslim mi oldu yoksa neo-ittihatçılarla bir misyon ortaklığına mı girdi?

Siyaset mi akademi mi?

Büyükşehir belediye başkanlığından başlayarak kurucu genel başkan, siyaseti bilen bir kişi olarak etrafını akademisyenlerle takviye etmiş, her birine gerekli saygıyı göstermesine rağmen hiçbir danışmanı vazgeçilmez görmemiştir. Derinlemesine bir akademik müktesebata sahip olan Davutoğlu, takımını siyasetin pratiğinden gelen insanlar yerine akademik çevreden oluşturmuş, akademik birikimi akademi ile takviye etmiştir.

Siyasi partilerin oluşmuş teamülleri, gelenekleri ve işleyiş biçimleri vardır. Bu partinin Ak Parti olduğunu düşünecek olursak bu geleneğin daha da önemli olduğuna vurgu yapmamız gerekir. Davutoğlu ve çevresi pratik siyasetin içinden gelmediklerinden parti ve kurulları ile gereken ünsiyeti kuramadılar ve partiye yabancılaştılar. Parti hiyerarşisinde danışmanlar, parti yetkili kurullarından daha nüfuzlu pozisyonda idiler. Geçmiş hükümetler döneminde benzer isimler fazlaca yetki kullandıklarından dolayı vekillerde önemli derecede bir öfke birikimi vardı. Hocanın bu gurubu sahiplenmesi eski öfkeyi bir kambur olarak yeni yönetimin omzuna yükledi.

Türk seçmeninin yüzde 50 potansiyelini bünyesinde barındıran Ak Parti geniş bir seçmen yelpazesini milli görüşçü eski sağcılar, muhafazakar milliyetçileri ve bütün dini gurupları bünyesinde barındırmasına karşın parti bütünlüğünü korumuş ve büyük badireleri bu sayede aşmıştır. Bu dönemde inceden inceye ikili bir parti görüntüsü ortaya çıkmaya başlamıştı. Avrupa Birliği’nden yapılan ‘Bbizim muhatabımız hükümettir.’’ açıklaması, bu yarılmadan cesaret alınarak yapılmıştır.

Ak Parti kurulduğu ilk günden beri muhalefetin partiye yöneltmiş olduğu eleştiriler var. Bu eleştiriler merkez medyanın gücü ve tecrübesi ile birleşince çoğu zaman etkili ve bunaltıcı boyutlara ulaşabiliyor. Tayyip Erdoğan’ın siyasetteki başarısının sırrı, ömrü boyunca millet menfaati için kalem oynatmamış ve söz söylememiş olan bu odakların eleştirilerini dikkate almamış ve belirlemiş olduğu siyasi rotayı takip etmiş olmasıdır. 17-25 Aralık süreci darbe girişimi olarak planlanmış, darbe eksik kalınca yolsuzluk suçlamaları ile devam etmiştir. Oysa bir terör örgütünün ve bu milletin yüz milyar dolarını yabancı ülkelere kaçıran bir yapının siyasi parti gibi yolsuzluk kampanyası ile ne işi olabilir. İşte bu ve benzeri konularda siyasi basiret göstermek yerine yeni danışmalar ve Başbakan, muhalefetin düştüğü hataya düşmüş, siyasi olarak sonucunun nereye varacağı kestirilemeyen yüce divan sürecine tereddütlü yaklaşmıştır.

Başkanlık sisteminden kaçış

Ak Parti kurulduğu günden beri sürekli reformlar yapmış ve her seçimde halkın önüne yeni hedefler koymuştur. Türk halkı bu hedefleri özümsemiş ve her seçimde Ak Parti’yi desteklemeye devam etmiştir. 7 Haziran seçimlerine giderken partinin yeni reform önerisi yeni anayasa ve başkanlık sistemi idi. Yeni hükümetin danışman kadrosu ise, başkanlık sistemini geçişi çok zor elde etikleri ülke yönetimini kaybetmek olarak değerlendirdi.

7 Haziran seçimlerinde parti halkın karşısına vizyonsuz çıkmış, aynı zamanda parti elitlerinin ihtilafı kamuoyuna yansımıştır. İşte Ak Parti yönetiminin kendi aralarındaki bu yarılma halkı endişelendirmiş ve seçim süreci eski işlerin tekrar edildiği tatsız bir kampanya olarak geçmişti. Eski seçimlerin tamamında kampanyada çalışan, akıl üreten, reklam yapan ve başarıda büyük pay sahibi olduğunu iddia edenler bir kez daha başarının Sayın Cumhurbaşkanı’ndan geldiğini ve kendilerinin süreçlere çok da bir şey katmadıklarını anlamışlardı. Hal böyleyken partinin akıl yollarını kontrol etme alışkanlığında olanlar seçim yenilgisini Cumhurbaşkanı’nın sahaya çıkmasıyla özdeşleştirmeye çalışmışlardır.

Türk siyasetinin en başarılı liderlerinden merhum Necmettin Erbakan, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan alabildiğine geniş bir yelpazeden beslenir ülke meselelerinin çözümü için geniş çevrelerle çalışırlardı. Bu dönemde dış politikadan Kürt meselesine bürokratik atamalardan siyasi konulara kadar her alanda danışmalar vasıtası ile ele alınmış hiçbir işin başına gerçek bir muhatap geçmesin diye gayret edilmiştir. Türkiye önemli bir ülke. Büyük bir ekonomisi ve devasa problemleri var. Yetişmiş yöneticilerin bile ülke yönetimi konusunda eksiklikleri olduğunu düşünürken memleket işlerini ülke yöneticilerinden kıskanmak hükümet için hepten ufuk daraltıcı olmuştur.

İki yüzyıllık bir geleneğe dayanan Ak Parti birikimini, siyaseti ve siyasileri küçümseyen, hiçbir tabanı olmadığı halde onun gölgesinde oturan sonra da gördükleri yansımayı kendisi zanneden zinde guruplar, bir kez daha görmüşlerdir ki siyaseti siyaset bilenler yaparlar.

[email protected]