Siyasetin anlamı üzerine

Ali Osman Sezer / Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi
3.06.2022

Türkiye siyasetinin, milleti yönetmeye odaklanmış seyis siyaseti algısı ve hak hukuk adalet anlayışına dayalı, millete hizmet için devleti yönetme algısına dayalı cumhuriyet siyaseti arasında şekillenen çatışma ortamı, milletin bilinç düzeyi doğrultusundaki tercihleri ile normalleşecektir.


Siyasetin anlamı üzerine

Kavramlar ve insan arasında doğrudan bir ilişki vardır. Hatta insanın yaradılış kıssasında Adem'in kavram bilgisi ve yetisi onun alameti farikası olarak öne çıkar ve bu fark meleklerin Adem'e secdesi ile tasdik bulur. İnsanın bu husustaki kabiliyetinin secdeye varan bir tasdikle ifadesi kavramsal yetinin önemine dikkat çekiyor. İşte insanın insanlığını öne çıkartan daha ilk aşamada bu özelliğidir.

Kavram yetisi kavrama ve elbette kavradığına müdahale edebilme kabiliyetidir. İnsan anlam ile kavrayarak kavram üretir ve ürettiği bu kavramla varlıkları kavrayıp kuşatarak onlara müdahale edebilir. Bu müdahale ya kavramların öznesi tarafından nesneleştirilerek ya da kavrayan olarak özneleşerek gerçekleşir. Her halükarda değişim ve kavramlar arasında insan için doğrusal bir bağ vardır. İnsanın insani özelliği kavramsal yeteneği ile varlığa ve kendisine müdahale edebilmesiyle gerçekleşir. Diğer özellikleri ise tüm canlılarla benzerlik gösterir.

Kelimeler kavram olma kapasitesi taşıyan araçlardır. Bir kelimenin kavramsallaşması o kelimenin anlamında derinleşme ile kavrama yeteneğinin gelişmesine bağlıdır. Anlamsal bir ürün elde etme süreci olan düşünme tam da kelimeleri kavram olarak kullanabilmektir. İnsanın çevresini ve kendisini dönüştürmesi de böyle bir kavramsal ortamda düşünen özne olmasıyla gerçekleşir. Kelimelerin kavrama dönüşürken dikkate alınan anlamları o kavramsal düşünmenin sonuçları olarak kişinin kendisi ile etki gücüne göre muhatap ortamı da dönüştürür.

Anlam farklılıkları

Bu yazının konusu olan siyaset kelimesinin kavramsallaşması sürecinde de bu kelimenin nasıl anlaşıldığı, siyaset ile iştigal edenin şahsını ve yaptığı işin sonuçlarını doğrudan etkileyecektir. Siyaset yaptığını söyleyen kişinin ne yaptığı, siyaset kelimesine verdiği anlam ile bağlantılıdır. Bugün dünyanın farklı ülkelerinde, hatta aynı ülkenin farklı siyasi anlayışlarında siyasete yüklenen anlam farklılıkları temel ayrım noktası olarak neredeyse uzlaşmaz bir çekişme içinde gerçekleşiyor. Özellikle Türkiye siyasi ortamının çatışmacı bir ortamda cereyan etmesinde siyaset kelimesine yüklenen anlamın da etkisi vardır.

Siyasi anlayışlar temelde bu kelimeye yüklenen iki anlam ilişkisinde ayrışıp kavramsallaşarak kendi ortamlarını üretir. Köken olarak farklı yapısı olsa da artık Türk diline ait olan kelime bu iki anlam ilişkisini de bünyesinde barındıran nadir kelimelerden biri. Bu özellik başka bir kelimede var mı bilmiyorum. Yapısı Arapça seyis (sys) kökenine ve farsça Moğolca bileşik kelime olarak se yasa(üç yasa) kökenine de dayandırılabilir. İkinci anlam gündemde olmasa da kelime yapısıyla bu içeriği de barındırıyor. Bu açıdan kelimenin hangi kökene dayandırılacağına göre anlamları da bambaşka yönlere uzanacaktır. Yaygın olan görüş kelimenin Arapça seyis( at terbiyecisi) kökenli olduğu yönündedir. Devlet ve millet ilişkisinde ya da yöneten ve yönetilen bağlamında tarihsel sürece bakıldığında son yüzyıl hariç uygulamanın seyis kökeni ile daha uyumlu olduğu ve anlamın da bu doğrultuda ilişkilendirilerek pekiştiği söylenebilir. Bu anlamıyla yönetici olan siyasetçi halkı terbiye ederek yöneten bir seyistir. Siyasi tarihin krallıklar dönemi ve adı farklı da olsa kendisini devlet gibi gören siyasi yapılar bu anlayışa yaslanır. Bu dönemin insanlık tarihinde işgal ettiği uzun süre dikkate alındığında siyaset kelimesinin kökeninin seyis kökenine bağlanması anlaşılabilir. Ancak bugün hoş karşılanmayacak bu anlama rağmen kelimenin bu içerikle anılması siyaset kurumunu bu içerikten uzaklaştırmayacaktır. Seyis içerikli siyaset anlayışı devleti kuranın devlet ile özdeşik olduğu, devlet eliyle milletini yarattığı, milletin kendinde bir değere sahip olmadığı, değerlerin ona devlet tarafından yüklendiği inancına dayanır. Bu yaklaşım bir inanç biçimi gibi örgütlenerek faaliyetlerinde insanların neye nasıl inanacaklarından nasıl giyinip nasıl yaşayacaklarına kadar doğrudan ilgilenir. Burada siyasetçi halkı at terbiyecisinden mülhem yönetmeyi hak ve görev sayan ve devlet gibi görünen bir varlıktır. Devlet olarak vücut bulan monarşiler siyasetin seyis kökeni ile doğrudan uyumludur. Hatta bu kavramın o dönemde ortaya çıkması ve insanlık tarihinin son yüzyıl hariç tamamında yaygın olması devlet rejimleri değişse de zihniyet olarak değişim o kadar kolay olmadığını gösteriyor. Alışkanlıklar zararlı da olsa terk edilmesinin ne kadar zor olduğu bir gerçek. Bugün cumhuriyet adı altında milleti hala devletin milleti olarak algılayan yaklaşımlar varlığını örtülü de olsa sürdürüyor. Cumhuriyet gibi milletin devleti anlayışına dayanan rejimlerde bile bu yaklaşım devam ediyor. Özellikle cumhuriyetin kuruluşunu milletten ayrıştırıp kendisine dayandıran anlayış, bu anlamsal çelişkiye rağmen millete yaşam tarzı ve inanç dayatmayı cumhuriyetin unsurlarıymış gibi savunabiliyor. Bir toplumun en temel kavramlarından olan devlet rejiminin böylesi bir anlam kayması ile tahrifatı ise o toplum tüm değerleri ile çatışmaya girerek anlam ilişkilerini alt üst edecektir. Böyle bir ortamda kalite içerikten yoksun, giyim kuşam şekli ve milletin değerlerinden ayrışmakla elit olunduğu hissiyatında şekillenecektir. Bu hissiyatın cumhuriyet anlayışı milletin iradesinin hakimiyeti ile değil ancak bu anlayışın egemenliği gerçekleştiğinde cumhuriyettir. Elbette bu durum cumhuriyet adı altında monarşik veya oligarşik bir rejimi diriltme arzusundan başka bir şey değildir. Bu doğrultuda iktidar olmak ise öncelikle demogoji (halk avcılığı) yönteminde, o da olmazsa devleti gayri meşru yollarla ele geçirme yöntemlerinde aranıyor. Bizde yaşanan tüm darbe ve darbe girişimlerinin ana motivasyonu bu zihniyete yaslanıyor. Cumhuriyet iddiası ile milleti kurtarmak için millete savaş açan bu anlayışın egemenliği tüm anlam ilişkilerinin alt üst olması demektir. Bu siyasi görüş ya totaliter bir anlayışla her şeyi kendi istediği şekilde dönüştürme, ya da emperyal bir gücün taşeronluğunu üstlenme motivasyonuna sahiptir. Siyaset kurumunun insanın değişim ve dönüşüm kabiliyeti doğrultusunda faaliyet gösteren bir kurum olduğu dikkate alındığında seyis siyasetinin milleti yönetmeye odaklandığını ve bunu kendi çıkarları doğrultusunda yaptığı söylenebilir.

Adaletin tesisi

Diğer yönden siyaset kelimesi yapısal olarak Farsça ve Moğolca ise yasa bağlamında da okunabilir. Bu okumada se yasa yani üç yasa, siyasetin insan yaşamının değişim ve dönüşümlerine ilişkin düzenlemeleri hak hukuk ve adalet üçlüsünü dikkate alarak, devleti milletin bu değerleri doğrultusunda yönetme işi olduğu öne çıkıyor. Bu anlamda esas olan hak hukuk ve adaletin tesis edilmesidir. Ancak hak hukuk ve adalet kavramlarının dayanağı milletin bilincine dayalı olan hakla milletin hakimiyetini cari kılmaktır. Aksi takdirde millet ile bağı olmayan bir hak anlayışını ona dayatmak seyislik siyasetine dönüşür.

İnsan ya kavramlara maruz kalarak ya da kavram üretip o kavramla eylemde bulunarak kendisini ve yaşadığı ortamı değiştirebilir. Bu açıdan her iki anlayışa izin veren siyaset kelimesinin se yasa (hak hukuk ve adaleti gerçekleştirmek) bağlamında okunması(anlaşılması) siyasi ortama da sirayet ederek seyis siyasetini millet iradesine dönüştürebilir. Bu açıdan anlamı itibari ile değişim ve dönüşüm gerçekleştirme içeriğindeki bu kelime kendinde de bir değişimle millet iradesine bağlanabilir.

Günümüz siyaset anlayışı hak hukuk ve adalet bağlamındaki ikinci yaklaşımı dillendirse de kendi istedikleri gerçekleşmediğinde milletin tercihlerini asla kabul etmeyeceğini ifade eden siyasi yaklaşımlar Türkiye siyasi hayatının en büyük problemi olmayı sürdürüyor. Milli bilince dayalı cumhuriyet rejimlerinde milletin hakimiyeti elinde tutması bilinçli olmasına bağlıdır. Cumhuriyet bu açıdan hakimiyeti elinde tutmayı becerebilen bilinçli toplumların rejimidir.

Anlam ilişkileri

Sonuç olarak insan sürekli değişen ve dönüşen bir varlıktır. Ne isterse o olabilecek boyutta bir yetenek. Siyaset de bu değişim ve dönüşümü yönetme kurumu olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bu faaliyetin yönü devlet iradesi ile milleti dönüştürmek ile millet iradesi doğrultusunda millete hizmet etmesi için gereken dönüşümleri gerçekleştirecek devleti yönetme ikileminde kalmıştır. Özellikle Türkiye siyasetinin yıllardır içinden çıkılmaz çatışmalarının kaynağı bu iki bakış açısında somutlaşıyor. İnsan sahip olduğu anlam ilişkileri ile değerler üreterek, bu değerler üzerinden yaşama geçit veren bir varlık. Bu bağlamda Türkiye siyasetinin, milleti yönetmeye odaklanmış seyis siyaseti algısı ve hak hukuk adalet anlayışına dayalı, millete hizmet için devleti yönetme algısına dayalı cumhuriyet siyaseti arasında şekillenen çatışma ortamı, milletin bilinç düzeyi doğrultusundaki tercihleri ile normalleşecektir. Hakkın ne olduğu ifade edilmeden adaletten söz edilemeyeceğine göre, elbette ki millet iradesini yansıtan bu normal, hak, hukuk ve adalet anlayışının temeli olan normları da belirleyerek hakka dayalı hukukla adaleti gerçekleştirecektir.

[email protected]