Siyasi partilerin Ağrı’sı

Yunus Akbaba, Yazar
18.04.2015

AK Parti yönetimi ilkesel olarak PKK’nın yurt içinde hiçbir şekilde silahlı eylemde bulunmasına müsaade etmeyeceğini, özellikle seçmen iradesine yönelik bir girişime asla tahammülü olmadığını göstermiş oldu. Kısacası, 7 Haziran seçimlerinde bölgedeki en önemli rakibine demokrasi oyunu kurallarına göre oynaması gerektiğini hatırlatmış oldu.


Siyasi partilerin Ağrı’sı
Gerek yüzüncü yılında oluşumuz gerekse de önce Papa’nın sözleri sonra da Avrupa Parlamentosu’ndan çıkan karar sonucunda son günlerin en çok tartışılan konusu 1915 olayları. 1915’te yaşananlar için tahayyül etmesi güç ama toplumsal dinamikler göz önüne alındığında gerçeği yansıtan güçlü bir anlatı var. Eğer zaman makinesi icat edilmiş olsaydı ve 1915’te yaşananların nasıl adlandırılması gerektiği konusunda iki zıt pozisyona sahip tarihçiler 1915 yılına zamanda seyahat edip o gün yaşananları gözlemleme imkanına sahip olsalardı, döndüklerinde sonuç değişmeyecekti. Herkes gitmeden önce neyi savunuyorsa döndükten sonra da onu savunmaya devam edecekti. Ağrı Diyadin’de yaşanan ve biri PKK’lı ve biri sivil iki kişinin hayatını kaybettiği olaylar da bu toplumsal gerçeğin siyasi partiler özelinde bir başka yansıması. Bu minvalde, Ağrı’da yaşananları siyasi partilerin özelde seçim için takındıkları tavrın genelde ise çözüm sürecine aldıkları tutumun billurlaşması olarak değerlendirilebiliriz. 
AK Parti için son iki seçimde olduğu gibi çözüm süreci yine önemli bir koz ama süreç AK Parti için bir seçim yatırımı değil. Gerek hafta içi açıklanan seçim beyannamesindeki hedeflerin gerekse de 2023 vizyonuna ulaşabilmenin yegane yolu süreci başarılı bir şekilde sonlandırmaktan geçiyor. Bu bilgiyi göz ardı ederek yapılan analizler ya hakkaniyetten uzaktır ya da kötü niyetlidir.
 
7 Haziran seçimlerinin kaderini belirleyecek iki temel unsur herkesin malumu. AK Parti anayasayı değiştirecek meclis çoğunluğuna ulaşabilecek mi? HDP barajı aşabilecek mi? Önümüzdeki iki ayın da gündem maddesi olacak bu iki gelişmenin sıkça tartışıldığı bir dönemde Ağrı Diyadin’de yaşananlar bir anda ortaya iki farklı senaryonun eş zamanlı bir şekilde dolaşıma girmesini sağladı.  
 
AK Parti ve oyunun kuralı
 
AK Parti için 7 Haziran seçimlerinde Kürt seçmenin tavrı belirleyici olacaktır. En kötü ihtimalle Kürt seçmenden aldığı oyları korumak üzere bir seçim stratejisi ve aday profili belirleyen AK Parti, özellikle 12 yıllık iktidarında Kürt kimliğindeki dönüşümü ve kazanılan hakları bölgede sıkı bir şekilde işlemeyi planlıyor. Çözüm Süreci’ni başarılı bir şekilde nihayete erdirip meselenin silahlardan arındırılmış bir şekilde ele alınmasını vaat ediyor. AK Parti için Kürt meselesinde anadilde eğitim ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi dâhil atılacak adımların önündeki en büyük engel meselenin hala silahı bir koz olarak kullanan örgütle alınıyor oluşu. Çözüm Süreci bu gerçeği değiştirmiyor. 6-8 Ekim olaylarına değin, AK Parti son iki yılda PKK’nın geri çekilmeyi durdurmuş olmasını problem etmeyerek süreçte yol almaya çalıştı. 52 vatandaşın hayatını kaybettiği 6-8 Ekim olayları kamu düzeninin bölgedeki birinci gündem maddesi haline gelmesini sağladı. Nitekim, AK Parti için Ağrı’da yaşananlar da en başından beri bu kapsamda ön alıcı bir hamle olarak değerlendirildi. 
 
En duru haliyle, PKK’lıların silahlı bir şekilde sivil bir faaliyete katılmasını engellemek için bölgeye jandarma sevkedildi. Askerlere açılan ateş sonucunda çıkan çatışmada iki kişi hayatını kaybetti. Açıkça görüleceği gibi, AK Parti yönetimi ilkesel olarak PKK’nın yurt içinde hiçbir şekilde silahlı eylemde bulunmasına müsaade etmeyeceğini, özellikle seçmen iradesine yönelik bir girişime asla tahammülü olmadığını göstermiş oldu. Kısacası, 7 Haziran seçimlerinde bölgedeki en önemli rakibine demokrasi oyunu kurallarına göre oynaması gerektiğini hatırlatmış oldu.
HDP’nin kumarı
HDP ise 2013’ün il günlerinden bu yana Çözüm Süreci’nin sadece PKK’nın silahsızlandırılmasına indirgenmesine radikal bir şekilde karşı çıktı. Sürecin silahsızlandırma ile birlikte Kürt meselesinin çözümüne yönelik adımlarla birlikte yürütülmesi gerektiğini savundu. Atılacak adımların ise siyaset arenasında değil, önce PKK’nın iradesini temsil eden Öcalan ile görüşülmesi yönünde bir tavır takındı. Bu planın dışına çıkılması durumunda ise PKK’nın silahlı varlığının meşru olduğunu iddia etti. Diğer türlü, Altan Tan gibi HDP içinde maslahatı gözetmeden konuşabilen bir figür dışında, Ağrı’da yaşananlardan sonra hiçbir HDP’linin PKK’ya sınır dışına çekilme çağrısı yapmamasını başka türlü okumak mümkün değil. 
 
HDP cephesine göre, Ağrı’da yaşananlar AK Parti tarafından kendilerini 7 Haziran öncesi zor durumda bırakmak için planlanmış bir hamle. Bu kapsamda, HDP yetkilileri askerin Ağrı’da ön almaya çalışmadığını, bölgedeki PKK’lılara yönelik bir operasyon gerçekleştirildiğini belirten demeçler verdiler. Öte taraftan, gerek Başbakan Davutoğlu’nun Ağrı’da yaşananların akabinde verdiği nokta atışı bilgiler gerekse de Genelkurmay’ın yaptığı açıklama ortada herhangi bir operasyonun olmadığını, çatışmanın PKK’lıların sivillerle arasına barikat kuran askerlere açtığı ateş sonucunda başladığını ortaya koydu. HDP ise çatışmayı başlatan dinamiklerden ziyade çatışma esnasında askere yardım eden HDP’lilerle üzerinden paketleyip topluma aktarma gayretinde bulundu. 
 
HDP bu manevra ile PKK ekseninde hareket eden Kürt seçmene PKK’nın yanında olduğunu ve PKK’nın hala kendilerinin yegane savunucusu olduğu yönünde bir algı sunarken, Batı’daki seçmene ise Ağrı’daki olayların sorumlusunun AK Parti olduğunu anlatarak Batı seçmeni için tek söylemi olan ‘AK Parti’yi geriletme’ ve ‘Erdoğan’ı başkan yaptırmama’ sloganlarını destekleyen bir formatı tercih etti. Kendilerine yöneltilen 2015 Türkiye’sinde silahların orada ne işi var sorusuna ise yanıt vermemeyi tercih etti.
 
CHP’nin ikircikli tutumu
 
CHP ise son iki yılda Çözüm Süreci’nin esasına, yani PKK’nın silahsızlandırılmasına karşı çıkmadığını ama sürecin yöntemine yani Öcalan ile yürütülüyor oluşuna itiraz ederek çözüm adresinin meclis olduğun belirten açıklamalar yaptı. Kimileri CHP’nin bu tutumunu sürece yönelik zımni bir destek olarak okunurken, kimileri ise CHP’nin bu tutumunu pusuya yatıp sürecin rayında çıktığı anda süreci yöneten aktörlere yani AK Parti ve HDP’ye karşı üstün ele sahip olma çabası olarak okudu. Kısacası, CHP risk almadan her iki senaryodan da pay alma hesapları yaptı. 7 Haziran seçimlerine ise özelde Kürt meselesini genelde de kimlik siyasetini yok sayan bir strateji ile hazırlanan CHP, bu konudaki açığını aday listesinde siyasi yelpazenin en sağından en soluna yer verdiği figürlerle aşmayı planlıyor. 
 
CHP her ne kadar seçim beyannamesini açıklamamış olmasa da geçen hafta gerçekleştirdiği Kartal mitinginde seçim kampanyasının ipuçlarını vermiş oldu. Tamamen ekonomi, yoksulluk ve ülkenin son iki yılda içinden geçtiği siyasi atmosferi kendi lehine çevirme üzerine kurulu bir strateji izleyeceğini gösteren CHP, ülkenin çözüm bekleyen Kürt ve Alevi meselesi gibi kimliksel taleplerine, yeni anayasa ve halk oyuyla seçilen Cumhurbaşkanı’nın yarattığı fiili durum tartışmalarıyla billurlaşan sistem arayışı tartışmalarına ve içinde bulunduğumuz bölgede her yeni gelişme ile birlikte kartların yeniden karıldığı dış politika gibi hayati konulara gözlerini yummayı tercih etti. Kısacası, seçmene yine yeni bir şey vaat etmeyeceğini göstermiş oldu. 
 
CHP’nin genelde kimlik siyasetine özelde ise Kürt meselesine aldığı bu mesafe Ağrı olaylarında da kendisini gösterdi. Kılıçdaroğlu, Demirtaş’ın Ağrı davetine “önce olayların ayrıntısını öğrenmemiz gerekiyor” cevabını vererek bu konuda kendisine herhangi bir maliyet çıkarmak istemediğini gösterdi. Bölgedeki gerilim soğuduktan sonra danışmanını Ağrı’ya gönderen Kılıçdaroğlu, özellikle Batı illerinde kendi tabanına ciddi bir şekilde göz diken HDP’nin AK Parti karşıtlığından alacağı payı kolay kolay bölüşmek istemediğini gösterdi.
 
MHP’nin ‘tutarlılık’ sorunu
 
Mecliste yer alan son parti MHP ise Ağrı’da yaşanan olaylara ilişkin yazılı bir açıklamayı yeterli buldu. Partiyi ayakta tutan en büyük dinamiklerden bir tanesi olan Kürt meselesini doğrudan ilgilendiren bir konuda MHP’nin sergilediği bu konforun bir açıklaması var elbette. MHP, Çözüm Süreci’nin ilk gününden bu yana yaşananları ‘AK Parti ile HDP’nin veya Öcalan’ın ülkeyi bölmek için sergilediği bir tiyatro’ olduğunu iddia etti. Seçimlere de benzer bir söylemle, ‘AK Parti-HDP gizli ittifakı’ üzerinden hazırlanan MHP, toplumsal olarak marjinal sayılabilecek bu söylemi Ağrı üzerinden tekrarlamanın en basitinden kendi seçmenin aklı ile alay etmek olduğunu bildiği için yazılı bir açıklamayı yeterli buldu. 
 
Ağrı’da yaşananlar MHP’nin bütün Çözüm Süreci kurgusunu alt-üst etse de açıklamasında ezberlenmiş tekrarlarını ve hakaretlerini alt alta sıraladığı bir metinle toplumda oluşan PKK karşıtlığından payına düşeni almanın hesaplarını güttü.
 
Son kertede, Ağrı’da yaşananlar siyasi partilerin sahip oldukları pozisyonları güçlendirmekten öte bir işlev görmedi. Hiçbir siyasi aktör ders çıkarmadı, oysa ki tam da silahsızlanmanın konuşulabileceği bir fırsattı ama heba oldu.