SİYONİZM milliyetçilik midir?

AHMET DEMİRHAN / Yazar
9.03.2013

Başbakan Erdoğan’ın İslamofobi, faşizm ve anti-semitizm yanında Siyonizmi de bir ırkçılık olarak nitelendirilmesi karşısında kendilerine uluslararası destek çağrıları yaptıkları bir sırada, İsrail’in Batı Şeria’dan İsrail’e günübirlik çalışmak için geçen Filistinlilere, İsrailli yerleşimcilerin bindikleri otobüslerden ayrı bir otobüs seferi, bu otobüsler için de ayrı bir güzergah tahsis etmesi, tipik bir ‘İsrail politikası’ aslında: Bir yandan Siyonizmin ‘ırkçılık’ olmadığına dair uluslararası alanda alabildiğine geniş bir destek aramaya çalışırken diğer yandan da tam da ‘ırkçı’ görünebilecek bir uygulamayı yürürlüğe koymak.


SİYONİZM milliyetçilik midir?

Başbakan Erdoğan'ın İslamofobi, faşizm ve anti-semitizm yanında Siyonizmi de bir ırkçılık olarak nitelendirilmesi karşısında kendilerine uluslararası destek çağrıları yaptıkları bir sırada, İsrail'in Batı Şeria'dan İsrail'e günübirlik çalışmak için geçen Filistinlilere, İsrailli yerleşimcilerin bindikleri otobüslerden ayrı bir otobüs seferi, bu otobüsler için de ayrı bir güzergah tahsis etmesi, tipik bir 'İsrail politikası' aslında: Bir yandan Siyonizmin 'ırkçılık' olmadığına dair uluslararası alanda alabildiğine geniş bir destek aramaya çalışırken diğer yandan da tam da 'ırkçı' görünebilecek bir uygulamayı yürürlüğe koymak.

Her türlü yorumlanmaya açık (gibi görünen) bir uygulama bu. Kimsenin 'hak'kı gasp edilmememiş gibi görünerek, herkese 'hak'kını vermiş gibi görünerek yapılan bir uygulama. Kolaylıkla savunulabilir tarafları var bu uygulamanın uygulayanlarca ('otobüsler çok kalabalık. Kaçak taksi ve otobüslere karşı önlem alıyoruz'); aynı zamanda onu 'ırkçı' olarak değerlendirenler tarafından kolaylıkla eleştirilebilir tarafları da var ('Yahudiler ile Filistinliler arasına yine yeni bir duvar örülüyor'). Lakin iki taraf hiç bir zaman ortak bir payda, kesişme bir yana birbirlerine teğet geçen bir arayüz hiç bir zaman bulamaz. Ya birisi tarafındasınızdır ya da diğeri. Bu nedenle Siyonizmi, 'bir düşünce nesnesi' kılmak, hiç bir zaman kolay olmadı.

Bunun nedeni, Siyonizmin tarihi boyunca, hakkında üretilen komplocu tevatürler de değil. Aslında Siyonizmin, bu tür tevatürlerden beslenen bir yanı var. Çünkü Siyonizm o kadar dar ve aslında alabildiğine o kadar geniş bir şekilde tanımlanıveriyor ki onun nerede başladığını ve bittiğini, daha garibi, neden anti-Siyonizmin anti-Semitizme eşdeğer tutulur bir şekilde (özellikle İsrail ve dostları tarafından) alımlanıverdiğini anlamadan birden 'damga'lanıverirsiniz.

Bize (mesela 6 Mart tarihli Taraf'taki köşesindeki hayli asabi bir dille yazılmış yazısında, 'şu kesindir' de denilerek, Hadi Uluengin tarafından) söylenen şu: Siyonizm, bir 19. yüzyıl milliyetçiliği, aynı yüzyıldaki diğer milliyetçilikler gibi bir tepki ve savunma milliyetçiliği; Panturanizm, Pancermanizm, Panslavizm vesaire ile aynı tür dürtüler üzerinde yükselen modern ve laik bir ideoloji.Elbette mesele bu kadar 'kesin' değil; Siyonizm, hiçbir zaman bir 'Yahudi milliyetçiliği', Yahudiliğe dayalı bir 'ulus-devlet' oluşturma düşüncesi ve Yahudileri çoğunluk oldukları bir ulus altında İsrail'e dönmeye ikna etme mücadelesi olarak kalmadı (bu son tanımda Ömer Taşpınar'ın 3 Mart'ta Todays Zaman'da yayınlanan yazısından da yararlandım). Her zaman hakkındaki (tabii ki makul düzeylerdeki) çözümlemelerin hep bir “bir fazlası”nı içerdi. Tam da bu 'bir fazlalık' nedeniyledir ki Siyonizm, hiç bir zaman, olağan ve her zaman eleştiriye açık bir milliyetçilik olarak kalmadı.

Ne var ki 'ideoloji' olarak ortaya çıktıktan sonra, 1975'ten 1991'e kadar BM Genel Kurulu'nun bir kararıyla 'ırkçılık' olarak kabul edildi. 1991'de ise bölgede barışın sağlanması için toplanan Madrid Konferansı öncesinde, İsrail'in konferansa katılım için öne sürdüğü şartlardan birisi olarak, yine BM Genel Kurulu'nca, bu karar iptal edildi. (Türkiye ilk oylamada “evet” oyu kullanırken, ikincisinde “çekimser” kaldı. Madrid Konferansı'ndan sonra Arap ülkeleri, Çin ve Hindistan gibi bir çok ülke İsrail'i resmen tanıdı. Yani, İsrail'in, bu kararın iptali karşılığı, normalleşme içine gireceği beklentisi vardı.)
Her ne kadar 1975'teki karardan sonra İsrail'in BM büyükelçisi karar metnini yırtarak “yok hükmünde” olduğunu söylese de, 1975'teki karar BM'nin İsrail hakkında aldığı ve İsrail'in hiçbir zaman uygulamadığı onlarca karardan hayli farklıydı: bu kararın, İsrail'in bizzat kendi algısındaki varlık nedenine dönük bir yönü vardı. Bu kararla İsrail, ulus-devletler düzeninde, dönemin Güney Afrika rejimine eş bir ülke haline geliyordu. Ancak bu eşleşmenin de 'bir fazlası' var: İsrail'in Siyonizm üzerinden uyguladığı 'ırkçılığı' Güney Afrika'daki gibi içeriden dönüştürmenin ya da Filistin toprakları üzerinde iki devletli bir çözüm ortaya koymanın ancak öncelikle İsrail'in kendisini dönüştürmesiyle mümkün olması.

Elbette böyle bir dönüşmenin İsrail için maliyeti büyük ve İsrail, kurucu ideolojisini dönüştürmeye hiç de rıza gösterecek gibi değil. Dolayısıyla, 1975'te kabul edilip 1991'de biraz da Bush'un iteklemesiyle kaldırılan Siyonizm'in 'ırkçılık' olduğu şeklindeki karar, İsrail'i dönüştürmedi. Jarusalem Post'un 4 Mart tarihli 'editöryal'ine göre, değişen İsrail değil, 68 hareketinden sonra yükselen 'yeni sol' (ya da Uluengin'in ifadesiyle 'Üçüncü Dünyacılık') oldu. Elbette kendi üzerindeki değişimin maliyetinden başkasının değişmesiyle kurtulmanın da bir maliyet var: 'yeni sol'un ya da 'Üçüncü Dünyacılık'ın ne yöne doğru değiştiği. Bu değişimi, örneğin, Avrupa düzeyinde yaşanan aşırı sağcı, ulusalcı tonları ziyadesiyle fazla, Brevijk'ten Wilders'a numuneleri bulunan, Nazilikle ya da Aryan arayışlarla bağlarını kopararak daha dini-mitik temellerde gelişen hareketler üzerinden okumak, hayli faydalı olabilir.

Siyonizm'in İsrail politikaları üzerindeki etkisinin hep 'bir fazlalığı'nın bir yönü de, Siyonizmin Avrupa'daki (veya Amerika'da daha püriten şekillenmelerdeki) dini-mitik-milliyetçi hareketlerden ayrı olarak, bir devlet politikası olması (eski Güney Afrika benzetmesi bu açıdan yerinde). Mesih gelmeden bir 'devlet' kurma fikrine sıcak bakmayan bazı kesimler haricinde, İsrail'de hiç bir grup ya da akım yok ki kendisini Siyonizmin şu ya da bu kanadı olarak sunmasın. Lakin Siyonizm, tıpkı püritenliğin Amerika'nın 'kurucu' dini-politik saiki olması gibi, İsrail için bir kurucu saik işlevi görse de, bu 'kuruculuk', püritenliğin modern dünyaya eklemlenebilmiş unsurlardan örülü olmasından 'fazla'sını içeriyor. Hem arkaik, hem 'kavim'ci ve hem de (önceki iki unsurdan dolayı, kavramın anlamının tahrif olmuş bir biçimiyle) 'evrensel'lik iddiaları aynı anda taşımaya çalışan bir 'fazla' bu.

Bu tür bir 'fazlalık'ta 'Avrupa-merkezcilik' çerçevesinde oluşan bir 'Yahudi figürü'nün etkisini yadsımak mümkün değil. Bir 'figür' olarak Yahudi, aslında 'Avrupamerkezcilik'le dolayımlanmış, modern felsefede mesela Kant'ta, Hegel'de, hatta Marx'ta, son dönemlerde mesela Zizek'te yer eden bir soyutlama ve Hristiyan algıdaki Yahudi'nin, Lyotard'ın ifadesiyle, bir 'tire' -'hypen'- ile Avrupa tarihine bağlanmasıyla oluşur. Yahudi-Hristiyan ifadesindeki 'tire', hem bir ayrımı ve hem de bir birlikteliği ifade eder. Bu 'figür', Yahudi'yi bir 'tikel' olarak 'evrensel'e bağlar.

Aslında bu 'figür'ün doğrudan Siyonizm ile bir bağı yok görünür. Lakin bu 'figür' bir 'öteki' tarih, tarihi de aşan bir 'başlangıç'a ait 'başka' bir 'köken' sağlamasıyla (Levinas'ın 'başlangıç' ya da Derrida'nın 'köken' çözümlemelerini hatırlayalım), tikelliğiyle 'evrensel' içinde bir 'serbest gösteren' olarak dolaşmasıyla, Siyonizme, psikanalizden ödünç alınan bir kavramla, bir 'sahne' sağlar (Freud'un 'bilinçdışı'nı 'başka bir sahne' olarak tanımlamasını hatırlayalım); bu 'sahne', onu diyelim ki diğer 'milliyetçilik'lere (ya da başka benzeri şeylere) bağlarken aynı zamanda onlardan ayırır. Siyonizm, bu 'figür'ün hem fantazisi ve hem de travması, hem rüyası ve hem de kabusudur (en sıkı anti-Siyonistlerin Yahudiler arasından çıkmasını ya da Arendt'in vs. İsrail çözümlemelerini hatırlayalım.)

Siyonizm bu 'öteki başlangıç'tan ('ahid'ten) arkaikliğini; onun 'tikelliği'nden ('seçilmişlik') 'kavm'e özgülüğünü ve 'evrenselliği'nden Batı dışında Batı'ya özgü bir 'ulus' olarak 'örnek' oluşunu alır. Siyonizm, bir 'ulus' oluşturma 'rüya'sıdır. Albert Einstein'ın About Zionism'deki o hayli 'iyimser' değerlendirmesiyle, 'Yahudi manevi geleneği'nden neşet eden, 'Yahudi manevi değerlerinin Yahudi bir atmosferde yeniden gelişebil'mesine zemin sağlayan 'kavmin antik yurdu'nda yeniden kurulmuş 'bir Yahudi ulusu'nun varlığında, 'Yahudi bireyselliğinin en aydınlanmış temsilcileri'nin 'ırkın rejenerasyonu'na ve 'manevi yaratıcılığı'na temel olan 'mukaddime'yi de sağlar. İsrail'in kendisinden hep 'örnek bir ulus-devlet olmasının beklendiği'nden şikayet etmesi, kendisinin, kendi algısında, 'örnek bir devlet' olduğu iddiasını içkin olarak taşıması, bu 'rüya' ya da 'fantazi'ye bağlanabilir. Ancak bu 'örnek' oluşun başka bir veçhesi daha var: Bu algıda 'mesihçilik' fikrinin yeri. Siyonizm, Sabatay Sevi'nin hareketinden sonra oluşan en mesihçi hareket. Sevi hareketinden ayrıştığı en önemli nokta, Derrida'nın başka bir bağlamda kullandığı bir ifadesiyle söylemek gerekirse, 'mesihsiz bir mesihçilik' olması, politik bir hedefe odaklanması. Yine de bu mesihçiliğin, kendi 'mesihçiliği'ni hayli politik bir jargonla dönüştürebilecek bir bürokrasi içinde eritebilen İran'daki 'teo-politiklik'ten önemli bir farkı var: İran kendi mesihçiliğini Ahmedinejat'ın Chavez'e ilişkin son sözlerinde görüleceği üzere bir 'komedi' gibi sahnelerken (çünkü 'dışarı'sıyla pek fazla işi yoktur onun), İsrail hep kendisine, kendi varlığına dönük bir 'korku' eşliğinde (örneğin anti-Semitizmi arkasına alarak) yapabilmektedir.

Bitirirken bir 'temrin' yapalım: Uluengin diyor ki: 'Eğer tarih boyunca dışlanmış; bin bir kıyımla katledilmiş; nihayetinde de soykırıma uğramış bir Yahudiliğe ait olsaydım, Siyonizm ve İsrail karşıtlığında ... kesin ve mutlak olabilir miydim, doğrusu bilemiyorum!' Chomsky'leri, Arendt'leri, Joel Kovel'leri, Jacquelin Rose'ları, Derrida'ları bir an unutalım ve burada Yahudi, Siyonizm ve İsrail geçen yerleri, uygun gelecek şekilde, Filistin, Arap, İslam, yerinden etme, topraksızlaştırma, duvarlar örme gibi kelimelerle değiştirelim. Eğer aynı etkiyi oluşturmuyorsa bu değişiklikler, Siyonizmin bir 'milliyetçilik' olduğu iddiasında ciddi bir sorun var demektir.