Siz kuş musunuz, avcı mı?

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / Nevşehir Hacı Bekteş Veli Üniversitesi Rektörü
19.08.2017

Eren Bülbül şehit oldu. Artık kimsenin ona “İyi ki varsın Eren” deme şansı yok. Ama “İyi ki varsın Eren”, bu hainliğin üzerine mertçe gidenin sadece hükümet değil halk da olduğunu gösterdiğin için. Kahramanlığın silahla değil yürekle vücut bulduğunu kısacık ömrünle bize anlattığın için, iyi ki varsın!


Siz kuş musunuz, avcı mı?

Türkiye kamuoyu, özellikle PKK terör örgütünün kamu vicdanını yaralayan ve yürekleri dağlayan her terör eyleminden sonra doğal olarak ülkedeki tüm siyasi çevrelerden ve aktörlerden söz konusu eylemleri kınamasını ve terörle arasına mesafe koyduğunu deklare etmesini bekler.

Bu beklenti, siyasetin sahtekarlıkla olan ilişkisini netleştirecek olan ince bir çizgidir aynı zamanda. Eğer ülkedeki mevcut işleyişe mevcut normlar ve kurallar çerçevesinden bir muhalefetiniz var ise ki olması gereken bir vakıa, o zaman bu itirazınızda hangi meşruiyet kaynağına referansta bulunduğunuzu da beyan etmeniz gerekir.

Halk ifadesi ile söylemek gerekirse millet, siyaset ile ilgili bir sözü olan aktörlere ve partilere kritik zamanlarda kısaca şu soruyu sormak istiyor: “Kuş musunuz avcı mı?” Bu öylesine sorulan bir soru değil, cevabı alınması mecburi bir sorudur. Zira bu bir felsefe sorusu değil, bir etik ve tutum sorusudur.

Belki burada, ahlaksızlığı kendisine karakter edinmiş olandan etik bir tavır beklemenin ne anlamı olduğu akla gelebilir. Kuşkusuz öyledir ancak şurası da açıktır ki birlikte yaşamaya dair var olan sosyolojik zorunluluk bunu önümüze sermektedir her adımımızda.

Çünkü bizler, beniâdemin insanlığa ait değerleri içkin olarak tevarüs ettiğine inanıyoruz. Bundan dolayı da her ne kadar şimdiye kadar tatmin edici bir tepki gösteremese de PKK veya DHKP-C gibi örgüt sempatisi aşikar olan siyasi çevrelerden de en azından asgari insani beyanlarda bulunmasını umuyoruz.

Şunun altını bir kez daha çizmekte fayda var, milletimizin bu konudaki beklentisi doğal olarak sadece bir “beyanat” değildir. O beyanatları takip eden tutum ve eylem olmayınca “Zekamızla dalga mı geçiyorsunuz” kızgınlığı büyük bir sosyolojik dalgaya dönüşüyor. Beyanatları sahici kılan tek şey nitekim eylem ve tutumlardır. Geçtiğimiz hafta Karadeniz Bölgesi’nde PKK terör örgütü tarafından hunharca katledilen Eren Bülbül’ün şahadetinden sonra da kamuoyunda oluşan haklı öfkenin nedeni de budur zaten.

Değerlere suikast

Beklenti, tabii ki PKK’nın uzantısı olan bir yapıdan sadece insanca bir tutum içinde olması yönünde değildir, aynı zamanda insanlık ortak paydasına yani hayatın kutsal olduğu gerçeğine davet etmektir. İnsan hayatına kast edildiği gibi gözlerimizin önünde insanlık değerlerine de suikastlar düzenleniyor.

Bu bağlamda bir taraftan CHP’nin diğer yandan da HDP’nin özellikle de bu konuya dair beyanatlarının, yani niyetlerinin ne olduğu sırf meraktan sorulmadı, aynı zamanda insanlığa davet içeren bir çağrıydı da.

Elbette burada bir niyet sorgulaması hevesinde değilim, ancak şurası da açıktır ki insanoğlunu diğer canlılardan ayıran en kritik farkı bir niyet sahibi olmasıdır. Biz, eylemlerle birlikte hep bir niyet sahibi de oluruz. Sahip olduğumuz niyetimiz bize aynı zamanda değer katan bir hususiyettir ve eylemlerimizi çerçeveleyen bir parametredir. Zira hadisi şerifte de amellerin niyetlere göre olduğu buyurulmaktadır.

Gencecik masum bir delikanlının, hayatının baharında hunharca katledilmesini kınayan beyanların beklenmesi hem insanlık ortak paydası olan niyetin izhar edilmesi hem de ortak insani değerlerin ölmediğine dair bir çağrıdır. Hayata sitem dolu bir özlemle de olsa tutunmayı başarmış bir canın yok edilmesine kimin ne tepki vereceğinin merak edilmesinden daha doğal bir durum yoktur. Biz niçin başkalarının niyeti ile ilgiliyiz? Çok basit: Birlikte yaşadıklarımızın temel tutum ve davranışlarını, amaçlarını kutsallarını ve metinlerini bilmemiz gerekir ki birlikteliğe dair bir ortak payda bulmak için yol edinmiş olalım.

Eren Bülbül kardeşimiz belki de kısacık ömründe yakın çevresinden beklediği küçük bir takdir ve iltifata mazhar olamadı ama şahadeti bütün bir ülkenin yüreğinde yanık bir iz bıraktı. Toplumun her kesiminden insanların yüreğini delen bu acı elbette bitmez. “Acılarımızı içimize akıtırken bir başka acının yaşanmasına giden yolu nasıl kapatabiliriz?” sorusu bir kez daha en ağır haliyle karşımıza çıktı.

Bu yaramız iyileşmeyecek biliyorum ama bu yara ile yaşamaya devam edebilmemizin biricik yolu bu vahşete hak ettiği tonda yani güçlü bir şekilde karşı çıkmaktan geçiyor. Bugün şiddete başvurma gerekçeleri büyük ölçüde akamete uğramış, tüm iletişim kanalları açıkken neden hala gençleri öldürdükleri veya ölüme sürükledikleri belli olmayan, şiddeti güya “onlar” adına uyguladıkları Kürtler tarafından bile tam olarak anlaşılmayan PKK terör çetesinin müsebbibi olduğu ölüm iklimine, tüm ülkeye yaymaya çalıştıkları tedhiş hareketine dur diyemeyen, yani kendisini demokratik yollarla seçen insanların beklentilerine karşılık veremeyen zayıf bir siyasetle karşı karşıyayız. Bu terör iklimine karşı çıkmayanlarla aynı çatı altında yaşamamız da ortak bir gelecek kurmamız da mümkün değildir.

Adalet için yürüyen siyasi parti lideri yürüdükleriyle beraber solculuk oynarken Karadeniz’de bir köyde hayvanlarını otlatan 15 yaşındaki bir çocuk sade ve sitemli bir yaşamla ülke için ve onuru için hakka yürüdü.

Sorumluların adı ne?

Güneşin dağların arasından nazlandığı bu köyde bu çocuk şöyle diyordu “Biri de çıkıp demiyor ki iyi ki varsın Eren”. 40 yıla yakın süredir ırk üzerine tesis edilmiş bir ayırımcılık üzerinden kan kadehleriyle sarhoş olanların dağda, şehirde, mezrada, köyde, karakolda geçmişin kirli sayfalarından intikam söylemini bileyip kendi ırkının da can damarını kesen terör örgütü, oluşturduğu siyasi parti ve göz kırptığı sol ama milliyetçi özgürlükçü ama devletçi aristokrat ama halkçı ama ille de laik partimizle adalet ararken tezgah kokan kirli meydanlarında, Eren, yelek altında giydiği beyaz gömleği ile bunlardan habersiz tertemiz büyüyordu ve şöyle diyordu “Biri de çıkıp demiyor ki iyi ki varsın Eren”.

Bu kanın Eren’e bulaşmasını kimse istemedi mi sizce? İyi saatte olsunlardan korkup adını söylemeden üç harfliler deyip geçiştirenler misali cinden şeytandan daha melun PKK’yı telaffuz bile etmeyip üç maymunu oynayan HDP, bu ölümün sorumlularını kınamış. Ne güzel değil mi? Bu ölümün sorumlusu ve binlercesinin sorumlusu gelecek ölümlerin sorumlusunun adını korkudan veya minnetten ağzına almayan HDP Maçka’daki bu delikanlının kanını kutsal mı bildi sizce? Hatta bırakın Maçka’yı Şemdinli’de ölen kandaşlarının kanını kutsal mı bildi? Daha doğru bir soru HDP’nin herhangi bir kutsalı hiç oldu mu acaba?

Eren Bülbül şehit oldu. Artık kimsenin ona “İyi ki varsın Eren” deme şansı yok. Ama “İyi ki varsın Eren”, bunca şer çabasına rağmen adı sanı duyulmamış bir kasabada bu hainliğin üzerine mertçe gidecek olanın sadece hükümet değil halkın da olduğunu gösterdiğin için. Kahramanlığın silahla değil yürekle vücut bulduğunu kısacık ömrünle bize anlattığın için iyi ki varsın. Bu PKK denen illetin tam kalbine kadar korku saldığın için iyi ki varsın. İnandığın tüm değerler uğruna can, şöhret, para, makam ve her ne menemse hiçbir şeyin hesabını yapmadığın için iyi ki varsın…

[email protected]