Sol ve şiddet sorunu

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
24.04.2021

Sol ve şiddet ilişkisini ele alan özel sayısıyla Tezkire dergisi, sol düşünce ile solcu hareketlerin şiddet sorununu felsefi bakımdan nasıl ele aldığını, bu ele alışların şiddet pratiğine sık sık başvuran solcu örgütlerin motivasyonuna yaptığı katkıları da kuşatacak bir şekilde tartışıyor.


Sol ve şiddet sorunu

Şiddet genelde insani bir olgu olarak düşünülür; insanın sınırlarını belirlemede başvurulan bir durum ve varoluşunun bir parçası olarak bakılır ona. Bu açıdan birçok felsefi tartışmada da ele alınmıştır. Ancak şiddetin salt felsefi ve psikolojik bir kavram olmaktan öte toplumsal ve siyasal boyutlarının da olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle birçok siyasal ideolojinin şiddeti toplumsal bir olgu olarak kabul edip onu kendileri açısından kullanılışlı bir araç konumuna getirdiklerine de şahit oluruz. Bilhassa sol ve sosyalist düşüncenin kendi tarihi içinde şiddete ilişkin ayrıcalıklı sayabileceğimiz düşünmesinin bir kısmı onu sol siyasi eylemlerin başarısına götürecek bir yol olarak görmelerine dayanır. Devletin ya da kapitalizmin şiddetine karşı kategorik bir tarzda karşı çıkanların iş sosyalistlerin bir devrim stratejisi olarak şiddete başvurmalarını meşrulaştırmaya çabalarken kırk dereden su getirmeleri, sol şiddete mazeret üretirken başvurdukları haklılaştırmalar, meşrulaştırmalar, aklileştirmeler dikkat çekici boyutlardadır.

Müptelalık ve meşrulaştırma

Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ardından dünya solunda şiddet karşıtlığının içerdiği birçok zorlamaya karşın etkisini artırdığına şahit olduk, bununla birlikte Türkiye'deki sol çevrelerin şiddet eleştirileri ve hatta şiddet karşıtlığına pek bulaşmadıkları ve hatta eleştirecekleri şiddeti kimin sergilediğine özel bir ihtimam gösterdiklerini de söyleyebiliriz. Bazı radikal sol örgütlerin kendi varoluşlarını "silahlı mücadele" dedikleri türden bir şiddet müptelalığı temelinde meşrulaştırmaya çabaladıkları bile bu kertede öne sürülebilir. Bu durum sözümona kutuplaştığı öne sürülen Türkiye'deki toplumsal diyalog arayışlarına büyük engeller çıkartmakta elbette. Somut olarak bu sözgelimi PKK terörü vesilesiyle defaatle müşahede edildi. Türkiye'deki solun buna karşın hâlâ etkin ve kararlı bir bir şiddet eleştirisine girişmemiş olmasını önemli bir sorun olarak görmek mümkün bu açıdan. Son dönemlerde şiddete karşı olduklarını zannettiğimiz bazı sol grupların bile söz PKK terörüne gelince bu terörü neredeyse meşrulaştıracak bir biçimde onu anlayışla karşılayıp üstüne bir de onun siyasal temsiline soyunmaları garip olmasının yanısıra epey de açıklayıcı: Kırk yıllık Yani'ler ne yaparsanız yapın bir türlü Kani olamıyorlar.

Kırk yılı aşkın bir süredir Türkiye'de yaşanan PKK terörü vesilesiyle şiddet ve terör eylemlerinin sadece ulusal değil, uluslararası boyutlarının da olduğunu vurgulamak gerekiyor. PKK'nın kendi şiddet eylemlerine finansman sağlamak için başvurduğu uluslararası enstrümanlardan taşıdıkları ideolojik yakınlıklar dolayısıyla farklı ülkelerde farklı örgütlerin şiddet noktasında birbirleriyle dayanışmasına kadar birçok unsur bu boyutu derinleştiriyor. Tabii bu noktada belirli bir ülke üzerinde emeli bulunan birtakım "dış güçler"in bu emellerini gerçekleştirebilmek için başvurdukları bir araç olmak da bu sol örgütler açısından ilginç bir paradoks oluşturuyor.

Sol ve şiddet ilişkisini ele alan özel sayısıyla Tezkire dergisi, sol düşünce ile solcu hareketlerin şiddet sorununu felsefi bakımdan nasıl ele aldığını, bu ele alışların şiddet pratiğine sık sık başvuran solcu örgütlerin motivasyonuna yaptığı katkıları da kuşatacak bir şekilde tartışıyor. Dergideki ilk yazısında Yasin Aktay, PKK'nın 2013'teki Çözüm Süreci'ni nasıl sabote ettiğini irdeliyor. PKK'nın kendi şiddetini bir ulusal kimlik kurmak için aracı olarak kutsamasının psikososyal bir çözümlemesini yapan Aktay "bir hak arama aracı olarak şiddet" tartışmalarını destekleyen bir metin üretmiş oluyor böylelikle. Dergide dikkat çeken ikinci yazı ise Ertuğrul Başer'e ait. Yazısında Başer "Şiddetin dışında bir ülke lazım, bir daha oraya dönmeyecek, gözü arkada kalmayacak bir ülke lazım" cümlesini kullanıyor. "Son diktatör" ve "Yoldaşını Öldürmek" başlıklı kitaplarıyla dikkat toplayan Aytekin Yılmaz'la yapılmış bir söyleşi de yer alıyor. Söyleşide PKK'nın şiddet sicilinin genelde hep göz ardı edilen boyutlarını anlatıyor Yılmaz.

Şiddet Solun Afyonu Tezkire Sayı 73, 2020

Kimlikler arasından kimlik beğen!

Antropolojiden teolojiye, sosyolojiden psikolojiye, kültürden hukuka, edebiyat incelemelerinden iletişime kadar birçok sosyal bilim alanında sık sık kullanılan bir kavram kimlik. İnsanı yapıp etmeleriyle açıklamaya ya da anlamlandırmaya çalışan sosyal bilimlerin insana dair niteliklerin temel belirleyeni olarak gördükleri kimlik kavramını disiplinler arası bir perspektifle ele almaya çalışan Kimlik Fragmanları 11 bölümden oluşuyor. Çizgi Kitabevi tarafından yayınlanan kitabın editörü Ahmet Faruk Yıldırım. Kitap, kavramı farklı açılardan ele alarak tanımlama ve anlamlandırmaya yardımcı olacak betimleyici bir dile sahip makalelerin bir araya getirilmesinden mürettep. Her makalenin yazarı da farklı bir disiplinden.

Kimlik Fragmanları, ed. Ahmet Faruk Yıldırım, Çizgi Kitabevi, 2021

İbn Sina'dan İbn Rüşd'e determinizm

İbn Sina ve İbn Rüşd, klasik İslam felsefesindeki Meşşai geleneğin göz ardı edilmeleri mümkün olmayan iki ismi. Bu iki ismin felsefelerinde belirlenimci (determinist) olup olmadıklarını araştıran Catarina Balo, onların fizik ve metafizik alanlardaki görüşlerini irdeleyerek belirlenimcilik (determinizm) sorununa verdikleri özgün cevapları ortaya çıkarmaya çalışıyor. Bu çaba zarfında yazar klasik İslam düşüncesindeki Meşşai ve Neoeflatuncu felsefeler ile kelam üzerindeki etkilerini ve ayrıca onların genel felsefe tarihindeki yerlerini de tartışma fırsatı buluyor. Catarina Balo'nun kitabı böylelikle Antik dönemden günümüze felsefe tarihini tekrar gözden geçirmeye de imkân tanıyor.

İbni Sina ve İbni Rüşd, Catarina Balo, çev. Öndercan Muti, Ayrıntı, 2021

@uzakkoku