Solingen'den akılda kalan

Aydın Enes Seydanlıoğlu/ Yazar
29.05.2019

Göçmenler korku filmi gibi ırkçı cinayetlerin çok boyutluluğunu izlemeye başladı. Öldürülenlerin yakınlarının acılarını görmezden gelen medya ise cinayetlerin istihbarat ilişkilerini gündeme getirmek yerine öldürülen insanları ve yakınlarını uyuşturucu, hırsızlık ve mafya ilişkileri ile itham etti. Almanya’da ırkçı ve yabancı düşmanı motifli saldırıların son bulacağına dair umutlar ise tükenmiş oldu.


Solingen'den akılda kalan
Türklerin Almanya macerasını en iyi anlatan ve bu güne ışık tutan çarpıcı ve iğneleyici sözü Max Frisch söylemiştir; “Biz işçi istedik, onlar insan gönderdiler”...
 
Almanyadaki Türk işçilerin hikayesi hem doğdukları hem doydukları yeri vatan belleyenlere dairdir. 1960’lı yıllarda Almanya’nın gelişen sanayisinde çalışmak üzere işçi ihtiyacını karşılamak için Türklere kapılarını açmasıyla başladı göç serüveni... Türkiyedeki işsiz ve çaresiz gençlerin umut kapısı oldu Almanya. Hissetmeye, üretmeye ve tutunabildikleri kadar geride bıraktıklarına tutunmaya çalıştılar göçmen Türkler. Sadece bavullarını değil, umutlarını, özlemlerini, korkularını da beraberlerinde götürdüler. Bir- iki yıl kalması beklenen misafirler, acı vatanın kalıcı unsuru olurken,  bir zihniyet transferinin de öncüsü oldular. Bavulları üzerinde oturmaktan ev sahibi olmaya geçişler başladı. Yıllar geçtikçe memlekete dönenler, yakın akrabalarını da götürdüler yanlarında. Bu silsile böylece devam etti ve üç nesilden beri Almanya’yı yurt edindi Türk işçiler. 
 
İlk yılları bir ev tutacak kadar para biriktirene veya evlenip yuva kurana kadar fabrikaların baraka denen lojmanlarında  geçti Türk işçilerin. Kadın ve erkekler ayrı koğuşlarda kalıyor ve vardiya sistemine göre gece gündüz çalışıyorlardı. Banyo, tuvalet ve mutfağı müşterek kullanan işçiler, Cumartesi-Pazar dâhi çalıştırılıyorlardı. Almanların sevmedikleri işleri yaptılar turuncu üniformalarıyla. İşleri ağır, kazandıkları az, bekleyenleri çoktu. 80’li yılların ortalarına doğru Almanya’da yabancı düşmanlığı yoğunlaştı. 90’larda Berlin duvarının yıkılmasıyla Nazi gruplarının başlattığı yabancı düşmanlığı dalgası yöneldi Türklere. Türk evleri ve dernekleri kundaklandı, sokaklara yabancı düşmanı partilerin Türkleri hedef alan afişleri asıldı. 
 
Gençlik cezası aldılar
 
Yaklaşık 46 yıl önce ailesi ile birlikte Amasya´nın Taşova ilçesinin Mercimek köyünden çıkıp Almanya'ya gelmişti Genç ailesi. Onlar için rızıklarını, geçimlerini temin etmek için gurbet ellerde bir mücadele başlamıştı. Daha iyi bir gelecek umudu ile başlarına geleceklerden habersiz Almanya yolunu tutmuşlardı. Yuvalarına uzanacak o hain elden bihaberdiler. Ekmek parasını kazanmak dışında başka bir kaygısı olmayan Genç ailesi´nin evi 29 Mayıs 1993 tarihinde Almanya´nın Solingen şehrinde neo-naziler tarafından benzin dökülerek kundaklandı. Hayatının baharında beş insanın geleceğe dair hayalleri ve umutları 29 Mayıs günü yakılan evin bulunduğu Unter Werner Caddesi’nde son buldu. Dört aşırı sağcı Alman, Genç ailesinin evini ateşe vermiş, ailenin beş bireyi hayatını kaybetmişti. Genç ailesinden Gürsün İnce, Hatice, Hülya, Saime Genç ile Gülistan Öztürk alevlere teslim olan ahşap binada yanarak feci şekilde can vermişti.  Üç hafta boyunca komada kalan ve yaklaşık 30 ameliyat geçiren Bekir Genç’in tedavisi ise yıllarca sürdü. Tüm dünyayı sarsan bu ırkçı katliamı gerçekleştirenlerin ise neo-nazilerle bağlantılı dört genç olduğu ortaya çıktı. Gençlik cezasına çarptırılan failler, şimdilerde normal birer vatandaş gibi Solingen’de yaşamlarını devam ettiriyorlar. 
 
Üzerinden geçen 26 yıla rağmen aile olayın etkisinden kurtulamadı. 29 Mayıs günü yaşanan bu çağın utancı, aradan uzun yıllar geçmesine rağmen kuşaktan kuşağa işleyen bir tarih bilinci gibi hala hafızalarda.
 
Su kovaları ile uyudular
 
Solingendeki bu feci olay sonrasında Türkler olası bir kundaklanma endişesi ile su dolu kovalar ve yangından kaçabilmek için evlerinde ip merdivenler bulundurdukları korku dolu dönemler geçirdiler. Olay, kapı zillerinden Türk isimlerini silecek kadar büyük bir toplumsal travma yarattı. O dönemde iki  Almanya´nın birleşmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik problemleri gündeme getirmemek adına yabancı düşmanı ve ırkçı söylemler kamuoyunda oldukça yaygın bir hal almıştı. Ve bu söylemlerin bir sonucu olarak tezahür etmişti Solingen katliamı. Yıllar sonra geriye dönüp bakıldığında ise anne Mevlüde Genç’in o hep “affeden” yüzü hatırlandı; "Kimseden hesap sormuyorum, affediyorum, hepimiz buralıyız, hepimiz kardeşiz" demişti ancak yine de göçmenler asimilasyon politikaları, yabancı düşmanlığı, nefret söylemleri ve adaletsiz uygulamalarla mücadele etmekten kurtulamadılar. 
 
Göçmenleri suçladılar
 
Almanya’da Solingen’i hatırlatan anıtlar dikildi, toplantılar düzenlendi. 1990’lı yıllarda Almanya’da göçmenlere karşı düzenlenen ırkçı saldırı dalgasının zirvesini oluşturan Solingen katliamının ardından Alman devleti entegrasyon politikalarını devreye soktu. Bazı göçmen kesimlere yeni hareket alanı açıldı ancak sunulan bu küçük imtiyazlar dışında değişen hiçbir şey olmadı. Yıllar içinde Solingen kadar feci bir çok saldırıya maruz kaldı göçmenler. Almanya’da Türklere vurulmuş bu bıçak darbesinin ardından adına NSU denen bir yeraltı terör örgütü ekmek kavgası veren insanları katletti, çocuklarını yetim bıraktı.  Göçmenlerin yüzlerindeki korku yıllar sonra NSU cinayetlerinde tekrar görüldü. Göçmenler bir korku filmi gibi bu cinayetlerin çok boyutluluğunu izlemeye başladı.
 
Öldürülenlerin yakınlarının acılarını görmezden gelen medya ise bu ırkçı cinayetlerin istihbarat ilişkilerini gündeme getirmek yerine  öldürülen insanları ve yakınlarını uyuşturucu, hırsızlık ve mafya ilişkileri ile itham etti. Almanya’da ırkçı ve yabancı düşmanı motifli saldırıların son bulacağına dair umutlar ise tükenmiş oldu. 
 
Ve hayat şunu öğretti Avrupalı Türklere; daha iyi bir yaşam için Sirkeciden başlayan umuda yolculuk artık bir parçası haline geldikleri bu ülkeyi insanca yaşanır bir hale getirmeden sona ermeyecekti.