Sosyal devleti Uganda'da aramak

Tarkan Zengin / Yazar
24.04.2020

Şimdiye kadar yardım gönderdiğimiz ülke sayısı 40'ı aştı. Buna rağmen “Türkiye'nin yardım etmediği tek ülke Türkiye” diyerek alay etmek isterken alay konusu olan sözde gazeteciler var. Ne yaparsanız yapın bazı insanların “kulakları vardır duymazlar, gözleri vardır görmezler, dilleri vardır gerçekleri söyleyemezler”.


Sosyal devleti Uganda'da aramak

Türkiye tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgınına karşı çok boyutlu bir mücadele veriyor. Bu süreçte virüsün yayılmasını engelleyici tedbirler ile ortaya çıkan olumsuz ekonomik ve sosyal etkileri giderecek tedbirler uygulanıyor.

Eleştiri sınırı aşılıyor

Cumhurbaşkanlığının koordinasyonunda Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı başta olmak üzere birçok bakanlık bu tedbirleri uygulamada görev alıyor. Elbette bu tedbirlerin ve uygulanan politikaların eleştirilme hakkı var. Ancak bazı kesimlerin böyle hassas bir dönemde ürettikleri algı operasyonları, gerçek dışı beyanları ve kötü niyetli yaklaşımları eleştiri sınırını aşarak organize bir kötülüğe kapı aralıyor.

Dertleri halk sağlığı mı?

Bazı siyasi partilerin, sendikaların ve Türk Tabipler Birliği gibi meslek örgütlerinin böyle bir süreçte dahi ideolojik tutumlar sergileyen yaklaşımları ülkemize ve milletimize yapılan bir haksızlıktır. Gezi kalkışmasında dertleri ağaç olmayanlar, yürüyüşte dertleri adalet olmayanlar şimdi de dertlerinin halk sağlığı olmadığını açık şekilde gösteriyorlar. Tüm dünyayı ve ülkemizi etkileyen böyle bir felaketten siyasi sonuçlar üretmek için fırsat kollamanın kişilere de kurumlara da faydasının olmayacağı bilinmelidir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 13 Nisan 2020 tarihinde yaptığı konuşmada ideolojik bağnazlık yaparak salgın mücadelesini zaafa uğratmaya çalışanlarla ilgili şunları söylemişti: “Türkiye’de demokrasinin istismarı, ideolojik bağnazlığın gözleri kör etmesi sorunu vardır. Milletimizin moralini bozmak için gece gündüz çalışanlar, terör örgütleri, medyası, siyasi teşekkülleriyle gün gelecek fitne ve nefret çukurlarıyla boğulup gideceklerdir. Bunlara diyorum ki, düşün artık milletin yakasından. Her darbenin, her kargaşanın, her kaosun arkasında siz vardınız. Milletin onuruna yapılan her saldırının tetikçisi sizdiniz. Artık bu devir sona erdi. Ülkemiz sadece koronavirüsten değil aynı zamanda bu medya ve siyaset virüslerinden inşallah kurtulacaktır”. Böyle önemli bir süreçte sağlık çalışanları canları pahasına mücadele ederken, emniyet ve güvenlik güçleri gece gündüz çalışırken, işçilerin önemli bir bölümü hizmetlerin aksamaması ve tedarik zincirinin bozulmaması için mesai kavramını gözetmeden çalışırken, kamu görevlileri vefa gruplarıyla milletin ihtiyaçları için evlerine kadar giderken, Kovid-19’un etkileri nedeniyle faaliyetleri kısmen ve tamamen durdurulan işyerlerinin işçilerinin mağduriyetlerini gidermek için bakanlıklar ve personelleri fedakarca çalışırken, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı ülkemize getirmek için kamu görevlilerimiz ve bakanlıklarımız gece gündüz çalışırken ideolojik bağnazlık yapanlara elbette milletimizin de bir cevabı olacaktır.

Bugün yaşadıklarımızın izine aslında geçmişte rastlamak mümkündür. Tek parti döneminin mirasını tevarüs eden CHP’nin, medyanın, sendikaların ve meslek örgütlerinin tepkilerinde geçmişin alışkanlarının izi var. Salgına karşı bilim kurulu kurarak bilimin gerektirdiği her türlü önlem alınırken dua edilmesini dile dolayanlar var. Türkiye’nin milletin refahını artıran, milleti yoksulluktan kurtaran, yerli ve milli ürünler üreterek ülkeyi ekonomik olarak kalkındıran ve nihayet ülkeyi dış bağımlılıktan kurtaran politikalarına karşı oldular. Milli menfaatlerimizin ve milletimizin hayrına yapılan işlerin yanında olmak yerine ne yapıldığına değil kimin yaptığına bakarak karşı oldular. Askeri harekâtlarda, terörle mücadelede, başka ülkelerle çıkar çatışması yaşadığımız dönemlerde ve hatta bugün Kovid-19’la mücadele ederken bile bu menfi yaklaşımlarını görüyoruz. Dünyanın en zengin ülkelerinin sağlık sistemleri çökerken ülkemizin salgına ve salgının etkilerine karşı verdiği mücadeleye karşı şayialar çıkarıyorlar.

Bu tutum içinde olanların bazıları da “Sosyal devlet nerede?” diye soruyor. Uygulamaları daha iyi hale getirebilmenin çabasını göstermek yerine Türkiye’nin Küba’dan ve Uganda’dan daha kötü olduğunu söyleyerek ülkemize ne kadar yabancı olduklarını gösteriyorlar. Sosyal devlet kavramını bilmeden, Türkiye’nin uygulamalarına bakmadan “Sosyal devlet nerede?” diye sorulursa iş Uganda’ya kadar varır. Sosyal devlet konusunda ülkemizin elbette eksiklikleri var. Eksiklikleri yapıcı bir şekilde söylemek ve onarmaya çalışmak önemli bir görevdir. Ancak yapılanları görmemenin, iyi işleri kötü göstermenin, hatta gerçek dışı beyanlarla hem içeride hem de dışarıda kara propaganda yapmanın ne kişilere ne de ülkemize bir faydası var. Bu nedenle Kovid-19’la çok ciddi ve önemli bir mücadele yürütürken siyasi hesapları ve ideolojik tutumları bir kenara bırakmak gerekir.

Sosyal devlet ne ola ki?

Sanayi devriminden sonra oluşan yeni düzende demokrasi taleplerinin de etkisiyle ekonomik ve sosyal bakımdan zayıf durumda olanlara yardım etmek sosyal devletin görevi olarak görüldü. Bu çerçevede ülkede sosyal refahı arttırarak vatandaşların insan onuruna yaraşır bir hayat sürmesini sağlamak devletin yapması gereken görevler arasında kabul gördü. Dünya bu tartışmaları 20. yüzyılın başlarında yaparken kadim Osmanlı Devleti yıllar önce devleti kurarken temel felsefelerinden birini de “insanı yaşat ki devlet yaşasın” diye belirlemişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan 13 Nisan 2020 tarihinde yaptığı konuşmada bu konuya dikkat çekerek şunları söylemişti: “Yaşadığımız koronavirüs salgınının ardından dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı açıkça görülüyor. Diğer ülkelerin ve insanların sırtından kendilerine sahte bir refah düzeni kuranların devri artık kapanıyor. Ekonominin sadece paradan, borsadan, faizden, spekülatif araçlardan ibaret bulunmadığı, aslolanın yeterli üretim ve adil dağılım olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Devlet ve vatandaşları arasındaki siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerin yeniden tanımlanacağı bir döneme giriyoruz. Bu yeni dönemde tüm dünyada bizim 17 yıldır dilimizden düşürmediğimiz ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın ilkesi’ her ülkede yönetim sisteminin merkezine yerleşecektir.” Kovid-19 sonrası elbette birçok alanda sorgulama yapılacaktır. Kendilerine sahte refah düzeni kuranların ve bu düzeni kurmalarını sağlayan kapitalist sistemin çok ciddi sorgulanacağı yeni bir döneme giriyoruz. Adil olmayan bir dağılıma sebep olan sistemlerin insanlara refah getirmeyeceği salgın vesilesiyle yeniden görüldü. Byung Chul Han, Psikopolitika adlı kitabında “Bugün kendi ihtiyaçlarımız için değil sermaye için çalışıyoruz. Sermaye, bizim yanlış bir şekilde kendi ihtiyaçlarımız olarak algıladığımız, kendi ihtiyaçlarını üretiyor”. İnsanlar da yeni dönemde kendi sorgulamalarını yaparak hırslarını dizginlemeli ve nelere ihtiyaç duyduğunu iyi tespit etmelidir.

Sosyal devlet; vatandaşların sosyal refahını artırmak, onların sosyal güvenliğinin sağlanması, işsizliğin önlenmesi, dezavantajlı grupların korunması, vatandaşların insan onuruna uygun bir hayat yaşaması, yaşlı ve engellilerin korunması ve nihayet ülkedeki sosyal adaletsizliklerin giderilmesini sağlamak için çalışan devlettir. Bu temel amaçları gerçekleştirmek için çeşitli sosyal devlet hizmetleri devreye sokulur. ILO bu asgari sosyal devlet hizmetlerini şöyle tanımlar: “Kişilere ayni ve nakdi olarak sağlanan faydalar ile bu kişilere sunulan kamu sağlık hizmetleri”.

Bu kavramlar çerçevesinde değerlendirdiğimizde Kovid-19 salgını mücadelesinde ülkemizin vatandaşlarına sunduğu bazı sosyal devlet hizmetlerini şöyle sıralamak mümkündür: sosyal yardımlar, kısa çalışma ve işsizlik ödeneği, işten çıkarmanın yasaklanması, ücretsiz sağlık hizmetleri, engelli ve yaşlılara yönelik hizmetler. Üstelik şimdiye kadar sosyal devlet uygulamaları bakımından iyi örnekler olarak sunulan Batı Avrupa refah devletlerinin birçoğunun Kovid-19 mücadelesinde sistemleri çökerken Türkiye etkin bir mücadele yürütüyor. Ancak buna rağmen bazı kesimler Türkiye, Uganda’dan ve Küba’dan bile kötü diyerek gerçekle örtüşmeyen açıklamalar yapıyorlar. Kendi ülkelerinde uygulanan sosyal devlet uygulamalarına gözlerini kapatanlar, sosyal devleti Uganda’da arıyor.

Sağlıkta dönüşüm

Bugün Kovid-19 mücadelesinde Batılı refah devletlerinin sağlık sistemleri çökerken ülkemizin etkili bir mücadele yürütmesinin arkasında son 18 yıldır yapılan çalışmaların önemli etkisi var. Türkiye eğer bu yatırımları yapmasaydı ve bu yatırım kararları verilmeseydi belki şu anda gelişmiş birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de sağlık ve sosyal hizmet sektörü çökmüştü. Sistemde elbette eksik taraflar olabilir ancak etkili bir mücadele yürütmemizin alt yapımızın güçlü olmasından kaynaklandığını not etmek gerekir. Etkili mücadele yürütmemizde yıllar itibariyle bütçeden sağlığa ayrılan payın yükseltilmesinin ve sağlık çalışanlarının sayısının artırılmasının önemli bir payı var. Şöyle ki son 18 yılda sağlık harcamaları 14 kat, sağlık çalışanlarının sayısı ise 3 kat arttı.

Her yıl düzenli olarak sağlık harcamalarına ayrılan payın artırılması sağlıkta fiziki dönüşümün yanı sıra sağlıkta erişimi olabildiğince artırdı. 2002 yılında sağlık harcaması 13,6 milyar TL ve bütçe içerisindeki payı yüzde 11,3 iken 2020 yılında sağlık harcamaları için ayrılan bütçe 188,6 milyar TL ve bütçe içerisindeki payı ise yüzde 17,2’ye çıkmıştır. Birileri bugün sanal sahra hastaneleri kurmaya çalışırken, Türkiye uzun yıllardır çok önemli sağlık yatırımlarıyla güçlü bir sistem kurmuştur. Sağlık harcamalarındaki artış sağlık hizmetlerinin niteliğini artırırken sağlık sektöründeki insan gücümüzde müthiş bir ilerleme sağlandı. Ülkemizde Kovid-19 mücadelesini en önde kahramanca yürüten sağlık çalışanlarının 2002’de sayısı 378 bin 551 iken bugün 1 milyon 100 bin sağlık çalışanı vardır. 2002’de Hekim sayısı 91 bin 949 iken, 2020’de 166 bine çıktı. 2002’de hemşire/ebe sayımız 113 bin iken, 2020’de bu sayı 262 bine çıktı. Sağlık çalışanlarının sayısı 18 yılda 3 kat arttı. Şayet sağlık çalışanı sayımızı bu kadar artırmamış olsaydık bugün yaptığımız etkili mücadeleyi yürütemezdik. Kamuda, üniversitelerde ve özel sektörde çok sayıda sağlık çalışanının istihdam edilmesi sağlık sistemimizi ayakta tutan en önemli dinamiktir.

Üstelik kişi başı cari sağlık harcamalarında Türkiye SGP’ye göre 1.181 dolar ile Kovid-19’a karşı en gelişmiş ülkelerden daha iyi mücadele veriyor. Kişi başı cari sağlık harcamaları ABD’de 10.217 dolar.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından kısa çalışma ödeneği, işsizlik sigortası, ücretsiz izne çıkarılan ancak kısa çalışma ve işsizlik ödeneğinden yararlanamayan işçilere nakdi ücret desteği, sosyal yardımlar ve diğer önlemlerle sosyal devlet hizmetlerinin önemli bir bölümünü yerine getiriyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi kapsamında, 1-5 Nisan 2020 tarihleri arasında 2 milyon 111 bin haneye, 20 Nisan 2020 tarihinde 2 milyon 300 bin haneye toplamda ise 4,5 milyon haneye 1.000 TL nakdi yardım yapıldı. Üçüncü 1000’er TL ödemeleri için e-Devlet üzerinden başvurular alınmaya başlandı.

Başvuru 3 milyonu geçti

Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan “Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi”nde yer aldığı şekliyle Kısa Çalışma Ödeneğinden faydalanma süreçleri kolaylaştırıldı ve hızlandırıldı. Bu çerçevede 20 Nisan 2020 itibariyle Kısa çalışma ödeneğine 270 bine yakın firma, 3 milyon 44 bin çalışan adına başvuru yapmıştır. Kısa çalışmada işçilere aldıkları ücretlere göre 1.752 TL ile 4.380 TL arasında 3 aya kadar ödeme yapılmaktadır. Başvuran firmaların yüzde 51’inin 3’ten az işçisi olan işyerleri, yüzde 28’inin ise 4-9 işçisi olan işyerleri olması son derece önemlidir. Özellikle küçük işletmelerin başvurması mağduriyetlerin giderilmesi bakımından son derece önemlidir. AÇSHB, kısa çalışma ödeneği başvurularında süreci hızlandırmak için önce ödemeleri yapıp uygunluk denetimini daha sonra yapma kararı aldı.

Nakdi ücret desteği

Kovid-19 mücadelesi kapsamında çok önemli bir yasal düzenleme yapılarak işçilere ücret desteği verilecek. Ücretsiz izne ayrılan, Kısa Çalışma Ödeneğinden prim ödeme günü şartlarını yerine getirmediği için yararlanamayan, 15 Mart’tan sonra işten çıkarılan ancak işsizlik ödeneğine hak kazanmamış olan işçilere de üç aya kadar 1.177 TL nakdi ücret desteği verilecek. Bu düzenleme özellikle gelir kaybına uğrayan işçiler açısından son derece önemli. Ancak bu düzenlemeyi bile müzmin muhalif siyasetçiler, gazeteciler ve sendikalar eleştirdiler.

Ölüm önceliği

Başka ülkelerde hastalar arasında ölüme terkedilme tercihi yapılırken, Türkiye’de devleti yönetenler ve bakanlar ihtiyaç duyan herkes hastaneye gelebilir diyor. Başka ülkeler arasında maske için neredeyse savaş çıkacakken Türkiye kendi ihtiyacını karşılamanın yanı sıra 40’a yakın ülkeye bedelsiz maske ve tıbbi ürünler gönderiyor. Burada maske üretimi için seferberlik ruhuyla hareket edilmesinin en az maske üretimi kadar önemli olduğunu söylemeliyiz. Askeri dikimevleri, bazı belediyeler, gençlik merkezleri, gönüllüler ve meslek liselerinin maske ve benzeri ürünlerde gösterdiği çabaları belirtmekte yarar var.

[email protected]