Sosyal medyada sansür ağalığı

Fazıl Duygun / Yazar
2.12.2022

Küreselci tekno-finans derebeylerinin, yani internet ve sosyal medya ağalarının, devletlerin oluşturduğu hukuku yok saydığını ve kendilerinin oluşturduğu bir “cezalandırma-ödüllendirme” sistemini kurduğunu yaşayarak görüyoruz.


Sosyal medyada sansür ağalığı

2000'li yılların başında, küresel neoliberal sistemin "bireysel ifade özgürlüğünün kalesi" olarak ilan ettiği bir dünyaya giriş yaptık. Bu dünya, sanal âlem adını verdiğimiz " internet" dünyasıydı: Merkezi bir mekanı olmadığı için, devletlerin baskı mekanizmasının da pek uğramayacağı bir dünya. Önce web 1.0 ile tanıştık. Bu iletişim sisteminde, sadece internete yüklenmiş olan haber, bilgi, belge vs. okuyabiliyorduk. Herhangi bir etkileşimde bulunamıyorduk, sadece okuyabiliyorduk. Ama olsun, sistemin gereklerini karşılayan herkese, "sınırsız bir ifade özgürlüğü veriyordu." Gerçekten de kontrol dışı bir dünyaydı sanki, devletlerin, yargının, polis güçlerinin denetleyemediği (ya da biz öyle sanıyorduk) dipsiz bir kuyu ve sonsuz bir özgürlük(!) Gerçi şunu da hep göz ardı ediyorduk: İnternet zaten, ilk önce ABD ordusunun askerî teknoloji geliştirme birimi DARPA'nın icat ettiği bir sistemdi. Sistem, öncelikle, ABD askerî birimleri arasında, zaman ve mekânı kaldıran bir iletişim sistemi olarak kullanılmaya başlamıştı. Dolayısıyla, bir şeyi icat eden ve sistemini kurarak, kullanmaya başlayan, o sistemi bir şekilde kontrol de edebilirdi. Ama biz, özgürlüğün de verdiği bir sarhoşlukla bunu çoktan, zihnimizin derinliklerinde silip, atmıştık.

Sanalın eşiği

İnternet ilk yaygınlaştığında, hakikaten müthiş kolay iletişim ve kaynaklara hemen ulaşma imkanı veriyordu. İlk zamanların getirdiği serbestlikle, internette ne arasan vardı. Dünyanın bir ucuna 30 saniyede, e-posta(e-mail) gönderebiliyorduk meselâ. Doğal olarak, terör örgütleri, uyuşturucu kaçakçıları ve cinsel sapkınlık çeteleri de arz-ı endam eylemişti. Bir süre sonra, web 2.0 işletim sistemi uygulamaya kondu. Web 2.0 ile beraber, artık, evinden, ofisinden internete giren herkes, sistem içerisinde bir etkileşimde bulunabilecekti. Okuduğu yazılara ve haberlere yorum yapabilecek, sisteme, istediği haberi ekleyebilecek, internet sitesi ve bloglar kurabilecek, video ve fotoğraf yükleyebilecekti. Yani, web 2.0, bugün içinde yaşadığımız sanal âleme, dünyaca ilk girişimizdi diyebiliriz. Kapı eşiğinden adımımızı atmıştık.

Eski arkadaşlarını buldu herkes

Derken, hayatımıza bugünkü sosyal medya uygulamalarının ataları diyebileceğimiz forumlar girmeye başladı. Forumları özgürce takip edebiliyor, kısa bir üyelik başvurusundan sonra da, düşüncelerimizi belirtebiliyorduk. İnternette adeta bir "forumlar" patlaması yaşanıyordu. Arama motorları Yahoo, MSN, ALOHE vs. vardı ve Google daha 2005 yılında çıkmıştı. Google'a öyle her isteyen giremiyordu. Bir arkadaşınızın davetiyle girip, e-mail açabiliyordunuz. Kim bilebilirdi ki, Google yedi yıl sonra, bütün dünyayı elinde tutacak internet ve sosyal medya devi olacak? 2006 yılında Facebook çıktı, insanları hızla cezbetti. Herkes, eski arkadaşlarını bulmak için siteye hücum etti. Sonra, MSN messenger, insanlara videolu, canlı ve anlık görüşme imkânı sunuyordu. Tabii ki, böyle özgürlüğe can kurbandı. Youtube, Irak'taki ABD işgali sonucu, conilerin (ABD askerlerinin ) vahşice katlettiği Iraklı mazlumların ve Irak direnişçilerinin yer aldığı videolarla meşhur olmaya başlamıştı. Daha sonra, başka bir özgür ifade mekânı olan (mekânsız mekân) twitter ortaya çıktı. 140 karakterle düşünceleriniz ifade edebiliyordunuz. İlk tanınması da, 2009 yılında İran'da gerçekleştirilen ve liberallerin kazandığı seçimi, Devrim muhafızlarının müdahale etmesi ve ılımlı demokratların kitlesel protestolara başlaması sonucu, birçok muhalifin öldürüldüğü, anlık haberlerinin paylaşılmasıyla oldu.

Virale göre düşünme

Başımızı üstünden kaldırmadığımız ve gözümüz ayıramadığımız, 24 saat internete bağlanabilen "akıllı telefonlar" da icat edilince, artık film koptu. Adeta, sosyal medya ile yatıp, sosyal medya ile kalkmaya başladık. Konvansiyonel medyayı terketmiştik. Bir olay hakkındaki görüşlerimiz, içinde bulunduğumuz sosyal medya uygulamasında bize sunulan, viral olan her bilgiye, görüntüye inanıp, ona göre düşünmeye başladık.

Sosyal medya uygulamalarını yapan, icat eden sunumunu yapan teknoloji şirketleri devleşti.

Yapay zeka

Sonra sonra, bazı kavramlar öğrenmeye başladık: Algoritma, yapay zekâ gibi... Sonrasında, gezindiğimiz internet sitelerinde, içine gömüldüğümüz sosyal medya uygulamalarında yaptığımız her hareketin, beğendiğimiz, paylaştığımız her şeyin, dinlediğimiz ve hoşlandığımız her müzik veya filmin benzerlerinin telefonlarımıza, e-mail kutularımıza, baktığımız ekrana akmaya başladığını gördük. Bu nasıl oluyordu, şaşırıyorduk tabii. Bu dev teknoloji şirketlerinin, devasa bir reklamcı, psikiyatr, sosyolog, psikolog, modacı, algı operatörü vs eleman olarak çalıştırdıklarını ve yapay zeka ve algoritmalarla bizim davranışlarımızı ölçmeye başladıklarını nereden bilebilirdik...

Kullanışlı kobaylar

Galiba, Byung Chul Han'ın dediği gibi, "Enfokrasi"deki kullanışlı kobaylar, bireysel ve toplumsal olarak, hepimiz oluyorduk. Gönüllüydük de buna. Zaten, sistemin en tehlikeli yanı, bizleri buna gönüllü olarak benimsetip, kafeslemesi olmuştu.

Sosyal medyanın özgürlüğümüze müdahale etmeye başladığını ve bizi manipüle etmeye çalıştığını 2010'lu yılların ilk yarısında öğrenmeye başladık. Sosyal medya uygulamaları, kriterlerini kendisinin koyduğu hukukî bir yaptırıma konu olmayan, düşüncenin ifadesi, video ve görüntülerin paylaşılmasına sınırlama ve hatta sansür getirmeye başlamıştı. Bu, ifade ve paylaşımlar, aslında dünyadaki hiçbir hukuk kuralına ters değildi ama işte, teknoloji devi sosyal medya "ağaları" öyle istiyordu. Birileri LGBT ve pedofili dayatmasına karşı mı çıkıyor? Hemen onların ve onların görüşlerini savunanların sosyal medya hesaplarına bir kısıtlama, sansür ve manipülasyon servisi çalışmaya başlıyordu. Erdoğan'ı destekleyen twitler milyon tane mi paylaşıldı? Hemen yüzbinlerce twit siliniyor, gündemde en üst sırada olan tag bir an için görünmez oluyor ve daha sonra, sayısı düşürülmüş olarak daha alt sıralardan tekrar gösteriliyordu. Azerbaycan Türk askerlerinin Ermenistan Taşnak çetelerinin işgalinden kurtardığı toprakları Dağlık Karabağ'dan durum bildiren twitleri attığı için, Azerbaycan Dışişleri Bakanı'nın twitter hesabı kapatılabiliyordu mesela. Yine, İranlı liderlerin twitter hesapları, sorgusuz, sualsiz kapatılabiliyordu. Öyle ki, ABD Başkanı Trump'ın hesabı bile, sorgusuz, sualsiz kapatıldı bu, tekno-finans ağaları, derebeyleri tarafından.

Ceza-ödül sistemi

Küreselci tekno-finans derebeylerinin, yani internet ve sosyal medya ağalarının, devletlerin oluşturduğu hukuku tınmadığı ve kendilerinin oluşturdu bir "cezalandırma ve ödüllendirme" sisteminin olduğunu yaşayarak görüyoruz.

Sosyal medya uygulamaları, oluşturdukları ve sürekli geliştirdikleri "yapay zeka ve algoritma" sistemiyle, birçok kelime, fotoğraf ile bunları kullanan birçok kişiyi otomatikman "sansür" listesine almış durumda.

Karbon ayak izi ve küresel ısınma, iklim politikasını mı sorgulayacaksın? Hoop, hesabın ve paylaşımın birden görünmez oluveriyor. Hayalet oluyorsun, yani. Ama, öte yandan, "hiç istemediğin ot burnunun dibinde bitermiş" sözünü hatırlatırcasına, ne kadar irrite olduğun haber, görsel, kişi, paylaşım varsa, ana sayfanda cirit atıyor, sanki.

Bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti'nin İletişim Başkanlığı New York'ta "Ermeni terör örgütü ASALA'nın cinayetlerini içeren sergisini youtube da paylaşıyor ama youtube, bu paylaşımı silebiliyor... Sonra bu mecralar "düşünce özgürlüğünün" mekânı olarak tanımlanıyor.

Dünyaca meşhur manken Bella Hadid, Siyonist ve işgalci İsrail'in Filistinlilere uyguladığı zulmü, protesto edip, sosyal medyadaki hesabından mı paylaşıyor? Gelsin paylaşımları kaldırmalar, hesabı kısıtlamalar.

Haşmet Babaoğlu, küreselci tekno-finans derebeylerini mi sorguluyor, "yazısını twitter ve instagram'da nasıl gömeriz"i, bir kez daha herkese gösteriyorlar.

Sosyal medya uygulamalarının yakın zamanda, Rus halkına, medyasına ve kültürüne karşı nasıl sansür, manipülasyon ve yalan haber yarışına girdiğini gördük.

Sosyal medya teknoloji ağalarının yaptıkları en tehlikeli işlerden bir tanesi de, gerçek ve hakikati, yalan algılarla boğacak paylaşımlara ve manipülasyonlara yol vermeleridir. Bu durum, insanların zihnini, idrakini felce uğratır. Doğru ile yalan birbirine karışır. Sosyal medya sansürden de öte, manipülasyonuyla çok daha etkili ve zararlı.

Google, Wikipedia vs. birden bire, ABD ve Batı emperyalizmine ait haber ve görselleri silmeye başladı. Bu konuda, paylaşım yapmak isteyenleri reddetmeye başladı. Meselâ, ABD'nin Irak'taki katliamlarıyla ilgili bir çok haber ve görüntü Google'dan silindi. Türkiye'ye karşı, FETÖ ve PKK'yı önceleyen, destekleyen haber ve görsellere öncelik verilmeye başlandı.

Devletlerin sansürü hukukî kriterlerle bellidir. Mahkemelerde yargılansanız bile, neden yargılandığınızı bilirsiniz. Ama, sosyal medya sansürü, öylesine oynak ve keyfi ki, sizi sadece sansürlemekle kalmıyor, adeta yokluğa mahkum ediyor, algı operasyonlarına maruz bırakıyor ve inandığınız, bildiğiniz hakikatleri ters yüz ediyor. Ortada, bir hukuk kuralı yok. Şirketlerin editörlerinin kendi dünya görüşleri ve hayat tarzlarına göre oluşturdukları ve çoğu zaman keyfî olan kurallara göre yargılanıyorsunuz.

Topyekûn insanlık, elektronik sistemde, interneti bağlı bir hayata sürdüğü için, teknoloji şirketleri, insanlığı devletlerin baskısından kurtardığını söyleyip, kendilerine mahkûm edebiliyorlar.

Bu durumda, sosyal medya, en başta belirttiğimiz gibi "düşünce ve ifade özgürlüğünün" mekânı değil, olsa olsa, manipülasyonların ve örtülü sansürlemenin, yok saymanın, gözlerden uzak tutmanın ve hakikati iğdiş etmenin bir mekânı olarak çıkıyor karşımıza.