Sosyolojinin felsefeden bağımsızlığı

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
3.10.2015

Sosyoloji ve Felsefe başlığıyla Türkçe’ye çevrilmiş kitapta Durkheim, düşüncesi içinde sosyolojinin felsefeyi kendi amaçları için hangi şekilde ve ne ölçüde yeniden oluşturduğunu gösteriyor.


Sosyolojinin felsefeden bağımsızlığı

Sosyoloji disiplininin kurucu babaları arasında yer alan Emile Durkheim, özellikle Sosyolojik Yöntemin Kuralları adlı kitabında öne çıkan ve çoğu kez bağlamlarından koparılarak alıntılanan birtakım özdeyişlerle hakkında kandırıldığımız sosyologların başında gelir. Aslında o şimdilerde adına “sosyolojizm” denen eğilimin ilk temsilcisidir bir bakıma.  Kartezyen dualizmi aşma amacıyla ifade edilmiş ve insan ruhunun bir teorisiyle sosyologların nesnel, karşılaştırmalı ve uzmanlaşmış çalışmalarını taçlandırmaya hevesli felsefi bir girişimi birleştirmeye çalışan Sosyolojizm genelde materyalizmle, organisizm ve yararcılıkla sık sık karıştırılmıştır.

Bir bilim olarak sosyolojinin kendi varoluş hakkını ve yeterliliğini yalnızca pozitif araştırmalarla değil, aynı zamanda ilkesel müzakerelerle de kanıtlamak zorunda kalışı Durkheim’ı, ele aldığı konuları sırf teorik düzeyde kalması gereken çalışmalar olmaktan çıkarıp onların toplumdaki olumlu sonuçlarının görülebileceği pratik sonuçlara da ulaşma çabasına iteklemiştir. Durkheim’ın arzusu, ahlak meseleleri sözkonusu olduğunda dahi, bir filozofun değil, bir bilim insanının dilini konuşabilmektir.

Toplumsal olguların gelişim yasalarını maddenin yasalarına indirgeme, içsel olanı dışsal olanla, üstü altla açıklama çabasındaki materyalizmlere de uzak durmaya bakar Durkheim. Ona göre, “toplum her şeyden önce bir fikirler kompozisyonu”dur. Bu açıdan sosyoloji, ilgisini sadece materyalist biçimlere değil, aynı zamanda zihinsel durumlara da yönlendirmeyi bilmelidir. Sosyoloji, bu niteliğiyle, bir “ahlaki ortam çalışması”dır da. Toplum içinde bireyler ahlaki bilinçleriyle birbirlerine bağlanırlar. Kolektif inançlar tüm toplumun hayati düğümüdür.

Durkheim’ın bilimsel rakibi Gabriel Tarde’da hakim düşünce “biyolojik bulaşma” (tıpkı mikropların organizmadan organizmaya geçmesi gibi inanç ve fikirler de zihinden zihimne geçer) iken Durkheim’da etkili olan ana düşünce bir nevi “kimyasal sentez”dir. Durkheim toplumsal kurucu ögelerin özelliklerinin önceden görmeye yönlendirilemeyecek etkiler taşıdığına inanır. Bütün, ona göre parçalarının toplamından daima daha fazladır. Durkheim’ın üstünde hem halefi olduğu Auguste Comte’un hem de hocası Boutroux’nun etkileri bu noktada görülebilir. Onların etkisi Durkheim’ın “gerçekliğin yüksek formlarının olumsallığı” dediği şeyi görmesine imkan tanır.

Durkheim’ın organizmacı sosyolojilere karşı yönelttiği polemik de etkilidir. Ona göre, “toplum, bir organ sistemi değildir... o, ahlaki yaşamın merkezidir.” Toplumu, sadece yaşamsal işlevleri yerine getiren bir “beden” olarak tasavvur etmek, Durkheim için, toplumu küçümsemek anlamına gelir: “Toplumun gerçek amacı ideali yaratmaktır.” Toplum, aynı zamanda bireyin yükselişini sağlayan bir aracı konumunu üstlenir bu bakış açısıyla.

Sosyoloji ve Felsefe başlığıyla Türkçe’ye çevrilmiş kitapta Durkheim düşüncesi içinde sosyolojinin felsefeyi kendi amaçları için hangi şekilde ve ne ölçüde yeniden oluşturduğunu gösteriyor. Sosyolojinin felsefe karşısında kendi bağımsızlığını kazanma çabasını imliyor Durkheim’ın derlemede yer alan makaleleri.

[email protected]

Sosyoloji ve Felsefe, Emile Durkheim, çev. Merve Elma, Pinhan, 2015

Heidegger’in Metafiziğe Girişi

Martin Heidegger’in (1889-1976) hayattayken yayınlanan Metafiziğe Giriş (1935 & 1953) kitabı, Sein und Zeit (1927) ile Beiträge (1989) adlı iki temel ve dönem eserinin berisinde külli mefhum bir giriş metni vasfı taşır. Bu eserden sonra Heidegger, fenomenolojiye sırtını döner; ne var ki eser, kendi yoğun içeriği ve atıflarıyla filozofun politik angajmanı sorunsalını, karşıt çevrelerde alevlendirdi. Hem Heidegger’in Metafizik ile imtihanının doruk noktasını hem de Varlık ve Zaman projesinin fenomenolojik tamamlanmasını Dasein’ın Varlığına ilişkin soru temelinde işleyen metin, heybetli Heidegger külliyatının ön basamaklarında ontolojik merakı cezbeder.

Metafiziğe Giriş, Martin Heidegger, çev. Mesut Keskin, Avesta, 2015

Simmel ve Paranın Felsefesi

Sosyolojinin kurucu babaları arasında ismi sıkça zikredilen George Simmel’in “Bu, gerçekten benim kitabım” dediği 1900 tarihli Paranın Felsefesi sadece modern sosyolojik muhayyilenin oluşum döneminin en önemli eserleri arasında yer almakla kalmıyor, Durkheim tarafından ifade edilen toplumun gerçek ve maddi bir bütünlük olduğu fikrini reddeden Simmel’in bu eseri Marx’ın tarihsel materyalizmini “bireysel ve toplumsal tinin daha derinlerdeki akıntılarıyla” ilintilendirmeye çalışır. Yaşam felsefesinden de derinlemesine etkilenen Simmel’in üslubunun kavramsal kesinlikten uzak oluşu yine de onun sosyoloji ve sosyal psikoloji meseleleriyle ilgili bakışı keskinleştirmesine ve sosyologların gündelik görüngülere ilgi duymasını teşvikine engel değildir.

Paranın Felsefesi, George Simmel, çev. Öykü Didem Aydın, Yavuz Alogan, İthaki, 2014