Sosyolojinin modası geçiyor mu?

AÇIKGÖRÜŞ KİTAPLIĞI/ MURAT GÜZEL/[email protected]
3.11.2012

Zijderveld’in kitabı, ‘toplum’ adını verdiğimiz dikkate değer oyunu daha iyi seyredebilmemize ve daha iyi anlayabilmemize olanak sağlayan bir gözlük hükmünde.


Sosyolojinin modası geçiyor mu?

AÇIKGÖRÜŞ KİTAPLIĞI/ MURAT GÜZEL/[email protected]

Modern toplumları çözümleyerek anlama, yorumlama ve dönüştürmede geçmişte çok önemli görevler ifa etmiş bir bilgi disiplini olarak sosyolojinin aldığı yeni şekiller, araştırma modelleri, büyük teorileri tartışma konusu haline dönüşüyor ve bir disiplin olarak sosyolojinin ürettiği bilgilerin yaşadığımız gerçekliğe ilişkin tutarlılığı mercek altına alınıyor.

Hollandalı sosyolog Anton Zijderveld sadece kredisinin çoğunu tükettiği iddia edilen sosyolojinin entelektüel ve siyasal borsadaki bu düşüşünün sorumlusunun, önemli oranlarda bizzat sosyologların kendileri olduğunu iddia ediyor. Mümkün olmadığı gibi, gerekli de olmadığı halde sosyologların çoğu araştırma tekniklerini tam ve kesinmişçesine sunarak doğa bilimlerini taklit etmeye çalışıyor. Toplumsal sorunların sebeplerini araştırmaya dönük ve sınırlı denek sayılarıyla yapılmış anket sonuçları bilimsel bir hakikatmiş gibi bu yüzden sunulabiliyor. Derinlemesine söyleşiler yoluyla soruşturulan farklı cemaat ve etnilere sahip insanların düşünceleri, aynı cemaat ve etniye ait oldukları varsayılan diğer insanlara da kayıtsız şartsız teşmil edilebiliyor. Bu yüzden de sosyologlar, sık sık belirsiz soyutlamalardan oluşan teoriler kurgulamakla kalmayıp, gerçeklik hakkında sağduyulu her insanın kendi çabasıyla düşünebildiği şeyleri de anlaşılması zor kelimelerle ifade ediyorlar.

Toplumu anlama sorunu

Her ne kadar akademik sosyolojinin pek çok güzel kavramlarını, teorilerini ve bulgularını ve akraba sosyal bilimlerin kavramlarını cesurca kullanıyorsa da, geleneksel anlamda bir sosyoloji el kitabı olma maksadı taşımıyor. Yine de Zijderveld’in kitabı sosyolojiye giriş babında okunabilmeye son derece elverişli bir kitap. Ancak Zijderveld, çok titizce seçtiği kavramlar ve teoriler yardımıyla okuyucuya sosyolojik bir gözlük takmayı amaçlıyor. Böylelikle ‘toplum’ adını verdiğimiz dikkate değer oyunu daha iyi seyredebilmemize ve anlayabilmemize olanak sağlıyor. Bu ‘gözlük’ aracılığıyla topluma ve toplumsal olaylara bakışta sosyolojinin izlediği güzergahı daha iyi görebiliyor, tumturaklı teorilere başvurmadan da toplum sahnesinde sergilenen oyunu daha rahat anlama ve hatta sinopsis şeklinde kavrayabilme yeteneğini elde ediyoruz.

Ortadoğu’yu anlamak

Mezopotamya Ekspresi, Filistin’deki gerilla kampından Cumhurbaşkanlığı danışmanlığına uzanan maceralarla örülü ve kırk yıla yayılan bir tarih yolculuğunu anlatıyor: Cengiz Çandar’ın tanıştığı, yoldaşlık ettiği, tarihe damga vuran birçok fikir ve eylem adamının portreleri, Ortadoğu’da tarihî dönemeçleri yaratan adımların nasıl atıldığının hikâyeleri, yaşadığımız coğrafyada bihaber kaldığımız zamanların ve olayların ayrıntıları, rastlantılar kadar ısrarın da şekillendirdiği tutkulu yaşam serüvenindeki anılarını, deneyimlerini çarpıcı bir şekilde bir araya getiriyor ve göz yaşartıcı duyarlıkları da hissettiriyor insana. Mezopotamya Ekspresi, Cengiz Çandar, İletişim, 2012

Yabancılaşma ve otonomi

‘Ruh İşbaşında’ kendisini ‘psikopatoloji’ alanında yapılmış bir deney olarak görüyor ve kolektif ruhumuzda bir şeylerin nasıl ele geçirilmiş olduğunu tarif ediyor: ağır, kalın, opak, engelleyici bir dünya hali. Bifo’nun yanıtlamak istediği soru şu: İşçilerin kapitalist üretim örgütlenmesi karşısında duydukları yaygın ‘yadırgama’ haliyle nitelenen 1960’ların işçi mücadelelerinden işin psikolojik ve duygusal yatırımların merkezi alanı haline geldiği, hatta bu yeni libidinal ekonominin insanlarda ani paniklerden kitlesel depresyonlara bir dizi kolektif patolojiye neden olduğu bugünkü duruma nasıl geldik?  Ruh İşbaşında, Franco “Bifo” Berardi, Çev. Fırat Genç, Metis, 2012