Soykırım BM'nin işlevsizliğini bir kez daha gösterdi

Faruk Önalan/ Yazar
25.10.2023

Dünyanın gözü önünde Gazze'de bir soykırım suçu işlenmektedir. Hamas operasyonunun dış etkenlerden bağımsız gerçekleşmediğine vurgu yapıp, Filistin halkının 56 yıldır boğucu bir işgale maruz kaldığını dile getiren Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Antonio Gutarres'in de eli kolu bağlı durumdadır. Zira mevcut BM yapısının işlevselliği ya da caydırıcılığı kalmamıştır.


Soykırım BM'nin işlevsizliğini bir kez daha gösterdi

1973 Arap-İsrail savaşı (Yom Kippur) sonuçları İsrail açısından da ağır sonuçlar doğurmuş, yaklaşık üç hafta süren savaşta iki bin beş yüzden fazla kayıp verilmiştir. O günden sonra İsrail işgal politikası her geçen gün daha şedid bir hal almaya başlamıştır. Aradan geçen 50 yıl ardından bu defa Hamas, hiç kimsenin beklemediği boyutta bir operasyon düzenlemiş ve saatler içinde karşı tarafa yaklaşık bin beş yüz kayıp verdirmiştir. Bu süreçte Tel Aviv hükümeti ilk beş/altı saat boyunca kilitlenmiş adeta büyük bir şok yaşamıştır. Başbakan Binyamin Netanyahu dahi uzun bir zaman geçtikten sonra televizyonlara çıkabilmiştir.

Hamas operasyonu öncesinde Mısır Genel İstihbarat Müdürü Abbas Kamil'in Netanyahu'yu arayarak Gazze tarafındaki hareketliliği bildirdiği fakat Bibi'nin (Netanyahu) uyarılara kulak asmadığı İsrail basınınında yer bulmuştur. Başbakanlık Ofisi ise bu durumu cılız bir şekilde yalanlama yoluna gitmiştir. Aslında Hamas'tan önce İsrail ordusunun Gazze'ye yönelik kapsamlı bir harekât düzenleyeceğine dair bilgiler sır değildir. Gazze tarafındaki hareketlilik ise İsrail istihbarat birimleri (Mossad, iç istihbarat Şin-bet ve askeri istihbarat Aman) tarafından önemsenmemiştir. Askeri istihbarat başkanı daha sonra yaptığı açıklama ile içinde bulundukları durumu itiraf etmek zorunda kalmıştır. "En önemli görevimizde başarısız olduk ve İsrail Silahlı Kuvvetleri İstihbarat Başkanı olarak bu başarısızlığın tüm sorumluluğunu üstleniyorum."

Caydırıcılık efsanesi

Bu noktada her şeyin bir plan dahilinde yaşandığı şeklindeki iddialar daha net ifadeyle komplo teorileri gerçeklikten uzaktır. Çünkü İsrail 7 Ekim günü yaşanan hadise ile Orta Doğu'da adeta bir "efsaneye" dönüştürülen caydırıcılık gücünü yitirmiştir. Yıllardır karadan, havadan ve denizden abluka altındaki topraklarda, kısıtlı imkanlarla Filistinli mühendisler tarafından üretilen düşük maliyetli silahlar ile yapılan operasyon İsrail'i felç etmiştir. Kara harekatının sürekli ertelenmesinin önemli nedenlerinden biri de içeride neyle karşılaşılacağının tahayyül edilememesidir. Elbette ABD, Kassam Tugaylarının elinde bulunan -başta kendi vatandaşları olmak üzere- rehinlerinin durumunu da gözetmektedir. Fakat ABD tarafı yakın zamanda bir ateşkesin olmaması gerektiğini de vurgulamaktadır. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü net ifadeler kullanmıştır: "Herhangi bir ateşkes, Hamas'a dinlenme, toparlanma ve İsrail'e karşı terör saldırılarını sürdürmeye hazırlanma kabiliyeti verir." Ancak asıl konu, "Kassam'ın meskûn mahal çatışmalarında neler yapabileceği" sorusundan kaynaklanan tedirginlik halidir. Diğer taraftan yapılan üst düzey açıklamalara göre İsrail birinci önceliğinin rehinlerin kurtarılması olmadığı belirtilmiştir. İsrail Ekonomi Bakanı Nir Barakat da bunu açıkça teyit etmiştir. "Tüneller dünyanın en büyük mezarlığı olacak. Rehinelerimizi canlı getirmek için her türlü çabayı göstereceğiz ancak önceliğimiz Hamas'ı yok etmek." "Dayanışma" ziyareti için Tel Aviv'e giden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron dahi, "İsrail'in ilk hedefi, rehinelerin serbest bırakılması olmalı" sözünü sarf etmiştir.

Soykırım suçu

Savaşın uzun süre daha devam etmesini isteyen Beyaz Saray, Gazze'de uygulanan soykırım faaliyetlerini de görmezden gelmektedir. 18 gün içinde beş binden fazla insan hayatını kaybetti. Ve bu kayıpların çoğunluğu bebek, çocuk ve kadınlar oluşturmaktadır. Kara gücü zayıf olan İsrail, hava saldırılarında hedef gözetmeksizin Gazze'yi yoğun bir şekilde bombalamaya devam etmektedir. Üstelik 1980 Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi kapsamında kullanımı yasaklanan beyaz fosfor bombası kullanılmaktadır. Bu doğrultuda Beyaz Saray, Dışişleri ya da Pentagon sözcülerine sorulan sorular ya duyumsamazlıktan gelinmekte ya da geçiştirilmektedir. İsrail'in vahşi saldırıları sonucu, 2,3 milyonluk Gazze nüfusunun 1,4 milyonu evlerini terk etmek zorunda kalmıştır. BM'nin acil sığınma alanı olarak kullandığı 150 kampa yaklaşık 600 bin kişi sığınmıştır. İsrail ordusunun yakıt girişine izin vermemesi BM hizmetlerini durma noktasına getirmiştir. Yakıtlarının tükeneceğini ve artık hiçbir yardım faaliyetinde bulunamayacaklarını açıklayan BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı'na (UNRWA), İsrail tarafından alaycı bir cevap verilmiştir: "Hamas'tan isteyin!" Ayrıca yakıt yokluğu hastaneleri tamamen çökme noktasına getirmiştir. Elektrik olmazsa yüzlerce pramatüre bebeğin 5 dakika içinde hayatlarını kaybedeceği bildirilmiştir.

Geçmiş aylarda her platformda defaatle "gerekirse Tel-Aviv ve Hayfa'yı haritadan sileriz" tarzında beyanatlar veren Tahran yaşanılan süreçte de benzer açıklamalar yapmaktadır. Ne ABD'nin ne İsrail'in ne de İran'ın mevcut şartlarda bir savaşa girmesi olası gözükmemektedir. İran sınırlı kapsamda vekil güçlerini harekete geçirme stratejisini uygulamaktadır. Irak'ta, Suriye'de İran yanlısı milisler, Lübnan'da Hizbullah ve Yemen'de Husiler aracılığıyla ABD üslerine yönelik bir hareketlilik gözlemlenmektedir. Son olarak Irak'ın Anbar kentinde ABD askerlerinin bulunduğu Ayn el-Esad Askeri Üssü'ne, Suriye'de bulunan Tanf Üssü'ne, Deyrizor'daki Ömer petrol sahası ve Haseke'deki Şeddadi ilçesindeki üslere saldırılar düzenlenmiştir. Pentagon sözcüsü art arda gelen saldırılar sonrasında İran'ı işaret etmiştir. "İran'ın bu tür saldırılar düzenlemeleri için açık olarak emir verdiğini görmemiz gerekmiyor. Bu gruplar İran tarafından destekleniyor ve biz de nihai olarak İran'ı sorumlu tutarız." ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde yaptığı açıklamada İran ile savaşmak istemediklerini ancak İran ya da vekil güçlerinin saldırılara devam etmesi halinde güvenliklerini kararlılıkla koruyacaklarını belirtmiştir. Bu arada son bir hafta içinde Irak'taki Amerikan güçleri 12, Suriye'deki güçler ise 3 saldırıya maruz kalmıştır.

Dünyanın gözü önünde Gazze'de bir soykırım suçu işlenmektedir. Hamas operasyonunun dış etkenlerden bağımsız gerçekleşmediğine vurgu yapıp, Filistin halkının 56 yıldır boğucu bir işgale maruz kaldığını dile getiren Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Antonio Gutarres'in de eli kolu bağlı durumdadır. Zira mevcut BM yapısının işlevselliği ya da caydırıcılığı kalmamıştır.

Büyük bir dezenformasyon faaliyeti

Son olarak önemli medya organları İsrail'in işlediği savaş suçlarını görmezden gelerek vahşeti haklı çıkarmak adına büyük bir dezenformasyon faaliyeti yürütmektedir. Örnek olarak Kassam Tugayları'nın önceki gün serbest bıraktığı rehinelerden Yocheved Lifshitz'in sözlerinden sadece "cehennemi yaşadım" cümlesi manşet yapılmıştır. Oysaki sonrasında sarf ettiği sözler medyanın kirli dilini de deşifre etmektedir: "Haklarını teslim etmem lazım. Her ihtiyacımızla ilgilendiler, çok naziklerdi. Kendi yedikleri yemeklerin aynısını bize de yedirdiler. Şiltelerin üzerinde yatıyorduk, hastalanmamamız için temizliğe çok önem veriyorlardı. Gün aşırı nasıl olduğumuzu görmek için gelen doktorumuz vardı. Sağlık görevlisi bizimle devamlı ilgilenip ilaçlarımızı ihmal etmiyordu. Bize çok iyi davrandılar. Tüm ayrıntılarla onlar ilgilendi. Her şeyimizin eksiksiz ve tuvaletlerin de temiz olduğundan emin oldular. Tuvaletleri biz değil onlar temizliyorlardı. Biz hastalanmayalım diye de Lysol ile dezenfekte ettiler, salgından korkuyorlardı."

Bu noktada Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Birimi'nin (DMM) faaliyetleri öne çıkmaktadır. Gerek Türkçe gerek İngilizce gerekse Arapça dillerinde, yapılan yalan haberler, paylaşımlar kısa süre içinde gerçekler ışığında çürütülmektedir. Bunun yanında toplu şekilde yayınlanan dezenformasyon bültenleriyle dünya kamuoyu doğru şekilde bilgilendirilmektedir. Bu yüzdendir ki DMM'nin sergilediği üstün gayret son derece önem arz etmektedir çünkü İsrail ve destekçileri yalanlar üzerinden sistemsel olarak büyük bir propaganda kampanyasına imza atmaktadır. İsrail yalanları karşısında anında tepki veren tek resmi birim olan Dezenformasyonla Mücadele Birimi'nin kısa süre içinde küresel çapta etkin olması Filistin halkını da bir nebze olsun rahatlatmaktadır. Tanınmış gazetelerin, gazetecilerin ya da ünlü kişilerin sahte paylaşımlarının altına DMM'nin ortaya çıkardığı gerçeklerle cevaplar verilmesi gurur verici bir durumdur. Batı ana akım "dev" medya organlarının Gazze'nin feryadını kısmaya daha doğrusu bastırmaya çalıştığı bir ortamda yoğun bir mesai harcayarak "yaşasın hakikat" kavramının gereği başarıyla yapılmaktadır.