Pakistan'ın 78. kuruluş yıl dönümü, sadece geçmişin anılması değil, geleceğin inşası için bir dönüm noktası olmalıdır. Kardeş ülkelerin desteği, bölgesel fırsatların değerlendirilmesi ve kararlı iç reformlarla Pakistan, yalnızca Güney Asya'da değil, Avrasya'nın da yükselen gücü olma potansiyeline sahip olacaktır.
Abdullah Zerrar Cengiz/ Güney Asya Bölge Uzmanı
14 Ağustos 1947 tarihinde bağımsızlığını ilan eden Pakistan İslam Cumhuriyeti, 78 yıllık tarihinde hem içeride hem dışarıda birçok sınavdan geçti. Bugün Pakistan, bölgesel gerilimler, ekonomik kırılganlıklar ve küresel güç dengeleri arasında yol alırken, geleceğe dair umut veren yeni fırsatların da eşiğinde bulunuyor.
Uluslararası ilişkiler bağlamında, Pakistan'ın önümüzdeki dönemde izleyeceği rota, yalnız kendi geleceğini değil, Güney Asya'nın, hatta Avrasya'nın istikrarını da yakından ilgilendiriyor. Bu nedenle kuruluş yıl dönümünü kutlarken, Pakistan'ın karşı karşıya kaldığı zorlukları ve önündeki iş birliği imkanlarını da değerlendirmek büyük önem arz ediyor.
ABD-Pakistan: Soğuyan ittifaktan yeniden tanımlanan ilişkilere
Pakistan, bağımsızlığını kazandığı ilk yıllardan itibaren ABD ile yakın ilişkiler kurmuş, özellikle Soğuk Savaş döneminde Batı bloğunun önemli bir parçası olmuştur. Ancak ilişkiler, son yıllarda önemli ölçüde soğumuş ve özellikle Trump'ın ABD başkanlığının ilk döneminde Afganistan hezimetini Pakistan'a yüklemesi iki ülke ilişkilerinde bazı kırılmalara sebep olmuştur. Taliban'la yürütülen müzakerelerde yaşanan hayal kırıklıkları ve ABD'nin askeri-sosyal yardımları kesmesi, Pakistan'ın dış politikada yeni yönelimlere girmesini zorunlu hale getirmiştir.
ABD'nin, Hindistan'ı Asya-Pasifik politikalarında stratejik bir ortak olarak merkeze alması, Pakistan'ı görece yalnızlaştırmış; bu da İslamabad'ın dış politika eksenini -zorunlu şekilde- yeniden tanımlamasına ve gözden geçirmesine neden olmuştur.
Trump'ın Hindistan ve Modi'ye yönelik politikası, bir yandan kişisel yakınlık ve stratejik işbirliği temeline dayalı dostane bir ilişkiyi işaret ederken, diğer yandan ticaret ve insan hakları gibi kritik alanlarda karışık ve çelişkili bir tavır sergilemiştir. Trump'ın Hindistan ile olan ilişkisi, genellikle söylemsel sıcaklık ile birlikte pratikteki zorluklar arasında sıkışmış ve uzun vadede tutarlı bir strateji oluşturulamamıştır.
Trump'ın Modi'nin iç politika uygulamalarına yönelik eleştirilerde sessiz kalması, tamamen stratejik çıkarlar ve ticaret odaklı bir yaklaşım sergilemesi, özellikle de Hindistan'ın Keşmir politikasındaki sertleşme ve vatandaşlık yasalarındaki tartışmalar gibi insan hakları ihlallerini gündemine almaması uluslararası kamuoyunda eleştiri konusu olmuştur.
Çin-Pakistan Ekonomik Ortaklığı: CPEC ile yeniden doğuş
Bu süreçte, Pakistan ile Çin arasındaki stratejik ortaklık daha da derinleşmiş, Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) gibi projelerle iki ülke arasındaki ilişkiler yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda güvenlik ve altyapı eksenlerinde de entegre hale gelmiştir. CPEC, Pakistan için sadece bir kalkınma hamlesi değil; aynı zamanda bölgesel entegrasyonun, istihdamın ve teknoloji transferinin de kapısını aralamaktadır.
Gelecek dönemde CPEC'in yalnızca ulaşım ve enerji değil, dijital altyapı, yeşil enerji ve eğitim teknolojileri alanlarında da genişletilmesi, Pakistan'ın kalkınma vizyonunu güçlendirecektir.
Afganistan ve İran ile dönüşen ilişkiler
Afganistan'daki siyasi dönüşüm ve Taliban yönetimi sonrası dönemde Pakistan, bu ülkede istikrarın tesis edilmesinde anahtar rol üstlenmiştir. Ancak zaman zaman yaşanan güvenlik sorunları, iki ülke arasındaki ilişkileri karmaşıklaştırmaktadır. Yine de ticaret, altyapı ve enerji projeleri aracılığıyla bu ilişkiyi yapıcı bir çerçeveye oturtmak mümkündür.
İran ile ilişkilerde de zaman zaman jeopolitik rekabetler görülse de özellikle sınır ticareti, enerji ve ulaştırma alanlarında iş birliği potansiyeli hâlâ yüksektir. Pakistan'ın bu ilişkileri çok taraflı bir diplomasi ile dengelemesi, dış politikasında denge unsuru olacaktır.
Türkiye ile kardeşlikten stratejik işbirliğine
Pakistan ile Türkiye arasındaki ilişkiler tarihsel olarak "kardeşlik" kavramıyla ifade edilse de son yıllarda bu bağ daha kurumsal ve stratejik bir zemine taşınmıştır. Savunma sanayii başta olmak üzere, eğitim, sağlık ve altyapı projeleri Pakistan-Türkiye ortaklığının temel taşlarını oluşturmaktadır.
MİLGEM projesi, ortak askeri tatbikatlar ve savunma teknolojisi transferleri, iki ülkenin yalnızca sembolik değil, fiili olarak da birbirine ne kadar yakınlaştığını göstermektedir. Ayrıca Türkiye'nin, Keşmir meselesinde Pakistan'a verdiği açık destek, İslamabad'ın uluslararası platformlarda yalnız kalmaması açısından da çok değerlidir.
Ekonomik yalnızlık riski ve bölgesel işbirliği fırsatları
Pakistan, Hindistan karşısında askeri anlamda caydırıcı bir güç sergilemesine rağmen, ekonomik alanda aynı başarıyı gösterememiştir. Özellikle Körfez ve Orta Doğu ülkelerinden Hindistan kadar yatırım çekememesi, Pakistan'ın ekonomik kalkınmasını sınırlayan unsurlardan biridir.
Bu noktada, Pakistan'ın iç siyasi çekişmeleri ve ekonomik kırılganlıkları çözmesi; genç nüfusun iş ve eğitim beklentilerine yanıt verecek kapsamlı istihdam politikaları ve kalkınma projeleri geliştirmesi gerekmektedir. Ayrıca, bölgesel güçlerle ilişkileri yeniden yapılandıracak, karşılıklı güven esaslı diplomatik çabaların hızlandırılması elzemdir.
Geleceğe dönük umut veren projeler ve öneriler
Pakistan'ın genç nüfusu, doğal kaynakları ve stratejik konumu, ona büyük bir kalkınma potansiyeli sunmaktadır. Güneş ve rüzgâr enerjisi yatırımlarıyla enerji bağımsızlığının sağlanması, girişimciliği destekleyen teknoloji kuluçka merkezleri ve yazılım eğitim akademileri, su yönetimi ve akıllı tarım teknolojileriyle kırsal kalkınmanın desteklenmesi.İran, Afganistan, Çin ve Orta Asya ülkeleriyle entegrasyon sağlayan (CASA-1000 vb.) ticari ve altyapı projeleri, kadın ve genç istihdamı odaklı teşvik paketlerini içeren sosyal kapsayıcılığı ve üretkenliği artırıcı programlar, bu potansiyelin hayata geçebilmesi için atılabilecek adımlar olarak öne çıkıyor.
Sonuç: Pakistan için bir yol ayrımı
Son dönemde, Pakistan-Hindistan ilişkilerinde yaşanan yeni krizler bölgesel gerilimleri artırmakta olup, özellikle ABD'nin bu süreçteki rolü dikkat çekmektedir. ABD Başkanı Donald Trump'ın bölgedeki tansiyonu yükselten söylem ve politikalarının, iki ülke arasındaki diyalog ortamını zorlaştırdığı düşünülmektedir.
Buna ek olarak, Pakistan Genel Kurmay Başkanı'nın Beyaz Saray'da ağırlanması, iki ülke arasındaki ilişkilerdeki karmaşık ve bazen çelişkili diplomatik süreçlerin bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir.
Bu durum, Pakistan'ın dış politika sahnesinde denge kurma çabalarının ne denli hassas olduğunu da ortaya koymaktadır.
Pakistan, kuruluşundan bu yana askeri ve siyasi mücadelelerle varlığını onurlu bir şekilde sürdürmüş bir ülkedir. Ancak artık zaman, siyasi iç barışı sağlayarak enerjisini kalkınmaya, işbirliğine ve bölgesel entegrasyona yönlendirme zamanıdır.
Bu yıl dönümü, sadece geçmişin anılması değil, geleceğin inşası için bir dönüm noktası olmalıdır. Kardeş ülkelerin desteği, bölgesel fırsatların değerlendirilmesi ve kararlı iç reformlarla Pakistan, yalnızca Güney Asya'da değil, Avrasya'nın da yükselen gücü olma potansiyeline sahip olacaktır.