Stratejik yönetim penceresinden ekonomiye yönelik değerlendirmeler

Prof. Dr. Halit Keskin / Yıldız Teknik Üniversitesi
22.09.2018

Sermaye kaynaklarının çeşitlendirilmesi önemlidir ve bu konuda kontrol bizim elimizdedir. Özellikle altyapı projelerinin finansmanında Çin, yatırımlarıyla dünyada ön plana çıkmakta, Avrupa Birliği ise sanayi yatırımlarıyla yakından ilgilenmektedir. Aslında yaşadığımız ve yurt dışı aktörler tarafından tetiklenen bu dalgalı durum tehditten öte bir fırsattır.


Stratejik yönetim penceresinden ekonomiye yönelik değerlendirmeler

Türkiye ekonomisi gerek dış mihrakların döviz kurunu ateşlemesi, gerekse enflasyona karşı kendilerini korumak isteyenlerin döviz iç talebini arttırması ile zor günler geçirmektedir. Özellikle döviz kurundaki artışı bahane eden fırsatçıların kimi zaman döviz ile ilgisi olmayan ürünlere döviz kuru artışından daha fazla zam yapması ise enflasyonu körüklemektedir. Ağustos ayı enflasyon rakamları incelendiğinde en yüksek tüketici fiyat artışlarının ulaştırma ve ev eşyasında gerçekleştiği görülmektedir. Gıda enflasyonu ise araya giren kurban bayramının etkisiyle sadece yüzde 0.06 olarak hesaplanmıştır. Eylül ayında ise tüketici fiyat artışlarının özellikle gıda kısmında yoğunlaşması beklenmektedir.

Tüketici enflasyonu belirgin olarak olumsuz sinyaller vermektedir. Fakat daha da önemlisi üretici tarafında yaşanmaktadır. Enerji ve hammadde maliyetleri yıllık üretici enflasyonunu yüzde 32.13 seviyesine taşımıştır. Korkulan, üretici enflasyonundan tüketici enflasyonuna hızlı bir geçiş olmasıdır. Üreticiler maliyet artışlarına dayanabildikleri kadar dişlerini sıkmakta ve maliyet artışlarını fiyatlara yansıtmamaya çalışmaktadır. Fakat döviz kurlarının artışını sürdürdüğü ve makul seviyeye gelmediği bir ortamda bu durumun uzun sürmesi beklenemez. Bu yüzden enflasyona yönelik adımların bir an önce atılması gereklidir.

Kârdan feragat

Enflasyonu önlemek için merkez bankası faiz silahını kullanmış ve ekonominin içerisinde daha proaktif bir rol alma eğilimini göstermiştir. Yüzde 6.25’lik faiz artışı her ne kadar yüksek düzeyde bir artış olsa da gerekli iletişim kanalları ile de desteklenmeli, merkez bankasının bağımsızlığı ekseninde hem siyasi hem de bürokratik kanallardan bankanın itibarını arttırıcı yoğun söylemler oluşturulmalıdır. Aksi takdirde icraatlar beklentileri tam anlamıyla şekillendiremeyecek ve beklenti yönetimi eksik kalacaktır. Özellikle enflasyonun kontrolünde faiz artışları gibi sürpriz şokların etkili olması için tüketici ve üreticileri gelecek için ikna edici ve onları rahatlatıcı sinyallerin verilmesi elzemdir. Yoksa yapılan faiz artışlarının ve alınan diğer tali önlemlerin etkileri reel sektörün üzerinde kur artışlarının getirdiği yükün yanı sıra gelen ilave bir yükten öteye geçemeyecektir. Enflasyonla savaşta başarı, güçlü önlemler ve sürekli iletişimin şekillendirdiği gelecek beklentilerinden kaynaklanmaktadır. Bunlardan biri eksik olursa istenilen düzeyde başarıya ulaşılamayacağı bilinmelidir.

Türkiye’de ekonomi gündemini işgal eden bir diğer konu ise büyüme rakamlarıdır. Büyüme rakamları ekonomik durgunluğa girip girmediğimizi ve ekonominin gidişatını anlamak açısından oldukça önem arz etmektedir. 2018’in ilk çeyreğinde büyüme oranı yüzde 7.3 iken, döviz kurlarının baskısına rağmen ekonomik büyüme iyi bir performans göstererek ikinci çeyrekte yüzde 5.2’lik büyüme seviyesine kadar sınırlı bir şekilde geri çekilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken unsur büyümenin alt kalemleridir. Büyümenin alt kalemlerine bakıldığında tarım sektörünün yüzde 1.5 daraldığı gözlenmektedir. Tarım sektörü acil olarak desteklenme ihtiyacını rakamlara yansıtmıştır. İşletmelere sağlanan nefes kredileri tarım sektörü için de dizayn edilmelidir. Tarım sektöründeki tulumbanın çalışması için tulumba içerisine yeni su konması gereklidir.

İnşaat sektörü ise sadece yüzde 0.8 büyümüştür. İnşaat sektöründeki bu büyüme oranı artan stokların bir yansımasıdır. Artan stoklar ve yüksek kur baskısı kaynaklı maliyet artışları inşaat sektörünü yavaşlamaya itmiştir. İnşaat sektöründeki yavaşlamayı bir dengeleme süreci olarak görmek gereklidir. İnşaat sektöründe yeni genişlemelerden önce konut stoğunu azaltacak çalışmaların yapılması gerekmektedir. Özellikle bu durumun çözümü için hem devlet hem de sektör üyeleri elini taşın altına koymalıdır. Aksi takdirde, bu sektörde yüksek stok birikimine bağlı domino etkisi görülebilir ve piyasa yapısı bozulabilir. Bilindiği gibi inşaat sektörü işsizliği en kolay azaltan sektördür. İşsizliğin artma olasılığının yüksekliği düşünüldüğünde, sektörün yaşanan ekonomik dalgalanmadan en az şekilde etkilenmesi için tercihli krediler kullanılması iyi bir politika aracı olacaktır. Fakat bu tip politika araçları kullanıldığında gereken talebi oluşturmak için sektör oyuncularının da karlarından bir miktar feragat etmeleri gereklidir.

Enflasyon ve büyüme konularının yanında şu an için en büyük kısa vadeli sorunumuz yurt dışından gelen yatırımların azalmış olmasıdır. Özellikle küresel ortamda süre gelen ticaret savaşları da ülkemizi gün geçtikçe etkilemektedir. Ticaret savaşları Amerikan dolarının yurt dışında değerlenmesini sağlamakta, ülkemizin de dahil olduğu yükselen piyasaları bu durum oldukça kötü etkilemektedir. Sadece Türkiye’nin döviz dalgalanmalarından etkilendiğini var saymak doğru değildir. Fakat döviz kurlarının Türkiye realitesini yansıtmadığı da aşikardır. Çünkü ABD özelinde yaşanan siyasal sorunlar ülkemizi sermaye akımlarının daha az tercih ettiği bir konuma sokmaktadır. Elbette ki sermaye akışı sağlamak için bize saygı duymayan, hasmane tavırlar sergileyen ülkelere saygı duyacak ve önlerinde eğilecek değiliz. Milletimiz tehditkâr açıklamalarla iç işlerimize müdahale etmeye çalışanlara her zaman karşı durmuş ve zorluklara göğüs germiştir.

Sermaye kaynakları

Bu sorunun çözümü de sermaye kaynaklarını çeşitlendirmekten geçmektedir ve kontrol tamamen de bizim elimizdedir. Özellikle altyapı projelerinin finansmanında Çin, yatırımlarıyla dünyada ön plana çıkmakta, Avrupa Birliği ise sanayi yatırımlarıyla yakından ilgilenmektedir. Aslında yaşadığımız ve yurt dışı aktörler tarafından tetiklenen bu dalgalı durum tehditten öte bir fırsattır. Bu fırsat sayesinde yabancı sermaye kaynaklarının çeşitlendirilmesinin de ötesine geçilip sıcak paraya bağlı sermaye akımlarının yerine direkt yatırımların önünün açılması bile sağlanabilecektir. Sermaye akışının çeşitlendirilmesi uzun vadeli bir çözümdür. Fakat şu an için kısa vadede yapılması gereken ve yapıldığı takdirde derhal etkisinin görüleceği ve ekonomimize nefes aldıracak birkaç önlem vardır. Bunlardan birincisi bankacılık sektörüne dairdir. Özellikle ülkemizdeki bankalar genellikle yabancı ortaklara sahiptir. Hatta tamamen yabancıların kontrolünde olan bankalar da bulunmaktadır. Bu bankalardan sermayelerini belli ölçüde arttırmaları istenebilir. Böylece yurt içine hem yabancı para girişi olacak hem de bankalarımızın sermaye yeterlilik oranları artacaktır.

İkinci pratik önlem de bankacılık sektörünü ilgilendirmektedir. Bankacılık sektöründe yabancı para cinsi borçlanmanın maliyeti gün geçtikçe artmıştır. Artık bankaların eurobondlar üzerinden borçlanarak katlandıkları faiz maliyetleri kaldırılamayacak seviyelere yaklaşmaktadır. Devlet kefaleti ve desteğiyle bankacılık sektörünün sendikasyon kredisi alma konusunda önü açılabilir. Bankaların dışarıdan aldıkları yabancı para cinsinden kredilerin faiz maliyetlerinin paylaşılması, bankaların aldığı bu tip kredilere devlet garantisinin getirilmesi onların borçlanma koşullarını oldukça rahatlatacaktır. Bu sayede reel kesimin de refinansman ihtiyacı daha düşük maliyetle giderilebilecek ve yurt içine yüksek miktar döviz girişi sağlanacaktır.

Fakat, böyle bir işlemin yeniden aynı sorunlara yol açmaması için kur riskini azaltacak mekanizmalar ile desteklenmesi gerekliliği de gözden kaçırılmamalıdır. Üçüncü önlem ise yurt içi döviz tevdiat hesaplarının çözülmesine yönelik olmalıdır. Geçmişte de uygulaması yapıldığı gibi süper bono veya kira sertifikası gibi ürünlerin geçici bir süre için çıkarılması katkı sağlayabilir. Böylece yatırım amacıyla döviz talep eden kişilerin döviz talebinin azalmasına ve hatta döviz tevdiat hesaplarının Türk Lirası’na dönmesine sebebiyet verecektir. Elbette ki bu mekanizma uzun bir zaman dilimi boyunca sürdürülemeyecektir. Fakat esas olan yurtiçinde oluşabilecek veya oluşan dolarizasyon algısını kırmak ve uzun vadeli çözümler için zaman kazanmaktır.

Dışa bağımlılık sorunu

Uzun vadeli çözümler Hazine ve Maliye Bakanımız Berat Albayrak tarafından yeni ekonomi modeli çerçevesinde özetlenmiştir. Bunların arasında en önemlileri sıkı maliye ve para politikaları olarak ön plana çıkmaktadır. Özellikle sıkı maliye politikasının etkileri yıl sonuna doğru kendini gösterecektir. Türkiye’nin faiz dışı fazla vererek borç yükünü hafifletmeye konsantre olduğunun ve para politikası araçlarıyla reel sektörü dönülmez bir girdaba sokmadan enflastyonist baskılarla mücadele ettiğinin ortaya çıkması yanlı kararlar veren ve imajımızı zedeleyen derecelendirme kuruluşlarını utandırmasını ümit ediyoruz.

Politikaların etkin ve etkili kullanımı sonucu ortaya çıkan sonuçlar elbette ki yabancı para cinsinden borçlanma faizlerimizi düşürecek, daha da önemlisi kredi kanallarımızı çeşitlendirmemize yardımcı olacaktır. Aynı zamanda uzun vadeli olarak yabancı sermayeye olan ihtiyacımızın da sınırlandırılması gerekliliği Bakan Albayrak tarafından vurgulanmıştır. Özellikle bireysel emeklilik sistemi tarzı meknizmaların geliştirilmesi, memleket insanını döviz, altın ve emlak gibi yatırımlardan çok bu tip yatırımlara yönlendirilmesini sağlayacaktır. Tasarruflarımızın artık duran tasarruf olmaktan sıyrılıp aktif ve üreten tasarruflara dönüşmesi için gerekli adımların atılması ise ülkemizin dışa bağımlılığını azaltacaktır.

“Bu konularda vatanperver insanlara ne görev düşmektedir?” sorusu akıllara gelebilir. Öncelikle yeni ekonomi yönetimiyle şekillenen ve dinamizm kazanan karar alma mekanizmalarının başarılı olacağına inanmalı ve arkasında durmalıyız. İnancı çalışmayla taçlandırınca elbette ki dış mihrakların önümüze çıkardığı en büyük zorluklar birlik ve beraberlik ile aşılacak, arzu ettiğimiz refah ve mutluluk seviyesine ulaşılacaktır. Yeter ki inancımızı, umudumuzu, birlik ve beraberliğimizi kaybetmeyelim.

keskinhalitgmail