Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak/ Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Rektörü
18.03.2024

Bugün Hamas'ın askeri kanat ismi olan Lazkiyeli İzzetin el Kassam, Osmanlı adına önce Libya ardından Çanakkale savaşına destek vermek için 250 gönüllü toplarken, İsrail ordusunun çekirdeği olan Yahudi katır birliği Çanakkale'de Osmanlı karşısında savaşmıştı.


Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?

12 Ağustos 1914'te Avusturya'nın Sırbistan'a saldırmasıyla başlayan I. Dünya Savaşı'nın ilk ayları oldukça hareketliydi. Avusturya orduları Bosna üzerinden hareket edip Belgrad'ı ele geçirdi. Belgrad'ın ele geçirilişi planlanandan ve beklenenden daha uzun sürede gerçekleşti. Sırp ordusu 15 gün içinde hızla toparlandı ve Belgrad'ı geri aldığı gibi karşı saldırıya geçerek Avusturya ordularını Tuna'nın kuzeyine püskürttü. Bu durum, Avusturya'nın zayıflığını açıkça ortaya koydu ve Almanya için zor bir durum oluşturdu, çünkü Almanya hem Fransa'ya karşı zorlu bir çatışma içindeydi hem de doğu cephesinde Rusya'yı durduracağını hesapladığı Avusturya'nın askeri gücüne güvenemeyeceğini anladı.

Öte yandan, Rusya, beklenenden daha çabuk bir şekilde seferberliğini tamamladı ve 17 Ağustos günü Doğu Prusya'ya girdi. Bu durum, Almanya'yı zor durumda bıraktı. Alman generalleri, kurmay zekâlarını göstererek Rus ordusunu Tannenberg bölgesinde pusuya düşürüp büyük bir zafer kazandı. Rusların hızı kesilip durdurulduğu gibi Almanya doğuda morallerini yükselten önemli bir başarıya imza attı. Ancak, Avusturya'nın Rusya'ya karşı Galiçya cephesinde başarılı olamaması ve uzun süren savaşlar sonucunda her iki tarafın da avantaj elde edememesi, topyekün savaşın zorluğunu gösteriyordu.

Bu dönemde İngiltere, Almanya karşısında zor durumda olan Fransa'ya yardım etmek istiyordu ve bunun için de Rusya'dan faydalanmayı hedefledi. Böylelikle Rusya'ya silah yardımı yapılacak ve bunun üzerine Rusya da Almanya'ya saldıracaktı. Plan uygulamaya konuldu fakat bu durum da 1915 yılında Çanakkale Savaşı'na yol açtı.

Savaşın ilk yılında, herhangi bir taraf kesin bir zafer elde edemedi ve tarafların hedeflerine ulaşamadığı görüldü. Ancak, İtilaf Devletleri'nin lehine işleyen zaman, hammaddelerin önemli olduğu yıpratma savaşında İngiltere ve Fransa'nın avantajlı konuma gelmesine neden oldu. Almanya ve Avusturya, uzun süren bir savaşa dayanıp dayanamayacaklarını sorgulamaya başladılar.

Bu süreçte Osmanlı'nın stratejik önemi artmıştı ve İstanbul'da, Berlin ve Londra adına farklı hesaplar yapılmaktaydı.

OSMANLI NEDEN SAVAŞA GİRDİ?

1915 yılında, Rusya'ya karşı kış mevsiminde başlatılan ortak harekâtla iki hafta içinde Almanya ve Avusturya orduları Rusya'nın içine 120 kilometreye kadar ilerlemeyi başardı. Bu başarı, Rus hükümetini endişelendirdi ve İngilizlerden baskının azaltılması için yeni bir cephenin açılmasını talep ettiler. Açılacak cephenin, Osmanlı Devleti'nin topraklarında ve stratejik öneme sahip olan Boğazlar bölgesinde olması planlandı. Bu kararın ardında yatan nedenler şunlar olabilir:

1. Bu harekât başarılı olursa Boğazlar İtilaf kuvvetlerinin eline geçecek ve Rusya ile bağlantı sağlanabilecekti. Silah ve mühimmat ihtiyacı karşılanan Rusya'nın Almanya'ya doğudan saldırması mümkün olduğunda, Almanya'nın Fransa cephesindeki baskısını azaltacaktı.

2. Trakya'nın işgal edilmesi durumunda, Müttefiklerin Balkanlardaki üstünlüğü darbe alacak ve Almanya güneyinden kuşatılacaktı. Bu da Fransa'yı Almanya korkusundan kurtaracaktı.

3. Balkanlarda İtilaf Devletleri, üstünlüğü ele geçirebilirse, savaşa girmeyen İtalya ve Romanya gibi ülkelerin Almanya'dan korkusu azalacak ve İtilafçılar kanadında savaşa katılma olasılıkları artacaktı.

4. Osmanlı Devleti'nin Kafkas cephesindeki Rusya'ya karşı baskısı azaltılmış olacaktı. Zira Osmanlı Devleti, ordusunun bir kısmını Çanakkale'ye çekmek zorunda kalacak idi.

Görüleceği üzere planın temelinde Osmanlı Devleti'nin zayıflığı vardı. Boğazlar bölgesindeki cephenin açılmasının kolay olduğu düşünülerek, İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı Devleti'ni hızla teslim alabileceği düşünüldü. Ancak unutulan nokta, Çanakkale'deki insanların kendi anavatanlarında savunma yapma kararlılığıydı.

ALMANYA'NIN HESAPLARI

Osmanlı Devleti, 1914 yılında savaşın ilk ayak sesleri duyulduğunda "savaş-dışı" kalacağını ilan etti. Bu akıllıca bir hareket olarak görüldü çünkü Osmanlı İmparatorluğu, büyük bir savaşın yükünü taşıyacak kadar güçlü durumda değildi. Bu "savaş-dışı" durum, Boğazlar üzerinden geçişlerine izin verildiği için İtilaf Devletleri'nin işine gelmekteydi. Bu durumda, Almanya'nın Osmanlı Devleti'ne karşı tutumu açık idi: müttefiklik. Almanya'nın Osmanlı'yı savaşa sürüklemek için kullanacağı bahane iki savaş gemisine dayandırıldı.

Osmanlı Devleti, İngiltere tersanelerinde "Reşadiye" ve "Sultan Osman" isimli iki savaş gemisi yaptırmaktaydı. Parası, halktan bağış toplanarak alınan gemileri, teslim almaya giden komuta ve tayfa gemilere binmiş ve Türk sancağı gemilere çekilmişti. Ancak, İngiltere bu gemilere gurur kırıcı şekilde el koydu. Ve gemi tayfasını geri gönderdi. İngiltere Babıali'nin ısrarlarına rağmen, bu gemileri vermek istemeyerek çeşitli bahaneler öne sürdü. Bu süreçte, Almanya'nın da Osmanlı'yı savaşa sürüklemesi için planları vardı. Berlin, Alman Akdeniz filosu komutanı Wilhelm Souchon'a 4 Ağustos'ta şifreli bir telgraf gönderdi. Bu telgrafta, Osmanlı Devleti ile anlaşma yapıldığı ve hızlıca İstanbul'a doğru hareket etmesi gerektiği belirtiliyordu.

Ancak, Souchon'un bu planı uygulaması zordu çünkü İstanbul ile telsiz bağlantısı kuramıyordu. Osmanlı hükümeti savaşa girmek konusunda kararsızdı. Enver Paşa'nın izniyle, hükümetin ve padişahın haberi olmadan Souchon'un gemileri Boğazlar'a girdi. İngiliz donanmasının gemileri izlemesi durumunda onlara ateş etme emri verildi. Bu durum, Osmanlı Devleti'nin Almanya'nın yanına itilmesine ve savaşa girmesine yol açtı.

Osmanlı Devleti, İngiltere'nin el koyduğu gemilere karşılık olarak, Almanya'dan Goeben ve Breslau adlı iki gemiyi satın aldı ve "Yavuz" ile "Midilli" adlarıyla donanmasına kattı. Bu, Almanya'nın Osmanlı üzerindeki etkisini güçlendirdi ve Osmanlı Devleti'ni istediği zaman savaşa sokabileceği bir konuma getirdi.

Bir gün sonra başlarına fesler geçirilen ve Osmanlı deniz kuvvetlerinin başına geçirilen Alman Amiral'in 29 Ekim 1914 tarihinde Odessa ve Sivastopol limanlarına, Osmanlı yönetiminden habersiz olarak top ateşi başlatması Osmanlı Devletinin savaşa girmesinin sebebi oldu.

Açıkçası, Goeben ve Breslau'nun Osmanlı Devleti'ne katılması, Osmanlı'nın savaşa girmesine ve sonunda çöküşüne yol açan önemli bir dönemeç oldu. Bu olay, gelecek kuşaklara bir ders olarak, bir devletin silahlı kuvvetlerinin başka bir devletin kontrolüne verilemeyeceğini gösterdi. Bu gemiler olmasaydı da Osmanlı Devleti büyük olasılıkla savaşa girecekti, ancak Almanya'nın etkisi altında değil, kendi şartlarına göre ve kendi önceliklerine göre savaşacak idi.

Ancak daha film bitmemişti. Üç ay sonra ise Almanların yönlendirmesiyle, on binlerce Suriye, Irak ve Anadolu'dan bazıları çöllerden toplanan hayatlarında kar bile görmemiş gencin, Allahu Ekber dağlarında donarak şehit oldu; Şam, Gazze ve Kudüs'ün İngiliz ve Fransızlarca işgalinde Almanlar da şampanya patlattı ve kendilerinin 700 yıl önceki Birinci Haçlı seferindeki Alman Şövalyelerin devamı olduğunu hatırlattılar...

MÜCADELE VE ZAFER

Çanakkale cephesindeki savaş, İngiliz-Fransız ortak donanmasının 19 Şubat 1915'te Çanakkale Boğazı'nın tabyalarını bombalamasıyla başladı. Bu saldırıların baş aktörleri, Winston Churchill ve Herbert Kitchener idi. Ancak, 19 Şubat'ta başlatılan saldırı ve İtilaf askerlerinin Boğazlardan geçiş hayali başarısız oldu. Bunu takiben, 18 Mart 1915'te İngiliz ve Fransız zırhlıları Boğazları geçmek için daha kapsamlı bir harekâta girişti ancak bu kez de başarı elde edemediler ve geri çekilmek zorunda kaldılar.

Boğazlardan geçemeyen İtilaf devletleri, kara harekâtına girişti. General Hamilton'un liderliğindeki bu harekâtta, Gelibolu'ya asker çıkarılacak, Türk mevzileri arkadan sarılacak ve İstanbul ele geçirilecekti. Ancak, bu harekât da çeşitli eksikliklerle başladı. İngiliz birliklerinin denizden karaya çıkarma harekâtında deneyimsiz olmaları ve yanlış yüklenen malzemeler gibi faktörlerle karşılaşıldı. Türk ordusu, İtilaf devletlerinin beceriksiz girişimlerinden zaman kazanarak Gelibolu'daki birliklerini takviye etti ve işgal teşebbüslerini boşa çıkaracak hazırlıklar yaptı.

Gelibolu harekâtı, saldırgan İtilaf kuvvetleri için zorlu başladı ve Türklerin tarihi direnişiyle karşılaştı. Anafartalar'da komutanlık yapan Mustafa Kemal'in akıllı ve azimli savunmasıyla karşılaşan İngiliz ve Anzac birlikleri büyük kayıplar vererek kıyılarda tutunabildiler ancak tepelere ilerleyemediler. Çatışmalar siper savaşlarına dönüştü ve Gelibolu'da uzun bir mücadele başladı.

İngilizler tarafından İtilaf devletleri Ağustos ayında ikinci bir genel saldırı başlattılar ancak başarı elde edemediler. Çanakkale'nin denizden olduğu gibi karadan da geçilemeyeceği anlaşılınca, saldırgan Fransız ve İngiliz orduları 1915 yılının sonunda Gelibolu'dan sessizce çekilmek zorunda kaldılar.

Çanakkale savaşları, İngiliz, Rus ve Fransız devletleri açısından tam bir yenilgiyle sonuçlandı. Savaşın savunma tarafında olan Türkler de büyük kayıplar verdi. Çanakkale'deki Türk Zaferi ve Boğazların geçilememesi, Almanya ve Avusturya için de kıymetli bir avantaj sağladı çünkü Rusya ile İngiltere ve Fransa arasında bağlantı kurulamadı. Ayrıca, Mustafa Kemal gibi komutanlar, Gelibolu savaşlarında ulusal kurtuluş mücadelesi için önemli deneyimler kazandılar.

Mustafa Kemal Paşa, İstiklal Harbi'nin Başkomutanı olduğunda Çanakkale'de olduğu gibi Sakarya'da da 1921 yılında bir savunma savaşını kazandı. Ardından Türk ordusunu taarruza geçerek 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da çok büyük bir zafer elde etti.

Bazı tarihçilere göre, İtilaf devletlerinin Boğazlarda yenilmesi, 1917 Bolşevik Devrimi'ni kolaylaştırdı. Çünkü İngiliz ve Fransız orduları tarafından takviye edilemeyen Çarlık ordusu zayıf kaldı ve devrimcilere karşı etkili olamadı. Büyük dünya savaşı kısa sürede bitebilecekken dört yıl sürdü. Eğer Boğazlar İngilizlerin beklediği gibi işgal edilip Rusya'ya destek verilebilseydi, Almanya daha erken yenilebilecek ve savaş uzamayacaktı.

29 Nisan 1916 tarihinde General Sir Charles F. Towbshend komutasındaki 13300 nefer, 5 general, 481 subaydan oluşan İngiliz askerinin esir alındığı Kutt-ul Ammara zaferi kazanılmıştı. Bu zafer Türk komutanlar ve büyük çoğunluğu Basralı Şii Arap askerlerden teşkil edilen kuvvet sayesinde elde edildi. Suriye'deki erkek nüfusun askeri kuvvete katkısı da dikkate değer ölçüdeydi. Bugün Hamas'ın askeri kanat ismi olan Lazkiyeli İzzetin el Kassam, Osmanlı adına önce Libya ardından Çanakkale savaşına destek vermek için 250 gönüllü toplarken, İsrail ordusunun çekirdeği olan Yahudi katır birliği Çanakkale'de Osmanlı karşısında savaşmış ve daha savaş bitmeden (1917) Balfour Deklarasyonu'yla İsrail'in kurulma süreci başlamıştı.

DÜNYA BU ZAFERİ KONUŞTU

18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi, Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisidir. Birinci Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri'ne karşı Türklerin kısıtlı imkânlarla elde ettiği bir başarı öyküsüdür. Çanakkale Zaferi hem Türk milletinin bağımsızlık ve vatanseverlik ruhunu ortaya koymasının hem de Osmanlı Devleti'nin varlığını sürdürme çabasının bir göstergesidir. Zaferin Türk tarihindeki önemli diğer bazı noktaları şunlardır:

Milli Mücadele'nin öncüsü olan Çanakkale Zaferi, Türk milletinin birlik ve beraberlik sağlayarak ve yekvücut olarak düşmana karşı mücadele etme iradesini göstermiştir. Bu mücadele, Türk ulusal kimliğinin ve dayanışmasının güçlü bir sembolü haline gelmiştir. Aynı zamanda, zaferin kazanılmasında görev alan birçok komutan ve asker, daha sonra Milli Mücadele'de önemli roller üstlenmiştir.

Coğrafi ve stratejik önem bakımından Türk Boğazlarının kontrolünün elde tutulması, Osmanlı İmparatorluğu'nun İstanbul'u ve dolayısıyla Anadolu'yu koruması için stratejik bir değere sahipti. Bu zafer, İngiliz ve Fransız donanmalarının boğazı geçme girişimlerini engellemiş ve İstanbul'un işgal edilmesini önlemiştir.

Çanakkale Zaferi ile Türkler dünya çapında saygı ve prestij kazanmıştır. Türkler, hem askeri strateji hem de savaş alanında gösterilen cesaret ve fedakârlık bakımından uluslararası arenada büyük takdir görmüştür. Bu zafer, Türk askerinin cesaretini ve savaş kabiliyetini kanıtlamıştır.

Türk Milleti için bir gurur kaynağı olarak Çanakkale Zaferi müstesna bir başarıdır. Bu başarı, dönemin koşullarında büyük bir zafer olarak kabul edilmiş ve Türk milletinin mücadele ruhunu, direnişini ve vatanseverliğini temsil etmiştir.

Çanakkale Zaferi, Türk milletinde milli bilincin oluşmasına katkı sağlamıştır. Türk ulusal kimliğinin oluşumunda ve Türk milletinin istiklal ve hürriyet mücadelesinde önemli bir rol oynamıştır.

[email protected]