Sünnete sarılmak ve yobazlık

Cemal Aydın / Mütercim
8.07.2022

Bakın ne buyuruyor ve o tür kimseleri nasıl uyarıyor Şeyh Sadî-i Şîrâzî hazretleri: "Hırka, tespih ve yamalı aba senin neyine yarayacak? Sen kendini ayıplanacak davranışlardan uzak tutsana be adam! Kuzu derisinden külâha, takkeye, sarık sarmana da gerek yok! Sen gerçek anlamda dindar ol da, başına istersen Moğol kâfirinin koni külâhını geçir!"


Sünnete sarılmak ve yobazlık

Bazı kimseler, en güvenilir altı sahih hadis kitabında (Kütübü Sitte'de) yer almayan ve Peygamberimiz aleyhisselâma atfedilen şu sözü sık sık ileri sürüyorlar: "Ümmetimin bozulduğu bir sırada kim sünnetime sarılırsa ona yüz şehit sevabı vardır."

Bundan hareketle kimileri, yüz şehit sevabı alacağım diye maalesef dinimizin ruhunu öldüren, gayrimüslimleri güldürüp sevindiren son derecede ilkel davranışlarda bulunuyorlar.

Şadırvandaki misvaklar

Pakistan'daki bir üniversitede dört beş yıl kadar Türkçe okutmanlığı yapan rahmetli yazar dostum Mustafa Miyasoğlu, oradaki camilerin şadırvanlarında iplerle asılı duran misvaklar olduğunu ve aynı misvakların abdest alanlar tarafından kullanıldığını söylemişti.

Şu hâle bakın, kendinden öncekilerin bir ağız hastalığı var mıdır, bana bulaşır mı diye hiç düşünmüyor. Bu uygulama benim kadar herhalde sizin de midenizi bulandırmıştır. Umarım, şu korona virüs salgını, Pakistanlı kardeşlerimizin, Pakistan'da eğitim görmüş Afganistanlı Tâlibân'ın da aklını başına getirmiş ve öyle bir uygulamaya artık son verilmiştir.

Roger Garaudy, "Yobazlıklar" kitabında Batı'daki ve bizdeki yanlış davranışlar konusunda hayli uyarılarda bulunur; "İslâm ve İnsanlığın Geleceği" kitabında da Müslümanların İslâm'ı nasıl yaşamaları ve başka din ve ideolojilerden olan insanlara İslâm'ı nasıl takdim etmeleri gerektiğini anlatır. O uyarıların hâlâ dikkate alınmaması ne acı!

Kutsallığı yok ama...

İşte, birtakım kimseler çıkıyor, Peygamberimiz aleyhisselâmın "misvak kullanın!" tembihinden asıl kastının ağız temizliği, diş temizliği olduğunu bir türlü anlamıyor da, ağız temizliğine değil, misvağa önem veriyor, misvağa övgüler düzüyor, misvağı kutsuyor. Sonunda da Pakistan'daki gibi yobazlıklar ortaya çıkıyor.

Oysa misvağın hiçbir kutsal yanı yoktur. O dönemin en önemli diş temizleme aracıydı misvak, o kadar. Tabiî olmayan gıdaları aldığımız şu günümüzde, tabiî bir maddeyle, yanı misvakla ağız ve diş temizliği hiç mümkün mü? Şayet Allah Resulü aramızda olsaydı, ağız ve diş temizliği meselesini diş hekimlerine, dişçilik fakültesi öğretim üyelerine sorar ve ona göre hareket ederdi. Nitekim Hz. Âişe validemizden öğrendiğimize göre Peygamberimiz, sağlık konusundaki bütün bilgileri vahiy yoluyla değil, ziyaretine gelen çeşitli kabilelerden insanların kendisine söylediklerinden öğrenmiştir.

Kimileri de yemeği elle yemenin sünnet olduğunu ve böyle yapmanın sevap olacağını savunabiliyor. Yemeği elle yemek, o dönemin Arap adetiydi, Arap gelenek ve göreneğiydi. Sünnetle ne alâkası var Allah aşkına?

Peygamberimiz aleyhisselâmın, ayakta işemeyi yasaklamasından kastının, insanın üzerine idrar sıçraması olduğunu kavramamak ve o yüzden pisuvarları kullanmanın yasak olduğunu sanmak da, çok kalabalıklaşan şehirlerde insanları sıkıntıya sokup bunaltmaktır; "kolaylaştırın!" buyruğuna muhalefettir. Pisuvar, idrar sıçramasına yol açmıyorsa, ki iyi pisuvarlar asla öyle bir şeye yol açmaz, ayakta olmanızın dinen hiçbir mahzuru yoktur. Yasak, sadece idrarın sıçramasıyla, insanın vücut ve elbisesinin kirlenmesiyle ilgilidir. O dönemde elbette yasaklanacaktı. Düşünsenize Arap oğlu eteğini yukarı sıvamış ayakta idrarını toprak zemine boşaltıyor. Dizlerine varıncaya kadar sıçrayan idrarla üstü başı kirlenmez mi?

Şehit sevabı ve sarık

Öte yandan şehit sevabı kazanmak için, başa sarık sarmak, cüppe giymek, hele hele ufacık çocukların başlarına sarık, sırtlarına cüppe geçirmek, ne sünnettir, ne İslâm'ı sevdirmektir, ne de İslâm'a ısındırmaktır! Sarıkların ve takkelerin üzerine Peygamberimiz aleyhisselâmın ayak izi diye bir şeyler koymaksa... Ne diyelim?

Dikkat ederseniz, "yüz şehit sevabı" almak isteyenler, işin hep kolayına kaçıyorlar. Ufak tefek, incir çekirdeğini doldurmaz davranışlarla sevap kazanacaklarını umuyorlar. Şayet onlara göre Peygamberimizin her yaptığı sünnetse (ki asla değildir) ve bu sünnetlerden şehit sevabı kazanmayı umuyorlarsa, şu sünnetleri de yapsınlar da görelim: Arabalarını bırakıp bir katır veya bir deveye binsinler. Evlerindeki bulaşık, çamaşır makinelerini ve buzdolaplarını atsınlar! Elektrikli süpürgeleri de... Ve de mobilyalarını... Dahası, tuvaleti de kapatsınlar, gitsinler boş bir arsaya def-i hâcette bulunsunlar!

Arpa ekmeğinden başlayın

Bunların hiçbirini yapamayacaklarsa, bari şunu yapsınlar: Peygamberimiz aleyhisselâmın vefatından bir süre sonra müslümanlar hayli zenginleştiler ve sahâbîlerden biri, bir sofrada gözyaşlarını tutamadı. Niçin ağladığı sorulduğunda da, "Şu an biz buğday ekmeği yiyoruz, Efendimiz arpa ekmeğinden başka ekmek yiyememişti!" cevabını verdi. Haydi, arpa ekmeği yemeye başlayın da görelim, sizin şu şehit sevabınızı!

Peygamberimiz aleyhisselâmın biriktirdiği parası oldu mu hiç? Zaman zaman aç kaldı. "Komşusu aç yatan bizden değildir!" buyurdu. Hanginiz bu uyarıyı dikkate alıyor?

Kur'ân'da Yüce Rabbimiz sürekli olarak "Verin! Verin! Allah'ın size verdiğinden verin!" diye defalarca emrettiği için Peygamber Efendimiz kendisinden yardım isteyen hiç kimseyi geri çevirmedi, ya siz? Hem Kur'ân'a, hem de sünnete uygun asıl sevap, yoksulu kollayıp gözetmektir!

Has Müslümanın asıl vazifesi, dinle alâkası olmayanların da gayrimüslimlerin de kendisine imrenip özeneceği, göze sevimli gelen giyim kuşamıyla, edepli hâlleri ve hareketleriyle gönülleri İslâm'a ısındırmaktır. Yadırganan bir giyim kuşama bürünerek İslâm'dan soğutacak davranışlarda bulunanlar, âhirette bu tutumlarının hesabını veremezler!

Bu kadar kolay mı?

Biri, Allah yolunda kılıç darbesiyle, top tüfek vesairenin açtığı yarayla acılar içinde kıvrana kıvrana can verip şehit olacak; arkasında ailesini, yetimlerini ve yârini bırakacak, sense bir cüppe, bir sarık, bir takke, bir sakal, bir misvak, çıplak elle yemek yeme ve bilmem ne ile keyfince yaşayacak, gezip tozacak ve üstelik o acı çekmiş şehidin sevabı kadar da değil, yüz tane şehidin sevabına kavuşacaksın ha! Bu ne bedavacılık? Aman bu ne kolay, bu ne ucuz şehit sevabı kazanmadır böyle? Garip kılık kıyafetler ve nobran davranışlarla sünnete sarıldığını iddia etmek, Mehmet Âkif'in tabiriyle "dini maskaraya çevirmek"tir!

Bakın ne buyuruyor ve o tür kimseleri nasıl uyarıyor Şeyh Sadî-i Şîrâzî hazretleri: "Hırka, tespih ve yamalı aba senin neyine yarayacak? Sen kendini ayıplanacak davranışlardan uzak tutsana be adam! Kuzu derisinden külâha, takkeye, sarık sarmana da gerek yok! Sen gerçek anlamda dindar ol da, başına istersen Moğol kâfirinin koni külâhını geçir!" (Bostân ve Gülistân, s. 307, Sufi Kitap)

İslâmî bir kıyafet, gözlere hiç hoş gelmeyen değil, tam aksine gözleri okşayan bir kıyafet olmalıdır. Sizi insanlardan soğutan değil, insanlara yaklaştıran ve sevimlileştiren bir kıyafet... Böyle bir kıyafet, istenirse, günümüzde ve günümüzün imkânlarıyla mükemmel bir şekilde gerçekleştirilebilir. Yeter ki o estetik duygu, İslâm'ın o güzellik duygusu gönüllerde ve zihinlerde yerini alsın!

Bugün için en önemli ve en kaçınılmaz olan cihat ve asıl sünnet, her bilim dalında dünyada adını duyurabilmek ve bu konularda gayrimüslimlerden daha üstün olabilmektir! İşte o zaman sizler İslâm'ın yüz akı olur, İslâm'ı cihana tanıtır, insanların hidayetine vesile olur, bolca da sevap kazanırsınız. Cihadın unutulduğu, hemen hemen terk edildiği günümüzde, kolaya değil, zora talip olun, zora! Gerek dinî ilimlerde, gerekse modern ilim ve fenlerde öyle eserler ortaya koyun! Öyle başarılara imza atın ki, imrendiğiniz o şehitlere denk sevap kazanabilesiniz!

Kısacası, sünnete sarılmak demek, misvak, elle yemek yemek, takke, cüppe, sarık, sakal gibi şeyler değil, tam aksine Kur'ân'ın emrettiği gibi terbiyesi, edebi ve ahlâkıyla, canıyla, malıyla, bilgisi, kültürü, fikri ve irfanıyla İslâm'ın şanını yüceltmek için çırpınmaktır. Efendimiz aleyhisselâm gibi "Yürüyen Kur'ân" ve görenlerin "İşte Müslüman!" deyip beğenecekleri ve benimseyecekleri insan olmaktır.

Merhum Muzaffer Ozak Hoca'nın ne sakalı vardı, ne sarığı, ne de cüppesi, öyleyken yüzlerce değil, binlerce Batılı insanın hidayete ermesini sağladı.

[email protected]