Sürecin kazananı kaybedeni!

Halime Kökçe / Editörden…
2.03.2013


Sürecin kazananı kaybedeni!

DP heyetinin tuttuğu Öcalan görüşmesi notlarının basına sızmasından sonra “çözüm süreci” yeni bir parkura girdi. Bu tür yol kazaları daha önce de başa gelmişti. Üstelik öncekilerde “yol yardımı” da kar etmemiş sabotaj amacına ulaşmıştı. Bu seferki bir anlamda “ya tutarsa” kabilinden bir sabotajdı. Çünkü kamuoyunun çözüme engel olmaya çalışana tahammülü yok. Başbakan’a “zehir olsa içerim” sözünü söyleten de bu işte. Ve çözüm olacaksa en çok da kamuoyunun artık provakasyonlara, sabotajlara karnının tok olması sayesinde olacak. Biz bu filmi daha önce de gördük, dediği için olacak. İşte bu yüzden “Öcalan’dan zehir gibi sözler, buyur iç!” meydan okumaları bir kendini tatmin efekti yapacak, o kadar. CHP ve MHP’nin AK Parti’yi yalnızlaştırmaya çalışan tavrı ise geniş kitle tarafından çözüme taş koymak olarak kodlanıyor ve şu süreçte çözümden yana olmayan her siyaset puan kaybediyor.

MHP’nin MHP kalarak yapabileceği şey daha farklı olamazdı, denilebilir. Hatta, kendi tabanını sokağa salmaması, çözüm iradesine örtük bir destek şeklinde de okunabilir. Açıktan bir destek ise MHP’yi varoluş sorunuyla baş başa bırakacak, ideolojisini revize etmesini gerektirecek bir tutum. Ki bence AK Parti’nin milliyetçiliğe getirdiği açılımdan sonra MHP ideologları bu konuya da kafa yorabilirler. “    Olumlu milliyetçilik-olumsuz milliyetçilik” ayrımında kendilerine yeni Türkiye’de daha güçlü bir yer bulabilirler.

CHP’nin durumu ise, “değişeceğim ama yerim dar” mazeretinden çıkamadığı için daha sıkıntılı. Kılıçdaroğlu döneminde CHP kendini Kürt sorununa açtı, hatta hatırlayacaksınız AK Parti’ye çözüm süreciyle ilgili kredi açtığını söyledi. Şimdi ise “PKK-AK Parti anayasası yapılıyor” gibi sözlerle hem kendi aktörlüğünü önemsizleştiriyor hem de sürecin dışına çıkarak kendi kalesine gol atıyor. Ayrıca bu süreç anayasa yapım süreci değil; elbette anayasa ile de ilintili ama ilk elden amaçlanan PKK’nın sınır dışına çekilmesi ve orta vadede de silah bırakması. CHP kenara çekilirse kimi kesimlerde süreç aleyhine bir kanaatin oluşmasına sebep olabilir ama son tahlilde bu herkesten çok CHP’ye zarar verir.

Açık Görüş bu hafta hem çözüm sürecinin yakın hedeflerini hem de ideal hedeflerini ele alan değerlendirmelere yer veriyor. Ahmet Özcan’ın yazısı “Kürt meselesinin çözümünü de içeren reform süreci, aslında millet olarak yeniden geleceğe bakabilen bir özgüvenin tesisini sağlayacaktır. Batıya rehin edilmiş devletin yeniden milletin mülküne dönüştürülmesine dönük genel, kuşatıcı ve adil bir devlet idraki, bütün sorunların çözümü için atılacak ilk adımdır” diyor. 

İsmail Küçükkılınç ise “Devlet için Millet feda edilir mi?” başlıklı yazısında çözüm sürecinin de bir parçası olarak addedebileceğimiz yeni anayasa yapımında millet mevhumumun nasıl yer alacağıyla ilgileniyor ve “Bugün Kürtleri devletin kapsamı içinde tutmak için milletin kapsamından çıkarmak bir çözüm şekli olarak ad ve telakki edilmektedir. Bu kısaca Kürtleri, ‘Türk Milleti’ kavramından dışlamak, milletle bağını kesmek olacaktır. Kürtler artık kendilerini ister bir etnik topluluk isterse de ‘millet’ olarak kabul etsinler, belli bir zaman sonra aradaki ilişki bir devletteki iki milletin ilişkisi şeklinde cereyan edecektir” diyor.

Mehdi Genceli Hocalı katliamına Sumgayıt’ı mazeret göstermenin yanlış olduğunu ifade ediyor ve Sumgayıt olayının arka planını anlatıyor.

Adalet Bakanı Yüksek Müşaviri Adanan Boynukara, Meclis’e sunulan 4. Yargı Paketiyle ilgili önemli detayları dile getiriyor.

Cafer Solgun, Aydın Aktay, Ali Köse, Reşat Fuat Çalışlar, Galip Dalay ve her zamanki gibi Murat Güzel yazılarıyla Açık Görüş’ü zenginleştiriyor.

İyi haftalar...

[email protected]