Sürecin seyir defteri: Riskler

Prof. Dr. Mesut Yeğen/İstanbul Şehir Üniversitesi
13.04.2013

Sürecin anayasal değişiklik safhasının bağlanacağı bir yerlerde büyük ihtimalle Öcalan çıkıp PKK’ye ve Kürtlere “armudun sapına, üzümün çöpüne bakmayın, biraz daha azına razına olun” diyecek. Başbakan milliyetçi-muhafazakar kamuoyu üzerindeki sihirli etkisine güvenerek yeni anayasanın Türkiye’nin hayrına olduğuna kefil olduğunu duyuracak. Hasılıkelam, silahsızlanma ve yeni anayasa işleri müzakerenin karizmatik iradeyle desteklendiği bu türden bir süreçle hallolacak.


Sürecin seyir defteri: Riskler

Geride kalan bir iki hafta çözüm sürecinin risklerine, zorlu alanlarına dair epey bir fikir vermiş oldu. Çekilme işinde yaşanan ‘gecikme’, akil insanlar heyetine biçilen ‘sürpriz’ misyon ve dört partinin anayasa teklifinin her birinin ayrı telden çalıyor oluşu, çözüm sürecinde nelerde, nerelerde zorlanacağımızı belli etti.

Sürecin iki grup riski, iki türden zorluğu var görünüyor: PKK’yle, silahsızlanmayla ilgili olanlar ve çözüm sürecinin onaylanmasıyla ilgili olanlar. Sürecin sürati de üçüncü bir risk alanı oluşturmaya aday gibi duruyor. Malum, süreç, neredeyse bir sene içerisinde tamamlanması öngörülen üç ana uğraktan oluşuyor: 1. Çekilme-yol temizliği, 2. Yeni anayasa ve 3. PKK’nin Türkiye’ye karşı silahsızlanması. Bu sürat yarın bir gün yeni bir risk alanı olarak karşımıza dikilebilir dikilmesine, ama dediğim gibi bugün için iki grup risk söz konusu: İlk grupta, PKK’nin silahsızlanmasıyla ilgili riskler, ikinci grupta da çözüm sürecinin onaylanmasıyla ilgili olanlar var. İşin doğrusu, bu iki grup riski tek bir grupta birleştirmek ve aslında tek bir risk alanından söz etmek bile mümkün: Yeni Anayasa. Sürecin en temel zorluğu galiba şu: PKK’ye “evet, bunun karşılığında silah bırakırım”, vatandaşın çoğunluğuna da “evet, bu bana uyar” dedirtecek anayasayı yapabilmek. PKK’yi silahsızlandırabilecek ve milletin de (en azından yüzde 60-70 kadarının) kafasına uyan anayasayı yapabilmek çözümün en büyük zorluğu olduğu kadar sihirli formülü de.

Formül basit, ama maalesef işler o kadar değil. Zor işlerin en kolayından, çekilmeden başlayayım.

Çekilme

 Malum, PKK’nin silahsızlanmasından önce ateşkes ve çekilme uğraklarının tamamlanması gerekiyor. Yine malum, ateşkes tamam, çekilmenin de eli kulağında. Ancak ateşkes ve çekilme işinde şu ana kadar yaşananlar çok temel bir şeyi gösteriyor: Öcalan’la devletin ateşkes ve çekilme işini düzenlemek üzere yaptıkları plan, başka şeylerin yanında PKK’den ve kamuoyundan gelen tepkilere göre güncelleniyor. Hatırlanacağı üzere, Öcalan’la yapılan görüşmeler ve Başbakan’ın açıklamaları şu izlenimi vermişti: PKK, bir biçimde Meclis’in de katıldığı bir ‘resmi’ prosedüre atfen çekilecek, çekilme esnasında da güvenliği devletin ‘şifahi’ teminatı altında olacaktı. Oysa, geride kalan iki hafta şunu gösterdi: PKK ve devletin üzerine anlaşmış göründüğü bu çekilme planı çalışmadı. Hem daha önce hesap edilmemiş bir kısım yeni girdi (cari mevzuatın sınırları) artık hesap dahilinde olduğundan, hem de kamuoyunun sürece onayında gedik oluşmasının önüne geçmek için olsa gerek, PKK’den Meclis’in dahli olmaksızın ve silahlarını da bırakarak çekilmesi istendi. Buna mukabil PKK hem Meclis’in dahli talebinde hem de silahla çekilmede ısrar ettiğini duyurdu. Çekilme işinde takvimi sarkıtmış görünen bu yeni durum, bu pürüz Öcalan’ın dahliyle giderilecek ya da giderilmiş gibi görünüyor. Pürüz, büyük ihtimalle, Meclis’in bir araştırma komisyonu vasıtasıyla sürecin içine dahil olmasına mukabil PKK’lilerin çekilmeye dair resmi güvence olmaksızın ve ‘sembolik olarak’ silahsız çekilmeyi kabul etmesiyle aşılacak.

Yaşanan bu pürüz ve pürüzün giderilme serüveni genel olarak çekilme sürecinin nelerde, nerelerde riske açık olduğunu görmeye fazlasıyla yetiyor. Çekilme süreci iki yerde riske açık. İlkin, PKK doğrudan değil de Öcalan vasıtasıyla sürecin içinde tutulduğundan, hükümet de kamuoyunun desteğindeki iniş çıkışları sıkı sıkıya gözettiğinden ve mevzuat gibi öncesinde hesap edilmemiş unsurları hesaba katmak durumunda kaldığından, belli ki çekilme işine dair MİT-Öcalan planının birkaç kez daha revize edilmesi gerekecek. İkinci olarak, her pürüz durumunda, her revizyon ihtiyacında Öcalan’ın PKK’yi, hükümetin de kamuoyunu sürecin yanında tutmaya çalışması gerekiyor. Riskler ortada: Taraflar revizyonda uzlaşamayabilir; uzlaşılan revizyona destek alınamayabilir.

Çekilme süreci bu iki riske açık olmakla beraber, cari durum bu iki riskin gerçekleşme ve süreci akamete uğratma ihtimalinin pek az olduğuna işaret ediyor. Bu da şu demek: Çekilme büyük bir arıza çıkmadan gerçekleşecek görünüyor. Bunun da iki sebebi var: An itibarıyla PKK’nin manevra alanı çok dar ve PKK bu dar alanda manevra yaptıkça kamuoyunun süreçten desteğini çekmesi zor. PKK’nin manevra alanı çok dar çünkü silahsızlanma ve çözüm sürecine bir kez katılmış bir taraf olarak PKK’nin “çekilme ‘teminat’ ya da ‘nezaret altında’ olmuyor, bu sebeple süreçten çıkıyorum” demesi artık çok zor. Çekilme esnasında Kürt kamuoyunu süreçten soğutacak türden saldırılar olmadıkça PKK’nin çekilme işini tamamlamadan süreçten çekilmesi ihtimali imkansıza yakın. Beri yandan, PKK’nin bu dar manevra alanından ötürü çekilmeye dair talep edebileceği revizyon da büyük ölçekli olamayacağından kamuoyunun sürece bugün verdiği desteğin de aşağı yukarı devam edebileceği öngörülebilir. Dolayısıyla, çekilme tamam gibi.

Çekilme tamam gibi, lakin hem çekilmenin bu biçimde halloluşu hem de çekilme safhasının parametrelerinin çekilme sonrasında devam etmeyecek oluşu, çekilme sonrası safhayı daha esaslı risklere açık kılıyor.

Silahsızlanma

Çekilme sonrasının, silahsızlanma safhasının daha esaslı risklere açık oluşunun sebebi aslında çok basit: Çekilme aşamasında epey dar olan PKK’nin manevra alanı silahsızlanma safhasında genişleyecek. Buna mukabil hem bu genişlemenin yaratacağı sonuçlar hem de süreç karşıtlarının yapacakları son ve ‘risk alan’ siyasi hamleler kamuoyunun sürece sadakatini zayıflatabilecek. Bu da aslında şu demek: hem PKK’yi hem de kamuoyunu sürecin içinde tutmak önceki safhadan daha zor olabilir.

PKK’yle başlayalım: PKK, silahsızlanmayla çok temel bir karar almış olacak. ‘Büyükçe’ bir amaç için faaliyet gösteren otuz beş senelik devasa bir örgüt, varlığını ‘sonlandıracak’. Elbette ‘bir şey’ karşılığında. PKK zaviyesinden bakıldığında, büyükçe bir örgütün, büyükçe bir karar alacak oluşu, bu ‘bir şeyin’ de biraz manalı, biraz büyükçe olmasını gerektiriyor. Üstelik bu ‘bir şey’ sadece PKK’yi değil, genel olarak Kürt kamuoyunu ilgilendiriyor. Yani Kürt kamuoyu da PKK’nin ‘bir şey’ karşılığında silah bırakmasını makul buluyor. Uzun lafın kısası, silahsızlanma safhasında PKK’den istenen şeyin epey büyük, epey majör bir şey oluşu ve PKK muhibbi genişçe bir Kürt kamuoyunun varlığı, PKK’nin isteyeceklerini de ‘büyük’ kılacak görünüyor. Hem silahsızlanmanın bütün bu çözüm sürecinin zirvesi oluşu hem de PKK’den istenenin büyüklüğü, PKK’nin manevra alanını genişletecek gibi görünüyor.

Öte yandan, PKK’nin manevra alanı sınırsız da olmayacak. Hem PKK’yi sürece dahil eden yapısal ve bölgesel nedenler, hem silahsızlanmadan vazgeçildiğinde PKK’ye gönül veren Kürt kamuoyunun buna ikna edilmesi mecburiyeti, hem PKK’nin bu ana kadar sürecin içinde kalmış oluşu ve belki de en önemlisi Öcalan, PKK’nin manevra alanını sınırlamaya devam edecektir.

Yeni anayasa

 Silahsızlanma safhasında PKK’nin genişleyecek görünen manevra alanının esas yüzeyi malum yeni anayasa olacak. PKK’yi silahsızlanmaya razı edecek ‘o şey’ yeni anayasadan başka bir şey değil. Yeni anayasada olanlar ya da olmayanlar ya da yapılacak anayasal değişiklikler üzerinden PKK silah bırakıp bırakmayacağına karar verecek. Bu durum, PKK’nin silahsızlanma safhasında yeni anayasa yüzeyi üzerinde geniş bir manevra alanı bulacak gibi oluşu, süreç açısından aynı anda iki risk birden üretiyor: İlk risk elbette silahsızlanmanın gerçekleşmemesi. Zor ama, PKK Kürt kitlelerinden gördüğü destekte büyük bir kırılma olmayacağına kani olursa yeni anayasada istediğim(iz) o şeyi alamadım diyerek süreci durdurabilir.

Buna bağlı ikinci risk de hiç yabana atılabilir gibi değil: PKK’ye silah bıraktırabilecek kadar ‘liberal’ bir anayasa yurttaşların makul bir çoğunluğunca onaylanmayabilir. Nitekim, Meclis’te temsil olunan partilerin kamuoyuna açıkladıkları anayasa teklifleri bu ikinci ihtimali ciddiye almak gerektiğini gösteriyor. Açıklanan tekliflerin her birinin ayrı bir telden çalıyor oluşu, kamuoyunun makul bir çoğunluğunca onaylanabilecek bir yeni anayasa formülünün bulunmasının epey zor olacağına işaret ediyor. Anayasa teklifleri, CHP ve MHP’nin PKK’yi silahsızlandırabilecek bir anayasanın oluşumuna katkıda bulunma ihtimallerinin aşağı yukarı sıfır olacağını gösteriyor. Katkıda bulunmak şöyle dursun, CHP ve MHP, AK Parti ve BDP’nin PKK’yi silahsızlandırması muhtemel bir anayasa yapmalarının önüne kararlı bir biçimde dikilecek belli ki. PKK’yi silahsızlandırıp kamuoyunun da desteğini alabilecek bir anayasa yapabilmek meselesinin ciddiyeti aslında akil insanlar komisyonuna biçilen sürpriz misyonda da kendini gösteriyor. Komisyonun bütün görevinin, PKK ve devlet arasındaki müzakerelerde hakemlik, kolaylaştırıcılık yapmak yerine, sürece dönük kamuoyu desteğini arttırmak oluşu da bu meselenin önemini gösteriyor. Yeni anayasa, sürecin çekilmeden sonraki safhasının en önemli unsurunu oluşturduğundan, komisyondan beklenen, Etyen Mahçupyan’ın da bugünlerde sık sık vurguladığı üzere, kamuoyunu PKK’yi de silahsızlandırabilecek yeni anayasa fikrine ısındırmak olacak gibi görünüyor.

Öte yandan, sürecin bunca sıkı bir biçimde kamuoyu onayı ve desteğiyle irtibatlı oluşu, yani sürecin önündeki ikinci büyük risk alanı, ikinci riskin anayasanın yurttaşlarca oylanmasından çok daha önce, bizzat hükümetin süreci durdurması şeklinde tecelli etmesine yol açabilir. PKK silahsızlanma için kamuoyunun hazmedebileceğinden daha büyük ‘bir şey’ talep etmekte ısrarcı olur da, hükümet de sürece dönük kamuoyu desteğinin kritik bir seviyenin altına düştüğüne kani olursa, süreç yeni anayasa müzakereleri tamamlanmadan hükümet tarafından durdurulabilir. Ya da hükümet yeni anayasa işini seçimler sonrasına bırakalım teklifini yapabilir. Her iki ihtimal de süreci tümden raydan çıkarabilir. Başbakanın sık sık vurguladığı kararlılığı ve risk almışlığı bu ihtimali epey zayıflatsa da tümden iptal etmiyor.

Final

Sonuçta, çözüm süreci PKK’ye silah bıraktıracak ve kamuoyu tarafından da onaylanacak bir yeni anayasanın ya da anayasal değişikliklerin yapılmasına, bu sihirli formülün bulunmasına bağlı görülüyor. Gidişat, bu sihirli formülün, müzakere oryantalistlerinin buyurduklarının aksine, henüz bulunmadığını, süreç içerisinde, müzakereyle, birilerini, bir şeyleri gözeterek bulunacağını gösteriyor. Bu iş, bu sihirli formülün bulunması belli ki kolay olmayacak. Ama galiba sürecin sonlarına doğru bir yerde duyacağımız iki kararlı ses bu sihirli formülün bulunmasını sağlayacak.

İlk kararlı ses Öcalan’ınki olacak. Sürecin anayasal değişiklik safhasının bağlanacağı bir yerlerde büyük ihtimalle Abdullah Öcalan çıkıp biraz Demirelvari bir jestle PKK’ye ve Kürtlere “armudun sapına, üzümün çöpüne bakmayın, biraz daha azına razına olun” diyecek. İkinci kararlı ses de tabii ki Başbakanınki olacak. Anayasa görüşmeleri bir kez tamamlandıktan sonra, yine büyük ihtimalle, Başbakan milliyetçi-muhafazakar kamuoyu üzerindeki sihirli etkisine güvenerek PKK’nin ve Kürtlerin rıza gösterdiği bu yeni anayasanın Türkiye’nin hayrına olduğuna kefil olduğunu duyuracak. Hasılıkelam, silahsızlanma ve yeni anayasa işleri müzakerenin karizmatik iradeyle desteklendiği bu türden bir süreçle hallolacak görünüyor.

Hasılıkelam, Türkiye tipi bir mutlu son/başlangıç bizi bekliyor.

[email protected]