Suriye ile normalleşme sürecinde tarafların beklentileri

Necdet Özçelik / Yazar
14.01.2023

Türkiye'nin normalleşme sürecindeki yaklaşımında, Suriye Yönetiminin kurumsal kimliğinin muhatap alındığı, sığınmacıların geri dönüşlerinin, insani krizlerin engellenmesinin ve PKK/PYD terörüyle mücadelenin öncelendiği ve siyasi çözümün hedeflendiği görülmektedir.


Suriye ile normalleşme sürecinde tarafların beklentileri

28 Aralık 2022'de Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve İstihbarat Başkanı Hakan Fidan'ın Moskova'da Rus ve Suriyeli muhataplarıyla gerçekleştirdikleri toplantı, iki ülke arasında bozulan ilişkilerin yeniden normalleşmesi için fiili bir sürecin başladığı yönünde bir algıya neden oldu. Normalleşme için henüz ortaya konulmuş prensipler çerçevesi veya yol haritası üzerinde dahi bir mutabakat zaptından da bahsedilmiyorken, Suriye'de devam eden iç savaşa taraf yerel ve müdahaleci birçok aktörden çeşitli reaksiyonlar geldi. Normalleşme adımlarını önümüzdeki seçimlerle ilgili bir hamle olarak yorumlayan Batılı medya kuruluşları ile PKK/PYD'nin yayın organlarının, bu girişimin Türkiye'ye ait tek taraflı bir inisiyatifmiş gibi algı haberleri yapmaya çalışması da ayrıca dikkat çekiciydi.

Moskova görüşmesi

Savunma Bakanı Akar, Moskova'da yapılan görüşmede Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye'de terör örgütlerine karşı ortak mücadele konularının ele alındığı ifade etti. Normalleşme süreciyle ilgili Türkiye, Suriye ve Rusya'dan oluşan üçlü bir komite kurulması konusunda niyet beyan ettiklerine dair haberler de paylaşıldı. Bu kapsamda, Türkiye'nin Suriye'den PKK/PYD'nin tasfiye edilmesi ve Suriyeli sığınmacıların Türkiye'den Suriye kontrolündeki bölgelere dönüşü için elverişli koşulların hazırlaması ile Adana Protokolünde terörle mücadele için belirlenen teritoryal derinliğin 5 kilometreden 30 kilometreye çıkarılması şeklinde bir seri talepte bulunduğu ifade edilmektedir. Öte yandan, Suriye Yönetiminin de sınır kapıları ile İdlib vilayetinin tamamının Suriye Yönetimine devri, Suriye muhalefetinin Türkiye'deki siyasi ve medya faaliyetlerini kısıtlanması ve Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının Suriye'den çekilmesini talep ettiği bildirilmektedir.

Egemenlik ihlali değil

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar toplantı sonrasındaki açıklamalarında, Türkiye'nin Suriye'deki askeri varlığının gerekçelerini izah etti ve üç farklı adrese mesaj verdi. Bakan Akar'ın açıklamalarında yer alan Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenlik hakları ifadesinden, Suriye Yönetiminin muhatap alındığı ancak, Suriye'nin kuzeyinde Suriye Yönetiminin tek başına barış ve istikrar getiremeyeceği anlaşılmaktadır. Bu anlamda Suriye'deki TSK varlığının bir egemenlik ihlali değil bir koşulsal zorunluluktan kaynaklandığı dile getirilmektedir. Bakan Akar'ın açıklamalarında yer alan terörle mücadele gerekçesi ile ABD ve PKK/PYD'ye mesaj gönderilmektedir. Bu kapsamda Türkiye'nin PKK/PYD terörü ile mücadelesinin yerel ve bölgesel iş birliğine dayalı bir şekilde devam edeceği işaret edilmekte, PKK/PYD'nin Suriye'nin kuzeyindeki varlığının bir milli güvenlik meselesi olarak değerlendirildiği ifade edilmektedir. TSK'nın Suriye'deki askeri varlığının yapısal hale gelmemesi için aynı zamanda Suriye Yönetimini PKK/PYD'ye karşı tavır alması konusunda zorlayıcı davet niteliği de taşımaktadır.

Akar'ın açıklamaları son olarak Suriyeli muhaliflere ve Türkiye'de yaşayan Suriyeli sığınmacılara yönelikti. Akar, Türkiye'nin hiçbir zaman muhalif ve sığınmacıları zor durumda bırakacak bir politika izlemediğini işaret ederek bu grupların hak ve menfaatlerini korumak suretiyle Suriye'de siyasi bir çözüm sürecinde Türkiye'nin garantörlük rolü üstleneceğine vurgu yapmaktadır. Savunma Bakanı Akar'ın HTŞ başta olmak üzere özellikle İdlib'te bulunan HTŞ ve radikal diğer gruplara yönelik açıklama içeriği görülmedi. Türkiye'nin normalleşme sürecindeki yaklaşımında, Suriye Yönetiminin kurumsal kimliğinin muhatap alındığı, sığınmacıların geri dönüşlerinin, insan krizlerin engellenmesinin ve PKK/PYD terörüyle mücadelenin öncelendiği ve siyasi çözümün hedeflendiği görülmektedir.

Türkiye'nin normalleşme konusunda kamusal alanda yaptığı niyet beyanına rağmen, Türkiye ile Suriye arasındaki normalleşme niyetinin Suriye Muhalefeti ve Heyet Tahrir El Şam (HTŞ)'yi tedirgin ettiğini, ABD'yi de alarma geçirdiğini söyleyebiliriz. Bu kapsamda tepkileri şu şekilde özetleyebiliriz.

Devrim söylemi ve tepkiler

Üçlü görüşmenin hemen ardından Türkiye'nin Suriye'deki harekât alanları içinde yer alan ve muhaliflerin kontrolündeki Azez, el-Bab, ve Tel Abyad kentlerinde kitlesel gösteriler ve protesto gösterileri düzenlendi. Bu protestoların rasyonel değerlendirme süzgecinden geçirilmeden verilmiş duygusal reaksiyonlar olduğu söylenebilir. İdlib'te de benzer protestoların olduğu gözlendi. Bu gelişmelerden kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Suriye Muhalefeti temsilcilerini kabul etti. Bu görüşmede Türkiye'nin Suriye Muhalefetinin garantörü olduğu, Suriye Yönetimi ile yakınlaşmanın Suriyelilerin haklarına helal getirmeyeceğini vurgulandı. Türkiye'nin rasyonel yaklaşımına karşı hem Suriyeli Muhalefet temsilcilerinden hem de sahadaki Suriye Milli Ordusu bileşenlerinden "devrim" sürecinin devam ettiğine ve devrim hedeflerinden vazgeçilmeyeceğine dair açıklamalar geldi.

ABD'nin kaygısı

İdlib sahanının büyük bir bölümünü kontrol eden HTŞ ise normalleşme niyetine dair resmi olarak yazılı bir açıklama yaparak, normalleşme adımlarının Suriye Yönetimini meşrulaştıracağını ifade etti. Tıpkı Suriyeli muhalifler gibi HTŞ de devrim vurgusu yaparak amaçlarına ulaşana kadar devrime devam edeceklerini duyurdu. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, "Acımasız diktatör Beşar Esad ile hiçbir normalleşme sürecini desteklemiyoruz" açıklamasında bulundu. ABD Dışişleri Bakanı Blinken de Suriye Yönetimi ile normalleşme konusundaki olumsuz görüşünü 2022'nin başlarında yinelemişti. Türkiye'nin Suriye Yönetimi ile normalleşmesinin, Suriye Yönetiminin kuzey ve doğu Suriye'de egemenlik alanını genişletmesine yol açacağı ve bunun da PKK/PYD'nin toprak, askeri ve siyasi konsolidasyonunu tehdit edeceği varsayımı, ABD'nin temel kaygısı olarak değerlendirilmektedir. ABD ayrıca, PKK/PYD'nin konsolidasyonu tehdit altına girdikçe, ABD'nin Suriye'deki etkisinin daralacağı endişesi de taşımaktadır.

Türkiye'nin Suriye Yönetimi ile normalleşme adımları başta Suriyeli sığınmacılar ve Suriye Muhalefeti olmak üzere çeşitli aktörlerin tepkisine neden olmuştur. Kapsamlı bir ikna politikasının gerçekleşmemesi durumunda mülteci sorununun Suriye Yönetimimin inisiyatifine bırakılacağı kanaatini engellemek oldukça zorlaşacaktır. Bununla birlikte Suriyeli muhaliflerin ikna edilememesi halinde kendileriyle devrim söylemi üzerinde ortaklaşan HTŞ arasında bir yakınlaşma olabileceği ihtimali gözden kaçırılmamalıdır. Bu da olası bir siyasi çözüm süreci ortamında uluslararası müdahaleci aktörler tarafından Suriyeli muhaliflerin meşruiyetinin tartışılmasına neden olabilecektir. Öte yandan HTŞ, Suriye Yönetimi ile yakınlaşmaya ikna olmaz ve dönüşmezse İdlib'te kaçınılmaz bir çatışma süreciyle karşıya kalınacak, Suriye Yönetimi ile HTŞ arasındaki muhtemel çatışma Türkiye'ye yönelik yeni bir göçmen/sığınmacı hareketine neden olabilecektir. Önümüzdeki günlerde düzenlenmesi planlanan Dışişleri Bakanları toplantısından, yakınlaşma/normalleşme için uygulama esasları ve yol haritası çıkacağını bekleyebiliriz.

@necdet4059