Suriye ile yeniden başlayan normalleşme süreci ve İran riski

Necdet Özçelik / Yazar
29.04.2023

Normalleşme görüşmelerinde yeni olan şey İran'ın görüşme süreçlerine fiilen katılmış olması ve süreci sabote edecek etki potansiyelini masaya getirmesidir. İran'ın olumsuz etkisi Astana görüşmeleri sürecinden fazlasıyla tecrübe edildi. İran'ın sürece dahil olması Suriye'deki istikrar bakımdan tehlikelidir ve buna karşı önlem alınmalıdır.


Suriye ile yeniden başlayan normalleşme süreci ve İran riski

Suriye ile normalleşme adımları çerçevesinde geçtiğimiz yılın sonlarında başlayan görüşme süreci, içinde bulunduğumuz Nisan ayı içinde yeniden hareketlendi. 28 Aralık 2022 tarihinde Moskova'da yapılan ve Savunma Bakanları ile İstihbarat Başkanlarının Türkiye, Suriye ve Rusya'yı temsil ettiği ilk görüşmenin ardından arzu edilen siyasi iklimin yakalanamamış olması, Dışişleri Bakanları nezdindeki siyasi görüşme sürecini başlatamadı. Dolayısıyla taraflar görüşmeleri prensiplerin ve yol haritalarının tartışıldığı istikşafı çerçevede tutmakla yetindi. Bu kapsamda, ilk olarak 3-4 Nisan'da Moskova'da Dışişleri Bakan Yardımcıları nezdinde yeni bir görüşme gerçekleştirilirken, 25 Nisan'da Savunma Bakanları ile İstihbarat Başkanları seviyesinde temsil edilen teknik görüşmeler kaldığı yerden devam etti. Dört aylık süreçte dikkat çekici durum siyasi görüşme sürecinin bir türlü başlatılamamış, görüşmelerin teknik formata sıkışmış olmasıydı. Görüşmelerde yeni olan şey ise Aralık ayında Türkiye, Suriye ve Rusya arasında üçlü formatta başlayan sürece Nisan ayında İran'ın da dahil olmasıyla görüşmelerin dörtlü formata dönüşmesi ve siyasi formattaki görüşmelerin Türkiye'deki seçimlerin sonrasına ertelenmesi oldu. Suriye Yönetiminin İran'ın sürece dahil olması ve Türkiye'deki seçim sonuçlarıyla ilgili bir beklentiyle çözüme dair yaklaşımını sertleştirebilir ve bundan sonraki dönemde siyasi çözüm koşullarını zorlaştırabilir.

28 Aralık'tan bu yana ne değişti?

28 Aralık 2022 tarihinde gerçekleşen Savunma Bakanları ile İstihbarat Başkanları arasında ilk üst düzey teknik toplantıda Suriye'deki siyasi kriz, mülteci sorunu ve terör örgütlerine karşı ortak mücadele konularının çözümüne dair Türkiye, Suriye ve Rusya'nın üçlü bir komite kurması konusunda niyet beyan edilmişti. Bu kapsamda, Türkiye'nin Suriye'den PKK/PYD'nin tasfiye edilmesi ve Suriyeli sığınmacıların Türkiye'den Suriye kontrolündeki bölgelere dönüşü için elverişli koşulların hazırlaması ile Adana Protokolünde terörle mücadele için belirlenen teritoryal derinliğin 5 km'den 30 km'ye çıkarılması şeklinde bir seri talepte bulunduğu ifade edilmektedir. Suriye Yönetiminin de sınır kapıları ile İdlib vilayetinin tamamının Suriye Yönetimine devrini, Suriye muhalefetinin Türkiye'deki siyasi ve medya faaliyetlerinin kısıtlanmasını ve Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının Suriye'den çekilmesini talep ettiği bildirilmişti.

Yapılan görüşmelere istinaden Dışişleri Bakanları nezdinde Ocak ayı içinde siyasi çözüm görüşmelerinin başlamasına dair niyet beyanında da bulunulmuştu. Ancak, işeyen üçlü bir mekanizma kurulamazken, Suriye Yönetimi sürecin doğasına aykırı bir şekilde PKK/PYD terör örgütüyle pazarlık görüşmelerini arttırmıştır. Türkiye de Suriyeli muhaliflerin kaygılarını gidermek için seri girişimde bulunmuştur. Bununla birlikte Dışişleri Bakanları arasında gerçeklemesi gereken görüşme, Suriye'nin TSK unsurlarının koşulsuz bir şekilde Suriye'deki terörle mücadele, istikrar ve gerginliği azaltma alanlarından çekilmesini talep etmesi nedeniyle gerçekleşmemiştir. PKK/PYD terör örgütü ise süreci istismar etmek için Ayn al-Arab bölgesinden Karkamış'a ve Cerabulus'a, Tel Rifat bölgesinden de Öncüpınar Sınır Kapısı ve Azez'deki TSK unsurlarına provokatif terör saldırıları gerçekleştirmiştir. Bununla birlikte 6 Şubat'ta meydana gelen depremle birlikte afet yönetimine odaklanmak sürecin yavaşlanmasına sebebiyet vermiştir.

Nisan görüşmeleri ve İran riski

Kilitlenen görüşme sürecinin açılması için 3-4 Nisan'da Dışişleri Bakan Yardımcıları seviyesinde Moskova'da yeni bir görüşme düzenlendi. Bu defa sürece İran'ın da dahil olduğu görüldü. İran'ın Suriye'deki azalan siyasi rolünü yeniden tahakküm etmek için Türkiye, Suriye, Rusya üçlü mekanizmasına dahil olmak istediği başından beri bilinmekteydi. İran'ın Rusya'nın Ukrayna'daki savaş için gönderdiği silah, mühimmat ve insansız hava araçlarını içeren askeri destek hamlesinden de istifade ettiği ve bunu sürece dahil olmak için Rusya'ya karşı bir pazarlık aracı olarak kullandığı bilinmektedir. Öte yandan, Suriye'nin kuzeyinde gerçekleşen PKK/PYD saldırılarının özellikle Tel Rıfat bölgesindeki İran destekli paramiliter örgütlerin kontrol alanlarında düzenlenmiş olması da İran'ın süreci PKK/PYD saldırılarıyla manipüle ederek sürece dahil olmak için Rusya'yı ikna etmek amacıyla bir enstrüman olarak kullandığı değerlendirilmektedir. Türkiye'nin içine girdiği seçim sürecinin de getirdiği hassasiyetleri bir araç olarak değerlendiren İran 3-4 Nisan'daki toplantılara katılmak suretiyle Türkiye-Suriye normalleşme adımları kapsamındaki görüşme sürecine katılmıştır.

Devam kararı

İran'ın katılımıyla dörtlü formata dönüşen toplantıda Türkiye'yi Dışişleri Bakan Yardımcısı Burak Akçapar, Suriye'yi Dışişleri Bakan Yardımcısı Eymen Susan, Rusya'yı Orta Doğu Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov ve İran'ı Dışişleri Bakan Yardımcısı Ali Asgar Hacı temsil etti. Rusya Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, tarafların görüşmelerin sürmesi konusunda mutabık olunduğu bildirilirken esasen İran'ın masadaki yerini garanti ettiği de ifade edilmişti.

Neler konuşuldu?

25 Nisan'daki görüşme İran'ın da katılımıyla Savunma Bakanları ve İstihbarat Başkanları seviyesinde gerçekleşti. Görüşme, Türkiye'yi temsilen Savunma Bakanı Hulusi Akar, Suriye Savunma Bakanı Korgeneral Ali Mahmud Abbas ile İran Savunma Bakanı Tuğgeneral Muhammed Rıza Aştiyani'nin katılımı ve Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu'nun operatörlüğünde ve bu ülkelerin istihbarat başkanlarının yer aldığı dörtlü formatta gerçekleşti. İran'ın mekanizmaya dahil olması karar almayı zorlaştırırken, Suriye'yi talepleri konusunda üst seviyede ısrar için bir faktör olarak da görülmektedir. Bu kapsamda, Suriye'nin, İdlib'in güneyinde M-4 karayolunun işler hale getirilmesini bahane etmek suretiyle bu hattın güneyindeki Türk Silahlı Kuvvetleri varlığının son bulması yönünde bir taleple görüşmeleri şekillendirmek istediği değerlendirilmektedir. İran'ın da Halep kuzeyindeki paramiliter varlığını ve bu örgütlerin provokatif kapasitesi ile PKK/PYD terör örgütünün saldırı potansiyelini bir pazarlık argümanı olarak Türkiye'ye karşı kullanmaya çalıştığı konuşulmaktadır.

Bununla birlikte, Türkiye'de yaklaşan seçim sonuçlarının mevcut hükümetin aleyhine sonuçlanması ümidiyle hem Suriye hem de İran Türkiye'deki Suriyeli göçmen, sığınmacı ve mültecilerin Suriye'ye kabul edilmesi karşılandığında Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının Suriye'den çekilmesiyle ilgili koşulsal bir avantaj elde edeceklerini düşünmektedir. İdlib'in güneyinde M-4 karayolu çevresinde Türkiye'nin askeri mevzi revizyonu ndeniyle, Suriye ve İran'ın seçim sonrasında Türkiye'nin Suriye'deki harekât alanlarından kollektif bir askeri geri çekilmeyi başlatmak için örnek teşkil edeceğini düşündükleri söylenebilir. Bu şüphesiz Türkiye'deki siyasi muhalif çevrenin ülkedeki milli güvenliğin sınırlarla birlikte başlaması gerektiğiyle ilgili sunduğu uluslararası ilişki modelinin bir sonucudur. Milli güvenliğin sınır ötesinden başladığı gerçeğinin terkedilmesi Türkiye için oldukça sakıncalı bir güvenlik yaklaşımıyken, Suriye ve İran gibi terörü destekleyen komşu ülkeler için oldukça cesaret verici bir tutumdur.

Milli Savunma Bakanlığı, Moskova'daki görüşmelerde Suriye'deki güvenlik durumunun güçlendirilmesi, Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi için atılacak somut adımlar ve terör örgütleri ve tüm aşırılık yanlısı gruplarla mücadele konularının ele alındığını duyurdu. Buradan hareketle Türkiye'nin toplantılardan beklentisinin halen terör örgütleriyle mücadele, Suriyeli muhaliflere siyasal haklarının teslim edilmesi ve Türkiye'deki Suriyeli göçmen, sığınmacı ve mültecilerin ülkelerine onurlu bir dönüş için koşullarla ilgili muhataplarını ancak sahadaki varlığıyla ikna edeceği ifade edilebilir. Bundan vazgeçmek terörle ve radikal unsurlarla mücadeleyi, Suriyeli muhaliflerin Suriye'deki siyasi dengeleyici rolünü ve Türkiye'deki Suriyelilerin ülkelerine geri dönüşlerini akamete uğratacak büyük bir hata olur.

Sonuç olarak, normalleşme görüşmelerinde yeni olan şey İran'ın görüşme süreçlerine fiilen katılmış olması ve süreci sabote edecek etki potansiyelini masaya getirmiş olmasıdır. İran'ın olumsuz etkisi Astana görüşmeleri sürecinden fazlasıyla tecrübe edildi. İran'ın sürece dahil olması Suriye'deki istikrar bakımdan tehlikelidir ve buna karşı önlem alınmalıdır. Suriye Yönetimi 2021 yılından itibaren kozmetik de olsa birtakım kanunları geçirerek modern bir devlet görüntüsü çizmeye çalışarak Arap Birliği ile yeniden yakınlaşma işaretleri verdi. İran'ın Türkiye-Suriye normalleşme sürecine dahil olması aynı zamanda İran'ın Suriye'yi Arap Birliği etkisine bırakmamak için gösterdiği çabayla ilgilidir. Bu kapsamda, Türkiye'nin, İran'ın dörtlü görüşme süreci içindeki etkisini azaltmak için, Arap Birliği içindeki etkisini kullanmak suretiyle, görüşme süreçlerinde başka aktörlerle birlikte kuşatıcı bir tavır alması şarttır. Tehdidi sınır ötesinde algılayan ve buna yerinde mukabele eden güvenlikçi yaklaşımından vazgeçmemelidir.

@necdet4059