Suriye krizinden Esad’sız çıkış

Halime Kökce / Editörden...
18.05.2013

Reyhanlı’daki çifte saldırı Suriye’deki krizin bize bulaştırılma niyetini bir kez daha gösterdi. 51 insanın ölümünün yarattığı travmanın sosyolojik ve psikolojik bir yaraya dönüşmesinin önüne geçmek için yapılması gerekenler çok önemli. Ama bundan evvel Suriyeli mültecilerin yerleştirildiği sınır illerindeki sosyolojiyi iyi anlamak gerek; en azından oradaki vatandaşları “Suriyelileri istemiyorlar” diye toptancı bir yaklaşımla mahkum etmeden önce.


Suriye krizinden Esad’sız çıkış

Geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı Obama ile gerçekleştirdiği görüşme, en çok da Reyhanlı saldırısının üstüne gelmesi sebebiyle önemliydi. Erdoğan’ı ABD’ye uğurladığımız sıralarda Türkiye’de en çok tartışılan konu da Hükümet’in Suriye politikasında yanlış yapmış olabileceğiydi. Bu yanlış kimilerince mültecileri bile kabul etmemeliyiz noktasına vardırılıyordu. Bunu sınır illerinde söyleyenlere, hayatlarını etkilediği için anlayış göstermek mümkün belki ama savaştan kaçan sivil insanlara Türkiye’nin kapılarını kapatması ne devletliğe ne insanlığa sığardı. Bu yaklaşımın siyasi uzantılarının meselelere bakışındaki çarpıklık her gün yeni bir skandala yol açıyor, bu da bahsi diğer...

Türkiye’de bunlar tartışılırken Erdoğan Obama görüşmesinden Esed’siz bir formülün Cenevre görüşmesinde mutabakata bağlanması kararı çıktı. Suriye’nin etnik ve mezhep temelli bölünmeksizin yeniden bir siyasi bütünlüğe kavuşturulması için Suriye’deki Nusayri azınlığı da bir anlamda Esad’a teslim etmeyen bir çözüm olacak belki bu. Zira Irak’da yaşananlar, Lübnan’ın hala bir sendromla anılması gibi sebepler sekterizmin Ortadoğu’da en kolay istikrasızlaştırma kanalı olduğunu ortaya koyuyor. 

Nurşin Ateşoğlu Güney Suriye ile ilgili geniş bir analiz yazısı yazdı Açık Görüş için. Arap Baharı’nın aktörleştirdiği Arap sokağının mezhepçilik tarafından rehin alınmasına da dikkat çekiyor yazısında ABD ve Rusya gibi aktörlerin Suriye konusunda bir türlü anlaşamamalarının sebeplerini de analiz ediyor. İran faktörünün denklemdeki yerini de hesaba katarak muhtemel Suriye çözümünün Erdoğan-Obama görüşmesinden de çıkan sonuç üzere Cenevre’de bu sefer daha net bir şekilde ele alınacağını ifade ediyor ve “Arap Baharı jeopolitik duyarsızlık ve rehin alınma arasına sıkışmış durumda. Cenevre görüşmesinden nasıl bir sonuç çıkacağı yalnızca Türkiye’nin güvenliğini yakından ilgilendirmiyor, tüm Ortadoğu’nun geleceğini de ilgilendiriyor” diyor. 

Kemal İnat da aynı şekilde Suriye krizini yeni Ortadoğu denkleminde ele alarak Türkiye başka türlü davranabilir miydi sorusunu soruyor ve “Bölgede kalıcı barışın sağlanabilmesi için, barışı istemesi ve barışa hazır olmasının yanında barışı kurmak için gerektiğinde risk almayı da göze almalıdır” diyor. 

Ufuk Ulutaş ise Reyhanlı’da yaşananın “Uluslararası camiada Esedli-Esedsiz çözüm tartışmalarının yaşandığı şu günlerde ‘benden kolay vazgeçemezsiniz’ mesajını bölgesel uzantılarını kullanarak ve alışık olduğu yöntem ile veren Baas rejiminin ateşi Türkiye topraklarına taşıma çabası” olduğunu ifade ediyor. 

Açık Görüş’te yer alan diğer bir konu da bu hafta sonu İstanbul’da gerçekleştirilen sempozyumda da tartışılan İslamcılık. Bedri Gencer’in yazısı İslamcılık bahsini “İslam’ı savunmak ve İslâm’ı yaşamak” denkleminde ele alıyor. 

Erdal Karagöl Türkiye’nin IMF’ye borcunun bitmiş olmasının yanı sıra IMF’nin mevcut yapı, rejim ve imajıyla ilgili eleştirel bir analiz yapıyor. Selman Bayer bir yaşam biçim olarak içki tüketimini iki karşıt ‘bağnazlık’ arasında ele alıyor. Adnan Boynukara, çözüm sürecindeki pazarlık vurgusuna açıklık getiriyor. Ahmet Uysal Stratejik Düşünce Enstitüsü tarafından üçüncüsü gerçekleştirilen Arap-Türk Sosyal Bilimler Kongresi’nin Türkiye ve Arap dünyası arasında kurduğu kültürel ve entelektüel  köprüyü ele alıyor.

İyi haftalar...

[email protected]