Suriye ya parçalanırsa!

Dr. Hasan Kösebalaban - İst. Şehir Ünv. Öğr. Üy.
27.07.2013

Önce Suriye’de direnişin önünü tıkadılar, sonra da Mısır’da ülke tarihinin seçilmiş ilk cumhurbaşkanını alaşağı ettiler. Tunus’ta olanlara da bakılırsa birileri düğmeye basarak bir Arap karşı-devrim sürecini başlatmış görünüyor.


Suriye ya parçalanırsa!

Soğuk Savaş sonrasında esen küresel demokrasi rüzgarına direnen Arap dikta rejimleri 2011’de başlayan halk ayaklanmalarına dayanamadılar. Tunus’ta, seyyar satıcı Muhammed Bouazizi’nin tezgahının elinden alınmasını protesto için kendisini ateşe vermesiyle başlayan halk isyanları karşısında önce bu ülkede ardından Mısır, Libya ve Yemen’de otuz, kırk yıldır iktidarda olan diktatörlerin devrilişlerini izledik.

Bütün bu gelişmelerden ilham alan Suriye muhalefeti benzer bir akıbetin Beşar Esad’ı beklediğinden emin bir şekilde kendi halk ayaklanmasını başlattı. Ancak diğerlerinden farklı olarak Suriye’de Baas rejimi güçlü dış desteğin de sayesinde gösterdiği direnişle herkesi şaşırttı. Son iki aydır Suriye’de durum tersine dönmüş durumda, muhalefet dağınık, muhalefete dışarıdan destek veren ülkeler arasında birlik bozulmuş halde.

Diğer ülkelerde kısa sürelerde başarıya ulaşan halk ayaklanması Suriye’ye gelince niçin başarısız oldu? Bu durumun hem Suriye içinden hem de Suriye dışından kaynaklanan nedenleri var. Suriye, Arap Baharı ayaklanmalarının başarıya ulaştığı ülkelerin aksine mezhebi ve etnik açıdan bölünmüş bir yapıya sahip. Darbe üzerine darbe yaşamış bir ülkede yine darbe yoluyla iktidara gelen Esad aile rejimi desteğini sıkı sıkıya bir mezhebi azınlığa dayalı güvenlik güçlerinden alıyor. Onlar için bu mücadele Esad’ın ayakta kalmasından daha çok kendileri için bir ölüm kalım meselesi. Aynı zamanda Suriye’de Sünni Müslümanların iktidara gelmesi İran’ı ve özellikle Hizbullah’ı çok korkutuyor ve onlar da bütün imkanlarını Esad’ın ayakta kalması için seferber ediyorlar. Rusya için Suriye Orta Doğu’da Soğuk Savaş’ta geriye kalan tek askeri üssün burada bulunması nedeniyle son derece kritik bir ülke. Kendisini küresel siyasette konumlandırmak isteyen Çin’le beraber Rusya Suriye’yi BM Güvenlik Konseyi daimi üyeliğinden kaynaklanan diplomatik gücünden de yararlandırıyor. Ancak Baas rejiminin asıl destekçisi Arap Baharı’nın Suriye’yi de aşması halinde artık durdurulamayacak bir süreç halini alacağından ve etrafının bir Müslüman Kardeşler ittifakıyla sarılacağından endişelenen İsrail oldu. Batı’nın Suriye meselesinde çekingen bir tavır sergilemesinde de İsrail’in bu endişeleri önemli bir rol oynadı. 

Bölünme ihtimali...

Suriye’de Esad’a karşı savaşın uzaması diplomatik olarak tanınan Suriye Ulusal Koalisyonu’na bağlı Özgür Suriye Ordusu’nun sahada duruma hakim bir muhalefet gücü olarak ortaya çıkmasını engelledi. Bu durumdan yararlanan el-Kaide bağlantılı unsurlar Suriye’ye sızdılar ve el-Nusra cephesi olarak örgütlendiler. Diğer tarafta Esad muhalefeti Kuzey’de sıkıştırmak ve muhalefete destek veren Türkiye’yi zor duruma düşürmek için PKK’nın Suriye kolu PYD’yi askeri açıdan güçlendirdi. Bugün Özgür Suriye Ordusu bir yanda Esad’a diğer yanda Selefilere karşı mücadele ederken, kuzeyde kontrolü ele geçiren PYD özerklik ilanına hazırlanıyor. Bu durumda Sünni, Nusayri, Kürt bölgelerden oluşan parçalanmış Suriye senaryosu gerçekleşmiş olacak. Esad’ın bağımsız bir Nusayri devleti için İsrail’in nabzını yokladığı, İsrail’in belli şartlar karşılığında bu oluşuma destek vereceği söyleniyor. Böyle bir senaryoda Sünni Araplara karşı PYD kontrolündeki Kürt ve Alevi özerk yapılar arasında İran himayesinde, Hizbullah destekli bir ittifakın kurulması kuvvetle muhtemel.

Kuşkusuz Suriye’de iç savaşın giderek karmaşık bir hale gelerek uzaması Arap Baharı sürecine ivme ve heyecan kaybına neden oldu. Mısır darbesi, Suriye’de direnişin daha hızlı bir şekilde başarılı olması durumunda ortaya çıkacak coşkulu ortamda gerçekleşmesi mümkün olmayacaktı. Ancak önce Suriye’de direnişin önünü tıkadılar, sonra da Mısır’da ülke tarihinin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı’nı alaşağı ettiler. Tunus’ta muhalefet liderlerine kaşı düzenlenen ardarda suikastların da gösterdiği gibi, birileri düğmeye basarak bir Arap karşı-devrim sürecini başlatmış görünüyor. Mısır’daki askeri darbeye hem diplomatik hem de mali açıdan destek veren Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri bu karşı-devrim sürecini yönetiyorlar. Suudi Arabistan şimdiye kadar bölgede İran’ın yükselen gücünden rahatsız olduğunu her fırsatta dile getiriyordu. Ancak Arap monarşilerinin asıl korkusunun İran değil demokratikleşme olduğu ortaya çıktı. Bu rejimlerin maddi ve diplomatik destekledikleri darbe, bir yanda Türkiye’nin bölgede önünü kesti, diğer yanda İran’ın ve İsrail’in çok işine geldi. Mısır darbesinden sonra Hamas’ın dışarıya çıkış yolunu kesilmesi İsrail’i memnun ederken, Hamas’ın Türkiye’nin çabalarıyla uzaklaştığı İran-Hizbullah-Suriye eksenine geri dönüş yapacak olması İran’ı sevindiriyor. Hatırlanacağı üzere Mısır darbeden kısa bir süre önce Suriye muhalefetine destek kararı almıştı. Şimdi de yaşadığı darbe sonrası kriz nedeniyle uzun süre kendi içine kapanmak zorunda kalacak. 

Mısır’daki darbenin hemen sonrasında Suriye Ulusal Koalisyonu’nda yapılan seçimlerde Suudi Arabistan’a yakın bir isim olan Ahmed Carba’nın koalisyon başkanı olarak seçilmesi ise bundan sonraki süreçte Türkiye ve Katar’dan daha ziyade Suudi Arabistan’ın ön planda yer alacağını gösteriyor. Bunun Suriye’nin geleceği için hayra alamet olmayacağını tahmin etmek zor değil.

Suriye’de İran’la işbirliği 

Hiç kuşkusuz bütün bu gelişmeler Türkiye’yi hızlı bir şekilde harekete geçmeye zorluyor. Suriye’deki kriz Türkiye için bundan sonra Orta Doğu’da var olmak ve daha önemlisi Suriye’nin parçalanmasını önlemek için süratle çözülmesi gereken bir hal aldı. Şimdiye kadar ısrar edilen Suriye krizini Batı ittifakı çerçevesinde yürütme stratejinin de artık tıkandığını kabul etmek gerekiyor. Türkiye Suriye krizinde İran’a karşı Batı ve Körfez Arap monarşileriyle yakın bir işbirliği geliştirdi. Ancak bu statükocu rejimlerin Mısır darbesinde Türkiye’yi nasıl yalnızlaştırdıklarını izledik. Yine İran ve Hizbullah’ın Beşar Esad’a verdiği askeri destek Sünni Arap muhalefete sağlanan dış destekten çok daha güçlü oldu. Zira diğerlerinin aksine İran ve Hizbullah ayakta kalmasını kendileri için bir hayatta kalma meselesi olarak gördüler. Sünni Araplar İran ve Hizbullah’a karşı denge oluşturamadılar. Türkiye de Suriye konusunda Batı ittifakıyla ortak hareket etmekte ısrar edince Suriye muhalefeti gerekli kritik desteği elde edemedi ve yalnız bırakıldı.

Türkiye’nin dış politikada yaşadığı sıkışma Orta Doğu’daki sınır komşusu İran-Irak-Suriye cephesiyle yaşanan gerilimden kaynaklandı. Eğer Suriye Esad’ın devrilmesiyle bu cepheden koparılabilseydi Türkiye kazançlı çıkacaktı. Ancak İran-Hizbullah ittifakının Suriye savaşında ısrarlı ve dirençli çıkması, Batı’nın çekingen tavrıyla birleşince, İran’ın bölgesel hegemon olarak karşımıza çıkmasına neden oldu. Bununla birlikte Suriye’de tarafların birbirlerine karşı nihai üstünlük kuramaması ülkeyi parçalanmanın eşiğine getirdi. Suriye’nin parçalanması ne İran’ın ne de Türkiye’nin arzusuna uygundur. Türkiye için de böyle bir gelişme Beşar Esad’ın görevden ayrılmasından daha hayati bir meseledir. Zira bu krizden çıkabilse bile Esad’ın iktidarda sayılı günü bulunuyor; oysa parçalanmış bir ülkeyi yeniden birleştirmek hiçbir zaman mümkün olmayacak. Türkiye, kendisinden önce Batı bunu yapmadan, İran’la farklılıklarını bir tarafa bırakıp, Suriye’nin bütünlüğü için diplomasiyi harekete geçirmeli. 

 [email protected]