Suriye’nin ‘Çekiç Güç’ü terör örgütü PYD

Aslan Değirmenci / UMED Başkanı
24.02.2018

Körfez Savaşı sonrası Kuzey Irak’ta “Kürtleri Saddam’dan koruma” adı altında, ilginç bir misyon ile konuşlandırılan Çekiç Güç’ün gerçek görevi PKK’yı büyütmekti. ABD aynı amacı “DEAŞ ile Mücadele” adı altında örgütün Suriye uzantısı olan PYD/YPG ile yürüttü. PYD/YPG’yi özel kamplarda eğitti, silahlandırdı, hedefleri doğrultusunda sahaya sürdü.


Suriye’nin ‘Çekiç Güç’ü terör örgütü PYD

PYD’nin Batılı ülkeler tarafından terör örgütü olarak tanınan PKK’dan ayrı bir örgütlenme olduğu ve Suriye Kürtlerini temsil ettiği iddiaları tümüyle asılsız çıktı. Suriye’de PYD’nin elde ettiği kazanımların Türkiye tarafından tanınmasına yönelik yapılan meşrulaştırma propagandaları da çöktü. PYD’nin bölgede Kürtler, Araplar, Türkmenler, Ezidiler gibi etnik unsurlara yönelik etnik temizlik dâhil olmak üzere büyük insanlık suçları işlediği de süreç içerisinde deşifre oldu. PKK/KCK kurulduğundan günümüze kadar ne yaptıysa PYD/YPG’de aynı stratejiyi Suriye’de hayata geçirdi. Önce muhalif Kürtleri hedef aldı. Suriye’de savaş öncesi 12 Kürt grup varken şimdi sadece PYD/YPG var. Bu durum PYD/YPG’nin Kürt düşmanı olduğunun belgesidir. Bölgeden PYD/YPG terör örgütünün şiddet eylemlerinden kaçanların büyük bölümü ülkemize sığınmıştır. Türkiye’ye 350 bin Suriyeli Kürt gelmiştir ve hâlen Türkiye’de yaşamaktadırlar. Bu rakamlarda Türkler ile Kürtlerin kardeşliğinin resmedilişidir. PKK/PYD ise, ihtiyaç halinde kullanılan, gerektiğinde maskelenen, bazen topyekun meşrulaştırılmaya çalışılan, ABD karargahından beslenen, tabanını düşünsel anlamda zehirleyen, ülkeyi emperyalizm için kontrol altına almak amacıyla kurulan örgüttür, Kürtlerin en büyük düşmanıdır.

Hedef ülke Türkiye

Yakın tarihi çabuk unutuyoruz. Çekiç Güç gerçeğini bugünler de hiç hatırlamıyoruz. Körfez Savaşı sonrası Kuzey Irak’ta “Kürtleri Saddam’dan koruma” adı altında, ilginç bir misyon ile konuşlandırılan ABD ağırlıklı uluslararası askeri gücün (Çekiç Güç) gerçek görevi PKK’yı büyütmek, bölgede tek güç haline getirmekti. Kürtleri korumak ya da kollamak değil, Kürtleri PKK vesayetine teslim etmekti. Bu kapsamda operasyonlar başlamış, 1991 yılında ise sessizce 600 kişiden oluşan özel ABD timi Kuzey Irak’ta oluşturulan tampon bölgeye yerleştirilmişti. Özel tim öncelikli olarak PKK’lılara çeşitli sabotaj ve kontrgerilla taktikleri öğretti. Ardından silah yardımı yaptı. Kuzey Irak’ta 6 ay boyunca kalan özel tim, operasyonları ve eğitimlerini sadece Irak yönetiminden değil, Türkiye’den gizli bir şekilde yürüttükten sonra Washington’a çekilmişti. Çünkü eğittikleri PKK’lılar artık kendi askerlerine dönüşmüş, istedikleri anda öncü kuvvet olarak kullanılacak hale getirilmişti. Bu gücü Türkiye’ye karşı kullanacağı o yıllarda da anlaşılamamıştı. Bugün de aynısını “DEAŞ ile Mücadele” adı altında örgütün Suriye uzantısı olan PYD/YPG ile yürüttü. PYD/YPG’yi özel kamplarda eğitti, silahlandırdı, hedefleri doğrultusunda sahaya sürdü.

Çekiç Güç, Refah-Yol Hükümeti dönemine kadar varlığını sürdürdü. Rahmetli Erbakan‘ın 1997 yılında süresini uzatmayarak gönderdiği Çekiç Güç, karşımıza bu kez Suriye’nin kuzeyinde çıktı. Bu kez oyunu Cumhurbaşkanı Erdoğan gördü ve 11 yıl sonra karşımıza çıkan Çekiç Güç’ün öncü kuvvetleri olan PYD/YPG’ye karşı operasyon başlattı. 1991 yılından 1997 yılana kadar bölgede gizli, örtülü operasyonlar yürüten Çekiç Güç’ün, yeni planını altüst etti. PYD/YPG terör örgütünü bölgede tek hâkim güç haline getirmek isteyen ABD’nin gayrı nizami harbine büyük darbe indirdi.

O yıllarda Çekiç Güç›ün terör örgütüne verdiği destek son derece örtülü ve dikkatli bir biçimde sürdürülmekte ve bu sayede de Türkiye kamuoyundan ve hatta karar mekanizmalarından gizlenebilmekteydi. Bugün ise gizlenemiyor. Çünkü birlikte hareket ettiği Gladyo’yu devlet, FETÖ operasyonlarıyla deşifre etti, etkisiz hale getirdi. Devlet mekanizmalarından, güvenlik birimlerinden kanserli hücreleri sökülüp atıldı. MİT ise 15 yıllık süreç içerisinde milli bir kimliğe ulaştı, operasyon ağını genişletti, hem geleceği hem de olayların perde arkasını görebilen bir teşkilat yapısına dönüşünce bölgede uçan kuştan Türkiye’nin haberi oldu. Türkiye, ABD’nin her attığı adımı, PYD ile kurduğu ilişkiyi, verdiği eğitimi ve lojistik desteğini gözler önüne serdi. ABD’nin PYD/YPG’yi kendi planına vekalet eden bir aktör olarak kullandığı da ortaya çıkartılınca, hayata geçirilmeye çalışan yeni stratejiye karşı Türkiye meşru haklarını devreye soktu. Çünkü ABD’nin Çekiç Güç’te olduğu gibi yeni stratejisinin hedefinde Türkiye vardı. Hedef ülke Türkiye, ABD’nin DEAŞ ile mücadeleyi bahane ederek, kara gücü olarak sahaya sürdüğü PYD/YPG’ye karşı operasyonlara başladı.

İkinci işgal girişimi

CENTCOM’un Suriye ve Irak stratejisi sona erdi mi, elbette hayır. ABD’nin Ortadoğu’daki askeri gücünü yöneten CENTCOM’un DEAŞ’tan boşalan alanlara PKK’yı yerleştirmeye öncülük ettiği, teröristlere ‘Akdeniz’ sözü verdiği, PYD’nin 13 silah deposunu doldurduğu düşünülürse tedbiri elden bırakmamak gerektiği daha iyi anlaşılır. Kaldı ki 15 Temmuz’dan bir hafta sonra CENTCOM’un komutanı General Joseph Votel, darbe girişimi ardından TSK bünyesinde FETÖ’cülere gerçekleştirilen tutuklamalarla ve ihraçlarla ilgili “endişe” duyduğunu söylediğini unutmuş değiliz. Endişeliydi çünkü apoletli teröristlerin birçoğu kendi emir komutasındaydı. Ancak endişesi giderilmedi, Türkiye dik durdu ve FETÖ operasyonlarından ödün vermedi. Türkiye’deki en güçlü grupları alaşağı edilince de karşımıza PYD/YPG kartıyla çıktı. Şimdi ellerinden o kart alınıyor. 15 Temmuz darbe girişiminin devamı niteliğinde olan ikinci işgal girişimi büyük bir direnişle püskürtülüyor.

@aslandegirmenci