Suriye’nin teröre yardım tarihi

Tahir Güroğlu - Yazar
25.05.2013

Suriye, 1970’erden bugüne dünyanın dört bir yanında adı korku yaratan terörist örgütlerin yatağı odu. Tıpkı 1980’lı yılların başında Türkiye’ye problemler yaratması için PKK’ya kucak açtığı gibi. Bekaa vadisi, Suriye’nin kontrolüne geçmesiyle birlikte, bölge uluslararası terörün bir eğitim merkezi durumuna gelmişti.


Suriye’nin teröre yardım tarihi

Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi varlığının ortadan kalkması sonucu yaşananlar,  Roma (Batı Roma) İmparatorluğu’nun çöküşü sonrası Batı Avrupa’nın yaşadıkları ile mukayese edilebilir. Nasıl ki Batı Roma’nın çöküşünden sonra Avrupa Ortaçağ’da nisbi bir kargaşa dönemi yaşamıştır Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra da Türkiye’nin, Arap-İslam âleminin, Balkanlar’ın bir türlü sükûnet bulamayışı aynı sebeptendir. Ki Tunus, Cezayir, Libya, Mısır, Bahreyn, Yemen ve Suriye’de iki senedir yaşananlar bu çerçevede daha anlaşılır hale gelir. Mısır, Libya, Tunus, Yemen, Bahreyn ve Suriye’de ortaya çıkan halk hareketleri, elbette halkların haklı ve hakiki talepleriyle ortaya çıkmıştır. Ancak bu hareketler henüz derinde kımıldanma aşamasındayken dünyanın egemen güç odaklarının buradaki muhtemel gelişmelere karşın bir takım çok seçenekli, plan ve projeler geliştirdikleri de açıktır.       

Suriye’de yaşananları anlamak için, geçmişte Orta-Doğu’yu etkileyen iki bileşen olan İngiltere ve Sovyetler Birliği’ni hatırlamak gerekir. Irak ve Suriye’deki Baasçılık, bir yandan ideolojik yönden Sovyetlerin yeni tezleri ile paralellik gösterirken, bir yandan da, İngiliz siyasetinin enstrümanlarından olur.  Bu arada İsrail’in kuruluşunda İngiltere’nin sürecin başından dâhil olduğunu, Sovyetler Birliği’nin de İsrail’i ilk tanıyan devletlerden olduğunu not etmek yerindedir.

Baas ideolojisi ve SSCB

Michael Eflâk’ın geliştirdiği Baas hareketinin, -Mısır’da Cemal Abdülnasır’ın, bütün üçüncü dünya ülkelerini etkileyen ulusalcı sosyalizmin- ideolojik dayanağı Kruşçev önderliğinde toplanan Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) 22. Kongresidir. Bu kongrede “kapitalist olmayan yoldan kalkınma tezi ortaya atılır. Bu tez, bazı ülkelerin proletarya diktatörlüğünü gerçekleştirmeden kapitalizmin etki alanının dışına çıkabileceğini söyler. Kapitalist olmayan yoldan kalkınma tezi, ülke içinde, ekonomide devletçi siyaseti olan bir tek-parti diktatörlüğü, uluslararası planda ise Sovyetler Birliği ekseninde hareket edildiğinde, sosyalizm yoluna girilebileceği şeklinde, çok kısa özetlenebilecek bir tezdir. Bu Mao’nun SSCB’nin Marksizm-Leninizm’den uzaklaştığı, revizyonist bir çizgiye evrildiği, eleştiri ve tespitlerine dayanak olan, başlıca hususlardandır. Mao Ze Dung Çin Halk Cumhuriyeti’ni uluslararası ilişkilerde SSCB’den bağımsız konumlandırır ve Çin’de farklı bir sosyalizm uygulanır. Bu, bugünkü nev-i şahsına münhasır Çin’in oluşmasının sebepleri arasındadır. Kapitalist olmayan yoldan kalkınma tezinin Mısır’daki karşılığı Nasır sosyalizmi, Libya’daki karşılığı Kaddafi’nin yeşil sosyalizmi, Irak ve Suriye’deki Baas Partileridir. 12 Mart’ta ortaya çıkan 9 Mart sol cuntası, 28 Şubat hareketi ve son dönemdeki ulusalcı hareketin de bir ölçüde bu eski Baasçı tezleri anımsattığı söylenebilir. 9 Mart’ın içte desteği yetersizdir. Ve 9 Mart cuntasının o dönem Basçılığa ve Nasır’a özenen Sol-Kemalist yorumunu İngiltere ve Amerika’nın desteklemesi de zordur ve/veya bazı denge ve gelişmeler bu cuntayı, gözden çıkartmalarını gerektirmiştir. Bugün de, CHP ve ulusalcı sol’un önemli bir bölümünün, ‘biz ortayı buluyoruz’ söylemiyle de olsa, Baas rejimine karşı cepheden tavır almamaları, o günlerle irtibatlı olmalıdır.

O yıllardaAkdeniz’deki Sovyet varlığı, Sovyetlerin bir yandan Arap ülkelerine yaptığı yardım, diğer yandan Türkiye ve İran’la yakınlaşması ve Ortadoğu’da artan Çin etkisi, bölgedeki gelişmeleri etkileyen diğer önemli etkenlerdir. Mısır’da Cumhurbaşkanı Enver Sedat, kendisini iktidardan devirme planlan olduğu gerekçesiyle Sovyet yanlısı grubun lideri olarak bilinen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Sabri’yi tutuklatır. Bu, muhtemelen Sabri’nin Amerikan Dışişleri Bakanı Rogers’ın Mısır’a yapacağı geziye, ABD ile yakın ilişki kurulmasına karşı çıkması ve Suriye ile kurulabilecek bir federasyona muhalefeti üzerine yapılır.

Mesele Sedat’ı devirme planlarının varlığı değil, fakat darbe girişimi başarıya ulaşacak olursa, SSCB yanlısı bir çizgi izlenecek olmasıdır. Ali Sabri’nin dayandığı güç, Mısırlı bazı Marksistlere sığınak olan Sosyalist Birlik’tir. Mısır hükümetinin darbe girişiminden hem “komplo” hem de, bütün bu ilişkilerin daha da karmaşık köklere sahip olduğunu belirtmek üzere planlı bir “ayaklanma” olarak söz etmesi de oldukça ilginçtir.

Sudan’daki durum daha da açıklayıcıdır. Temmuz 1971’de Başbakan Numeyri, Albay Hasan El-Ata liderliğindeki bir grup subay tarafından görevinden uzaklaştırılır. El-Ata Devrimci Komuta Konseyi’nin üyesidir, fakat Mısır’la federasyon düşüncesine karşı çıktığı için uzaklaştırılır ve komünist olmakla suçlanır. Mısır ve Libya ile Numeyri’ye sadık ordu mensuplarının acil müdahalesi, Numeyri’yi tekrar iktidara getirilir. Darbe önderleri idam edilir. Numeyri, Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’ın İsrail’le barış girişimlerini destekleyen ilk Müslüman devlet başkanı olur. Türkiye, Mısır ve Sudan’da 1971’de meydana gelen olaylar, bu sosyopolitik arkaplan çerçevesinde incelenirse herhalde daha anlaşılır olur.  

Birleşik Arap Cumhuriyeti projesi

Suriye 1940 ve 50’li yıllar boyunca aralarında Şükrü Kuvvetli’nin de bulunduğu, ihtilallerle gelen başkanlar tarafından yönetildi. 1958 yılında Mısır ile Suriye’yi birleştiren Birleşik Arap Cumhuriyeti projesi kısa zamanda başarısızlığa uğradı. Bu yıllardan sonra Baas sosyalistleri Suriye yönetimine hâkim olur. 1960’lı yıllar boyunca süren iç iktidar mücadelesi 13 Kasım 1970’te Hafız Esad’ın yönetimi ele geçirmesiyle noktalanır. Tüm bu gelişmeler içinde, Hafız Esad, 1965’te Hava Kuvvetleri komutanı, Şubat 1966’da savunma bakanı olur. Baas Partisi’nin sivil ve askeri kanatları arasındaki 1969-1970 yılları arasında iktidar mücadelesinde de, etkin biçimde yer alır. Ürdün’deki iç savaşa müdahalenin ardından 13 Kasım 1970’te kansız bir darbeyle iktidarı ele geçirir. Mart 1971’de yapılan halkoylamasıyla devlet başkanı seçilen ve Baas Partisi genel sekreterliğini de üstlenen Hafız Esad’ın sonraki yıllarda SSCB ile ilişkilerini geliştirmesi, Mısır, Ürdün, Türkiye’de, Sovyet etkisinin geriletilmesi/tasfiye edilmesi ile birlikte düşünüldüğünde oldukça dikkat çekicidir. Tüm bunlar Suriye’nin pozisyonu ve işlevi itibariyle özel bir ülke olduğunu anlamamızı sağlar.

Suriye 1970’erden bugüne, dünyanın dört bir yanında adı korku yaratan terörist örgütlerin yatağı olur. Tıpkı 1980’lı yılların başında Türkiye’ye problemler yaratması için PKK’ya kucak açtığı gibi. Bekaa vadisi, Suriye’nin kontrolüne geçmesiyle birlikte, bölge uluslararası terörün bir eğitim merkezi durumuna gelmişti. Bu kamplarda Japon ‘Kızıl Ordu Fraksiyonundan,  ‘Eritre Kurtuluş Hareketi’ne, POLISARIO’ya, Ermeni ASALA’dan Kürt PKK’ya kadar dünyanın dört bir köşesinden birçok terör örgütünü barındırır ve diğer birçok örgütle beraber, PKK’yı destekleyerek, hem kendi namına, hem de küresel güçlerin nam-ı hesabına, Türkiye’nin yolunun üzerindeki en önemli engellerden biri olur. Reyhanlı saldırısının da bu engellerden biri olması muhtemeldir, oldukça hassas bir süreçte gerçekleşen bu eylem hakkında hüküm vermeden önce, devlet ve hükümet adamlarının hükümlerini dinlemekte fayda vardır.

[email protected]