Suud'un Suriye politikasındaki radikal değişim

Mehmet Rakipoğlu / ORSAM Ortadoğu Araştırmaları
7.05.2021

Suudi Arabistan'ın Suriye stratejisindeki radikal değişikliğin en önemli belirleyicisi Suudi Arabistan-Rusya yakınlaşmasından doğan Moskova'nın Riyad üzerindeki tahakkümüdür. Ayrıca Rusya'nın İdlib bağlamında Türkiye ile ilişkilerindeki gerilim, Moskova'yı, Türkiye'yi frenlemek isteyen Suudi Arabistan ile yakınlaştırmıştır.


Suud'un Suriye politikasındaki radikal değişim

Suudi Arabistan 2015-2021 arası agresif, iddialı (assertive) ve askeri aktivizm kodlarını harmanlamış bir siyaset takip etti. Bu anlamda Yemen başta olmak üzere İran ile mücadelede sert güç unsurlarını ön plana çıkaran Riyad yönetimi son dönemde bu dış politika çizgisinden vazgeçtiğini gösteren önemli adımlar attı. Katar krizini sonlandıran Suudi Arabistan yönetimi, Yemen'de ateşkes ilan etti ve İran ile normalleşme sinyalleri verdi.

Şii teopolitiği ve dengeleme

Son olarak devrimin başında muhalifleri destekleyen Riyad'ın yakında Esed rejimi ile ilişkileri normalleştirip, Şam'a büyükelçilik açacağı iddia edilmekte. İran'ın 2011 sonrası Şii teopolitiğini araçsallaştırarak nüfuzunu kurumsallaştırdığı Şam yönetimine yönelik Riyad'ın politikası diğer bölgelere yönelik siyasetinden oldukça farklı. Suriye'de halk hareketlerinin başladığı ve iç savaşa doğru evirildiği ilk aşamalarda, Suudi Arabistan İran'ı dengeleme odaklı bir siyaset izlemişti. Bu anlamda muhalifleri finansal ve siyasal yönden destekleyen Riyad yönetimi İran odaklı bir Suriye stratejisi geliştirmişti. Fakat Suudi Arabistan'ın İran'ı dengeleme odaklı muhalifleri destekleme siyaseti 2015 sonrası tedrici olarak zayıfladı. Bu anlamda Suudi Arabistan'ın İran ile mücadelede birincil önceliği Yemen oldu. Gerek Yemen'in coğrafik olarak Suudi Arabistan'a daha yakın olması gerekse Suriye'deki sürecin farklı aktörlerin müdahil olmasıyla birlikte Riyad'ın beklentilerinden uzak bir yöne doğru dönüşmesi, bu politik değişimi etkiledi. Öte yandan Yemen'de yürütülen savaşın maliyetinin artması ve Suriye'deki muhalefeti finansal yönden desteklemenin petrolün fiyatlarının düşmesine bağlı olarak zorlaşması Suudi Arabistan'ın Suriye politikasını radikal şekilde değiştirmesine neden oldu. Ayrıca Suudi Arabistan'ın Suriye'de Esed karşıtı muhalifleri desteklemesi genel olarak Batı, özel olarak ise ABD nezdinde "terör desteği" ile eşdeğer tutuldu. Bu anlamda siyasi ve ekonomik bir açmaza dönüşen Suriye'ye yönelik Suudi Arabistan radikal bir strateji değişikliğine gitti.

Yoğunlaşan normalleşme

Bu anlamda 2019'da Suudi Arabistan-Suriye Dostluk Heyeti Başkanı İbrahim el-Assaf'ın kabine üyeliğine tekrardan getirilmesi önemli bir işaretti. Öte yandan kral, veliaht ve önemli siyasi isimlerin Suriye ve muhalefeti söylem bazında dahi dile getirmemesi de Suudi Arabistan'ın Suriye politikasında radikal bir değişim olduğunu ortaya koymuştu. Ayrıca Mart 2019'da Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr mevkidaşı Sergey Lavrov'la Rusya'da görüşmesi sonrası düzenlenen basın toplantısında Suriye ile diplomatik ilişkilerin tekrardan tesis edilmesi veya Şam'ın Arap Birliği'ne tekrar üye yapılması gibi konuların "henüz çok erken" olduğunu söyledi. El-Cübeyr'in "henüz çok erken" ifadesi Suudi Arabistan'ın Suriye ile ilişkileri yeniden tesis etmeyi düşündüğünü ortaya koymaktadır.

Ocak 2020'de Esed rejimi yanlısı bir gazetede Suriye'nin Birleşmiş Milletler'deki daimi temsilcisi ile Suudi bir diplomatın görüştüğü iddia edilmiştir. Söz konusu görüşmede Suudi yetkili iki ülke arasında yaşanan olumsuzlukların artık bir kenara bırakılması gerektiğini, Suriye ve Suudi Arabistan'ı iç savaş öncesindeki gibi kardeşçe ilişkilere döndürmeye odaklanmak istediklerini belirtmiştir. Suudi Arabistan'ın Suriye politikasındaki bu radikal değişimin arkasında en az üç yeni gerekçe yatmaktadır. Bunlardan ilki Rusya'nın Suudi Arabistan üzerindeki etkisidir.

Kremlin rüzgarı

2015 itibariyle Suriye iç savaşının gidişatı büyük ölçüde değişmişti. Muhaliflerin ülkenin büyük kesimini ele geçirmesine rağmen Eylül ayı itibariyle Ruslar savaşa Esed lehine müdahelede bulunmuştu. Rusya ile işbirliği alanlarını genişleten ve derinleştiren Suudi Arabistan için Putin'in bu hamlesi Riyad'ın Suriye'nin geleceğine dair soru işaretlerinin yükselmesine neden olmuştur. Bu anlamda Suudi Arabistan Rusya ile ortak kazanımlarının ağır basmasından ötürü Suriye muhalefetine desteği azalttı, daha sonra bu destek sonlandırıldı.

Her ne kadar Rusya'nın Suriye'ye askeri müdahalesi ilk aşamada Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan bağlamında olumsuz karşılansa da ABD'nin bölgedeki askeri varlığının dönüşüm sinyalleri vermesi ve Körfez'in güvenliğine dair taahhüdlerinin zayıflaması sonrası Rusya'nın Esed'i iktidarda tutan askeri "başarısı" Suudi Arabistan'ın Rusya'ya yönelik bakışını değiştirdi.

Rejim güvenliği

Bu anlamda Rusya Körfez'in ve özelde Suud ailesinin rejim güvenliğini sağlama adına önemli bir aktör haline geldi. Ayrıca Suudi Arabistan muhalifleri 2011-2015 yılları arasında desteklemesine rağmen Esed'in koltuğundan uzaklaştırılamaması Riyad'ın muhaliflere desteğini gözden geçirmesine sebep oldu. Rusya'nın müdahalesiyle birlikte Esed'in iktidardan gitme ihtimalinin de neredeyse imkansız hale gelmesi Suudilerin Suriye politikasını radikal biçimde değiştirdi.

Dolayısıyla Suud rejiminin Suriye stratejisinin radikal biçimde değişmesinin Riyad'ın Rusya'ya bakışının değişmesiyle de yakından ilgili olduğu söylenebilir. Riyad yönetiminin Rusya'ya bakışının değişimi de Suudi Arabistan'ın ABD algısındaki değişimle doğrudan ilintilidir. Bu anlamda gerek Barack Obama gerekse Donald Trump dönemlerinde ABD'nin bölge politikasının Suudi Arabistan'ı tedirgin etmesi, Riyad'ın dış politikada aktör çeşitlendirmesini sağlamıştı. Bu anlamda uzun vadede ABD'nin bölgeden ontolojik ve askeri olarak uzaklaşmaya başlaması Rusya'nın bölgedeki nüfuzunu artırmıştır.

Söz konusu durum Suudilerin Rusya'yı bölgenin geleceğinde önemli bir aktör olarak görmesini sağlamıştır.

'Kararlı, tahmin edilebilir'

Her ne kadar Suudi Arabistan Rusya'nın Esed rejimi ve İran ile yakınlığını onaylamasa da Suriye-Libya-Yemen gibi noktalardaki "kararlı, tahmin edilebilir" politikasından dolayı Kremlin'e yakınlaşmaktadır. Bu anlamda Suudiler, Rusya'nın, ABD'nin açtığı boşluğu disiplinli, hırslı ve pragmatik hedefler doğrultusunda doldurmasına olumlu bakmaktadır. Suudi Arabistan'ın Rusya ile yakın ilişkiler kurması, Moskova'nın, Riyad'ın Şam politikasını etkilemesini kolaylaştırmaktadır. Dolayısıyla Suudi Arabistan'ın Suriye stratejisindeki radikal değişikliğin en önemli belirleyicisi Suudi Arabistan-Rusya yakınlaşmasından doğan Moskova'nın Riyad üzerindeki tahakkümüdür. Ayrıca Rusya'nın İdlib bağlamında Türkiye ile ilişkilerindeki gerilim Moskova'yı, Türkiye'yi frenlemek isteyen Suudi Arabistan ile yakınlaştırmıştır.

Türkiye kaygısı

Suudi Arabistan'ın 2015'ten beri yaşadığı dönüşümün bir ayağı da Türkiye ile ilişkilerin gidişatıdır. Bu anlamda 2010 sonrası kırılmalar tecrübe eden Suudi Arabistan-Türkiye ilişkileri 2015 sonrası siyasi anlamda kopma noktasına gelmiştir. Arap isyanları sürecinde Ankara'nın söylemlerinin Suudi rejim güvenliğine tehdit olarak algılanmasıyla başlayan süreç, Kaşıkçı cinayeti ile zirveye çıkmıştır. Bu anlamda ilişkilerin bozulmasında temel nokta Suudi Arabistan'ın daha spesifik ifadeyle Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın kontolündeki devletimsi yapının Türkiye algısındaki değişimle alakalıdır. Uzun süre dostane ilişkiler sürdüren iki ülke, Veliaht'ın güç konsolidasyonu sonrası radikal biçimde değişmiştir. Abu Dabi veliahtı Muhammed bin Zayid ve Donald Trump'ın damadı J. Kushner'ın direktifleriyle hareket eden bin Selman, Suudi Arabistan'ı Türkiye karşıtı bir devlete dönüştürmektedir. Bu anlamda Ankara'nın güvenlik kaygılarını anlamak istemeyen Riyad yönetimi Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit olan Suriye'deki terör unsurlarını temizleme amacıyla başlattığı operasyonları kınamıştır. Dahası Türkiye'nin özgürleştirdiği toprakları Osmanlı'nın yeniden canlandırılması korkusuyla tehdit olarak görmüş ve PKK/PYD ile yakınlaşmıştır. Bu minvalde Riyad yönetimi ABD'nin peşinden giderek Türkiye'yi dengelemek adına terör örgütünü desteklemiştir. Bu siyasetin Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı gibi operasyonlarla bertaraf edilmesi sonrası Riyad yönetimi Esed ile ilişkileri yeniden tesis etmeyi planlamaktadır. Dolayısıyla Suudi Arabistan'ın Suriye politikasındaki radikal değişimin ikinci noktası Türkiye'nin dengelemesiyle alakalıdır. Ayrıca Ankara'nın Özgür Suriye ve ılımlı muhaliflerle ortaklaşa hareket etmesi Riyad'da "İhvan çanlarının" çalmasına neden olmuştur. Yapay ve gerçeklikten uzak bir söylem olan "Türkiye'nin askeri olarak elde ettiği kazanımların İhvancı hareketlere teslim etme" şaiası Suudi Arabistan'ı Esed ile İhvan arasında seçim yapmaya zorlamıştır. Bu anlamda Suudi Arabistan şiddeti yöntem olarak benimsemeyen İhvan yerine binlerce kişiyi öldüren zalim bir diktatörle yakınlaşmayı tercih edebilir.

Yeniden Suriye inşası ve İran

Suudi Arabistan'ın Suriye politikasındaki radikal değişimin üçüncü noktası savaşın son bulması ve siyasi sürecin başlatılmasıyla birlikte Suriye'nin yeniden inşa edilmesiyle alakalıdır. Bu anlamda her ne kadar savaş sonrası Esed rejiminin İran ile yakın ilişkiler sürdümesi muhtemel olsa da Suriye'nin geleceğinin inşasında Suudi Arabistan'ın Esed rejimine finansal destek sağlaması İran'ın dengelemesi anlamına gelecektir. Söz konusu durum düşmanın müttefiki ile yakınlaşarak düşmanın etkisini azaltmak, yarmak (wedging) üzerine kurulu bir strateji olarak değerlendirilebilir. Diğer bir deyişle Suudi Arabistan İran'ı dengelemek, Suriye'yi İran'ın kontrolüne bırakmamak adına Esed rejimiyle yakınlaşmaktadır. Bu noktada BAE'nin de Esed ile normalleşme noktasında önemli rol oynadığını söylemek gerekmektedir. Öyleki BAE ABD'nin Sezar Yaptırımları'na karşı çıkmaktadır. Fakat İran'ın Suriye üzerindeki etkisinin 2011 sonrasıyla sınırlı olmaması Suudi Arabistan'ın Esed ile yakınlaşarak İran'ı dengeleme stratejisinin kısa vadede olumlu çıktılar sağlamayacağını ortaya koymaktadır. Ayrıca ABD başkanının değişmesinin de Riyad'ın Esed rejimine yönelik siyasetini etkilediği iddia edilebilir. Bin Selman'ın fiili yönetimi altındaki Suudi Arabistan'ın Esed rejimi ile normalleşerek bölgesel ittifak zincirlerini genişletmesi beklenebilir.

Sonuç olarak Suudi Arabistan'ın 2011'de Esed rejimini devirmek isteyen ılımlı-radikal muhalefete yönelik desteği 2015'ten itibaren tedrici olarak son bulmaya başlamıştır. Dera'da başlayan ayaklanmaları Esed'i devirme ve dolayısıyla İran'ın bölgesel nüfuzunu azaltma adına bir fırsat olarak gören Suudi Arabistan, Veliaht Prens bin Selman'ın fiili krallığı ile birlikte dış politikada agresif adımlar atmıştır. Trump'ın başkanlığı da bu politikaya uygun konjonktürü sağlamıştır. Fakat Trump'ın başkanlığı kaybetmesi, ekonomik kaygılar ve sahada Suudi Arabistan'ın verdiği kayıplar Suudi Arabistan dış politikasında değişimi getirmiştir. Bu anlamda Biden'ın başkanlığında olumlu bir imaj çizmek isteyen Suudi Arabistan Körfez krizini sonlandırmış, Yemen'de ateşkes ilan etmiş, İran ile normalleşme sinyalleri vermiştir. Devam eden süreçte Riyad yönetiminin Esed rejimi ile normalleşeceği, müttefiki BAE'nin 2018'de yaptığı gibi Şam'a büyükelçilik açacağı iddia edilmektedir. Söz konusu iddianın rasyonelitesi Suudi Arabistan'ın Rusya ile yakınlaşması, Türkiye'nin artan nüfuzundan duyulan endişe ve İran'ın dengelenmesiyle açıklanabilir. Her ne kadar Suud ailesi içerisinde bu konuda bir konsensüs olmasa da Riyad yönetiminin Esed'in iktidarda kalacağına Rusya'nın askeri müdahalesi sonrası kani olduğu ve bu minvalde Esed rejimi ile yakınlaşmanın daha rasyonel olduğunu hesap ettiği söylenebilir. Rusya ile ilişkilerin daha da derinleşmesiyle birlikte Suudi Arabistan'ın Esed rejimi ile ilişkileri yeniden gözden geçirmeye başlayacağı ve Suriye politikasını radikal biçimde değiştirebileceği söylenebilir.

[email protected]