Tahammülümüz kalmadı

Faruk Önalan / Yazar
16.10.2021

Hem Amerikan hem de Rus helikopterleri, insansız hava araçları PKK/SDG'ye arka çıkmaya devam ediyor. Mevcut durum, açık olarak gösterdi ki, yapılan devriyelerin hiçbir anlamı yok. 10 gün önce sınırın hemen ötesinde zırhlı araçlarla PKK/SDG ile sözde tatbikat eğitimi gerçekleştiren ABD'nin, Türkiye'ye karşı gerçekleştirilen terör saldırılarını kınama ikiyüzlülüğü de ayrıca dikkat çekici bir nokta idi.


Tahammülümüz kalmadı

Türkiye, sınır güvenliğini sağlamak, sınırlarının öte tarafında bir terör koridorunun ya da terör devletinin oluşturulma planını engellemek, olası göç baskılarını önlemek, yerinden edilmiş mültecilerin onurlu ve güvenli bir biçimde ülkelerine dönüşünü sağlamak için Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekâtlarını icra etti. İdlib bölgesinde gerginliği azaltmak için gözlem noktaları kurdu. Bu operasyonları yürütürken uluslararası hukuku dayanak aldı. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 51. maddesi, üye ülkelerden birinin silahlı saldırıya hedef olması durumunda doğal olan meşru savunma hakkına vurgu yapar. Kuzey Atlantik anlaşması da (NATO) bir saldırı ya da saldırı tehdidine karşı üye ülkeleri savunmayı, herhangi bir saldırının tüm üyelere yapılmış varsayılacağını öngörür. Hem sınırlarımız içinde hem de sınırlarımız dışından gelen sayısız saldırıda maalesef NATO'nun ilgili maddesi işletilmedi. Dayanışma bir yana ülkemizde konuşlanan Patriot hava savunma sistemleri de kaldırıldı. "Suriye'de ne işimiz var?" sorusunun cevabı ise 1998'de imzalanan Adana Mutabakatı'nda saklı. Buna göre, PKK'nın Suriye'de silah temini, lojistik, maddi destek ve propaganda faaliyetlerine izin verilmeyecek, diğer terör örgütlerinin yanı sıra, PKK ve bağlı örgütlerin de Suriye topraklarındaki tüm faaliyetleri yasaklanacaktı. Belirtilen şartlara uyulmadığı takdirde, Türkiye'nin meşru savunma hakkını kullanması ise normal olandır.

Uzlaşma çağrıları

İki yıl önce Barış Pınarı Harekâtı etkin şekilde icra edilirken ABD, AB, Rusya, İran ve Arap Birliği ortak paydada buluşup Türkiye'nin karşısında yer almışlardı. ABD ve Rusya ateşkes ilan edilmesini ve yeni şartların masada müzakere edilmesini talep etti. İlk olarak dönemin ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile yapılan mutabakat gereği harekât 120 saatliğine durduruldu. Bu süre içinde ağır silahlar toplanacak, tahkimatlar imha edilecek ve PKK/YPG güvenli bölgeden çekilecekti. Rusya ile yapılan mutabakatta da PKK/YPG 150 saat içinde silahları ile birlikte 32 km dışarıya çıkarılacak, tahkimat ve mevziler yok edilecekti. Ayrıca Tel-Rıfat ve Münbiç PKK/YPG teröristlerinden arındırılacaktı. Öte yandan geçtiğimiz yıl Mart ayında Rusya ile yapılan anlaşmada M4 karayolunun kuzeyinde 6 km, güneyinde 6 km derinliğinde bir güvenli koridor tesis edilmesi yönünde ortak karara varılmıştı. Bugün geldiğimiz nokta da görüldü ki ne ABD ne de Rusya sözlerinde durdu. Rusya tarafından teröristlerden arındırılması gereken Tel-Rıfat'tan gelen saldırılarda şehitler verdik. İdlib'te Rusya, Rejim ve İran saldırıları artmaya başladı. Gerginliği azaltma bölgesinde de askerlerimize yönelik saldırılar gerçekleştirildi. Bunun yanında, Şam rejimi ve İranlı milislerin sivillere karşı kimyasal silahla saldırı yapma hazırlığında olduğuna dair haberler çıktı. ABD ve Rusya'nın bir numaralı sorumlu olduğu bölgelerden Karkamış'a füzeler düştü. Geçtiğimiz haftalarda Vaşington ve Moskova'da üst düzey seviyede ağırlanan terör örgütünün temsilcileri tarafından, yeni bir operasyonun gelebileceği endişesiyle kendilerine verilen sufle doğrultusunda Türkiye ile uzlaşma çağrıları yapıldı.

Hem Amerikan hem de Rus helikopterleri, insansız hava araçları uçuşlar gerçekleştirip PKK/SDG'ye arka çıkmaya devam ediyor. Mevcut durum, açık olarak gösterdi ki, yapılan devriyelerin hiçbir anlamı yok. Barış Pınarı Harekâtı öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan da "kara devriyesiymiş, hava devriyesiymiş bütün bunların hikâye olduğunu görüyoruz" ifadesini kullanmıştı. 10 gün önce sınırın hemen ötesinde zırhlı araçlarla PKK/SDG ile sözde tatbikat eğitimi gerçekleştiren ABD'nin, Türkiye'ye karşı gerçekleştirilen terör saldırılarını kınama ikiyüzlülüğü de ayrıca dikkat çekici bir nokta idi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Suriye'den ülkemize yönelik terör saldırılarının kaynağı mahiyetindeki kimi yerler konusunda artık tahammülümüz kalmamıştır. Buralardan kaynaklanan tehditleri ya oralarda etkin olan güçlerle birlikte ya da kendi imkânlarımızla bertaraf etmekte kararlıyız. Polislerimize yönelik son saldırı ve topraklarımızı hedef alan tacizler artık bardağı taşırmıştır. En kısa sürede bu sorunların çözümü için gereken adımları atacağız." sözleri yeni bir operasyonun işareti olarak büyük yankı uyandırdı. Cümlede "etkin olan güçler" tanımlamasından kasıt ABD ve Rusya. İki yıl önce iki ülke ile yapılan mutabakatlara uyulmaması göz önüne alındığında Türkiye'nin kendi göbeğini kendisinin kesmesinden başka bir yol görünmüyor.

Münbiç ve Tel Rıfat

2019 yılı Ekim ayı ortasında Rusya ile yapılan mutabakat gereği PKK/SDG'den arındırılması gereken Tel Rıfat'a yönelik bir askeri harekât olabileceği ön plana çıktı. Ancak operasyonun geçmişte gerçekleştirilen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtı çizgisinde yürütülmesi mevcut şartlarda olası görünmüyor. Ruslar hali hazırda sınırlarımıza doğru tahkimatlarını artırmış durumda. Fırat Kalkanı bölgesi için en önemli tehdit unsuru da, tam ortada yer alan Tel Rıfat kasabasında, Rusya-Rejim koruması altındaki PKK/SDG varlığı. Bu bölgeden Afrin, Cerablus, el-Bab, Azez, Mare'ye yönelik çok sayıda terör saldırısı gerçekleştirildi. Buranın PKK/SDG'den arındırılması bölgenin durulması açısından oldukça önemli. Tabii bu doğrultuda Rusya ile müzakere yapmak gerekiyor -ki yapılıyordur. Bir yandan stratejik önemdeki M4 karayolu diğer yandan Tel Rıfat'ın Halep'e olan sınırından dolayı Rusya'nın buraya yapılacak olası bir operasyon karşısında ayak direteceği açık. Bir de Münbiç meselesi var elbette. Brett McGurk'ün türlü hilelerle PKK'yı yerleştirdiği Münbiç... Normal şartlarda Ruslarla yapılan Soçi mutabakatı gereği bu iki şehrin de PKK/YPG'den tamamen temizlenmesi gerekiyordu. Görüşmelerden sonra Rusya gereğini yapmaktan imtina ederse eğer, Ruslara rağmen hem Tel Rıfat hem de Münbiç'e bir harekât yapılması olasılığı çok da uzak değil. Geçmişte bunun örneklerini yaşadık. Tabii bu defa Libya'da, Karabağ'da savaşın seyrini değiştiren SİHA'lar daha fazla ön plana çıkacaktır.

Daha önce varılan mutabakatların gereği "güvenli bölge" kapsamında 32 km'lik derinliğin hayata geçirilmesi için ilk adım gelebilir. Ayn el-Arab'tan (Kobani) Kamışlı'ya kadar olan alanda PKK/YPG'li teröristlerin güvenli bölgenin dışına çıkarılması konusu da Moskova ile yapılan görüşmelerde masada olacaktır. Kremlin'in genel beklentisi ise PKK/SDG'nin rejim güçleriyle anlaşma yapması. Bu çizgide, PKK'ya baskı yaptığı da bilinen bir gerçek. Yakın zamanda Vaşington ve Moskova'da ağırlanan sözde Suriye Demokratik Konseyi eş başkanı Ronahi Delil kod adlı İlham Ahmed, Esed ve Suriye hükümetiyle doğrudan görüşmeler konusunda oldukça istekli olduklarını belirtmiş, "ortaklarımızdan Suriye hükümetiyle aramızda bir çözüm bulmamız için olumlu bir rol oynamalarını istedik" cümlesini kullanmıştı. Bu müzakereler esnasında Ruslar masaya İdlib konusunu da muhakkak getirecektir. Son Soçi görüşmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki yıl önce anlaşmaya yapılan mutabakatın gereğinin (Tel Rıfat, Münbiç'in PKK'dan temizlenmesi) yerine getirilmesini de istedi. Bu görüşmelerin genel çerçevesinin özeti şöyle; "Rusya-Türkiye ilişkilerinde yeni bir gerçeklik var: Bir ülkenin kazancı, diğer ülkenin kaybı olmak zorunda değil."

Yardım istediler

Önemli hususlardan biri de, Resulayn - Tel Abyad hattında gerçekleştirilen terör saldırılarının, ABD'nin şemsiyesi altında gerçekleştiriliyor olması. Geçtiğimiz yıl bu bölgelerde şehitlerimiz oldu. Bu arada PKK/SDG'li bazı isimler, Barış Pınarı Harekâtı'nın 2. yılında Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'a bir mektup yazarak Türkiye'nin Afrin, Resulayn ve Tel Abyad'tan çekilmesi için yardım istediler.

Yeni operasyon beklenilen noktalardan bir diğeri ise, Kamışlı sınırları içinde yer alan ve Suriye-Irak arasındaki terör köprüsü mahiyetindeki Karaçok Dağı. 2017 yılında buraya yapılan harekât, ABD'den Avrupa Birliği'ne, Rusya'dan İran'a birçok ülkede şok etkisi yaratmıştı. Bu bölge, terör örgütünün Sincar Dağı üzerinden Irak'a geçişini sağlayan en stratejik alanlardan biri. Örgütün sözde üst düzey yetkililerinden bir kısmı Karaçok Dağı'nda bulunuyor.

Zor bir coğrafya

Dışarıdan bakıldığında birbirlerine düşmanlık besleyen ülkelerin, birbirleriyle ya da terör örgütleri ile ittifak içinde olduğunu görüyoruz. Bunun en canlı örneği Suriye ve Irak'ta karşımızda duruyor. ABD terör örgütüne 50 bin tırdan fazla silah ve mühimmat desteği bulunurken, Ege'de de Yunanistan'ın davetiyle, Lozan anlaşması gereği askerden arındırılması gereken adalarda askeri üsler kuruyor. Topraklarımıza casusluk yapmak için sızan Rus ve İranlı ajanlar, Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından ayrı ayrı operasyonlarla yakalanıyor. Öyle karmaşık ve zor bir coğrafyadayız ki; Türkiye'nin tehditlere karşı ulusal güvenliğini sağlamak için yaptığı hamlelerde, ABD, Rusya, İran, Şam Rejimi ve PKK'nın yeri geldiği zaman aynı paydada birleştiğine şahit oluyoruz. O yüzden "kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz" cümlesinin altı öylesine dolu ki...

[email protected]