Tanpınar için şiraze adam: İnönü

Murat Güzel
29.05.2020

Ordu, üniversite, basın ve aydınlardan mürettep Kemalist mankurtlaşmanın dört ayağından sonuncusu olan aydınlar arasında Tanpınar'ın tuttuğu ikircikli yeri tebellür ettiren nokta belki de onun İnönü sevgisidir. Bu sevgi onun nefretlerinde bile haddi aşmasına sebebiyet verir.


Tanpınar için şiraze adam: İnönü

Genelde 1946’da çok partili hayata geçişle birlikte başladığı addedilen Türkiye’nin demokratikleşme tarihinin en kara lekesini teşkil eder 27 Mayıs 1960 tarihi. Gerek darbe öncesi yürütülen darbeci provokasyon, kumpas ve kampanyalar, gerek darbe sonrası kurulan sözümona Yassıada mahkemesi gerekse de bu darbeye kimileyin açık açık kimileyin ise el altından destekçi olup alkış tutan ulusal ve uluslararası çevrelerin kimliği Türkiye’nin demokratikleşme çabasını Soğuk Savaş kalıpları içinde şekillendirmeye dönük bir gayreti de dışa vurur. Darbeci Milli Birlik Komitesi’nin doğrudan Adnan Menderes hükümetini ve Demokrat Parti’yi hedef alan girişimleri yanında Türk ordusunda da kapsamlı bir tasfiyeyi gerçekleştirdiği görülür. Darbe sonrasında ordudan 275 general ve 7 bin subay emekliye sevk edilir. Darbenin gerek ulusal gerekse uluslararası konjonktürde tuttuğu yere ilişkin yapılan değerlendirmelerde Türkiye’nin kapitalist Batı’ya ve NATO eksenine eklemlenmesi amacı genelde öne çıkarılan bir husustur. Diğer taraftan darbeyi yurt içinde kışkırtan kesimlerin siyasi, askeri, üniversiter, medyatik ve sivil topluma değgin bağlantıları şimdiye kadar birçok çözümlemeye konu edilmiştir, ancak çeşitli edebi figürlerin bu darbeye tuttukları alkışların sebebi fazlaca çözümlenmemiştir.

‘Niye girdim bu tekkeye?’

Darbecilerin tahsisat-ı mestureden yararlanmaları karşılığında Menderes hükümetine destek verdiğini düşündükleri Necip Fazıl Kısakürek, Orhan Seyfi Orhon gibi isimleri yargılamasının yanısıra genelde Kemalist sayabileceğimiz Attila İlhan, Cemal Süreya gibi bazı edebi elitlerin de darbecileri şakşakladıkları görülür. Bu elit isimler arasında yer alan bir isim ise epey ilgi çekicidir: Ahmet Hamdi Tanpınar. Darbenin hemen ardından (18 gün sonra) Cumhuriyet gazetesinde yazdığı Suçüstü adlı bir makaleyle darbeye ve darbecilere desteğini ayan beyan bir şekilde ortaya döken Tanpınar’ın üslubu da bir hayli dikkate değerdir. Tek partili yıllarda, yani 1943-46 yılları arasında CHP’den mebusluk yapan Tanpınar’ın bu mebusluk yıllarına dair arkadaşı Samet Ağaoğlu’na söylediği “Bak Samet. Ben Büyük Millet Meclisi’ne değil, bir tekkeye girmişim meğer! Postnişin bir şeyh, çevresinde derece derece rütbeli şeyhler, sonra yine derece derece rütbeli müritler. Şeyh ve yanındakiler koridorların ortasında, başları dimdik, gözleri dört yana fırıl fırıl dönerek dolaşıyorlar. Müritler de yine derecelerine göre duvar diplerine yakın sıralar hâlinde. Benim gibi yeniler ise duvarlara hemen hemen sürünerek, başları eğik yürüyorlar, daha çok kaş göz işaretleri ile konuşmağa çalışıyorlar. Niye girdim bu tekkeye? Niye girdim?” sözleri hatırlanırsa Suçüstü adlı yazısında ifade ettiği sözler daha bir garipsenir.

‘Ordu imdadımıza yetişti’

Demokrat Parti’ye, onun önde gelen isimlerine, yani Celal Bayar ve Adnan Menderes’e “Kaçmak üzere iken ve suçüstü… Ağzı köpüklü Adnan Menderes, kin çıkını ve anayasa hırsızı Celal Bayar” gibi ifadeler eşliğinde çoğu asparagas, darbecilerin imali suçlamalarla yüklenen Tanpınar, sözümona “iyi niyetlerine hayran olduğu” darbeci Cemal Gürsel ve hempasına da ‘medyun’luğunu dile getirir. Ona kalırsa “son devirleri kıstırılmış bir yaban domuzu sürüsünün savletleriyle” geçen Demokrat Parti idaresine karşı “ordu imdadımıza yetişmeseydi, Türk milletinin beli bir daha doğrulmazdı.”

Demokrat Parti’nin devlet idaresinin “Augias’ın ahırları”na döndüğü, onların Bektaş ağa, Muslu, Patrona, Kabakçı vb’lerinin devamı olduğu, bu yanlarıyla Osmanlı tarihinin en kötü taraflarının Demokrat Parti devrinde nüksettiği gibi belirlemelere imza atan Tanpınar, “Sakıt idare korkunun ve suçun birbirine kenetlediği bir intifa çetesiydi. Çete kanunlarıyla yaşadılar ve hüküm sürdüler…” ifadelerini de kullanır. Tanpınar’ın yazısı boyunca Demokrat Parti’ye yönelik olarak sıraladığı suçlamalar incelenirse görülecektir ki bu suçlamaların kısm-ı ekserisi günümüzde de olduğu gibi AK Parti’ye yöneltilmeye çalışılmaktadır. Sözgelimi Tanpınar, yazısının bir yerinde 2012-2013 yıllarından itibaren tekrarlanagelen “toplumsal kutuplaşma” tartışmalarını hatırlatacak şekilde “milletimiz nerede ise bu kundakçıların yüzünden birbirine kin ve gayzın parmaklıkları arasından diş gıcırdatacak hale gelmişti” der. Yine “polis devleti”, “Türkiye’yi bir Ortaçağ memleketi haline çevirmek”, “ağaç düşmanlığı”, “imar çılgınlığı”, “cehalet”, “istibdat”, “hapse atılan gazeteciler” gibi suçlamaları da peşi sıra zikreder. Bütün bu suçlamaların günümüzde de olduğu gibi sürdürülmesinin CHP’de en keskin ifadesine kavuşan darbeci zihniyete yaslı muhalefetin o kadar kolaylıkla geride bırakılmadığını işaret eder.

Samet Ağaoğlu’na mebusluğu dönemiyle ilgili söylediği sözleri andırır şekilde “Tekbirli, tehlilli, kurbanlı kalabalıklar önünde ağızları köpüre köpüre verdikleri nutuklarla” ülkeyi Ortaçağ’a geri götürdüğünü iddia ettiği Demokrat Parti’ye, yine başta Celal Bayar ve Adnan Menderes’e kızgınlığının başka bir veçhesini de Suçüstü yazısını takip eden Yakın Tarihimiz Üstüne Dikkatler başlıklı 21 Temmuz’da Cumhuriyet’te yayınlanmış başka bir yazıda görürüz: “Başvekil, iktidar mevkiini muhafaza için Cumhruiyet Meclisi’ne ‘Siz isterseniz Hilafet’i de iade edersiniz’ tavizini veren adamdır. Biçare bilmiyordu ki bir Millet Meclisi’nin dahi salahiyetleri mahduttur.”

Aynı yazıda Adnan Menderes’i Çakıcı Efe’den Abdülhamid’e, Hitler’den Kazıklı Voyvoda’ya kadar birçok kötü örneğe benzeten Tanpınar’ın aslında ağzındaki bakla şudur: “Celal Bayar-Adnan Menderes çetesi İsmet Paşa’da düşman yerine örnek görselerdi, Türkiye şimdi başka bir Türkiye olurdu.” Tanpınar’ın bu “İsmet Paşa” övgüsünün bir benzerine Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarının ardından 20 Eylül 1961’de Günlükler’inde tuttuğu bir notta yine tesadüf ederiz: “Adnan Bey’in ve bir iki gün evvel iki arkadaşının gazetelerdeki resimleri… Zavallı budala. Kaç defa İsmet Paşa kendisine fırsat vermişti. Başında bu kadar sevilen adamdı ki bu sevgi yüzünden aziz olabilirdi. Meğer bütün bu adamlar, bu iş, aç tahtakuruları, yer solucanları, kurtlar, yılanlar gibi bekliyormuş. Politika. Halk Partisi’nin en menfur adamı bile bunların yanında ister istemez evliya kalır. Bu demektir ki her şey rejimde, sistem ve şirazededir. İsmet Paşa şiraze adamdı.”

İkircikli tutum

İsmet İnönü’yü sistemin “şirazesi” addeden Tanpınar’ın, 27 Mayıs darbesine giden yolda üretilen asparagas haberlere inanması ve darbeye ilişkin bütün fikir ve övgülerini bu haberler eşliğinde örmesi kadar doğal bir şey olamaz belki. Ordu, üniversite, basın ve aydınlardan mürettep Kemalist mankurtlaşmanın dört ayağından sonuncusu olan aydınlar arasında Tanpınar’ın tuttuğu ikircikli yeri tebellür ettiren nokta belki de onun İnönü sevgisidir. Bu sevgi onun nefretlerinde bile haddi aşmasına sebebiyet verir ve darbe şakşakçılığı yaftası boynunda asılı kalır. Adalete inandığını ifade ederek Nemesis’i tanrıların en büyüğü addeden Tanpınar için Nemesis kılıcını indirir ve “darbe şakşakçısı bir Tanpınar” hafızamıza kazınır.

[email protected]