Tarife gerilimi küresel ekonomiyi nasıl etkileyecek?

Doç. Dr. Yüksel Okşak/ Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi
2.05.2025

Eğer Çin, tarifeler nedeniyle ABD pazarını kaybederse, BRICS ülkeleriyle ticaretini derinleştirerek bu kaybı telafi edebilir. Ancak, BRICS'in kısa vadede doların hegemonyasını kırması zor; zira küresel rezervlerin yüzde 58'i hala dolar cinsinde. Yani BRICS için güneş hiç bu kadar parlak değildi. Ancak ABD doları da kâğıttan bir kaplan değil.


Tarife gerilimi küresel ekonomiyi nasıl etkileyecek?

Doç. Dr. Yüksel Okşak/ Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi

Trump'ın 2025'te uygulamaya koyduğu yeni gümrük vergileri -tarifeler ya da tariffs (ing)-, küresel ekonomiyi etkisi altına alıyor. "Önce Amerika" sloganıyla şekillenen bu korumacı politikalar, yalnızca ABD'nin ticaret ortaklarını değil, küresel rezerv para olan doların hegemonyasını, BRICS ülkelerinin buna karşıtlığını ve Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerin dış ticaret dengelerini de derinden etkiliyor. Teşbihte hata olmaz derler; delinin biri kuyuya bir taş atıyor kırk akıllı çıkaramıyor misali dünya ve ekonomisi büyük bir kırılmanın eşiğinde. Hatta doğum sancıları başladı bile. Bugüne nasıl geldik gelin hep birlikte çok kısa anlamaya çalışalım.

Doların hegemonyası

Avrupa, Sanayi Devrimi ve sömürgecilik ile elde ettiği gücü; iki dünya savaşını da kenardan izleyen ABD'ye kaptırmaya başladığı dönemlerde küresel ekonomik sistemin lokomotifi olma özelliğini yitirmeye başlamıştı. Küsleri barıştıran ve 'abi' algısı oluşturan ABD ise savaş sonrası perişan olan ülkeleri imar eden rolünü üstlenmişti bile. Bu rolü; 1944 Bretton Woods sistemiyle dolara küresel rezerv para statüsü vererek adeta sağlamlaştırmıştı. Dolar altına sabitlenirken, diğer para birimleri dolara endekslendi. Fakat pek tabii bu durum sonsuza kadar gitmeyecekti. ABD; 1971'de Başkan Nixon'ın altın standardını terk etmesiyle dolar, "fiat" para gücünü ABD'nin ekonomik ve askeri üstünlüğünden aldı. 2008 Mortgage Krizi, doların güvenilirliğine ilk ciddi darbeyi vurdu; FED'in trilyonlarca dolarlık para basımı, dolar hala rezerv para mı sorgulamalarını sesli hale getirdi. Pandemi dönemi (2020) ve sonrası, sıfıra yakın faiz politikaları ve teşvik paketleriyle bardak taşmaya yani doların değeri görülmedik biçimde zayıflamaya başladı. Rusya-Ukrayna Savaşı (2022) ve Batı'nın Rus varlıklarına el koyması, BRICS ülkelerini (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) dolar dışı ticaret arayışlarına itti. Çin ve Hindistan, yuan ve rupi ile enerji ticareti başlattı. Filistin'deki soykırım ve Ortadoğu gerilimleri de petrol ticaretinde doların rolünü tartışmaya açtı. BRICS'in 2023'te genişlemesi (Suudi Arabistan, İran, BAE gibi yeni üyelerle) ve "de-dolarizasyon" gündemi, bugün doların küresel ticaretteki payını tehdit ediyor ve doların rezerv para payındaki düşüşü net biçimde gösteriyor: Doların Küresel Rezervlerdeki Payı 2000 yılında yüzde 71, 2010 yılında yüzde 61, 2023 yılında ise yüzde 58.

Trump'ın tarifeleri kısa vadede dolar talebini artırarak değerini güçlendirmekte fakat ticaret savaşlarının tetiklediği misillemeler, BRICS'in dolar karşıtlığını daha da pekiştirmektedir. Bu bağlamda doların egemenliği; jeopolitik gerilimler, riskler sebebiyle zayıflıyor.

ABD-Çin ticaret savaşı: Küresel ekonomiye yansıyan deprem

Trump'ın tarife politikası, aslında 2018'de başlayan ABD-Çin ticaret savaşının rövanş mücadelesi olarak değerlendirilebilir. İlk maçta, Trump Çin'den ithal edilen 360 milyar dolarlık mala yüzde 7,5 ila yüzde 25 oranında ek gümrük vergisi getirdi. Çin, buna 110 milyar dolarlık ABD ürününe (soya fasulyesi, otomotiv, kimyasallar) misilleme vergileriyle karşılık verdi. Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü'ne göre, 2018-2019 tarifeleri küresel ticareti yüzde 0,8 daralttı ve bu daralma ABD tüketicilerine kabaca yıllık 40 milyar dolar ek maliyet yükledi (Bown, 2019). Ticaret savaşları, küresel tedarik zincirlerini altüst etti; Apple ve Tesla gibi şirketler, üretimlerini kısmen Vietnam, Hindistan ve Meksika'ya kaydırdı.

2025'te ise Trump, daha agresif bir yaklaşımla geri döndü. Nisan 2025'te açıklanan tarifeler, Çin'den ithalata yüzde 34, Avrupa Birliği'ne yüzde 20, Türkiye ve İngiltere'ye yüzde 10 vergi getiriyor. Çin, buna yüzde 84'lük misilleme vergileriyle (elektronik, tarım ürünleri, uçaklar) yanıt verdi. Trump ise hemen peşinden tarifeleri yüzde 125'e çıkardı. Bu karşılıklı restleşmenin küresel piyasalardaki etkisi sert oldu. Bloomberg'e göre; S&P 500 endeksi yüzde 4,8 düşüş (pandemiden bu yana en büyük kayıp) gösterdi. Bakır fiyatları: Yüzde 15 geriledi ve küresel ekonominin yavaşlayacağını fiyatlayan piyasaların etkisiyle petrol fiyatları yüzde 15 düştü.

Ekonomist Maurice Obstfeld, bir makalesinde, bu tarifelerin küresel büyümeyi yüzde 0,8 oranında daraltabileceğini ve dünyayı resesyona sürükleyebileceğini belirtirken (Obstfeld, 2025), Oxford Üniversitesi'nden Clarissa Hahn, tarifelerin ABD'li tüketiciler için fiyat artışlarına yol açacağını, özellikle elektronik ve giyim gibi Çin'den ithal edilen ürünlerde yüzde 15-20 fiyat artışı beklendiğine dikkat çekmektedir (Hahn, 2025). Allianz Grubu'nun raporuna göre ise, tam teşekküllü bir ticaret savaşı, küresel GSYİH büyümesini üçte bir oranında azaltabilir (Allianz, 2024).

Çin'in olası reaksiyonları

Trump'ın beklentilerinin aksine Çin'in 2025 tarifelerine yanıtı, yalnızca misilleme vergileriyle sınırlı kalmayacak gibi görünüyor. Çin, 2018-2019'da olduğu gibi, ABD'nin tarım ve enerji sektörlerini hedef alıyor. Örneğin, soya fasulyesi ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithalatına getirilen yüzde 84'lük vergiler, ABD'li çiftçileri ve enerji şirketlerini vurabilir. Çin, aynı zamanda iç talebi canlandırmak için teşvik paketleri hazırlıyor. Goldman Sachs, Çin'in 2025'te 2 trilyon yuanlık (yaklaşık 280 milyar $) bir mali teşvik planı açıklayabileceğini öngörüyor (Goldman Sachs, 2025).

Çin, dış ticaretini çeşitlendirmek için de hamle yapıyor. Belt and Road Girişimi'ni hızlandırarak Afrika, Asya ve Latin Amerika'daki pazarlara erişimi güçlendiriyor. Ayrıca, ASEAN ülkeleriyle serbest ticaret anlaşmalarını derinleştiriyor; 2024'te Çin-ASEAN ticareti 900 milyar dolara ulaştı (Xinhua, 2024). Çin, yuanın uluslararası kullanımını artırmak için de adımlar atıyor. Örneğin, Suudi Arabistan ile petrol ticaretinde yuan kullanımı için pilot projeler başlatıldı (Reuters, 2024). Ekonomist Yu Yongding, "Çin, ABD'nin tarifelerine karşı ticaret ortaklarını çeşitlendirerek ve yuanın rolünü artırarak yanıt verecek" diyor (Yu, 2025).

BRICS'in rolü: Ticaret savaşında ve sonrasında yeni bir güç merkezi

BRICS ülkeleri, ABD-Çin ticaret savaşını, dolar merkezli küresel finans sistemine alternatif oluşturmak için bir fırsat olarak görüyor. Genişleyen BRICS (Suudi Arabistan, İran, BAE, Etiyopya gibi yeni üyelerle), küresel GSYİH'nin yüzde 32'sini ve dünya nüfusunun yüzde 46'sını temsil ediyor (IMF, 2023). BRICS, ticaret savaşının gölgesinde üç stratejik hamle izliyor:

BRICS'in bu adımları, ticaret savaşının uzun vadeli etkilerini güçlendirebilir. Eğer Çin, tarifeler nedeniyle ABD pazarını kaybederse, BRICS ülkeleriyle ticaretini derinleştirerek bu kaybı telafi edebilir. Ancak, BRICS'in kısa vadede doların hegemonyasını kırması zor; zira küresel rezervlerin yüzde 58'i hala dolar cinsinde (IMF, 2023). Yani BRICS için güneş hiç bu kadar parlak değildi. Ancak ABD doları da kâğıttan bir kaplan değil!

Türkiye-ABD ticareti: Fırsatlar ve riskler

Türkiye'nin ABD ile dış ticareti, 2024'te 16,7 milyar dolar ihracat ve 16,5 milyar dolar ithalatla dengeli bir vaziyete sahip. Başlıca ihracat kalemleri tekstil, otomotiv yan sanayi ve çelik; ithalatta makine ve kimyasallar öne çıkıyor. Trump'ın 2018'deki çelik ve alüminyum tarifeleri, Türkiye'nin ABD'ye ihracatını kabaca yüzde 20 azalttı. Türkiye, misilleme olarak 1,8 milyar dolarlık ABD ürününe ek vergi getirdi, ancak bu misillemenin TL'nin değer kaybını hızlandırdığının da altını çizmemiz gerekir.

2025 tarifeleri, Türkiye'ye yüzde 10'luk asgari vergi getirmektedir. Bu, Çin (yüzde 34) ve Vietnam'a (yüzde 46) kıyasla Türkiye için bir avantaj... Burada dikkat çekilmesi gereken en kritik husus; tarifelerin bu şekilde devam etmesi halinde Çinli firmaların Türkiye'de üretim yapmaları hem Çin hem de Türkiye için oldukça karlı bir ticareti bünyesinde barındırdığı gerçeğidir. En kötü senaryoda dahi Türkiye 54 farklı ülke ile sahip olduğu serbest ticaret anlaşmaları sayesinde ihracatının kabaca dörtte üçünü tarifelerin negatif etkilerinden korumaktadır. Ek olarak da Türkiye'nin ABD talebine bağımlılığı ise oldukça zayıftır.

Fırsat penceresinden değerlendirdiğimizde ise Türkiye'nin ciddi bir lojistik avantaja sahip olduğunu, tarifelerin sürmesi halinde tekstil ve otomotiv sektörlerinde Türkiye, Çin'e ikame bir pozisyon elde edebileceğini vurgulamak gerekir.

Trump'ın tarife politikası, yalnızca bir ticaret savaşı değil, aynı zamanda küresel ekonomik düzenin yeniden şekillendiği bir dönüm noktası. Bu politikalar, doların rezerv para statüsünü, ABD-Çin rekabetini ve Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerin kaderini derinden etkileyecek. Aşağıda, bu sürecin geleceğe dair olası senaryoları, doların kaderi, küresel ekonominin yönü ve Türkiye'nin konumu detaylı bir şekilde ele alınıyor.

Ticaret savaşlarının sonrası: Küresel ekonomide olası senaryolar

ABD-Çin ticaret savaşı, küresel ekonomiyi üç farklı yörüngeye sürükleyebilir:

1) Küresel resesyon: Bazı analizlerde olduğu gibi, tarifelerin küresel GSYİH büyümesini üçte bir oranında azaltması halinde, dünya 2026'da resesyona girebilir. Bu, özellikle Avrupa ve Asya'daki ihracat odaklı ekonomileri vurur. Petrol ve bakır fiyatlarındaki düşüş, bu riskin öncü bir göstergesi olarak okunabilir.

2) Bölgesel ticaret blokları: Ticaret savaşları, ülkeleri bölgesel ittifaklara yöneltebilir. Çin, ASEAN ve BRICS ile ticaretini derinleştirirken, ABD, USMCA (Kanada ve Meksika) ile Kuzey Amerika odaklı derin bir blok oluşturabilir. Avrupa Birliği, iç pazarını güçlendirerek çevresi ile bağımsız bir kutup haline gelebilir. Bu, küresel ticaretin parçalanmasına yol açar. Teknolojik gelişim ve dönüşüm hızı da yavaşlar.

3) Yeni küreselleşme modeli: Uzun vadede, ticaret savaşları, tedarik zincirlerinin "nearshoring" şeklinde ifade edilen (bölgesel üretim) ve "friendshoring" denilen (dost ülkelerle ticaret) modeline kaymasına neden olabilir. Bu, Vietnam, Hindistan ve Türkiye gibi ülkeler için fırsat yaratırken, küresel verimliliği bir miktar düşürebilir.

Ticaret savaşlarının Türkiye ekonomisine olası etkileri

Türkiye, ticaret savaşlarında hem fırsatlar hem de risklerle karşı karşıya. Mevcut durumda, Türkiye'nin ABD ile dış ticareti 16,7 milyar dolar ihracat ve 16,5 milyar dolar ithalat ile dengeli bir görünüm sergilemektedir. Ancak Türkiye'nin dış ticarette başkaca bir bağımlılığı var. Avrupa'ya bağımlılığı (yüzde 40) dış ticaretimizi kırılgan kılıyor. Trump'ın yüzde 10'luk asgari tarifesi, Çin (yüzde 34) ve Vietnam'a (yüzde 46) kıyasla Türkiye'ye avantaj sağlıyor. Tekstil, otomotiv ve gıda sektörlerinde Türkiye, ABD pazarında payını artırabilir. Örneğin, Çin'den tekstil ithalatına getirilen yüksek vergiler, Türk tekstil sektörüne potansiyel yeni ihracat alanları oluşturabilir. Ancak potansiyel riskleri de görmek gerekir:

Ticaret savaşları sonrası Türkiye için olası senaryolar:

ABD-Çin ticaret savaşının küresel sonuçları ve gelecekteki ekonomi

ABD-Çin ticaret savaşı, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir hesaplaşma olarak değerlendirilmelidir. Çin'in Belt ve Road Girişimi, BRICS'in alternatif sistemleri ve yuanın yükselişi, küresel gücün Batı'dan Doğu'ya kayışını hızlandırıyor. Ancak, ABD'nin finansal ve askeri üstünlüğü, bu geçişi yavaşlatıyor. Bu perspektiften ticaret savaşı, kısa vadede ABD'li tüketicileri cidden üzecek gibi ama uzun dönemde küresel ekonomide kimin lider olacağına dair bu mücadele öyle hemen sona erecek gibi de gözükmüyor.

Gelecekteki küresel ekonomi, şu özelliklerle şekillenebilir:

Türkiye, bu yeni düzende stratejik bir konuma sahip. Coğrafi avantajı, serbest ticaret anlaşmaları ve BRICS ile artan ilişkileri, Türkiye'yi bölgesel bir ticaret merkezi yapabilir. Ancak, bu fırsatları değerlendirmek için teknolojik dönüşümde hızlanması şart. Savunma sanayi başta olmak üzere üst teknoloji grubunda kat edilen mesafenin diğer endüstrilere de sirayet etmesi gerekiyor. Aksi takdirde, Türkiye küresel ekonomik dönüşümün meydana getirdiği fırtınada sıkışabilir.

Trump'ın tarifeleri, 1930'lardaki Smoot-Hawley Tarife Yasası'nın modern bir yansıması gibi değerlendirilebilir. O dönemde korumacılık, küresel buhranı derinleştirmişti. Bugün, dünya, benzer bir kırılma noktasında. Türkiye, bu fırtınadan yalnızca seyirci olarak değil, akıllı hamlelerle bir oyuncu olarak çıkmalı. Küresel ekonominin geleceği belirsiz, ancak bu belirsizlik, doğru adımlarla kesinlikle fırsata çevrilebilir.