Tarih yazımında efsanelerin rolü

MURAT GÜZEL / Açık Görüş Kitaplığı
2.09.2017

İnalcık’ın Osmanlı Tarihinde Efsaneler ve Gerçekler kitabında İstanbul Kuşatması’ndaki kritik üç gün, Boğazların 800 yıllık tarihi, Avrupa’da Protestanlığın yayılmasında Osmanlı’nın rolü gibi çok sayıda ilgi çekici konu yer almaktadır.


Tarih yazımında efsanelerin rolü

Faslı Marksist sosyolog Abdullah Laroui, 9. yüzyıl ortalarında İslami kültür çerçevesinde Antik Yunan’dan yapılan tercümelerin mantık, doğa felsefesi ve metafizik bahislerine ilişkin olmasından hareketle Müslümanların Yunan historia’sını usture (eskilerin masalı, efsane) saydıkları için kaale almadıklarını düşünür. Gerçekte Arapça efsane anlamına gelen usture ile Grekçe tarih disiplinine işaret eden historia kelimeleri arasındaki ses yakınlığı geçmişte vuku bulmuş olaylara ilişkin bir bilim olan “tarih” ile geçmişe ilişkin bu olaylar etrafında üretilmiş, zaman zaman olağanüstü öğeler de içerebilen çeşitli anlatıların tarzı olan “efsane” arasındaki yakınlık ve dolayısıyla farklılığı da tartışmayı zorunlu kılar. Bu tartışmanın nasıl yapılacağı, bu tartışmada ne tür analitik ve sentetik kriterler kullanılacağı gibi hususlar ise elbette “tarih bilimi ve metodolojisi”ne dair yeni sorunlar doğurur.

Geçmişe dair efsanelerin oluşturulması ve üretiminde birçok faktörün devrede olduğu söylenebilir. Bu faktörlerden ilki, tarihsel nitelikli olayların tarihsel akışta var olan değerlerinden daha farklı bir tarzda ele alınması olabilir. Tarihsel akışa etkisi sınırlı bazı şahsiyetlerin abartılarak öne çıkarıldığını, bazı olayların diğerlerine nazaran daha öncelikli ve önemli addedildiğini görürüz bu türlü bir efsaneleştirme temrininde. Bazen de rasyonel bir yorumlamayla anlamlandırılabilecek olaylar akışına olağanüstü öğeler eklenerek birtakım gizli güçler vehmedildiği de görülür. Daha ileriki bir düşünme düzeyinde bizatihi ‘tarihsel akış’a dair girişilen bütünleştirme, bir yön atfetme, neden ve sonuç ilişkilerini yer yer çapraz ve istiareli bir şekilde yer yer ise düz anlamlarıyla olaylara isnat etme gibi tarih felsefelerinde ve tarih biliminde yaygın düşünme şekilleri efsanelerin ortaya çıkışlarına etki edebilir.

Geçmişe, geçmişin niteliğine dair öğrendiğimiz birçok bilgi ve olay anlatımının efsanelerden tamamen ari olabileceğini varsaymasak da özellikle kendi bireysel ve toplumsal tarihimizle ilgili ürettiğimiz anlatılarda bu türden yol ve yordamlara bazen bile isteye, bazen de farkında olmadan başvurduğumuz görülür. Bu türden yol ve yordamların en sık görüldüğü alanın Osmanlı tarihçiliği olduğu ise muhakkak. Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye yaptığı öğütlerin Tarık Buğra’nın Osmancık romanıyla yaygınlaştırılması, hata bu öğüt metninin tamamen Buğra’nın muhayyilesinin kelimeleriyle yazılmış olması, Edebali’nin evinde görülen ünlü “3 kıtaya gölge veren çınar” rüyasını görenin Ertuğrul Gazi mi Osman Gazi mi olduğuna dair Osmanlı vakayinamelerindeki farklılaşması ve bizzat bu rüyanın ilk vakayinamelerde değil, devletin kuruluşundan epey sonra bir meşrulaştırım aracı olarak anlatılagelmesi gibi bazı kurucu an ve anlatıların da efsaneleştirmelerdeki rolünü en çok Osmanlı tarihinde görürüz.

Bu yüzden Osmanlı tarihinin ana kaynaklarını teşkil eden vakayinamelerde birçok abartılmış olay ve efsanevî şahsiyet görmek mümkündür sözgelimi. Böyle bir durumda “Temel kaynakların aktarımı bile böyleyse, biz kendi tarihimizin gerçeğini nasıl öğreneceğiz?” sorusuna dair makul bir cevap arayışının tarihyazımı ve anlatıcılığında tecrübeli, alanın en ünlü uzmanlarına bırakılması gerekir elbette. Osmanlı tarihçiliğinin kutbu azamı addedebileceğimiz merhum Halil İnalcık hocanın Osmanlı tarihini ilgilendiren 18 konuya gerçeğine ilişkin gösterdiği özel bir ilginin hasılası Osmanlı Tarihinde Gerçekler ve Efsaneler.

Halil İnalcık kitabına Anadolu’nun Türkleşmesi sürecinde Rumlarla olan irtibat, İzmir’i fethedip Bizans’ı ürküten Türk komutanı Çaka Bey, son araştırmalar eşliğinde Ertuğrul Gazi’nin gerçek hikâyesi gibi kuruluş döneminin en önemli sayfalarıyla başlıyor. Kitapta Çelebi Mehmed’in iktidar yolu, İstanbul Kuşatması’ndaki kritik üç gün, İstanbul’un fethi gibi oldukça şaşırtıcı ve kritik konular mevcut. Boğazların 800 yıllık tarihi ve İstanbul, Sultan II. Osman’ın katli, iç savaş döneminin en merak edilen şahsiyeti Kösem Sultan, Sultan I. İbrahim’in hal’i ve katli, Osmanlıların Avrupa’da Protestanlığın yayılmasındaki rolü de kitapta ele alınan konular arasında.

[email protected]

Osmanlı Tarihinde Efsaneler ve Gerçekler, Halil İnalcık, Kronik, 2017

Selçuklu’nun hanım sultanları

Yeni kuşaktan Türkiye Selçukluları tarihçisi Mehmet Ali Hacıgökmen’in ünlü mutasavvıf Mevlana Celaleddin Rumi ile Selçuklu devlet erkânı, özellikle de Selçuklu sultanlarıyla ilişkilerini ele aldığı makalelerini bir araya getiren kitabında tarihyazımında önemli bir yardımcı kaynak olarak kullanılabilecek menakıbnamelerin vakayinamelerle birlikte okunmasının faydaları görülüyor. Kira Hatun, Raziye Devlet Hatun, Berduliye Hatun’un oğlu olan Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus ile Mevlânâ Celâleddin’in ilişkileri, I. İzzettin Keykavus’un zehirlenerek öldürülmesi gibi olaylar kitaptaki makalelerin temel konusu.

Selçuklu Hanımları-Kira Hatun ve Raziye Devlet Hatun, M.Ali Hacıgökmen, Çizgi, 2017

Ritüel, söz ve mite

Beşeri bilimler alanına dahil çeşitli disiplinlere, ama özellikle antropolojiye dair sistematik ve kapsamlı eleştirileriyle bildiğimiz Jack Goody’nin mit, sözlülük ve okuryazarlık gibi birbiriyle ilişkili ve uzun bir süredir antropolojinin mihenk taşları olmuş konulara ilişkin eleştirel okumalarını bir araya getiriyor Mit, Ritüel ve Söz. Modern antropolojinin temelini oluşturan kavramsal şemalara değinerek güncel teorik akımlara güçlü eleştiriler getiren Goody, sözlü ‘literatür’ün yapısalcı ve işlevselci yorumlarına da meydan okuyor. Kitabı oluşturan makaleler bir yandan imgelemin ve yaratıcılığın gücünü vurguluyor, diğer yandan da kışkırtıcı yeni bakışların önünü açıyor.

Mit, Ritüel ve Söz, Jack Goody, Çev. Damla Sezgi, Küre, 2017