Tarihi bir fırsat

Ufuk Batum/ Yönetim Danışmanı, Girişim Mentoru
7.03.2024

Türkiye'nin ikinci bir şansı yok. Yaptığı her işi ciddiye almak ve en iyisini üretmek dışında bir seçeneğimiz bulunmuyor. Bu her mühendise, çalışana, tasarımcıya, girişimciye, üreticiye, öğrenciye, yöneticiye ağır bir sorumluluk getiriyor. Kendi sorunlarımız, eksiklerimiz de yok değil tabii ki. Ama enseyi karartmaya da gerek yok çünkü dünyada kartlar çok hızlı karılıyor ve her daim Türkiye'yi fazlaca ilgilendiren, önceleyen fırsatlar ortaya çıkıyor. Dünyanın çatışma ve resesyonla bocaladığı, zaman kaybettiği bir dönemde yakaladığımız bu momentuma odaklanmak çok doğru bir yaklaşım olacak.


Tarihi bir fırsat

31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere yaklaşık üç hafta süre kaldı ancak Türkiye'de alışık olduğumuz yüksek seçim heyecanını henüz yaşamaya başlamadık. Kalan sürede yaşanır mı bilinmez ama İstanbul'un bir beş yıl daha kaybetmeye tahammülünün olmadığı net bir şekilde söylenebilir. Çünkü İmamoğlu dönemi İstanbul'u ihya etmedi. Aslında tam aksine birçok kentimiz gibi İstanbul'un da özellikle islah, sonra da ihya edilmesi çok büyük bir zorunluluk.

İstanbul'da sorunlardan çözüme...

İstanbul'un en öncelikli sorunları kişilere, hatta kesimlere göre değişiklik gösterse de aslında hepsini şöyle 8-10 başlıkta toplasak hemen herkesi memnun edebiliriz: Beklenen deprem, yetersiz ulaşım, yeşil ve sosyal alanların azlığı, yatayda değil dikeyde yükselen mimari, ranta açık şehir planlama, çarpık kent estetiği, konut ve barınmanın pahalı olması, taksi terörü, bazı bölgelerde hava kalitesinin düşüklüğü, kültür ve sanat üretiminin yetersizliği, taşıyabileceğinden daha fazla bir nüfusa sahip olması, göçmen ve mültecilerin yarattığı ek yük...

İstanbul'un bugün sahip olduğu tarihsel birikimin, ekonomik gücün, marka değerinin ve temsil ettiği sıklet merkezinin törpülenmesi, risk altında kalması bütün Türkiye'yi çok kötü etkiler. Çünkü ticaretin de, sanayinin de, yatırım kararlarının da, ithalat ve ihracatın da, istihdamın da, turizmin de, eğitimin de, borsanın da, kısacası katma değerin de kalbi İstanbul'da atıyor. O kadar ki; aman Allah korusun "İstanbul durursa, Türkiye durur!" Bir de düşünün ki; arzu ettiğimiz vizyon ve çeviklikle yönetilmemesine rağmen dünyanın en fazla turist çeken şehirler listesinde İstanbul 2023 yılında birinci sıraya çıkarak bu alanda şampiyonluğunu ilan etmiş durumda. Yani sorumluluktan kaçma lüksümüz artık yok!

Alanında şampiyon olmak

Euromonitor International'ın 2023 yılı verilerine göre İstanbul 2022'ye kıyasla yüzde 26'lık bir artışla yılı 20,2 milyon ziyaretçiyle kapatarak "en fazla yabancı misafir ağırlayan" şehir ünvanına ulaştı. Bu tabii dünyanın Türkiye'ye karşı artan teveccühüne de işaret ediyor, kurlardan dolayı ürün ve hizmetlerimizin rekabetçiliğine de. Ancak artan sayılar bize umut veriyor olsa da, hemen her alanda ve sektörde olduğu gibi 60 milyona yaklaşan yıllık turiste daha yüksek katma değerli hizmet ve ürünler sunmayı istemek kaçınılmaz hedeflerimiz arasında olmalı. "Hepsi dahil" iş modeli hızlı büyümeye imkan veren bir yaklaşım olarak son 30-35 yıldır belki ekonomimize hizmet etmiş olabilir ama artık kalite ve katma değer vitesini büyüterek yenilikçi iş modelleri gerekiyor.

Aynı veri setine göre İstanbul'un yakın rakiplerine bir göz atmak gerekirse ikinci sırada 18,8 milyon ziyaretçi ile Londra var. O da geçen yıl yüzde 17 civarında bir artış yaşamış. Üçüncü sırada 16,8 milyon ve yüzde 18 artış ile Dubai bulunuyor. Listenin dördüncüsü doğal olarak sizi biraz şaşırtacak çünkü henüz Berlin, Roma, Frankfurt, New York, Los Angeles, Viyana, Prag gibi merkezlerden bahsetmedik bile. Eskiden yedinci, sekizinci mertebelerde gezen Antalya yüzde 29'luk bir artış sağlayarak 16,5 milyon yabancı ziyaretçi çekmiş ve böylelikle de en fazla ziyaret edilen dördüncü şehir konumuna yükselmiş. Güzel bir sürpriz, değil mi? Paris ise 15,5 milyon ile listenin beşinci sırasında.

Katma değere odaklanmak

Dünya turizminin ilk beşinde iki güçlü turizm destinasyonunun sahibiyiz. Bu harikulade bir konum. Türkiye acaba başka hangi alanda bu kadar rekabetçi ki? Seramik, cam, çimento, demir çelik? Un, makarna, bisküvi, şekerleme? Otomotiv yan sanayi? Film ve dizi üretimi? Sağlık turizmi? İplik, kumaş, hazır giyim? Savunma sanayi ve havacılık? KAAN'ı unutmamak gerek...

Turizmde iyileşme yaşıyorsak, önümüzdeki yıllarda da bu çıkışın, yükselişin devam etmesini bekliyorsak, unutmayalım ki hem gerekli altyapıya hem de hizmetleri çeşitlendirecek entelektüel sermayeye ihtiyacımız söz konusudur. İşte bu bağlamda insanın aklına Marmaray, yeni havalimanı, üçüncü köprü gibi önemli projeler planlanırken muhalefetin "Yaptırmam! Yapılırsa da kullanmam!" salvoları geliyor. Neden yaptırmazsın ki? İstanbul, Frankfurt havalimanını yakalayıp geçmesin diye mi? "Kırmızı ile Mavi" başlıklı kitabımızda çok yıllar önce öngörüp yazdığımız gibi Türk Hava Yolları dünya rekabetinde ilk beşe girmesin diye mi? Türkiye yılda 100 milyon turiste, 120 milyar dolar turizm gelirine ulaşmasın diye mi? Savunma sanayi ve havacılık ihracatımız 2030 yılında 60 milyar dolara ulaşmasın diye mi?

Çağımızda liderlik

Dünya son 20-25 yılda hiç beklenmedik gelişmeler, olaylar yaşadı, yaşamaya da devam ediyor. Bunun bir sebebi iki kutuplu Soğuk Savaş döneminin yıkılmasından sonra bir türlü dengenin, yeni düzenin sağlanamaması ise, bir diğer sebebi de liderlik sorunudur. Tabii Çin'in adım adım güçlenerek en büyük üretici haline gelmesi, ekonomik büyüklükte ABD'yi yakalayıp geçmesi de dünyanın bu kritik eşiğinde çok önemli bir rol oynuyor. ABD, Kanada ve Birleşik Krallık gibi vazgeçilmez müttefikleri ile beraber egemen gücünü kaybetmemek üzere dünyayı çatışmalar ve savaşlarla meşgul etmeye, zaman kazanmaya devam etse de umut ediyoruz ki iyiler kazanacak.

Dünyanın korku tünelinden geçtiği bu dönemde ülkeler güçlü ve doğru liderler çıkartmakta zorlanıyor. Doğru liderler olmayınca; liderliği projelerle, fikirlerle besleyecek ekipler, kadrolar da bulunamıyor. Bu bağlamda bugün çok az sayıdaki ülkenin deneyim ve irade sahibi güçlü liderliğe sahip olduğu söylenebilir. İngiltere'nin liderlik sorunu ortada, Merkel'den sonra Almanya da adeta sahipsiz. Avrupa'da bazı ülkelerde yaşanan resesyon tesadüfi değil, mevcut yönetimler de bunu çözebilecek gibi durmuyor. Bugün ulusal çıkarlara bağlılık açısından deneyimli ve güçlü bir liderliğe sahip az sayıdaki ülkelerin başında Rusya, Çin ve Türkiye geliyor.

İtalya'dan Bangladeş'e

Geçenlerde bazı toplantılara katılmak, temaslarda bulunmak üzere İtalya'daydık, ondan önce de Bulgaristan ve Tanzanya. Son yıllarda nereye gitsek insanlar merakla Türkiye'yi soruyor, umutlu ve yer yer de beklentili bir bakışın söz konusu olduğu anlaşılıyor. İtalya'da çok sayıda mülteci ve göçmen var, bunların önemli bir kısmı da iş tutmayı başarmış, entegre olmuş. Birkaç noktada Pakistan, Bangladeş ve Kuzey Afrikalı göçmenlerle konuşma imkanı bulduk. Türk olduğumuzu öğrendiklerinde gösterdikleri ilgi ve konuşma arzusu aslında çok da dikkat çekiciydi. Türkiye'yi sordular, Erdoğan'ın liderliğini yakından izlediklerini ve desteklediklerini anlattılar. 1 trilyon dolarlık bir ekonomik büyüklüğümüze rağmen adeta 10 trilyon dolarlık bir ekonomik güce sahipmişiz gibi Türkiye'den yüksek bir beklentinin ve Erdoğan'ın liderliğine derin bir güvenin olduğu bariz bir şekilde anlaşılıyor.

Dünyanın yeni bir düzen aradığı, ulusalcılarla küresel elitlerin büyük bir savaşa giriştiği bir dönemde Erdoğan'ın "Dünya Beşten Büyüktür" söylemi, Rusya-Ukrayna Savaşı'nda yürüttüğü diplomasi, Tahıl Koridoru'ndaki başarısı, dış politikadaki aktif konumu, Türkiye'nin savunma sanayisindeki görünür ve ölçülebilir başarısı, Karabağ'da kazanılan zaferi, Mavi Vatan açılımı ve Libya politikası ve özellikle İslam coğrafyasına tarihsel olarak yapmış olduğu liderliği zihinlerde Erdoğan'ın öncülüğündeki Türkiye'ye önemli bir misyon yüklüyor. Bu hem tarihi bir görev hem de bir fırsat aslında çünkü içinde çok büyük bir potansiyeli de barındırıyor.

Çalışmak, üretmek, kazanmak...

Türkiye'nin ikinci bir şansı yok... Yaptığı her işi ciddiye almak ve en iyisini üretmek dışında bir seçeneğimiz bulunmuyor... Bu her mühendise, çalışana, tasarımcıya, girişimciye, üreticiye, öğrenciye, yöneticiye ağır bir sorumluluk getiriyor... Kendi sorunlarımız, eksiklerimiz de yok değil tabii ki... Ama enseyi karartmaya da gerek yok çünkü dünyada kartlar çok hızlı karılıyor ve her daim Türkiye'yi fazlaca ilgilendiren, önceleyen fırsatlar ortaya çıkıyor... Dünyanın çatışma ve resesyonla bocaladığı, zaman kaybettiği bir dönemde yakaladığımız bu momentuma odaklanmak çok doğru bir yaklaşım olacak...

Seçmene de aynı şekilde önemli bir sorumluluk düşüyor aslında... Haydi adres göstermeyelim çünkü seçmenin irfanına, ferasetine inananlardan olduğumuzu bizi tanıyanlar bilir... Seçmene diyelim ki, önümüzdeki beş yıl çok önemli ve kritik bir süre... Bu bağlamda sandıkta hizmet kazansın, üretkenlik ve dürüstlük kazansın...

[email protected]