Tarihsel ve kültürel akrabalık

MURAT GÜZEL
17.01.2015

Sahlins’e göre insanlar toplumsal inşa yoluyla, sözgelimi aynı adı, aynı yiyeceği paylaşarak ya da zor anlarda hayatta kalmak için birbiriyle dayanışarak da akrabalık bağı oluşturabilirler.


Tarihsel ve kültürel akrabalık

MURAT GÜZEL

Aile ve akrabalık, ilk toplumsal birim ve ilişki tarzı olarak bilinir. Hatta aile ve akrabalık belki de ilk toplumsal kimliktir. Kabile, boy, klan, aşiret vb. şekillerde karşımıza çıkan toplulukların kendi içlerinde yaşattıkları, paylaştıkları varoluşu ve bu varoluş zemininde üretilen beşeri ilişkileri akrabalık olarak görebiliriz.
 
Geliştirdiği bakış açısı ve eleştirel tutumlarla sosyal ve kültürel antropoloji alanının en yetkin isimlerinden biri sayılması gereken Marshall Sahlins, iki bölümden oluşan “Akrabalık Nedir Ne Değildir” adlıkısa ama yoğun çalışmasında insanların sahip olduğu en güçlü bağ -akrabalık- konusunda tezini zengin bir antropolojik malzeme eşliğinde serimliyor. 
Sahlins’in sunumuyla bu tez şu cümleyle özetlenebilir: Akrabalık biyoloji değil, kültürdür. Sahlins bu tezini antropoloji disiplini içindeki farklı görüşleri ve akrabalık olgusuna yaklaşımları, birçok farklı topluluğu irdeleyerek ulaşıyor.
Aristoteles’ten Levy-Bruhl’a, Durkheim’dan David Schneider’a varasıya önemli düşünürlerin konu ile ilgili görüşlerini aktaran, Maorilerden İngilizlere ve Yeni Gine’nin Korowai halkına dek uzanan bir yelpazede değişik toplulukları inceleyen Sahlins, derinlikli bir kurama ve bir dizi etnografik örneğe dayanarak akrabalığın keskin bir tanımını vermektedir: “müşterek varoluş.” 
 
Ona göre akrabalar duygusal ve simgesel olarak birbirlerinin hayatlarını yaşayan ve birbirlerinin ölümüyle ölen insanlardır. Birbirlerinin birer parçası olan, birinin başına gelen şeyi diğerinin de hissettiği insanlardır. Müşterek varoluş “ait olmaya” ilişkin simgesel bir nosyondur, “kan” bağıyla kurulan biyolojik bir ilişki değil. İnsanlar toplumsal inşa yoluyla, sözgelimi aynı adı, aynı yiyeceği paylaşarak ya da zor anlarda hayatta kalmak için birbiriyle dayanışarak da akrabalık bağı oluşturabilirler.
 
Sosyal antropolojinin sınırları
 
Bu anlamda Sahlins’in akrabalık tanımı sadece sosyal ve kültürel antropolojinin sınırları içinde ele alınamayacak bir kuşatıcılığa ve tarihsel, toplumsal, siyasal içerimlere de sahip görünür. Aynı toprak parçasını paylaşan farklı topluluklar, aynı dili konuşan farklı gruplar, aynı siyasal sorun etrafında oluşan kolektiviteler ya da aynı inancı paylaşarak oluşan dini gruplar içinde de benzer bir sembolik sermayenin ortaklaşa kullanıldığını fark ederiz çünkü. Bu tür akrabalıklar için Türkçe’nin önerdiği o “kardeşten öte” deyimi aradaki bağın niteliğini açığa vurur.
 
Kitap, bu ve benzeri tezleri açımlayarak, antropolojinin en eski tartışma konularından birine özgün, parlak ve her şeyden öte yaratıcı bir katkı sunmaktadır.
Akrabalık Nedir Ne değildir, Marshall Sahlins, Çev. Asena Pala, Dipnot, 2015
 
Dört ülke dört dini hareket
 
Dinsel Hareketler ve Sosyal Refah, farklı dinlerden ve ülkelerden olan dört hareketi (Mısır’da Müslüman Kardeşler, İsrail’de Şas, İtalya’da Come e Liberazione, ABD’de Kurtuluş Ordusu) iele alıyor. Davis ve Robinson’un özellikle altını çizdikleri nokta şu: Bu hareketler özellikle sosyal dayanışma, yardımlaşma ve sosyal refaha verdikleri önemle toplumlarında yer ediniyorlar. Bu çerçevedeki komüniteryan/cemaatçi mantığa bağlı olarak yarattıkları alternatif dinî, kültürel ve ekonomik kurumlarla muazzam bir ağ kurup hem devlete meydan okumaya başlıyorlar hem de kendi gündemlerini usul usul işliyorlar. Kitap etkili bir sosyal hareket kurmanın yollarını izlemek için de önemli bir çalışma...
Nancy J. Davis, Robert V. Robinson, Çev. Hasan Şen, Balım Sultan Yetgin, İletişim, 2015
 
Yunus Emre üzerine bir etüt
 
Ziyâeddin Fahri Fındıkoğlu’nun (1901-1974) sağlığında kitaplaştırılmamış Yunus Emre konulu bir etüdü ve daha sonra bu alanda yazdığı yazılar elinizdeki kitapta bir araya geliyor. Kitabın nüvesini oluşturan “Yunus Emre” başlıklı yazı dizisi 1925’te süreli bir yayında tefrika edilmiş ve dolayısıyla eski harflerle neşredilmişti. Yunus Emre hakkındaki çalışmalar arasında, kitaplaştırılmadığı için bugüne kadar dikkatlerden kaçan bu metin, edebiyat tarihimizle ilgili olduğu kadar, müellifinin akademik kimliği dolayısıyla sosyolojik bir araştırma karakteri oluşu açısından da dikkat çekici. Kitabın bu anlamda Yunus Emre’yi sosyolojik açıdan inceleyen ilk çalışmalardan olduğunun altı çizilmeli. 
Yunus Emre, Ziyâeddin Fahri Fındıkoğlu, İz, 2014