Tarihselciliğin nakısaları ve hermenötik bakış

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
15.08.2020

1990'lı yıllarda yaygınlaşan hermenötik bakış, tarihselliğin sadece metne ait sayılamayacağını, vahyi tarihselci bir yaklaşımla yorumlayanların bakış açılarının da aynı şekilde tarihsel olduğunu dile getirerek tarihselci yaklaşımların bazı nakısalarını işaret etti. Tezkire dergisi yıllar sonra 71. sayısını yeniden hermenötik yaklaşıma ayırdı.


Tarihselciliğin nakısaları ve hermenötik bakış

Türk düşünce hayatında daha önceden haberdar olunup bilinse de 1990’lı yıllardan itibaren ilgi çeken, etkinliğini artırıp tartışmalara konu edilen bir felsefi yaklaşım biçimini oluşturur hermenötik. Özellikle vahyi tarihselci bir bakış açısıyla tartışmaya açan bazı ilahiyat çevrelerine karşı 1990’lı yıllarda yaygınlaşan hermenötik bakış, tarihselliğin sadece metne ait sayılamayacağını, vahyi tarihselci bir yaklaşımla yorumlayanların bakış açılarının da aynı şekilde tarihsel olduğunu dile getirerek tarihselci yaklaşımların bazı nakısalarını işaret etti. O tartışmaların önemli bir kısmının 1993’ten itibaren sayfalarında sürdüğü tezkire dergisi yıllar sonra 71. sayısını yeniden hermenötik yaklaşıma ayırdı. Gelenek, tarihsellik ve sanat olmak üzere üç farklı temel üzerinden hermenötik yaklaşımın verimlerini örneklendiren makalelere yer verilen dergide bu yaklaşımın dil ve edebiyattan sanat ve sinemaya, tarih ve gelenek meselesinden sosyoloji başta olmak üzere sosyal teori ve yakın dönemlerdeki Türk düşüncesinin, ilahiyatının biçimlenişine kadar farklı alanlarla ilişkili ve ama aynı zamanda hermenötik perspektifin, yani anlama ve yorumlama süreçlerinin etkileri tartışmaya açılıyor.

Anlam aşınması

Başta Yasin Aktay olmak üzere, Şevket Kotan, Ayşe Büşra Elmas, Yakup Kahraman, Sedef Açıkgöz, Alperen Karapınar, Cemalettin Erdemci, Burhanettin Tatar isimlerinin yazılarıyla katkı verdiği iki ayrı dosya ile Geleneğin Hermenötiği, Sanat ve Tarihsellik konularını işleyen dergide Şevket Kotan makalesinde Kur’anî bazı kelimelerin nasıl bir süzgeçten geçerek farklılaştığını, aşındığı veya daraldığını irdeliyor. Kur’an’ın daha sahih bir şekilde anlaşılması arayışındaki insanlar tarihsel ve geleneksel süreçlerin nasıl bir perde hüviyeti kazandığını hermenötik bağlamda tartışan Kotan, en genel anlamıyla Kur’an kelimelerini kavramlaştırma süreçlerinin sözkonusu anlam aşınması veya daralmasından sorumlu olduklarını işaret ediyor.

Makalesinde İstiklal Marşı şairi Mehmed Akif’in “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı/Asrın idrakine söyletmeli İslam’ı” dizelerinde geçen “asrın idraki” konusunu “zamanın değişimi” ile “ahkamın değişimi” arasındaki hermenötik denge ve döngü bakımından ele alan Yasin Aktay, tarihselciliğin ortaya çıkardığı sorunları bir de bu perspektiften tartışma imkânı buluyor. “Vahiy tarihe tabi olabilir mi” keskin sorusunun yol gösterdiği yazıda vahiy mutlak olsa bile ona muhatap olan, onu okuyan insanın mutlak ve tarih üstü bir varlık olmadığına dikkat çekiliyor. Vahyin tarihselliğini iddia edenlerin, kendi tarihselliklerini ıskalamasındaki ironi yazının en önemli vurgusu. Ayşe Büşra Elmas’ın makalesi ise “hermenötik döngü” ve “gelenek” meselelerini fenomenolojiden hermenötiğe hareketiyle dikkat çeken Paul Ricoeur ile felsefi hermenötiğin en önemli ismi sayabileceğimiz Hans-Georg Gadamer üzerinden okuyor. Her iki filozofun hermenötik anlayışlarının karşılaştırıldığı makalede hermenötik bir çerçeve de sunuluyor. Dergide ayrıca ilahiyat çevrelerinin hermenötk bilince katkılarını inceleyen Yakup Kahraman’ın, “Das Parfum” filmini hermenötik bir analize konu edinen Sedef Açıkgöz’ün ve sanat, edebiyat ve sinema alanlarında hermenötik teemmüllerin getirebileceği katkıları tartışan Alperen Karapınar’ın makaleleri de dikkat çekiyor. Özellikle Derrida’yı Gadamer’e nazaran sol-Heideggerci olarak niteleyip tercih ettiğini bildiğimiz Amerikalı radikal hermenötikçi John D. Caputo’nun “Tanrı Tecrübesi ve İmkansızın Aksiyolojisi” başlığıyla sunulan ve Yasin Aktay’ın çevirdiği bir konferans tebliği de içerdiği birçok sav söz bakımından ilgi çekici.

@uzakkoku

Roma imparatorluğu nasıl tarih oldu?

Ünlü İngiliz tarihçi John B. Bury, Roma İmparatorluğu’nu parçalayan değişimler silsilesi ile bu çöküşte başat role sahip barbarların etkili saldırılarından Çağdaş Avrupa’nın yapısına kadar süregelen tarihsel bir akışı ayrıntılara boğulmadan ana hatlarıyla resmediyor kitabında. Toplam on beş seminerden mürekkep eserinde Hunlar, Vandallar, Vizigotlar, Franklar, Lombardlar, Alamanlar gibi çok sayıda krallığa ayrı başlıklar halinde değinerek bunların hukuki, idari sistemleri ve yapılarını da irdeliyor. Attila’nın Galya ve İtalya saldırılarından Anglo-Saksonlar Britanya’yı ele geçirmelerine kadar birçok tarihsel olayla ilgili sorulara da doyurucu cevaplar üreten Bury, günümüz Avrupa’sının tarihsel köklerine ışık düşürüyor.

Barbarların Avrupa’yı İstilası, John B. Bury, Kronik, 2020

Malazgirt’ten başlayarak İslam orduları tarihi

1071’de gerçekleşen ve zaferle sonuçlanan Malazgirt Savaşı’yla başlayan ve 1300’lere dek uzanan tarihsel kesit bazı bakımlardan Haçlılar Çağı olarak da nitelenebilir. Bir yandan Malazgirt’te Sultan Alparslan’ın kazandığı zaferle Müslüman Türklerin bütün Hıristiyan dünyasını işgal edeceği korkusuna kapılan papalık öncülüğünde 1097’de başlatılan Haçlı Seferlerinin diğer yandan 13. yüzyıldaki Moğol istilasının baskıladığı Müslüman dünya, Sultan Kılıçarslan, Selahaddin Eyyubi, Sultan Baybars gibi büyük komutanlar sayesinde bu kelepçeyi kırarak 14. yüzyılda Osmanlı devletinin kurulmasında kilit rol oynayan bir dönüşümü yaşadı. İslam tarihi uzmanı David Nicolle, bu kilit savaş ve dönüşüm devrini Müslümanlar açısından irdeliyor.

Haçlılar Çağında İslam Orduları, David Nicolle, 2020