Taşra epiği olarak ideolojileri Türkleştirme

AÇIKGÖRÜŞ KİTAPLIĞI/ MURAT GÜZEL/[email protected]
1.12.2012

Ahmet Çiğdem müzmin kötümser ve muhalif konumunu terk etmeden Türkiye’nin siyasi gündemine damgasını vuran ideolojik çekişmeleri kendine has üslupla değerlendiriyor.


Taşra epiği olarak ideolojileri Türkleştirme

Düşünceleri ve genel tavrı bakımından kötümser bir kişidir Ahmet Çiğdem. Entelektüel çıtayı mümkün olduğunca en üst seviyede tutar. Toplumsal gelişmelere ilişkin yargı ve analizleri bakımından da belki temel fikri yöneliminin oluştuğu dönemin kasveti bakımından son derece kasvetli ve kötümserdir. 1985’lerde yazmaya başlamış bir entelektüel olarak Ahmet Çiğdem’in 1990’lı yıllarda kaleme aldığı makalelerin revize edilmiş bir toplamı Taşra Epiği. iğdem, Taşra Epiği’nde Türkiye’nin siyasi-ideolojik gündemini sürekli meşgul eden liberalizm, sosyalizm ve İslamcılık gibi yaklaşımların Türk modernleşmesi sürecinde sürekli bir ‘Türkleştirme’ temrinine uğradığını ve bu temrinin söz konusu ideolojik ve siyasi yaklaşımların evrensele açılabilme kapasitelerini daraltıp birer “kapanma ideolojisi” haline dönüştürdüğünü iddia ediyor.

‘Türkleştirme’ temrininin böylece liberalizmden muhafazakârlığa, sosyalizmden milliyetçiliğe bütün ideolojik eğilimlerin, kolayca ‘denetlenebilir’ bir araca indirgediğini dile getiren Çiğdem, Türkleştirme ile “yerlileştirme”nin de birbirine karıştırılmamasını söylüyor: “İdeolojileri ‘Türkleştirme’ çabasının, ‘yerlileştirme’ faaliyetiyle karıştırılmaması gerekir - yerlilik, sadece bir durumun, bakışın, tecessüsün adı olabilir, bunlara ilişkin ideolojik bir tutumun değil. Kaldı ki, bir şeyi yerli kılabilmek için, edimin nesnesindeki özgün ögeyi olduğu gibi korumak zorunludur. Burada belirtmemiz gereken, ‘yerlileştirmenin’ bir ‘gelenek ve yerellik savunusu’na dönüşebilme tehlikesidir. Modernizasyon süreci içerisinde belki de en büyük politik ve toplumsal atılımı gerçekleştiren Kemalizmin kendisini ve dolayısıyla toplumu ‘Türkleştirirken’, kapalı bir taşra epiğine dönüşmesi, bu tehlikenin sonuçları hakkında aydınlatıcı bir bilgi sunar.”

Güncellenen İslamcılık tartışması dolayısıyla Çiğdem’in 1990’lardaki şu tespitini de hatırlatmak gerekiyor: “... İslâmcılık da hızla bir Türk ideolojisi olarak evrilmiş, İslâmcılığın siyasal temsilcileri söylemsel itirazlarına rağmen, bu evrilmeyi engelleme yönünde ciddi hiçbir adım atmamışlardır. İslâmcılık, Türkiye’nin tarihsel geriliğinin çıkmazlarına yönelik eleştirel varoluşuyla, bu geriliğin sahiplenilmesiyle sonuçlanan bir kapanmanın ideolojisi olarak varkalmayı seçmiştir.”

Lévi-Strauss ve yapısal antropoloji

Yapısal Antropoloji, Claude Lévi-Strauss adıyla özdeşlenen yapısal antropolojinin temellerini oluşturmaktadır ve yazarın en önemli eseridir. Bu kitaptan önce antropolog, gözlemlediği nesneyi tarihsel boyutları içinde betimlemekle yetiniyordu. Lévi-Strauss’un Yapısal Antropoloji’sinden sonra her şey değişti ve antropolojinin toplumsal gerçekliğin yapısal ve karmaşık niteliklerini, hatta insan ilişkilerini bile ortaya koyabileceği kanıtlandı. Lévi-Strauss, Yapısal Antropoloji’de, bütün bunların yanı sıra antropoloji öğretiminin karşılaştığı sorunları ve bunların nasıl aşılabileceğini de gösteriyor.

Yapısal Antropoloji, Claude Lévi-Strauss, Çev: Adnan Kahiloğulları, İmge, 2012

Mümtazer Türköne’nin İslamcılığı

Son İslamcılık tartışmasının önemli taraflarından biri olan Mümtazer Türköne İslamcılık hakkındaki düşüncelerini derli toplu olarak bir araya getirdi. Kitabı için Türköne “İslamcı düşünce, Türkiye için ana damarlardan biri. Türkiye’nin kaderi üzerinde etkili. Üstelik eleştiriye açık olmak gibi bir özelliği olduğunu biliyorum. Benim de akademik hayatımda edindiğim bir ‘İslamcılık uzmanlığı’ sıfatım var. Söylediklerimi önemsemesem bu kitabı kaleme almazdım. İnşallah eleştirilerim, hepimizin peşine düştüğü ‘hakikat arayışı’na bir nebze katkıda bulunur. 

Doğum İle Ölüm Arasında İslamcılık, Mümtazer Türköne, Kapı, 2012

[email protected]