Tehlikeli diaspora ve yıkıcı siyaseti

Necati Anaz / Uluslararası Güvenlik ve Siyaset Bilimci
18.06.2016

Bazen terörizme kadar giden diaspora siyasetiyle mücadele aslında bir hatt-ı müdafaa değil sath-ı müdafaadır ve o satıh bütün mazlum coğrafyasıdır. Anlamak isteyenler için aslında bu bir varoluş meselesidir.


Tehlikeli diaspora  ve yıkıcı siyaseti

Diaspora genel manasıyla anayurtlarından türlü sebeplerle ayrılarak başka bir ülkede azınlık olarak yaşayan göçmen topluluklarına denir. Bu azınlık grup, çoğu zaman, anayurdundan gelebilecek doğrudan bir tehdidin muhatabı olmadığı için yaşadığı misafir ülkeden anayurduna (veya istenmeyen bir başka ülkeye) karşı siyasal sonuçlar getirecek baskı siyaseti içerisine girer. Hatta izlenen bu siyaset diasporanın yaşadığı ülke için stratejik bir desteğe dönüşür. Ayrıca diaspora, üyelerine potansiyel avantaj ve kariyer olanağı da sağlıyorsa, diaspora siyaseti teröre varan siyasal davranışlara kadar uzayabilir. Bu grupların sayıları, adapte edildikleri ülkenin siyasetinde elektoral sonuç alabilecek sayısal ve/veya niteliksel çoğunluğa ulaştığında ise siyasal etkileri büyür ve bu gruplar uluslararası kamuoyunda daha fazla ses getirmeye başlar. Tabii bu muhalif durum her zaman anayurt için otomatik olarak bir tehdit unsuru oluşturduğu anlamına gelmez. Hatta demokratikleşmenin sağlanması, insan haklarının gelişmesi ve gelir dağılımında adaletsizliğin önlenmesi gibi temel konularda diaspora, anayurt için pozitif bir katkı da sağlayabilir (İsrail örneğinde olduğu gibi bazen bu diaspora çok güçlendiğinde yeni bir anayurt bile yaratabilir). Ancak konu gelişmekte olan bir ülke, Müslümanların çoğunlukta olduğu bir devlet ya da daha özelde Türkiye gibi artık kendi kendini yönetmek isteyen bir ülke olunca, diaspora ve şiddete varan siyaseti, nev-i şahsına münhasır bir hal alıyor. Diaspora, anayurduna bırakın pozitif katkı sunmayı, yıpratıcı ve yıkıcı siyasetin ana dinamosu bile olabiliyor (İşçi göçüyle oluşan Türk diasporası ayrı tutulmalı).

Dört yıkıcı muhalif grup

Bugün Türkiye yıkıcı muhalefetiyle karşı karşıya kaldığı dört diaspora grubu ve onların izlediği şiddet siyasetinin etkisi altındadır. Türkiye bu siyasetin kodlarını deşifre etmeden tam olarak gelecek hedeflerine ulaşamayacaktır. Bu dört yıkıcı muhalefet ise şu gruplardan oluşmaktadır. Birincisi ve en kadim Türkiye muhalifi diaspora grubu hiç kuşkusuz Avrupa’da ve Amerika’da yaşayan Yahudilerdir. Bu grup köken itibariyle Türkiye’den göç eden azınlıklardan olmasa da Türkiye aleyhine her türlü yıkıcı siyaset yapmayı sürdürmektedir. Bu grup her ne kadar 2000’ler öncesi Dünya Bankası’nın kapısında para dilenen bir Türkiye ile iyi geçiniyor olmuş olsa da Mavi Marmara olayından sonra her platformda Türkiye aleyhinde çalışan bir grup olmuştur. Bu Yahudi etkin sınıfı sadece Türkiye aleyhine çalışmamış aynı zamanda da farklı Türkiye muhalifi kesimlerin de bu manada akıl hocalığını da yapmıştır. Özellikle Filistin’de cereyan eden sistemli soykırımı dünya gündemine yeniden taşıyan bir Türkiye, bu grup için mercek altına alınması gereken bir ülke olmaktadır. Bundan daha da önemlisi Türkiye gibi güçlü bir ülkeden ziyade Fırat ve Dicle gibi Ortadoğu’nun can damarı olan iki su yolunun sınırları daha zayıf bir Kürt devletinin kontrolüne girmesi İsrail gibi teokratik bir devletin en temel hedeflerinden birisi olacaktır. Sadece bu sebep, Türkiye’nin zayıf düşürülmesi için yeterlidir. Zaman zaman Türkiye ile İsrail arasında stratejik ortaklıklar kurulsa bile bu durum yukarıda bahsedilen gerçekliği değiştirmeyeceği gibi nüfuzlu Yahudi lobisi hiçbir şekilde kendi ayakları üzerinde duran ve bölgesinde bağımsız bir siyaset izleyen Türkiye gibi güçlü bir ülkeyi istemeyecektir. Bu, Yahudi diasporasının İsrail için varoluşsal bir ödevi ve vazgeçemeyeceği ontolojik bir meselesidir.

Yahudiler kadar eski ve bir o kadar da güçlü diğer yıkıcı diaspora grubu ise Ermenilerdir. Bu grup özellikle Fransa ve ABD gibi ülkelerde geniş nüfuz alanlarına sahip olan etkili bir gruptur. Her ne kadar büyük bir kısmı Türkiye’den göç etmiş Ermeniler olmasa da bu grubun tek derdi vardır: Türkiye’yi 1915’e mahkum etmek. Siyasal ve finansal anlamda güçlü bir alt yapısı olan Ermeni diasporası, Türkiye için son derece yıkıcı ve tahrip edicidir. Bir dönemler diplomat suikastleri ve çeşitli dış misyonlara karşı saldırmak şeklinde faaliyet gösteren ASALA terör örgütüne yoğun destek verseler de bugünlerde Ermeni diasporasının yıkıcılığı algı yönetimi üzerinden Türkiye’yi uluslararası kamuoyunda soykırım yapan ülke olarak tanınmasını sağlamak olmaktadır. Örneğin Türkiye’nin imajının negatif anlamda tüm dünyaya yayılmasında önemli bir faktör olan Hollywood ve Avrupa sineması yoğunlukla Ermeni diasporası tarafından ya doğrudan desteklenmekte ya da sempatizan yönetmen ve oyuncular tarafından yönlendirilmektedir. Bu küçümsenemeyecek kadar büyük bir ayrıntıdır. Mesela bir Midnight Express (Geceyarısı Ekspresi, 1978) filmi Türkiye’nin 40 yılda inşa ettiği imajı 121 dakikada yerle bir edebilmiştir. Ancak bugün bu yıkıcı diasporanın geldiği nokta vahim bir durum ortaya çıkarmıştır. Bu grup artık Türkiye’den çok Ermanistan Ermenilerine zarar vermeye başlamıştır. Rusya ile Ağrı dağının arasına sıkışan Ermenistan aslında kendi diasporasının mahkumu ve bir o kadar da kurbanı olmaktadır.

Üçüncü ve en yıkıcı olanı ise 1990’lar ve öncesinin iyi yönetilemeyen siyasetinden peydahlanmış ancak bugün PKK terörünün finansal ve her türlü lojistik desteğini üstlenen Sol/Alevi/Kürt koalisyonu diasporasıdır (Bu kategorileştirme bir genelleme değil vakıaların toplamından çıkartılmış bir gözlemdir). Bu diaspora ilk zamanları Türkiye’nin Kürtleri için bir hak arama mücadelesi şeklinde ortaya çıksa da sonraları PKK’nın güdümüne ve yönetimine girmiş onun yurtdışı beyin gücü ve finansal kaynağı olarak büyümüştür. Bu grup sadece güçsüz bir Türkiye istemekle kalmamakta ayrıca bölünmüş, parçalanmış bir Türkiye de arzulamaktadır. Çünkü bu grup önceki diaspora gruplarının aksine bu topraklardan yurtdışına çıkmış gruptur, yani anavatanları Türkiye’dir. Hal böyle olunca en yıkıcı ve terörize edici olanı da haliyle bu grup olmaktadır. Halen Türkiye’de bağları olan bu grup tüm yıkıcılığıyla ayrıca Türkiye’yi Ortadoğu coğrafyasında zayıf düşürmek isteyen güçlerle de stratejik ortaklıklar yapmakta ve onların güdümünde terör siyaseti yürütmektedir. Bu diaspora çoktan Kürtlerin sosyal, kültürel ve siyasal haklarının savunulması olmaktan çıkmış Türkiye’yi rakip gören uluslararası odakların kullanışlı bir maşalığı olmuştur. Ermeni diasporasına benzer bir şekilde Türkiye Kürtlerini ve bazı varoş-fakir mahallelerini rehin almış ve onları şiddetin ateşine sürükleyerek kendi şiddet siyasetlerinin birer aleti yapmıştır. Kürtler bu diaspora için sadece kullanışlı birer süvari ve zamanı geldiğinde kaderine terk edilecek Amed’in kara çocukları olmuştur.    

Listeye yeni eklenen fakat aralarında en sinsi ve tahrip edici olan diaspora ise cemaat diasporasıdır. Bu grup, Türkiye’nin beyaz Türklerinden müteşekkil ve amaca ulaşmak için her türlü aracı ve ittifakı meşru sayan tarihin en Makyavelist, kalburüstü diasporasıdır. Sinsidir çünkü görünürde dost gibidir ancak topraksız büyüyen ve üzerine çullandığı her yararlı bitkiyi zehirleyen sarmaşık otuna benzer. Eğer komşunuzun bostanına zarar vermek istiyorsanız bir avuç sarmaşık alıp bahçesine atmanız yeterlidir. Bu topraksız büyüyen yayılmacı otun, sardığı faydalı her bitkiyi sessizce boğarak tahrip etmekte üstüne yoktur. Bugün Türkiye aleyhine dünyanın dört bir köşesinde yıkıcı propaganda yapıyorlarsa bunun nedeni hedeflerinde kontrol edemedikleri için yıkmaları gereken bir Türkiye olmasıdır. Bu yıkıcı zevat da yine Türkiye’ye destur çekmek isteyenler için son derece kullanışlı bir grup. Bugün Türkiye terörle mücadelesinde kısmen bir mesafe alabilmişse bu hiç şüphesiz güvenlik sektöründeki bir kısım topraksız sarmaşıklardan kurtulduğu içindir. Kuşkusuz daha bağımsız ve müreffeh bir Türkiye ancak bu diasporanın tehlikelerinin en aza indirilmesiyle mümkün olacaktır. Bu grubun kökleri hala Türkiye’nin bütün kılcal damarlarında mevcut olduğu için bu grupla mücadele ivedilikle fakat stratejik olarak yapılmalıdır. 

Kapsamlı siyaset stratejisi şart

Peki bu diaspora grupları neden Türkiye için kritik öneme sahiptir? Eğer daha barışçıl ve kendi ayakları üzerinde özgürce durabilen bir Türkiye istiyorsak bu dört yıkıcı diasporanın şerrinden bu coğrafyayı muhafaza etmemiz bir zorunluluktur. Bilinmelidir ki IRA terörü ancak ABD’nin İrlanda ayrılıkçılarına şiddet siyaseti için açtığı alanı kapatmasıyla son bulmuştur. Hakeza ETA da Fransa’nın desteğini yitirdiğinde İspanya hükümeti ile masaya oturmuştur. Anlaşılıyor ki Türkiye bu dört diasporanın zaman zaman birlikte fikir ve eylem birliği yaptığı gerçeğinden hareketle bu grupların yıkıcı ve şiddet siyasetiyle köklü ve uluslararası bir düzeyde yüzleşme yapmadıkça sınırlarında kalıcı bir barışı temin etmesi zorlaşacaktır. Bugün Avrupa’nın bir kısım ülkesi Türkiye’yi hala gelişmekte olan ülkeler kategorisinde görmek arzusuyla bu saydığım diaspora örgütlerine sınırsız alan açmakta ve onları Türkiye aleyhine beslemeye devam etmektedir. Bu, daha kat edilecek çok yolumuz var demektir. Dolayısıyla muhalif kontenjanından Batı ülkelerinde serbestçe şiddet siyaseti yapan bu gruplara karşı Türkiye’nin kapsamlı bir siyaset stratejisi geliştirmesi elzemdir. Bazen terörizme kadar giden diaspora siyasetiyle mücadele aslında bir hatt-ı müdafaa değil sath-ı müdafaadır ve o satıh bütün mazlum coğrafyasıdır. Anlamak isteyenler için aslında bu bir varoluş meselesidir. 

[email protected]