Tehlikeli oyun: Türk ile iş birliği

S. Koray Er / Hartford Seminary
10.09.2021

Angelo'nun II. Beyazıt'a ulaştırmak istediği mektuptaki detaylar göz önüne alındığında parçalanarak öldürülmesinin ve maruz kaldığı işkencenin sebebi anlaşılabiliyor: “Bütün bu topraklar sizi bekliyor. Siz majestelerinden başka ne iltica edeceğimiz bir makam ne de umudumuz var.”


Tehlikeli oyun: Türk ile iş birliği

Topkapı sarayının koridorlarında Sultan II. Beyazıt ile görüşmeyi bekleyen elçilerin yüz ifadelerindeki gerginlik okunabiliyordu. Heyet İtalya'nın Osimo bölgesindendi ve görüşmeyi ayarlayan Cristoforo Castracane isminde Müslüman olup, Osmanlı'ya sığınmış bir İtalyan'dan başkası değildi. İtalyan kaynaklarında "Magrino" veya "Macrino" olarak da bilinen Cristoforo, Sicilya'nın Castroleone bölgesinde feodal bir lordu ve Osimo`dan gelen heyet Beyazıt`ın huzurunda beklerken İstanbul`da bulunmaktaydı.

Son umut olarak Türk

Cristoforo`nun hazin sonunu ilerleyen satırlarda aktarmak üzere II. Beyazıt ile görüşmek için gelen heyetin hikayesine dönelim... Heyet, Osimo Lordu Boccolino Guzzoni tarafından gönderilmişti. Boccolino 1486 yılında Burgundy ve Milan düklerinin hizmetinde bulunduktan sonra günümüz İtalya'sında Ancona`ya bağlı Osimo kasabasında kendisini lord ilan etmişti. Çok geçmeden Kardinal Domenico Della Rover ve Milanlı Kaptan Gian Giacomo kumandasındaki papalık güçleri tarafından kuşatıldı. Çaresiz kalan Boccolino biri kuzeni Pietro Balignani olmak üzere iki adamını II. Beyazıt'tan yardım istemek için gönderdi. Türk, o dönemde aciz kalınca son bir umut olarak huzuruna müracaat edilendi.

Osimo`dan gelen heyet lorları Boccolino`nun talimatıyla Türk sultanına Osimo`ya askeri çıkartma yapmasını teklif ediyordu. Üstelik aynı heyet II. Beyazıt`ın babası Fatih Sultan Mehmed`in stratejik bir hata yaptığını İtalya'nın fethinin önünü açacak doğru çıkartma noktasının Otranto değil de daha kuzeyde ve merkezi bir bölge olan Osimo olduğunu söylemekteydi. Osimo, Floransa, Venedik ve Roma olarak bilinen askeri düğüm noktasının merkezindeydi. Türklerin asıl hedefinin Roma olduğunu onlar da bilmekteydi. Acaba II. Beyazıt babasının rüyası olan Kızıl Elma (Roma)`ya ulaşabilecek miydi?

İstanbul`da başlayan görüşmeler Venedik`te de devam etti. Bu sefer II. Beyazıt güvendiği bir adamı Alessio`yu kendisini temsilen görevlendirdi. Boccolino da Bartolomeo Ricci isminde birisini Venedik'te görüşmeleri sağlaması için gönderdi. Haliyle bu kadar siyasi aktivitelerin Venedik idaresinin gözünden kaçması mümkün olamazdı ve öyle de oldu. Venedik idarecileri durumu Papa VIII. Innocent ve diğer İtalyan idarecilere bildirdiler. Neticesinde Papa'nın emri ile bir dizi tutuklama yapıldı. Artık gerek papalığın ve gerekse bütün İtalya'nın Osimo lordu Boccolino`nun Türkler ile iş birliği yaptığından kuşkusu yoktu.

Vücudu parçalandı

Boccolino ise gelişen hadiseler neticesinde daha fazla beklemek istemiyordu, şehri kuşatma altındaydı ve Türklerin askeri desteğine ihtiyacı vardı. Yazılı bir anlaşma hazırlatıp yeğeni Angelo Guzzoni ile birlikte II. Beyazıt`a gönderdi. Yola çıkan Angelo`nun -daha İtalya dışına bile çıkamadan- Lecce`de önü kesildi ve tutuklandı. Zincirlere vurulan Angelo, Roma`ya gönderildi. Orada ayakları ve kolları dört ayrı ata bağlı bir halde çekilerek vücudu parçalara ayrıldı. Ne kadar acımasız ve vahşice bir ölüm değil mi? Bu şeklide Türkler ile iş birliği yapanlara mesaj verilmiş oluyordu: Türk`e çalışırsanız sonunuz böyle olur...

Gerçi, Angelo`nun II. Beyazıt`a ulaştırmak istediği mektuptaki detaylar göz önüne alındığında talihsiz ölümünün ve maruz kaldığı işkencenin sebebi bir nebze olsun anlaşılabiliyor: "Bütün bu topraklar sizi bekliyor. Siz majestelerinden (II. Beyazıt) başka ne iltica edeceğimiz bir makam ne de umudumuz var."

Evet, bu sözler Boccolino`nun Türk sultanına gönderdiği mektuptaki ifadelerden birisiydi ve yeğeni Angelo`nun talihsiz sonunu hazırlamıştı.

Sadece bu kadar mı? Tabii kî hayır! Boccolino, II. Beyazıt'ı teşvik etmek için mektubunda İtalya'nın bölünmüşlüğünden, halkın Kilise ve seküler idarecilerin zulmü altında yaşadığından ve yerel halkın kendisini kucak açarak karşılayacağından bahsetmekteydi. Üstelik mektupta çıkartmanın nereye yapılacağı mesela Recanati sahili gibi detay bilgiler de mevcuttu. Suç büyüktü!

Lakin, bir şartları vardı o da dini ibadetlerini özgürce yerine getirebilme ve yerel özerklik. Onun haricinde bütün İtalya`yı Türkler ele geçirse umurlarında değildi. Papanın şahsında papalığa düşmanlıkları ve var oluş mücadeleleri onları böyle bir karar almaya yani Türk`e müracaat edip onunla iş birliği yapmaya itmişti. Hem, Türkler idareleri altındaki gayr-i Müslümlere dini serbesiyet ve yaşam hakkı vermekteydi. Dolayısıyla papalığın baskıcı idaresi altında yarı-köle konumunda bir hayat yaşamaktansa Türk'ün müsamahalı idaresinde bir özerklik tercih edilirdi.

Suikast suçlamasıyla asıldı

Ancak, yeğeni Angelo`nun İstanbul yolunda Lecce`de tutuklanması ve akabinde öldürülmesi Boccolino`nun bütün umutlarını tarumar etti. 1487 yılında papa VIII. Innocent ile barış anlaşması yapmak zorunda kaldı. Belki bu anlaşma için arabulucuk rolünü üstlenen Medici ailesinden Lorenzo`ya teşekkür etmeliydi. O an için kellesini kurtaran Boccolino Floransa`ya yerleşti fakat 1493 yılında ani bir karar ile Milan`a taşındı. Rahat bir hayat sürmesi beklenen Boccolino`nun sonu yeğeni kadar vahşice olmasa da ölümle sonuçlandı ve Napoli kralına suikast suçlaması ile asıldı.

Gerçekten böyle bir entrikanın içerisinde miydi yoksa eski defterler tekrar mı açıldı bilinmez ama ölümüne papa VIII. Innocent şu tepkiyi vermişti:

"Hristiyan dininin tahribine çalışan güçlü Türk ile kalleşçe ve korkusuzca entrika çevirmekten geri durmayan hatta bu amaçla sayısız elçi gönderen (Boccolino) şerrin/kötülüğün kuyusuna yuvarlandı."

Papa Boccolino`yu Türk ile iş birliği yaptığı gerekçesiyle cehennem ile lanetlemişti ama Türk'e müracaat eden sadece Boccolino muydu? Tabii ki hayır! O donemde irili ufaklı büyüklükteki birçok İtalyan şehir devleti yöneticisi Türklerin kapısını çalmaktaydı. Bu yöneticilerden birisi de yazımızın başında ismini zikrettiğimiz Osimo`dan gelen heyete arabuluculuk yapan Cristoforo Castracane`den başkası değildi.

Castroleone`nin feodal lordu olan Cristoforo`nun toprakları üst düzey bir piskopos tarafından gasp edildi ve çaresizlik içinde Osmanlı'ya sığındı. Sultan II. Beyazıt Cristoforo`yu sıcak karşıladı, çeşitli hediyeler sundu. Hatta ona yakın zamanda Venediklilerden alınan Neogroponte`nin idaresini söz verdi. Sultan daha sonra fikir değiştirip Cristoforo`ya bir zehir takdim edip kardeşi Cem Sultan'ı öldürmesi için görevlendirdi.

Türk atı ile hava attı

Cristoforo`nun ismine kaynaklarda tekrar 1490 yılında rastlamaktayız. Venedik`te karaya adım atar atmaz tespit edilip tutuklandı ve Roma`ya gönderildi. Orada ise vücudunun uzuvları parçalara ayrılır. Ferrara merkezli bir başka kaynak ise benzer ifadelerde bulunmakta; şehirde (Venedik) Türk atı ile hava attığı ve Roma`da zehirlemeye teşebbüsten (Cem Sultan'ı) işkence ile öldürüldüğü belirtmektedir.

Cristoforo`nun sonu da Angelo gibi olmuş, vücutları Türk ile iş birliği yaptıkları gerekçesiyle parçalara ayrılmıştı. Şerefli bir ölüm onlara layık görülmemiş, Hristiyan dünyasının en büyük düşmanı Türk'ün kapısını çalmak, hatta onu İtalya'nın işgalinde teşvik etmek onlara ancak aşağılık suçluların yüzleşeceği bir sonu hazırlamıştı.

Özellikle İstanbul'un fethinden sonra Türklerin Batı'ya yönelik hızlı ve durdurulamaz ilerleyişleri İtalyanlar üzerinde büyük korku oluşturmuş, Türk tehdidini yakından tecrübe etmişlerdi. Böylesine bir korku ve endişenin hâkim olduğu bir coğrafyada ise Türk'e müracaat edip ona hizmet edenlere ise tahammülleri yoktu ve onları -örnek teşkil etmesi gayesiyle- en acımasız bir şekilde cezalandırıyorlardı. Hükmü ise dini bir makam olan papalık vermekte ve iş birlikçilerini cehennem azabı ile lanetlemekteydiler.

Ya Papalar? Türklere çalışıyor suçlaması ile insanlara işkence altında bir ölümü layık görenler, onlar çok mu masumdu? Türk'e müracaat eden, ondan askeri yârdim isteyen ve onunla iş birliği yollarını arayan papaları da bir sonraki yazı dizisinde ele alalım...