Tekbir, kader, takdir-i ilahi ve afetler üzerine

Kâmil Yeşil/ Yazar
3.03.2023

Deprem takdir-i ilahidir, çünkü Allah'ın bilgisi ve iradesi ile, O'nun istediği zamanda, O'nun istediği şiddette ve yerlerde olmuştur. Fakat bundan ibaret değildir. Deprem, önlemlerle, can kaybı en aza indirilebilir bir tabii afettir.


Tekbir, kader, takdir-i ilahi ve afetler üzerine

Fransız papaz Ernest Renan'ın İslam'ın bilime, felsefeye dolayısıyla gelişmeye engel olduğu iddiasını "L'Islamisme et la science" (İslam ve Bilim) konferans metninde (29 Mars 1883) okudum.

Renan'ın iddiasına göre bir yerde yangın çıkınca Müslümanlar onu söndürmek için kıllarını bile kıpırdatmazlar sadece seyrederlermiş ve Allahüekber diyerek yangının kendiliğinden sönmesini beklerlermiş. Renan'ın iddiasına göre İslam dünyası bundan dolayı "geri kalmış". Papaz Renan, "İslam istese de ilerleyemez, İslam ile bilim çatışır, İslam ülkeleri hep böyle kalacaktır." diyor. Renan, bu hezeyanlardan sonra sert itirazlara uğradı. Bu reddiyelerin en meşhuru Namık Kemal'in yazdığı ve Fuad Köprülü'nün yeniden yayınladığı Renan Müdafaanâmesi (İslamiyet ve Maârif) adlı eserdir ve naklettiğim satırlar bu esere aittir.

Renan'ı tekrar ediyorlar

Bu kitap, Tanzimat dönemi gazetecilerinin bile ( âlimlerden, müderrislerden, şeyhülislam ve müftülerden bahsetmiyoruz) ne derin İslamî bilgiye sahip, kaynaklara vakıf ve İslam konusunda ne büyük hassasiyete sahip olduklarını gösterir. Bu açıklamayı günümüzün akademisyen, yazar ve gazetecilerine ithaf ediyorum!

Renan'ın iddiasını günümüzün gazeteci, siyasetçi, akademisyenleri de tekrar ettikleri için hemen söyleyeyim. Evet, Müslümanlar önemli olaylardan sonra hemen tekbir getirir, "Allahüekber" derler. Zira Müslümanlar her daim Allah'ı yüceltmek, ululamak, O'nun yüceliğini ilan ve ikrar etmekle mükelleftirler, Allah'tan başka büyük yoktur: Bu imanın ifadesidir.

Renan'ın dediği bir Hadis kaynaklarda geçer. Kelime kelimesine aynı olmasa bile insanlar, yangın, sel, savaş, düşman istilası gibi durumlarda hemen tekbir getirir, yüksek sesle Allahüekber derler. Bu eylemin birçok anlam vardır. Öncelikle acil durumlarda Allahüekber nidası, S.O.S, ambulans sireni örneğinde olduğu gibi yüksek sesle İMDAD istemektir. Maksat olayı duyurmak, insanları yardıma çağırmaktır. 1444 sene önce Müslümanların haberleşmede, imdatta, bir araya toplanmada kullandıkları parola tekbirdir, Allahüekber nidasıdır. Tekbirle çağrı, Peygamberin birçok işinde de vardır. Bu, Müslümanları diğer dinî gruplardan hem ayırır hem de insanlar sesin geldiği yere koşarlar. Allahükber diyerek seslenmenin sebebi ne ise sonra onun gereği yerine getirilir. Toplanan cemaat o zaman yangını söndürür, sele kapılanları kurtarır, düşman hakkında bilgi sahibi olur, vs. "Bir yerde yangın çıktığını gördüğünüz zaman 'Allahü Ekber' diyerek tekrar tekrar tekbir alınız. Zira tekbir yangını söndürür." demenin izahı budur.

Yegane sığınak Allah

Yangın anında tekbir getirmek, aynı zamanda Allah'tan yardım istemektir. Allah c.c kendisine olan yönelimi duyar, duaya icabet eder. Yağmurlarla, rüzgârın yönünü değiştirmekle, feryad seslerini insanlara duyurmakla yangının söndürülmesinde kullarına yardım eder.

Felaket anında insanların -müslüman olsun, olmasın- yegane sığınakları Allah'tır. Allah, kullarının hataları, yetersizlikleri vs. sebeplerle kaderde takdir edilmiş olsun-olmasın, her daim kendisine yönelmesini, yardımın kendisinden istenmesini bekler. Bu bazen topyekûn bir iltica, yardıma çağırma, yönelme şeklinde olur ki bu durumlar daha çok felaket zamanlarıdır. Allah kullarının felaket zamanlarında da neşeli ve refah zamanlarında da kendisine kulluk edilmesini, her hâlükârda kendisinin ululanmasını ister. Felaket anında bile Allah'ı ululamayan, O'nu hatırlamayan, yardımı O'ndan istemeyen kullar ne büyük cahildir, ne büyük hüsrandadır! Şükür ki en zor zamanlarımızda da hatırladığımız, yardımını istediğimiz, ululadığımız bir Rabbimiz, bir Allah'mız var!

Depremde kurtarılan canların, kurtarıcıların, yakınları kurtulanların tekbir getirmelerinin sebebi budur.

O'nun izni gerekir

Gazeteler, televizyonlar, internet siteleri vs. defalarca "Artık bu enkaz altından canlı çıkılamaz, üzerinden şu kadar saat geçti" denilen yerlerden nice çocuk, yaşlı, hasta vs. sapasağlam, bazısı gülerek, bazısı tam bir teslimiyet halinde, bazısı dışarıdakilerden daha metin olarak çıkarılmadı mı, kurtarılmadı mı? Bunun adına "mucize" denilmedi mi? Allahüekber diye nida etmek işte o "ölü"yü günler sonra enkaz altından kurtaran Allah'a, "Allahım sen ne büyüksün" demektir. Öldürmeyen Allah öldürmez, demektir.

İnsanı, enkaz, yara, açlık, susuzluk, havasızlık, gıdasızlık öldürmez, ölmek için O'nun emri, O'nun izni gerekir, ey Allahım, yaratırken zaten mucize idik, yaşatırken de mucizene şahit olduk, sen ne büyüksün demektir, tekbir.

O zaman aşk ile bi daha diyelim: ALLAHÜEKBER!

Bu tekbiri "Atatürk ekber" diye mevlid yazanlar, Allah'tan başka büyük tanıyanlar, Allah'ın en büyük olarak ilan edilmesinden rahatsız olanlar anlayamaz.

Ernest Renan'ın bu inceliği anlamaması normal, fakat "içimizdeki İrlandalıların" anlamaması normal değil. Meğer Renan'dan daha cahiller varmış.

Mehmet Akif'in eleştirisi

Daha önceki deprem, sel gibi afetlerde kimler "takdir-i ilahi" "kader" dediler bilmiyorum. Sözlerinin bağlamı ne idi, sadece bu sözleri mi sarf ettiler onu da bilmiyorum. 6 Şubat 2023 depreminden sonra bu sözü hiç duymadım. Birileri ağzından kaçırmış, kastını aşan bir yorum yapmış, cehaletinin kurbanı olmuş ve bu türden sözler etmiş olabilir. Tabii ki bu kör tevekküle sahip çıkacak değilim.

Mehmed Âkif, Safahat'ta Vaiz Kürsüde şiirinde

bu anlayışı şöyle eleştirir:

"Kadermiş!" Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru:

Belânı istedin, Allah da verdi... doğrusu bu.

Talep nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar,

Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var?

"Çalış!" dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,

Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!

Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,

Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!"

İlahiyat camiasının yazdıklarında, Diyanet'in hutbe ve vaazlarında defalarca tekrar edilen bir şiirdir bu. Fakat bazı kulaklara girmemiş anlaşılan. Tekrar edelim. Bundan sonra da o tür kulaklara girmeyecektir. Fatura yine İslam'a ve Müslümanlara çıkarılacaktır ki bu da kadere dahildir. Herkes biliyor ki depremde, selde, yangınlarda, kuraklıkta kulların ihmalleri, hataları hatta kasıtları vardır. Deprem özelinde bu hatalar çok söylendi. El-hak doğrudur tespitler. Eden bulur, demişler. Kim, ne yanlış yaptı ise cezasını en ağır şekilde çeksin. Buna da eyvallah.

Bütün bunlara ilaveten diyoruz ki 6 Şubat depremi de ondan önceki ve (Allah korusun) sonraki depremlerin, yangınların, sellerin, kuraklıkların, Kader'le ilişkisi, Allah'ın bilgisi, iradesi, hükmü yani takdir-i ilahi ile ilgisi vardır ve biz bu durumu "Her şey (hayır-şer) Allah'tan" diye ikrar ederiz. Her şey Allah'ın elindedir. Hüküm O'nundur. O, ne derse o olur. Depremin Kaderle ilgili yönüne şu sorular gerekli cevabı verir sanırız.

Neden o gün?

Deprem başka tarihlerde değil de neden 6 Şubat 2023'te oldu? Neden saat 4.17'de, neden başka şehirlerde değil de Kahramanmaraş'ta ( ve diğer 10 ilde), neden 7.8 şiddetinde oldu? Bunlar hep takdir-i ilahidir. Ölenlere bakarak Takdir-i ilahiye itiraz edenlere soralım. Yaralananların kurtarılmasında Allah'ın takdiri yok mu? Hastanede tedavi, tedaviden sonra hayatta Allah'ın takdiri yok mu? Yapı kurallara uymasına rağmen yıkılan binalara ne diyeceğiz? Kuran-ı Kerim'den öğreniyoruz ki nice kavimler kayaları oymuş, sarsılmaz yuvalar yapmış fakat felaket/ölüm onları yuvalarında yakalamıştır. "Tanrı bile batıramaz" denilen Titanic ilk seferinde, birkaç saat içinde depremsiz helak olmuş, koronadan 100 binin üzerinde insan Türkiye'de, milyonlarca kişi dünya genelinde hayatını kaybetmiştir. Bütün bunlarda Kader'in eli vardır. Müslüman böyle iman eder. Ancak dediğim gibi kula düşen görevler vardır, kul vesilelere sarılır, bundan geri kalamaz. Her iyi sonucu bilime, teknolojiye, önleme, tedaviye, mühendisliğe bağlayıp Allah'ı dışta bırakmak imana, Amentü'ye aykırıdır, şirktir. Vesileleri, tedbiri, Allah yerine koyamayız. Tarih de şahittir ki bilim, akıl, tedavi, teknoloji kadere yenilmiştir. Bu olguları Tanrı ve O'nun iradesinden ayrı ve üstün tutmak, insanı kaderi "yaratan" olarak görmek modern sapkınlıktır.

"Kadere cahiller inanır", diyen inkarcılar depremin ardına saklanıp imanımıza saldırıyorlar ki bunun farkında olalım. Kaderi inkar edenlerle aynı topraklarda yaşayabiliriz fakat onlar gibi kafir olamayız.

Son söz : Deprem takdiri ilahidir, çünkü Allah'ın bilgisi ve iradesi ile, O'nun istediği zamanda, O'nun istediği şiddette ve yerlerde olmuştur.

Fakat bundan ibaret değildir. Deprem, önlemlerle, can kaybı en aza indirilebilir bir tabii afettir.

[email protected]