Terör bumerangı

Faruk Önalan / Yazar
30.12.2022

Geçmiş yıllarda yaşanan hadiseler bir gerçeği ortaya çıkarmıştır; terörizm bumerang gibidir ve bir gün onu tutan ele mutlaka geri dönmüştür. ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton "bugün savaştığımız insanları yirmi yıl önce biz finanse ettik" itirafında bulunmuştu. Fransa'da yaşanan şiddet olaylarını da bu doğrultuda değerlendirmek yerinde olacaktır.


Terör bumerangı

PKK; Birleşmiş Milletler, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği'nin (AB) uluslararası terör örgütleri listesinde yer almaktadır. Buna rağmen PKK ve uzantılarının, gerek Avrupa gerekse ABD'de haraç toplama, eleman kazandırma, gösteri ve propaganda gibi çeşitli faaliyetlerine göz yumulmaktadır. İngiltere dahil olmak üzere Avrupa başkentlerinde örgüt elebaşının resimleri ile yapılan yürüyüşler "barışçıl protesto gösterisi" olarak nitelendirilmekte, herhangi bir müdahalede bulunulmamaktadır. Hatta söz konusu eylemler güvenlik güçlerinin koruma şemsiyesi altında gerçekleştirilmektedir.

70'lerde kök salmaya başladı

1978 yılında kuruluşunu ilan eden PKK, hemen iki yıl sonra Fransa'da yavaş yavaş kök salmaya başlamıştır. 1981 yılında François Mitterrand'ın Cumhurbaşkanı olması ile bu süreç daha da hızlanmıştır. Görev yaptığı 14 yıl boyunca örgütün güçlenmesi yolunda çok büyük destekler verilmiştir. Karısı Danielle Mitterrand ise, "Abdullah Öcalan'ın kalbimde özel bir yeri var. Yıllardır onlar için mücadele ediyorum" diyecek kadar koyu bir PKK destekçisiydi. Öcalan, o dönem yapmış olduğu açıklamalarda, Fransa'da geniş bir kitleleri olduğunu ve buradan büyük bir maddi gelir elde ettiklerini ayrıca Fransız hükümetinden de büyük destek gördüklerini dile getirmiştir. Şimdi bu misyonu, adına kurulan vakfın Başkanı olan oğlu Gilbert Mitterrand üstlenmektedir. Mitterrand sonrası göreve gelen Jacques Chirac, Nikolas Sarkozy, François Hollande ve mevcut Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından bu tutum devam ettirilmiştir.

Yakın ilişki manşetlerde

Fransız istihbarat servislerinin, PKK'lı isimlerle olan yakın ilişkisi Fransız gazetelerine de manşet olmuştur. Bu noktada örnek olarak sunulan isimlerden biri, örgütün Fransa yapılanmasının önde gelen isimlerinden, Türkiye'nin "Kırmızı Bülten" ile aradığı Rıza Altun'dur. Ülkenin önemli gazetelerinden Le Monde, Altun'un 2000'li yılların ortalarında İran'dan geldiğinde, havaalanında kendisini Fransız ajanlarının karşılayacağına dair bilgi sahibi olduğunu yazmıştır. Fransız gazetesinde vurgulanan şu cümle, ilişkinin boyutunun anlaşılması noktasında önemlidir: "Bu üst düzey Kürt(!) yetkiliyle (Rıza Altun) ilişkiler oldukça ihtiyatlı, ancak kesin anlaşmalar ve çıkarlar doğrultusunda kuruldu." ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıkların Kontrolü Ofisi'nin, 2009 yılında Kongra-Gel'in(PKK) uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla kara listeye aldığı üç isimden biri Altun'dur. Diğer iki isim ise, PKK elebaşlarından Murat Karayılan ve Zübeyir Aydar'dır. Brüksel'de yaşayan ve hakkında kırmızı bülten ile yakalama kararı olan Aydar, AB binalarına rahatlıkla girebilmekte, toplantılara katılabilmektedir. Uyuşturucu ticareti ile örgüt Avrupa'da yaklaşık 1,5 milyar dolar gelir elde etmektedir. Hem Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (EMCDDA) hem de Europol'ün hazırladığı AB Uyuşturucu Piyasası Raporu'nda bu durum açık bir şekilde gösterilmektedir. Ayrıca AB istihbarat raporlarında PKK uyuşturucu trafiği hakkında detaylı bilgiler sunulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı çalışmalarına göre PKK, Avrupa uyuşturucu trafiğinin yüzde seksenini kontrolü altında tutmaktadır. Bu ağın önemli kısmı ise Paris merkezli olarak yönetilmektedir.

Eğitim desteği

PKK'nın Suriye kolu YPG/SDG'ye eğitim veren ülkelerin başında Fransız ordusu gelmektedir. Özel Kuvvetlerin SDG'ye "danışmanlık" hizmeti sunduğuna dair açıklamalar bizatihi Fransa Savunma Bakanlığı tarafından yapılmıştır. Suriye'nin kuzeyindeki birlikler mevzusunda Bakanlığın, "özel kuvvetlerle ilgili hiçbir zaman derin detaylara inmiyoruz zaten adı üstünde bu kuvvetler özel" cevabı oldukça manidardır. Bu izahatın Merasim Sokak terör saldırısından yaklaşık dört ay sonra gelmesi ayrıca dikkat çekicidir. Zira o saldırının faili olan terörist, Türkiye'ye Suriye üzerinden girmiş, gerekli eğitim ve talimatları oradan almıştır. Paris terör saldırılarından sonra dayanışma içinde olan Amerikan, Fransız ve Belçika istihbarat servislerinin Ankara'da terör saldırısını gerçekleştiren teröristin bağlı olduğu YPG'ye destek sunmaları elbette Türkiye açısından kabul edilebilir bir durum değildir. 2019 yılında ise dönemin Fransa Genelkurmay Başkanı François Lecointre, Suriye'nin kuzeyinde yer alan Haseke'de PKK/SDG unsurlarını bizzat ziyaret etmiştir. Anadolu Ajansı ise, yapmış olduğu bir araştırmayla, Fransız ordusunun Suriye'de faaliyet gösterdiği dokuz noktayı ifşa etmiştir. Bu önemli araştırmacı habercilik örneği, gerek Paris yönetimi gerekse Suriye'deki müttefikleri PKK/YPG'nin tepkisine yol açmıştır. PKK, terör örgütü olarak kabul edilmesine rağmen, Elysee Sarayı uzun yıllar boyunca örgüt faaliyetlerine göz yummuş, yeri geldiğinde destek vermekten imtina etmemiştir. Devletin bir numarası, PKK/SDG'nin sözde üst düzey yöneticilerini Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ağırlamıştır. Yakın zamanda eski Cumhurbaşkanı Hollande'ın da katıldığı bir televizyon programında gerçekleştirilen bir kitap tanıtımında PKK'lı isimler kollanırken Türkiye, "casusluk", "yıldırma" ve "suikastlar" başlıklarıyla açıkça hedef alınmıştır.

Sözde gençlik merkezi

Fransa genelinde PKK ile direkt bağlantılı olmak üzere yirmiden fazla sözde dernek ve kuruluş vardır. Paris'in Evry bölgesinde varlığını sürdüren sözde "Ciwanên Azad Zinar Raperîn Gençlik Meclisi", 17 Şubat 2016 tarihinde Ankara Merasim Sokak terör saldırısını (29 kişi hayatını kaybetmiş 75 vatandaş da yaralanmıştı) gerçekleştiren Zinar Raperin kod adlı Abdulbaki Sömer adına açılmıştır. Üstelik söz konusu bu sözde gençlik merkezi, terör saldırısından iki ay sonra Fransız makamlarının da onayı ile faaliyet yürütmeye başlamıştır. Marsilya'da göz yumulan "ideolojik eğitim kampı" da bunlardan biridir. 2013 yılında üç PKK'lı kadının öldürüldüğü "Enformasyon Merkezi" ve geçtiğimiz günlerde -savcılık kayıtlarında da sabit olduğu üzere- "yabancı düşmanı" bir Fransız vatandaşı tarafından saldırıya uğrayan "Kültür Merkezi" de PKK ile iltisaklı derneklerdir. Bunun yanında sözde sosyal yardım kuruluşu adı altında kurulan dernekler aracılığı ile toplanan paralar direkt olarak örgüte aktarılmaktadır. Ve bu yapılanmaların tamamı Fransız istihbarat servislerinin kontrolü altındadır.

Geçmiş yıllarda yaşanılan hadiseler bir gerçeği ortaya çıkarmıştır; terörizm bumerang gibidir ve bir gün onu tutan ele mutlaka geri dönmüştür. ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton "bugün savaştığımız insanları yirmi yıl önce biz finanse ettik" itirafında bulunmuştu. Son günlerde Fransa'da yaşanan şiddet olaylarının temelini de bu doğrultuda değerlendirmek yerinde olacaktır. Bugüne kadar devletin en üst makamları tarafından sırtları sıvazlanıp, büyük destek gören PKK bağlantılı yapılar Ahmet Kaya Kültür Merkezi'ne yönelik saldırı sonrası Paris sokaklarını yangın yerine çevirmişlerdir. Kamu binalarına zarar verilmiş, polis araçları, otobüs durakları, mağazalar kullanılamaz hale getirilmiştir. 50'ye yakın Fransız polisi yaralanmıştır. İlgisi olmamasına rağmen Türkiye hedefe konulmaya çalışılmış, bazı Fransız gazeteleri de bu dezenformasyon kampanyasına alet olmuştur. Fransa aşırı sol lideri Jean-Luc Melanchon dahi PKK'lı göstericilerin arasında yer alıp açık destek vermiştir. Oysaki saldırı eylemini gerçekleştiren şahsın, resmi demiryolu şirketi SNCF'den emekli olmuş, makinist Williams M.(69 ) adında, yabancı karşıtı bir Fransız vatandaşı olduğu ortaya çıkmıştır. Söz konusu kişi daha önce de, iki defa cinayete teşebbüsten yargılanmış, geçtiğimiz yıl elinde kılıç ile bir göçmen merkezine saldırmaktan tutuklanmış ve bu ay tahliye olmuştur. Gerçekler apaçık ortada iken, PKK'nın yalanlarına alet olan ve olayları perdelemeye çalışan Fransız basını, doğru ve tarafsız habercilik konusunda sınıfta kalmıştır.

Çığırından çıkan olaylar, terör merkezi Kandil'den gelen talimatla durulmaya başlamıştır. Örgüt yönetimi, Avrupa'daki desteğini kaybetme çekincesiyle, "eylemlere (artık) şiddet bulaştırmayın" mesajını iletmiştir. Her ne kadar perdelenmeye çalışılsa da, PKK/SDG'nin çehresi net şekilde belirginleşmiş, Fransız vatandaşları ülkeyi yangın yerine çeviren terör örgütü ile yüzleşmiştir. 1999 yılında Öcalan tutuklandığı zaman başlayan şiddet eylemleri, her olay sonrası tekrar tekrar ortaya çıkmıştır. Fransa'nın 2001, AB'nin ise ancak 2004 yılında PKK'yı terör örgütü olarak tanıması bugün yaşanılan olayların ana sebeplerinden biridir. Aradan geçen uzun zaman diliminde örgüt, rahat bir şekilde, her alanda geniş hareket zemini bulmuştur. Paris yönetimi bu tehdidi uzun süre sümen altı edemez haldedir. Gerekli tedbirlerin alınması noktasında ağır davranılması durumunda, yakın zaman içinde telafisi zor sorunlarla baş başa kalınması uzak ihtimal değildir. Üstelik bu sorunlar sadece terör ile sınırlı kalmayacaktır, uyuşturucu kaçakçılığı, organize suçlar başta olmak üzere çeşitli kriminal olaylar, tüm Avrupa'nın başını fena ağrıtacaktır. Sonuç olarak, yılanla yatağa giren neticelerine katlanmak zorundadır.

[email protected]