Terör neden şimdi?

Hamit Emrah Beriş / Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi öğretim üyesi
18.11.2022

PKK'nın kuruluşundan itibaren en önemli amaçlarından biri Türkiye'yi güvenlik sorunlarıyla meşgul etmek. Türkiye'nin bölgesel aktör olmaktan küresel bir güç durumuna geçmesini engellemek isteyen büyük devletlerin PKK'yı bu amaçla kullandıkları biliniyor. Son dönemde Türkiye'nin küresel iddialarının artmasıyla terör eylemi arayışının artması da tesadüf değil.


Terör neden şimdi?

13 Kasım 2022 Pazar günü İstiklal Caddesinde patlayan bomba terörün karanlık yüzünü bir kez daha gösterdi. Her şeyden önce şunu hatırlatmak gerekiyor: Terör örgütlerinin hedefleri açısından sivil veya güvenlik gücü bağlamında bir ayrım yapmak doğru değil. Hedef durumunda olan güvenlik gücü mensuplarının sivillerden tek farkı, aldıkları eğitim nedeniyle kendilerini koruma kabiliyetlerinin daha fazla olması. Bunun dışında, terör eyleminin sivillere ya da resmî görevlilere yönelmesi açısından hiçbir fark yok. Daha açık şekilde ifade edelim: Terör terördür.

'Sivil hedef' vurgusu

Yöneldiği hedef ya da kurbanlarının kimliği terör eyleminin niteliğini değiştirmez. Dolayısıyla terör eylemini kınarken "sivil hedef" vurgusunun hiç de hakkaniyetli bir tutum olmadığını kaydetmek gerekiyor. Bu durum, terörü meşru bir zemine çekmek riski de taşıyor. Nereden gelirse gelsin ve kimi hedef alırsa alsın terör eylemine ama'sız, fakat'sız mesafe koymak ahlakî bir tutum sergilemenin en önemli gereği. Bunun dışındaki tüm yaklaşımların teröre zımni onay verdiği ve ikiyüzlü bir tutum olduğu açık.

Eylem kapasitesi

Türkiye, uzun süredir terörle mücadele konusunda oldukça etkili bir tavır sergiliyor. Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yürütülen operasyonlar terör örgütlerinin eylem kapasitelerini önemli ölçüde azalttı. Yurt içinde PKK başta olmak üzere terör örgütleri eylem yapacak militan bulmakta zorlanıyor. Ayrıca örgütler senpatizan kitle içerisinden yeni militan da devşiremiyor. Taksim saldırısını gerçekleştiren kadın teröristin yakın geçmişte Suriye'den Türkiye'ye kaçak yollardan girmesi bu durumun kanıtı. Örgüt, kendisi için yeni bir çıkış alanı bulmaya çalışıyor.

Terörün yeni arayışları

Son dönemde kolluk birimleri ve Silahlı Kuvvetler arasındaki eşgüdümün en düzeyde gerçekleşmesi terörle mücadele açısından başarıyı sağlayan en temel faktör. Kimin çıkarlarına hizmet ettiği belli olmayan FETÖ'den arınan güvenlik güçleri, terörle mücadeleyi büyük bir azimle yürütüyor. Bunun yanında, insansız hava araçları başta olmak üzere teknolojik imkânlardan en geniş şekilde yararlanılıyor. Yerli ve millî araçların kullanımı sayesinde silah ve teçhizat bakımından dışa bağımlılığın azalması sürecin kesintiye uğramadan devamını sağlıyor. Geçmişte olduğunun aksine savunma sektöründeki ambargolar artık Türkiye'yi etkilemiyor. Terörle mücadele başarıyı sağlayan en önemli nokta ise kararlılık. Türkiye, belirli bir strateji çerçevesinde terörü ortadan kaldırmak için tüm millî güç bileşenleriyle aktif bir mücadele veriyor. Üstelik ülkenin karşı karşıya olduğu terör sorunları da farklı boyutlara sahip. Bir taraftan PKK ile diğer taraftan DEAŞ, FETÖ, DHKP-C, MLKP ve diğer örgütlerle eşzamanlı bir mücadele veriliyor. Bu durum, güvenlik güçlerinin terörle mücadele açısından yetkinliğini artırdığı için terörist organizasyonlar sürekli yeni arayışlarına ve işbirliklerine yöneliyor.

Aktif destek sağlanıyor

Öte yandan terörle mücadele tek bir ülkenin sorunu ya da sorumluluğu olarak görülmemeli. Tüm insanlığı hedef alan terörün önlenmesi için farklı devletler arasında işbirliği mekanizmalarının kurulması ve işletilmesi önem taşıyor. Terörün kimi, ne zaman vuracağı belli değil. Bu nedenle, devletlerin terörle mücadele açısından birlikte hareket etmeleri önemli. Ancak gelinen noktada değil işbirliği, örgütlere aktif destek vermekten vazgeçilmesi bile yeterli. Bazı devletler, kendi çıkarları doğrultusunda terör örgütlerini ısrarla desteklemekten kaçınmıyor. Söz konusu destek, bazı durumlarda silah ve teçhizat yardımı bazı durumlarda ise diplomatik destek çerçevesinde gerçekleşebiliyor. Terör örgütleri vekâlet savaşlarının en önemli araçlarından biri olarak kullanılıyor. Orta Doğu coğrafyası üzerinde yürüyen güç mücadelesinde terör örgütlerinin yoğun şekilde araçsallaştırıldığı bilinen bir gerçek. Nitekim PKK'nın da kuruluşundan itibaren en önemli amaçlarından biri Türkiye'yi güvenlik sorunlarıyla meşgul etmek. Türkiye'nin bölgesel aktör olmaktan küresel bir güç durumuna geçmesini engellemek isteyen büyük devletlerin PKK'yı bu amaçla kullandıkları biliniyor. Son dönemde Türkiye'nin küresel iddialarının artmasıyla terör eylemi arayışının artması da tesadüf değil. Türkiye, bir bakıma, iç sorunların girdabına çekilerek uluslararası düzlemdeki iddialarından uzaklaştırılmak isteniyor.

Suriye İç Savaşı'nın başlamasını fırsat bilen PKK, ülkede kendisine özerk bir alan oluşturmak için harekete geçti. Silahlı unsurlarını bu ülkeye kaydıran PKK, Suiye'deki uzantısı YPG aracılığıyla bölgede demografik yapıyı değiştirmeye çalıştı. Suriye'den Türkiye'ye göçlerin nedenlerinden biri de YPG'nin işgal etmeye çalıştığı yerlerde halkın üzerinde kurduğu baskı. Terör örgütü, bölgede kendi güdümünde bir popülasyon oluşturabilmek için insanları göçe zorluyor. Örgüt, militanlarını ve kendi müzahir kitlesini işgal ettiği alanlara yerleştirerek nüfus açısından çoğunluğu oluşturma çabası içinde. İzlenen stratejilerden biri Suriye ile Türkiye arasında bir koridor açarak bunu Akdeniz'e kadar uzatmak. Türkiye, 2016 yılından itibaren yürüttüğü sınır ötesi askerî harekâtlarla bu koridorun açılması engelledi. Yapılan operasyonlarla Suriye'de örgütün lider komitesine de büyük darbe vuruldu. PKK/PYD, muhtemelen eylem gücünü hâlâ koruduğunu gösterip militanlarında çözülmeyi önlemek için bu tür bir eylem gerçekleştirdi. Aslında eylem arayışlarının belirli bir süredir devam ettiği biliniyor. Güvenlik ve istihbarat birimlerinin olağanüstü çabalarıyla pek çok saldırı hayata geçemeden engellendi.

Diğer taraftan Taksim saldırısından sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun ABD'ye yönelik sözlerini iyi anlamak gerekiyor. Soylu'nun teröre verdiği destek nedeniyle ABD'nin taziyesini kabul etmedikleri yönündeki açıklaması, somut bir olgu karşısındaki tepkinin dışavurumu. Türkiye, sınır ötesi operasyonlarla PKK'nın Suriye'deki yapılanması olan PYD/YPG'ye karşı aktif bir mücadele veriyor. PKK/YPG'nin arkasındaki en büyük destekçi ise ABD. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın farklı zamanlarda vurguladığı üzere Türkiye'ye silah ambargosu uygulayan ABD, YPG'ye verdiği lojistik desteği sürdürüyor. Bir bakıma, ABD'nin Suriye'deki çıkarlarının aracısı olarak PKK/YPG kullanılmaya çalışılıyor. PKK/YPG, kendi çıkarları doğrultusunda Esad rejimiyle ve Rusya gibi diğer aktörlerle işbirliği yapmaktan da kaçınmıyor. Bölgedeki istikrarsızlığın ve karışıklığın devamı, PKK/YPG'nin ABD başta olmak üzere farklı devletlerden aldığı destekle bu coğrafyadaki varlığının sürmesini beraberinde getiriyor. Türkiye'de militan sayısı önemli ölçüde azalan örgüt, Suriye'de kontrolünde bulunan bölgelerde yetiştirdiği teröristler aracılığıyla varlığını sürdürmeyi amaçlıyor. Dolayısıyla Türkiye'nin güvenliğini sağlamak için PKK/YPG'ye sınır ötesinde müdahale etmek kadar başka devletlerin terör örgütüne yardımı kesmesini istemesi de gayet makul. Aslında bu destek gelmeden de gerek Türkiye içinde gerekse ülke dışında terörün etkisinin asgariye indirildiği görülüyor. Zaten terör örgütlerinin canhıraş şekilde eylem arayışlarına girmelerinin arkasında ardı ardına yedikleri darbeler var. Ancak bu durum örgütler için bir kısırdöngü de doğuruyor. Bir taraftan kendi varlığını sürdürmek için eylem yapma arayışına girerken diğer taraftan da her bir eylemin operasyonlarla örgüte darbe vurulması sonucuyla karşılaşılıyor. Türkiye'nin önümüzdeki dönemde kendisi için güvenlik tehdidi oluşturan PKK/YPG kontrolündeki bölgeye operasyon düzenleme ihtimali güçleniyor. Örgütün saldırıyı üstlenmemesi, kayıplar nedeniyle karşılaşacağı baskılardan kaçınma çabası kadar Türkiye'nin bu gerekçeyle girişeceği sınır ötesi operasyonları engelleme çabasıyla da yakından ilişkili.

Toplumsal mukavemet

Terörle mücadele açısından toplumsal mukavemet oldukça önem taşıyor. Toplumun geniş kesimlerinin eylemlere karşı ortak tepki göstermesi terörün amacına ulaşamamasındaki en önemli unsur. Buna karşılık, Türkiye'de teröre yönelik tavrın bile gündelik siyasetin etkisi altına girdiği görülüyor. Her bir terör eyleminden sonra ya sanki faili meçhul olan bir saldırının sivil mağdurları anılıyor ya da nedeni belirsiz şekilde iktidar suçlanıyor. "Devrimci şiddet"i kutsayan sol gelenek, PKK başta olmak üzere terör örgütleriyle arasına mesafe koymak istemiyor. Örgütün eylemleri çoğunlukla kınanmazken, en iyi ihtimalle sivil hedeflerin zarar görmesi vurgusu yapılıyor. İnsan hakları örgütlerinin, son Taksim saldırısında bir kez daha görüldüğü gibi, pek çok terör eyleminde sessizlikleri dikkat çekiyor. Bu yapılar, terör eylemlerine tepkilerini adeta failin kimliğine göre "seçerek" gösteriyor. Muhalefetin diğer bazı parçaları ise her bir eylemin iktidara vereceği zararı düşünüp bunu kendi lehlerine çevirmenin hesaplarını yapıyor. Oysa teröre gösterilmeyen her tepki bir sonraki eylem açısından cesaretlendirici oluyor. Terör karşısında nötr kalmak ahlakî ve insanî açılardan kabul edilebilir bir pozisyon değil. Terörle mücadele, tek bir devletin sorunu olmadığı gibi ülke içinde siyasî iktidarın tek başına sorumluluğu da değil. İktidardan muhalefete tüm siyasî aktörlerin yanı sıra sivil toplum kuruluşlarının ve toplumsal aktörlerin koydukları mesafe terör örgütlerinin amaçlarına ulaşmasını engelleyecek. Bunun için ise terörün her nereden ve her kimden gelirse gelsin kötü olduğu düşüncesi üzerinde mutabakat oluşması önem taşıyor. Toplumun büyük bölümü Türkiye'nin terörle mücadelesine destek veriyor. Ancak pek çok alanda karşılaşılan kültürel hegemonya sorunuyla bu noktada bir kere daha karşılaşılıyor. Terörün alt edilemeyecek bir sorun olmadığını son dönemde yakından gördük. Burada önem taşıyan nokta, terör örgütlerinin kendileri kadar terör destekçisi zihniyeti de yenilgiye uğratmak. Türkiye'nin terör sorununun çözümü için en önemli dayanak siyasetin dirayeti ve toplumun feraseti.

@heberis